Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

15 Haziran 2023 Perşembe

TAKVİM 15

1 Hakimler Hakimi: el-Hakem

En güzel isimler Allah Teâlâ’ya aittir. “Hüküm verme yetkisini elinde tutan, son hükmü verecek olan” anlamındaki “el-Hakem” ism-i şerîfi de O’nun bu güzel isimlerinden birisidir. Rabbimiz Allah, gerek mahlûkatı vücuda getirirken eşyanın tabiatında, gerekse insanları karanlıklardan aydınlıklara çıkartmak için indirdiği kitaplarda hükmüne yer vermiştir. Rabbimiz bütün âlemleri ilmiyle kuşatan, evrende her ne olup bitiyorsa hepsini ilmiyle, hikmetiyle, adaleti ve kudretiyle en baştan tasarlayan, hükmünü veren ve yaratandır. Zîrâ “Bir şeyi istediğinde, O’nun buyruğu ‘ol!’ demekten ibarettir; hemen oluverir.” (Yâsîn, 36/82) O, dünyanın nihayete erip ebedi olan ahiret hayatının başlayacağı hesap gününde ise nihâî hükmünü verecektir. Mümin; Allah’ın el-Hakem ismine, hüküm verme ve son sözü söyleme yetkisine, hiçbir kuşku duymaksızın iman etmeli, şairin ifadesiyle “hoştur bana senden gelen” diyerek her türlü işinde O’nun hükmüne gönülden rıza gösterip teslim olmalıdır.


2 Kurban, Allah’a Yakınlaşma Vesilesidir

Hz. Âdem’den bu yana devam eden kurban uygulaması, bizi Allah’a yakınlaştıran ibadetlerden biridir. Kurbanın anlamı sadece bayram günlerinde hayvan kesmek değildir. Bilakis kurban; sadakatin, Allah’a itaat ve teslimiyetin bir göstergesidir. Müslümanlar, her kurban bayramında, Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in Allah’a mutlak teslimiyetlerinin hâtırasını tazelemiş olur. Hayatın böyle bir iman, teslimiyet ve samimiyet üzerine inşa edilmesi gerektiğini yeniden hatırlar. Kurban müminlere Allah rızası uğrunda paylaşma, ihtiyaç sahibine el uzatma alışkanlığı kazandırır. Diğerkâmlığını pekiştirerek onu cimrilikten, dünya malının esiri olmaktan kurtarır. Komşuları, akrabaları, dostları birbirine bağlar ve kaynaştırır. Binlerce kilometre uzaktaki iman kardeşleriyle yakınlaştırır, bütünleştirir, ümmet olmanın şuuruna erdirir. Tokluğa hasret kalmış insanların sofrasına bir lokma da olsa katkı sunabilmektir. İnancı ne olursa olsun, muhtaç olan herkesin imdadına koşmaktır.


3 Kurban Nasıl Kesilir?

Kurban belirli nitelikleri taşıyan hayvanları kurban bayramı günlerinde kesmekten ibaret bir ibadettir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) “Allah her işi güzel yapmayı istemiştir… Bir hayvanı kestiğinizde de kesimini güzel yapın. (Biriniz hayvan keseceği zaman) bıçağını bilesin ve kestiği hayvanı rahatlatsın!” (Müslim, Sayd, 57) buyurmuştur. Öyleyse kurban Besmele çekilerek ve aşağıdaki hususlara dikkat edilerek kesilmelidir:
• Usulüne göre bir kesim yapmış olmak için hayvanın yemek ve nefes borularıyla, iki atardamarından en az birinin kesilmesi gerekir.
• Hayvanın canı çıkmadan başının gövdesinden ayrılmamasına özen gösterilmelidir.
• Kurban edilecek hayvana acı çektirilmemeli ve eziyet edilmemelidir. Bu nedenle hayvanlar ehil kişiler tarafından kesilmelidir.
• Çevre temizliği için gerekli tedbirler alınmalıdır.
• Hayvanların bir diğerinin kesimini görecek şekilde yan yana bulundurulmamalarına azami özen gösterilmelidir.


4 Teşrik Tekbiri

Teşrik kelimesi sözlükte doğuya doğru gitmek; eti parçalayıp kayalar üzerine sererek güneşte kurutmak, yüksek sesle tekbir almak gibi anlamlara gelir. Dini kaynaklarda Kurban Bayramının arefe günü sabah namazından başlayarak bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar, ikindi namazı da dâhil olmak üzere farz namazların ardından “Allâhüekber Allâhüekber lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber Allâhüekber ve lillâhi’l-hamd” şeklinde tekbir getirmeyi ifade eder. Bu tekbirlere “teşrîk tekbirleri” denilir. Hanefîlerde tercih edilen görüşe göre arefe günü sabah namazından bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar 23 vakit, her farzın ardından teşrik tekbiri getirmek, kadın erkek her Müslümana vaciptir. Teşrik günlerinde kazaya kalan namaz aynı günlerde kaza edilirken teşrik tekbirleri de getirilir. Teşrik günleri çıktıktan sonra kaza edilmeleri hâlinde ise tekbir getirilmez. Şâfiî mezhebine göre ise teşrik tekbirleri sünnettir.


