Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

29 Mayıs 2023 Pazartesi

TAKVİM 8

 Emevi Halifesi Süleyman bin Abdülmelik Medine-i Mü- nevvere’ye gelince: "Burada Ashâb-ı Kirâm'ın devrine eriş­miş bir kimse var mıdır ki görüşüp bir miktar sohbet edeyim?" diye sordu. Medineliler:

"Medine'nin âlimi ve kâdısı Seleme bin Dinar (r.a.) takva sahibi bir zattır. Ashâb-ı Kirâm'dan bir kısmına erişmiştir ve onlardan hadîs-i şerifler rivayet eder.” dediler. Halife, adam gönderip davet etti. Aralarında şu konuşma geçti:
“İnsanların ölümü beğenmeyip kötü görmesinin sebebi nedir?”
“İnsanlar âhiretini harab, dünyasını mamur eylediğinden, mamur olan mahalden hârab mahalle gitmeyi kötü görüyor.”
"Allâh’ın huzuruna varmanın şeklini bana açıkla!”
“İnsan ya güzel amel sahibidir veya kötü amel sahibidir. Güzel amel sahiplerinin Allâh’ın huzuruna varışı, bir kimsenin gurbetten vatanına; ailesine gitmesi gibidir ki, biran önce kavuşmak için koşar. Ama kötü amel sahiplerinin Allâh’ın huzuruna varması, firardan sonra yakalanıp, sahibine zorla geri getirilen kölenin hali gibidir.” demesi üzerine Halife ağladı:
“Acaba Allah katında bizim halimiz nicedir?” dedi.
“Ey Süleyman! Kendini Allâh’ın kitabına arz eyle! İyi veya kötü halin ne ise görürsün.”
“Benim halimi açıklayan âyet-i kerîmeyi Kitâbullah’ın neresinde bulurum?” diye sordu.
“Şüphesiz hayır ehli nimet içindedirler. Facirler; .(aşırı isyana sapanlar) da cehennemdedirler" (meâlindeki İnfitar suresinin 13 ve 14.) âyetlerinde bulursun”
“Bana nasihat olmaya en yakın hangi âyettir?”
“...Muhakkak ki Allâh’ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır.” (meâlindeki A’râf sûresinin 56.) âyet-i kerîmesidir.” dedi. Halife ağladı ve bir müddet başını önüne eğip düşündükten sonra:
“Ne yapmalıyım? Bana söylet”
“Ey Süleyman Cenâb-ı Allah seni nelerden nehyetmişse, seni o şey ile meşgul görmesinden kork ve kaçın)
Sana her neyi emrettiyse, o emrettiği mahalde seni bulmamasından kork!”

İmam-ı Azam Hazretleri'nin oğlu Hammad’a -eğer tatbik edilirse- dünya ve âhiret bahtiyarlığına eriştirecek vasiyetleri:
1.Allâh’tan kork, âzâlarını günahlardan koru ve takva sahibi ol. Allah’ın kulu olduğunu bilerek onun emirlerini yerine getir.
2.Amel etmek için muhtaç olduğun ilmi daima tahsile çalış, cehaletten kurtul.
3. Dinine ve dünyana faydalı olacak kimselerle arkadaşlık yap,
4.Nefsine rıfk ve adaletle davran, zulmetme.
5.Müslüman veya zimmî; hiç kimseye düşmanlık ve eziyet etme.
6.Allah’ın sana verdiği mal, mülk ve makama kanaat et.
7.İnsanlara muhtaç olmamak için çalış.
8.İnsanların sana hürmet nazarıyla bakmasını arzu etme.
9.İzni olmaksızın kimsenin işine karışma.
10.İnsanlarla karşılaştığında selâm ver; onlara az, güzel ve tatlı söz şöyle; iyi insanları sev, kötü insanları idare et.
11.Allâh’ı(c.c.) çok zikret ve Resûlullah’a (s.a.v.) da çok salavat getir.
12. Her gün muhakkak Kur’ân-ı Kerîm oku, sevabını Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) bağışla.
13.Bütün sırlarını gizle.
14.Komşuna iyilik yap ve onlardan gelen eziyetlere sab­ret.
15.Ehl-i Sünnet vel-Cemaat mezhebine sımsıkı sarıl, ona göre amel et, cehalet ve dalalet ehlinden uzaklaş.
16.Her işte niyetin daimâ halis olsun, helal yemeye gayret et.
17.Sıhhatli iken Allâh’ın azabından korktuğun gibi onun rahmetinden de ümidini kesme ve;
18. Ölüm hastalığında Allâhü Teâlâ'nın merhametinden ümitli ol.

“Ey kardeşim! İlmi, amel etmek için öğren. Âlimlere karşı övünmek, cahillerle münâkaşa etmek, zenginlerin yemeğinden yemek veya fakirlerin sana hizmet etmesi için ilim öğrenme.
İlminden, ancak amel ettiğin senin lehine, amel etmedi­ğin ise aleyhinedir.
Zamanımızda hayır yolunda olanlar garib olur. Bundan dolayı üzülme. Rabbinin yolunda dosdoğru devam et. Eğer böyle yaparsan Allâhü Teâlâ sana yardımcı olur, Cebrâil ve sâlih mü'minler de dostun olurlar.
Başkalarının ayıplarını araştırmak yerine kendi ayıpla­rınla meşgul ol. Ömrünü, âhiretin için değil de dünya için harcadığın zaman üzül.
Sırtına yüklediğin günahlar için çok ağlarsan kurtulur­sun.
Hayırdan ve hayır ehlinden usanma, onlardan uzaklaş­ma. Onlar, senin için diğer insanlardan daha hayırlıdır.
Cahillerden ve onların boş ve batıl işlerinden uzaklaş. Cahillerle dost olanlar -Allâhü Teâlâ’nın rahmetiyle koru­dukları hariç- kurtuluşa eremez.
Sâlihlere kavuşmak istersen, sâlihlerin amellerini işle. Dünyadan payına düşenle yetin.
Seni unutmayan Rabbini sen de unutma. Yaptığın her şeyi takip edip yazan, gizli ve açıkta seni gözetleyen Allâhü Teâlâ’nın vazifeli meleklerinden gafil olma.
Şah damarından daha yakın olan Allâhü Teâlâ'dan hayâ et. Muhtaç ve hakîr olduğunu iyi bil.
Sen bugün varsın, yarın yoksun. Ölümün geldiğini far zet. Gâfil ve cahiller gibi gaflete düşme. Kendin için çok ağla. Eğer düşünürsen gülmen için bir sebep yoktur.
Allâhü Teâlâ, “(Ey gafiller!) Siz gülüyorsunuz da ağla­mıyorsunuz." (Necm sûresi âyet 60) buyurarak