5 Kurban Kesmenin Hükmü Nedir?

Kurban, Allah’a yaklaşmak ve O’nun rızasına ermek için ibadet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı usûlüne uygun olarak kesmektir. Akıl sağlığı yerinde, hür, mukim (yolcu olmayan) ve dinî ölçülere göre zengin sayılan bir Müslüman, Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla kurbanını kesmek suretiyle Cenab-ı Hakk’a yaklaşmaktadır. Bununla birlikte maddi durumlarının yetersiz olması sebebiyle kurban kesemeyenlere de yardımda bulunabilmektedir. Kurban ibadetinin ruhunda Hakk’a yakınlık ve halka fedakârlıkta bulunma anlayışı vardır. Aynı zamanda kurban, bir Müslümanın tüm varlığını, gerektiğinde Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir göstergesidir. Mezheplerin çoğuna göre Kurban kesmek sünnettir. Ancak Hanefî mezhebinde tercih edilen görüşe göre kurban kesmek vaciptir. Böyle olmakla birlikte Kurban, Müslüman toplumların belirli simgesi ve şiarı sayılan ibadetlerden biri olarak asırlardan beri özellikle milletimizin dinî hayatında önemli bir yer tutmaktadır.


6 Hac İbadeti

Hac, İslam binasının üzerine oturduğu beş temel esastan biridir. Hac, Rabbimizin rızasını kazanmak için Kâbe’yi tavaf etmek, Arafat’ta vakfeye durmaktır. Mübarek bir yolculukla dünyanın dört bir yanından Mekke’ye gelen müminlerin, uzaklarda iken günde beş vakit yöneldikleri Kâbe’nin gölgesinde buluşmalarıdır. Allah’ın evini ziyaret için yola çıkan bu müminlere Kur’an-ı Kerim’de şöyle seslenilir: “Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca karar verip niyet ederse, bilsin ki hac sırasında cinsel davranışlarda bulunmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. Ahiret için azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının!” Bakara, 2/197. Hacca niyet edip yola düşen Müslüman, bedeniyle ihrama, ruhuyla takva elbisesine bürünür. Allah ve Resûlü’nün emirlerine tabi olacağına, her türlü günah, kötülük ve çirkinlikten uzak duracağına söz verir. Renkleri, dilleri, ülkeleri farklı ama gayeleri aynı olan mümin kardeşleriyle birlikte telbiye getirir. Hac, mümin için tam manasıyla bir dönüm noktasıdır.



7 Şikayetini Allah’a Duyuran Kadın: Havle Bint Sa’lebe (r.a.)

Medineli hanım sahabilerden Havle bint Sa’lebe, Evs b. Sâmit ile evliydi. Evs, olur olmaz her sebepten tartışma çıkararak eşine kızdığı günlerden birinde öfkesine öyle yenik düşmüş ve “Sen bana annemin sırtı gibisin!” diyerek zıhar yapmıştı. Zıhar hanımını annesi gibi dinen evlenmesi mümkün olmayan bir kadına benzetmek, cahiliye Araplarının boşamak istedikleri hanımlarına reva gördükleri onur kırıcı bir cezaydı. Müslüman toplumunda ilk kez karşılaşılan bu kötü muamele Havle’yi oldukça incitmişti. Allah ve Resûlü haklarında bir hüküm vermedikçe kocası Evs’le evliliğini sürdüremeyeceğine karar verdi. Olanları kabullenemeyen Havle, “Allah’ım şikâyetimi sana arz ediyorum. Peygamberinin dilinden bana hüküm indir.” diye dua etti. Sonunda Rabbi onun mücadelesini örnek gösterdiği bir sûreyle karşılık verdi. Mücadele Suresinde zıhar yapan erkeğin hanımına karşı çok çirkin ve asılsız bir söz söylediği ve ancak kefaretle yeniden bir araya gelebilecekleri bildiriliyordu.


8 Darlık da O’ndan Bolluk da: Kâbıd-Bâsıt

Rabbimizin isimleri arasında yer alan el-Kâbıd ve el-Bâsıt isimleri, sıkan ve genişleten, daraltan ve açan anlamında iki isimdir. Bu isimlerin kapsamı ruhların verilip alınmasından, rızıkların dağıtılmasına kadar hayatın bütün olaylarını içine alacak kadar geniştir. “Kâbıd ve Bâsıt” olarak isim oldukları hâlde Kur’an’da daima fiil olarak gelmişlerdir. Bu durum bizlere bolluk ve darlığın sürekli ve mutlak bir kanun olmadığını, hayatın çeşitli dönemlerinde birinin veya ötekinin yaşanacağını gösterir. Kabz kötülüklerin ortaya çıkmasıyla olabileceği gibi bir hayrın ortadan kalkmasıyla da olur. Mümin bunların her birinde bir hikmet olduğuna iman eder. Çünkü Allah hakimdir; vermeyişinde de, verişinde de bir hikmet vardır. Bâsıt ismi Allah’ın yaratıklarının ihtiyaçlarını giderip onları ferahlandırma konusunda bize rehberlik eder. Kâbıd ismi ehil olmayan ve hak etmeyen kimselere mal, ilim, hikmet ve mevkileri dağıtarak onlara zarar vermeme konusunda dikkatimizi çeker.


9 Taksitle Adak Kurbanı Alabilir Miyim?

Kurban, Allah’a yakınlaşma niyeti ile yerine getirilen bir ibadettir. Bu amaç ise ancak kişinin kendi mülkiyetindeki hayvanı kurban etmesi ile gerçekleşir. İmkanı olan müminler urban kesmeye çalışmalıdır. Bu imkanlara farklı şekilde sahip olabiliriz. Mülkiyet, hayvanı bizzat yetiştirme, hibe veya miras yolu ile olabileceği gibi satın alma yolu ile de gerçekleşebilir. Esasen vadeli satış caizdir. Taksit ise, borcun ödenmesinin belirli birkaç zamana vadeli olarak geciktirilmesidir. Buna göre taksitlendirme yolu ile satın alınan bir mal, alıcının mülkiyetine geçtiğine göre, bu yolla alınan bir hayvanın kurban edilmesinde bir sakınca yoktur. Adak kurbanında da hüküm aynı olup kurban edilecek hayvanın taksitle satın alınmasında dinen herhangi bir mahzur bulunmamaktadır.


10 Sûra İkinci Üfleniş

Ahiret hayatının varlığına inanmak İslam inanç esasları arasında yer almaktadır. İnsanın ölümüyle onun âhiret hayatı başlamış olur. Peygamberimiz (s.a.s), kabrin âhiret duraklarının ilki olduğu belirtilmiştir. Çeşitli merhaleleri ve kendine has halleriyle tasvir edilen âhiretin gerçekleşmesi, bugünkü dünya nizamının bozulmasından sonra olacaktır. Âhiret hayatının kıyametin kopması, hesabın görülmesi ve hesap sonrası ebedî hayatın başlaması şeklinde üç merhalesi vardır. Görevli melek –genel kabule göre İsrafil (a.s)- tarafından sûra üflenecek, Allah’ın diledikleri hariç, göklerde ve yerde kim varsa düşüp ölecektir. Âhirette hesabın başlaması, sûra ikinci üfleyişten sonra kabirlerdekilerin tekrar diriltilmesi ve mahşerde toplanmasıyla olacaktır. Kıyamet günü hesaba çekilme belli kayıtlara bağlı olarak yapılacaktır. İnsanlar ve cinler her şeyden önce imandan sorgulanacaktır. Sonra kul hakları ile Allah ile kul arasındaki hakların hesabı görülecektir.


11 er-Rıfk: Allah Her İşte Zarafeti Sever

Rıfk, güler yüzlü, tatlı sözlü, sakin ve geçim ehli olmaktır. Sert ve kaba davranmamak, kalp kırmamaktır. İnsanın aklını karartan ve sonu hüsran olan öfkeye yenik düşmemek, sabırlı ve soğukkanlı olmaktır. Rabbimiz her işte rıfk ile muamele etmeyi sever. (Buhârî, Edeb, 35) Kur’an-ı Kerim’de, Peygamberimizin şahsında bütün müminlere hitaben “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir” (A’râf, 7/199) buyurarak affedici ve hoşgörülü olmayı emretmektedir. Âl-i İmrân Suresi 134. ayet-i kerimede ise “affedici olmak ve öfkeyi yutmak” Allah’ın mağfireti ve cennetiyle müjdelenen muttakilerin özellikleri arasında sayılmıştır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), yumuşak davranma hususunda en güzel örneğimizdir. O, sadece insanlara değil, varlık âleminin tamamına şefkat, merhamet ve nezaketle davranmıştır. O’nun ahlâkını kendisine model alan bir mümin, bütün ilişkilerini rıfk ile yürütür. Can taşıyan en küçük varlıklara karşı bile şefkat ve merhameti elden bırakmaz.


12 İstihare Yapmak

İnsanlar önemli bir karar verecekleri veya bir seçim yapacakları bazı zamanlarda dünya ve ahiret bakımından kendileri için hangisinin daha hayırlı olacağını kestiremezler. Bunu anlayabilmek için istişare ederler ve Allah’tan yardım dilerler. Bu bakımdan istihâre, bir kimsenin yapmak istediği şeyin kendisi için hayırlı olup-olmayacağı konusunda bir işarete kavuşmak maksadıyla yatmadan önce iki rekât namaz kılarak Allah’a dua etmesidir. Böylece kişi bu işin hayırlı olmasını; hayırlıysa gerçekleşmesini Allah’tan niyaz eder. İbadet ve sevap işlemek gibi iyi, haram ve günah gibi kötü olduğu kesin olarak bilinen şeylerde istihâre yapılmaz. İstihâre, yapılmasının doğru olup-olmadığında tereddüt edilen şeylerde yapılır ve yedi kere tekrarlanabilir. İstihâreden sonra insanın gönlüne bir açıklık gelir ve ilk defa kalbe doğan şeyin hayırlı olduğu kabul edilerek ona göre hareket edilir. Peygamberimiz (s.a.s) istihareyi ashabına öğretmiş ve her iş için yapmayı öğütlemiştir.


13 Yolculuğa Çıkarken Okunabilecek Dua

Hicret, hac, umre gibi vesilelerle yolculuk yapan Peygamberimiz (s.a.s) yola çıkarken ve dönüşte namaz kılar ve dua ederdi. Yolculuk için perşembe gününü tercih eder ve erkenden yola koyulurdu. Ashabına yolculukta yardımlaşmayı öğütler, yalnız başına yola çıkılmamasını tavsiye ederdi. Yolculuğa çıkacak kişi gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra yolculuğun her bakımdan iyi geçmesi için Yüce Allah’tan yardım talebinde bulunmalı ve “Allah’ım! Seyahatimizde bizim sahibimiz ve geride bıraktığımız ailemizin vekili sensin! Allah’ım! Yolculuğun sıkıntısından, kederli görünüşten, aile ve malımızın kötü hallere düşmesinden sana sığınırız” diyerek Rabbimize dua etmelidir.


14 İki Hicret Sahibi: Esma bint Umeys (r.a)     

Esma bt. Umeys ilk iman eden sahabilerdendir ve anne-babası Müslüman olan bir aileye mensuptur. Her biri tanınmış sahabilerle evli 9 kız kardeşten biri olan Hz. Esma Peygamberimizin amcasının oğlu Cafer b. Ebi Talip’le evlendi. Kocasıyla birlikte Habeşistan’a hicret etti. Hicretin 7. yılında Medine’ye ikinci hicretini yaptı. Hz. Esma böylece Allah yolunda iki defa hicret etmenin saadetine erdi. Medine ve Habeş muhacirleri arasında tatlı bir rekabet ortaya çıkmıştı. Hz. Ömer Medine muhacirlerinin daha faziletli olduğunu söylediğinde Esma buna itiraz etmiş, durumu Peygamberimize bildirmiş ve “Bu hususta Ömer bana sizden daha yakın değildir. Zira o ve arkadaşları yalnız bir defa hicret etmişken siz gemi yolcuları, iki defa hicret ettiniz” cevabını alarak sevince boğulmuş ve dünyalar onun olmuştu. Esma bt. Umeys asırlar ötesine imanıyla, cesaretiyle, sabır ve metanetiyle örnek oldu. Peygamberine duyduğu muhabbetini, ona ve onun sözlerine olan bağlılığıyla gösterdi.


15 Beden Mahremiyeti ve Tesettür

Bedenimiz, ruhumuz gibi Rabbimizin bize lütfettiği büyük bir nimet ve emanettir. İnanan her erkek ve kadın bu emanete sahip çıkmalı, bedenini salih amel işlemek için bir vesile bilmelidir. Zira ahirette gücümüzü, güzelliğimizi ve yeteneklerimizi hangi amaçla kullandığımızın hesabı sorulacaktır. Bedeni örtmek, kem göz ve sözlerden muhafaza etmek bedenimize karşı en önemli sorumluluğumuzdur. Bedenin örtülmesi dinî bir yükümlülük, fıtrî ve ahlâkî bir davranıştır. Örtünmek, insanın kendisi için yaptığı bir iyiliktir. Kendine saygının ve özeline sahip çıkmanın göstergesidir. Örtünmek hayâ duygusunun bir yansımasıdır. Doğduğunda bir örtüye sarılıp annesine emanet edilen insanoğlu, öldüğünde bir örtü altında yıkanır ve bir örtüyle kefenlenerek toprağa verilir. Mümin, kendi bedenine duyduğu saygıyı başkalarına da göstermeli, bakışlarıyla hiç kimseyi rahatsız etmemelidir. Halk arasında yaygın olan “Güzele bakmak sevaptır” sözünün yüce dinimizde hiçbir karşılığı yoktur.


16 Hastalar Nasıl Namaz Kılar? Kolaylıklar Nelerdir?

İnsanlar ancak yapabileceklerinden sorumludur. Zira dinimiz, kişiye güç yetiremeyeceği yükü yüklemez. Hastalığı veren de yükümlülükler yükleyen de Allah’tır ve kişi gücü neye yetiyorsa onu yapmakla mükelleftir (Hac, 22/78; Fetih, 48/17). Allah Teala, “Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar” (Bakara, 2/286) buyurmuştur. Bu ilke ibadetlerin gerekliliği konusunda olduğu gibi, ibadetlerin yapılışı için de geçerlidir. Buna göre abdest almaya gücü yetmeyen ve kendisine yardım edecek kimsesi olmayan kişi teyemmüm ederek namazını kılar. Namazı normal şekliyle ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse oturarak kılmalıdır. Böyle bir kişi namazını durumuna göre diz çökerek, bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana veya kıbleye doğru uzatarak kılar. Ayakta durabildiği halde oturduktan sonra ayağa kalkamayan kişi namaza ayakta başlar, secdeden sonra namazını oturarak tamamlar. Ayakta duramayan, yere de oturamayan kimse namazı tabure, sandalye vb. üzerine oturarak kılar, rükû ve secdeyi îmâ ile eda eder.


17 İslam Ahlakının Özü Hayadır

İslâm dini, insanın özünde var olan duyguları Allah Teâlâ’nın belirlediği ilkeler doğrultusunda iyiye yönlendirmeyi hedefler. İnsanın fena ve çirkin olan söz ve fiillerden sakınması, kötülükleri terk edip iyiliklere sarılması için evrensel ilkeler getirir. İnsanı Yüce Yaratan’ın rızasına yönlendiren ve toplumsal hayatta ilişkilerini düzenleyen bu ilkelerin başında vicdan, rahmet ve utanma duygusunu içinde barındıran hayâ gelir. Hayâ, kişinin mahremiyet sınırlarını bilmesini sağlayan ve onu hayra yönelten fıtri bir duygudur. Allah’ın sevdiği bu üstün meziyet, imanın süsü olup insanın mayasında var olan temel bir vasıftır. Müminleri günahtan koruyan en etkili kalkandır. Hayâ duygusu, inanan gönülleri sevgi, saygı ve güvenle doldurur; aşırılıkların önüne geçerek huzurlu bir toplum oluşturur. İffetli ve haya sahibi bir insan olmayı öğütleyen Peygamberimiz (s.a.s); “İslam ahlakının özü hayadır” buyurmuş ve hayanın kişiye ancak hayır kazandıracağını dile getirmiştir.


18 Kabir Hayatı

Kabir hayatı, kişinin ölümüyle başlayan, ikinci Sur’a üfleme yani yeniden dirilişle son bulan geçici bir hayattır. Geçicilik yönüyle dünya hayatına benzerken amellerin olmaması itibarıyla da ahiret hayatına benzer. Kabir hayatına dünya ile ahiret arasında “engel’ anlamına gelen “berzah” ya da “berzah hayatı”da denir. Kur’an-ı Kerim’de “berzah” şöyle anlatılır: “Onlardan birine ölüm gelince ‘Rabbim beni geri çevir, belki yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi işler yaparım’ der. Hayır, bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar, arkalarında onları geriye dönmekten alıkoyan bir berzah (engel) vardır.” (Müminûn, 23/99-100) Kabir hayatının nasıl yaşanacağı ve mahiyeti konusunda çok açık bilgiler yoktur. Bir hadiste, “Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizî, Kıyâmet, 26) buyrularak kabrin mahiyeti hakkında bilgi verilir. Kabirde mümin güzel bir hayat içinde bulunacaktır. Kabir hayatında kişinin iman ve amelleri belirleyici olacaktır.


19 Kurban Kesmek Yerine Yoksulları Doyursam Olur Mu?

İbadetler şekil, şart ve rükünlerine, hikmet, amaç ve teşri gerekçelerine göre yalnız emredildikleri şekilde yerine getirilir. Nitekim Kurban ibadeti de şartlarını taşıyan hayvanın usûlüne uygun olarak kesilmesiyle yerine getirilir. Bedelini infak etmek suretiyle kurban ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Zira hayvanın kesilmesi bu ibadetin rüknüdür. Peygamberimiz de her yıl bizzat kurban keserek bu ibadeti yerine getirmiştir. Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle karşılıksız olarak fakir ve muhtaçlara yardım etmek, iyilik ve ihsanda bulunmak her Müslümanın önemli bir vazifesidir. Zaruret derecesinde ihtiyaç içerisinde bulunan kimseye yardım etmek dinimizde farz kabul edilmiştir. Ancak bu iki ibadetin birbirinin alternatifi olarak sunulması doğru değildir. Bu sebeple kesme olmadan hayvanı, sadaka olarak bir kişiye vermek kurban yerine geçmez. Aynı şekilde kurban bedelini de yoksullara ya da yardım kuruluşlarına vermek suretiyle, kurban ibadeti ifa edilmiş olmaz.


20 Hayrın Anahtarı Gönüller Sultanı Yiğit Sahabe: Sa'd B. Muâz (r.a)

Sa’d b. Muaz Medineli Evs kabilesinin reisi ve Ensarın ileri gelenlerindendir. Hicretten önce Medine’ye gelen Mus’ab b. Umeyr’in gayretiyle Müslüman olmuş, onun gayretiyle kabilesi aynı gün İslam’a girmiştir. Bu sebeple Müslümanlar bu yıla “Sevinç Yılı” adını verdiler. Sa’d b. Muaz Peygamberimizin istişare ettiği en önemli isimlerden biriydi. Müslümanlar adına alınacak kararlarda Ensarı temsil ederdi. Bedir günü Peygamberimize “Vallahi eğer şu denizi gösterip içine dalsan, biz de tereddüt etmeden ardından geliriz. Allah’ın emriyle yürüt bizi!” diyerek bağlılık ve desteğini bildirdi. Uhut günü canı pahasına Peygamberimizi korudu ve yaralarını tedavi etti. Ahzab günü (Hendek Savaşı günü) ağır yaralanınca Allah’a “Ya Rabbi! Eğer Kureyşle aramızdaki harp devam edecekse beni yaşat. Eğer sona eriyorsa beni şehadet mertebesine eriştir” diye dua etti. Hendek savaşından kısa bir süre sonra da vefat etti. Allah Resulüne Ensar arasından en sevgili kişinin Sa’d b. Muaz olduğu rivayet edilir.


21 Acele İşe Şeytan Karışır

Düşünüp taşınmadan ivedi olarak yapılan işten iyi sonuç alınmayacağını belirtmek için “acele işe şeytan karışır” deriz. Genellikle bu atasözünü plansız programsız iş yapan ya da öfkeli anında ani kararlar vermeye yatkın olanların hata yapmasını önlemek için kullanırız. Acelecilikten sakınan ve sebatkâr kimseler hata payını asgarî seviyeye indirmesini bilir. İşte şeytan bizi tam da bu noktadan avlamaktadır, yani aceleci davranışlarımız, sebatsızlığımız onun işine gelmektedir. Zaman zaman düşünmeden hareket edip hatalar işleyebiliyoruz. Nihayetinde insanız ve ani çıkışlarla birilerinin kalbini kırabiliyoruz. Aynı şekilde başkaları da bizi derinden sarsabiliyor. Bir iş yapmaya niyet ederken teenniyle, yani acele etmeden karar verelim ki işimize şeytan karışmasın. İllaki bir şeyde acele etmemiz gerekiyorsa salih amel işleme noktasında acele edelim.


22 Namazların Birleştirilmesi Hangi Durumda Uygundur?

Normal şartlarda her namazın vaktinde kılınması gerekir. Ancak geçerli bir mazeretin olması durumunda namazlar cem’ edilerek kılınabilir. “İki namazı birleştirmek” anlamına gelen cem’, öğle ile ikindi namazlarının öğle veya ikindi vaktinde; akşam ile yatsı namazlarının da akşam veya yatsı vaktinde birlikte kılınmalarını ifade eder. Hanefî mezhebine göre cem’ sadece hacılar için söz konusudur. Diğer mezheplerde (aralarında bazı konularda ihtilaf olmakla birlikte) sefer, yağmur, fırtına gibi mazeretlerle öğle ile ikindiyi veya akşam ile yatsıyı cem-i takdim ya da cem-i tehir yoluyla kılmak caizdir. Seferde olmak, imtihan saatiyle çakışmak, doktorun ameliyatta iken namazı vaktinde kılamaması gibi önemli mazeretlerin bulunduğu durumlarda Hanefî birisi de diğer mezhepleri taklit ederek anılan namazları cem ederek kılabilir. Namazları birleştirerek kılacak kişi, bu namazları peş peşe ve sırasına göre kılar; iki farz arasındaki sünnetleri kılmaz.


23 Yaşlılara Hürmet, Ömrümüze Bereket

Yaşlılar, Allah’ın dualarına icabet ettiği, ihsan ve ikramına mazhar kıldığı kimselerdir. Millî ve manevî değerlerimizi, kültürümüzü yarınlara taşıyan, geçmişimizle geleceğimizi birbirine bağlayan en değerli köprülerimizdir. Onlar, yuvalarımızın dayanağı, bereket kaynağıdır. Ağarmış saçları, bükülmüş belleri toplumumuz için birer rahmet ve mağfiret vesilesidir. Bugünün ihtiyarları dünün gençleri olduğu gibi bugünün gençleri de yarının ihtiyarları olacaktır. Bize düşen sevgi ve desteğimizi en çok hak eden anne-babamız başta olmak üzere küçükken bizi hayata hazırlayan yaşlılarımıza ihtimam göstermektir. Onların ihtiyaçlarını karşılamak, hayatlarını kolaylaştırmak ve tecrübelerinden faydalanmaktır. Yaşlılarımıza hürmetin, ömrümüze bereket katacağını unutmamak ve Peygamber (s.a.s)’in şu müjdesine layık olabilmektir: “Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.” (Tirmizî, Birr, 75)


24 Kıyamet-i Kübra: Kainatın Ölümü

Kâinatta bulunan her şey bir gün altüst olup, bütün insanlar ve canlılar ölecek, ardından yeniden diriliş gerçekleşecektir. İşte bu duruma kıyâmet denmektedir. Kâinatın ölümü olan kıyâmet, ahiret hayatının başlangıcıdır. Kıyâmetin peşinden gelecek olan hesap, mizan, cennet veya cehennem ahiret hayatının devamını oluşturur. Kur’an-ı Kerim’de kıyametin kesin olarak gerçekleşeceği, bu konuda herhangi bir şüphenin söz konusu olmadığı, ansızın gelip çatacağı ifade edilmektedir. Kıyâmetin zamanı konusunda ise Allah’tan başka hiç kimsenin bilgisinin olmadığı hatırlatılmaktadır. Bir gün bir sahabi, Allah Resûlü’ne “kıyamet ne zaman kopacak?” diye sorduğunda, Peygamberimiz (s.a.s), “O gün için ne hazırladın?” diye cevap vermiştir (Müslim, Birr, 164). Allah Resûlü (s.a.s), bu cevabı ile bize kıyametin ne zaman kopacağıyla ilgilenmek yerine, ondan sonrası için ne hazırladığımızı sorgulamamızı öğütlemektedir. Bize düşen bu nasihate kulak vermek ve âhirete hazırlanmaktır.


25 Resulullah'ın hizmetkarı: Enes b. Mâlik (r.a)

Hz. Peygamber’i tanıdığı gün, küçük Enes’in hayatının en güzel on yılının başlangıcı oldu. Allah’ın elçisinin yanında bulunmak ve ona hizmet etmek ne büyük şerefti. Çocuk dostu Peygamber’in “yavrucuğum” diye hitap ettiği Enes’in yerinde olmak isteyen kaç Medineli çocuk daha vardı kim bilir? Kendisine hizmet ettiği on sene boyunca Resûlüllah (s.a.s) Enes’e bir kez olsun “öf” bile dememiş, yaptığı herhangi bir işten dolayı onu, ‘Niçin böyle yaptın?’, ‘Şöyle yapsaydın ya!’ diye azarlamamıştı. Hz. Peygamber vefat ettiğinde yirmi yaşında bir delikanlıydı Enes (r.a). Geçen on yılda Efendimizden çok şey öğrenmişti. Resûl-i Ekrem’in kendisine öğrettiklerini, onun yaşantısına ve ahlakına dair gözlemlediklerini başkalarıyla paylaşma isteği sayesinde Enes b. Mâlik en çok hadis rivayet eden üçüncü sahabi oldu. Hz. Ömer’in halifeliği zamanında Basra’ya yerleşen ve 103 yıl bereketli bir ömür yaşayan “Resûlüllah’ın Hizmetkârı”, burada vefat eden sahabilerin sonuncusu oldu.


26 Alim Allah

Ne zaman sözümüzün doğruluğunu teyit etmek istesek, “Alîm Allah” ifadesini kullanırız. Bu, her şeyi bilen Allah’ın ilminin şahitliğine başvurmak demektir. Allah biliyor ki o dediğimiz doğrudur veya dediğimizi yapacağızdır. Ülkemiz insanının iç dünyasındaki samimiyete Rabbinin “Alîm” ismini şahit gösterişi dikkate şayandır. Samimi Müslümanın, kalbinde olana ne kadar güvendiğini gösterir. Şimdi, bu ismi anlamaya çalışalım. Alîm, “zaman ve mekân kaydı olmaksızın büyük-küçük, gizli-aşikâr, her şeyi hakkıyla bilen” anlamına gelir. Alîm ismine iman eden insan, içinde bulunduğu durum ne olursa olsun kendi gücünü aşan konularda onu bilen ve her şeye gücü yeten bir zatın himayesinde olduğunu bilir. Allah’ın Alîm olduğunu bilen O’ndan hiçbir şey gizlenemeyeceğini de bilir. Bu inancın ahlakımızın güzelleşmesindeki katkısına paha biçilemez. Zira içimizle, dışımızla her halimizin Allah’a malum olduğunu bilmek ve bunu hep hatırlamak bize sapasağlam bir iç kontrol sağlar.



27 Şerh geleneği

Şerhler, bir ilim dalında meşhur olmuş genellikle kısa ve özlü metinler üzerine kaleme alınan, bu metinlerdeki kapalı ifadelerin açıklandığı, eksik bırakılan hususların tamamlandığı, hatalara işaret edildiği ve örneklerin çoğaltıldığı eserlerdir. Şerh yazımında, genellikle ders kitabı olarak okutulan özlü metinlerin açıklanması suretiyle eğitim faaliyetine yardım edilmesinin yanı sıra geniş ilmî tartışmaların yapılması gibi etkenler de rol oynamıştır. Bu bakımdan şerhin hitap ettiği okur kitlesine bağlı olarak öğretime yönelik şerhler kolay bir üslûpla yazılmıştır. Doğrudan ilmî katkı ve tartışmaya yönelik şerhlerin ise nispeten zor anlaşılır bir üslûpla kaleme alındığı görülür. İslâm dünyasındaki şerh geleneğinin ilk dönemlere kadar uzandığı, özellikle Memlükler ve ardından Osmanlılar zamanında yaygınlaştığı görülmektedir. İslâm literatüründe tefsirden hadise, kelamdan fıkha, İslam felsefesinden tasavvufa, edebiyattan mantığa zengin bir şerh mirası oluşmuştur.


28 Ulaşım araçlarında namaz kılınır mı?

Dinimizde ulaşım araçlarında nafile namaz kılmak caiz ise de normal durumlarda farz namazların kılınması uygun görülmemiştir. Çünkü namazın kıyam, rükû, secde ve istikbal-i kıble gibi farzlarını yerine getirme imkânı yoktur. Ulaşım araçları ile seyahat edenler, namazlarını, oturdukları yerde ima ile ya da yolculuk öncesinde/sonrasında, mola yerlerinde cem ederek de kılabilirler. Cem, yalnızca öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazları arasında olabilir. Öğle ile ikindinin cemi, ikindiyi öğle vaktinde öğle namazından sonra (cem-i takdim) ya da öğleyi ikindi vaktinde ikindi namazının öncesinde kılmak (cem-i tehir) şeklinde yapılabilir. Akşam ile yatsının cemi de yatsıyı akşam vaktinde akşam namazından sonra ya da akşamı yatsı vaktinde yatsı namazından önce kılmak şeklinde yapılabilir. Cem edilecek namazlar ara verilmeksizin peş peşe kılınır. Ayrıca cem-i takdim hâlinde birinci namaza başlarken, cem-i tehir hâlinde ise birinci namazın vakti içinde cem yapmaya kalben niyet edilir.


29 İlahi kitapların sayısı

Hak Teâlâ, beşeriyeti doğru yola sevk etmek için, ilahi nizam, esas ve hükümlerini ihtiva eden mukaddes kitaplar; bu kitapları, inananlara tebliğ etmeleri için de peygamberler göndermiştir. “Bütün insanlar bir tek ümmet idi. (Aralarında ihtilafa düştüklerinden) Allah, (rahmetiyle) müjdeleyici, (azabı ile) korkutucu Peygamberler gönderdi. İnsanların ihtilafa düştükleri şeyler hakkında, hükmetmek için peygamberlerle beraber hak (ve gerçek) kitaplar inzal etti”. Her millete bir peygamber ve her peygambere de bir kitap veya suhuf verildiği Kur’an’da bildirilmiş ise de bütün peygamberlere indirilen kitapların isimleri ayrı ayrı zikredilmiştir. Kur’an’da isimleri zikredilen mukaddes kitaplar: Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an-ı Kerim’dir. Ayrıca 10’u Hz. Âdem’e, 10’u Hz. İbrahim’e, 50’si Hz. Şît’e ve 30’u da Hz. İdris’e olmak üzere yüz adet suhuf indirilmiştir. İslam dini, yalnız Kur’an’a değil, daha önce gönderilen mukaddes kitapların hepsine iman etmeyi emretmekte, bütün ilahi kitaplara inanmayı, iman esaslarından saymaktadır.



30 Medineli fedakar sahabi: Ebû Talha (r.a)

Sevdiği şeylerden Allah için vazgeçmenin de paylaşmanın da imanını olgunlaştırdığının farkında olan Ebu Talha, elinden geldiği kadar Medine’deki ihtiyaç sahiplerine yardım eder, bazen kendisi aç kalma pahasına kardeşlerini doyururdu. Bir defasında Allah Resulü, yardıma muhtaç biri için kendi evinde ikram edecek bir şey bulamayıp sahabeden yardım isteyince Ebu Talha hemen bu kimseye talip olmuş, kendisi ve çocukları aç kalma pahasına Peygamber misafirini evinde ağırlamıştı. Allah Teâlâ, bu olay üzerine indirdiği ayetle “Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır.” (Haşr, 59/9) onların kurtuluşa eren kimseler olduklarını müjdelemişti. Allah Resulü de bu aileyi pek sever sık sık evlerine misafir olur, ikramlarını geri çevirmezdi.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder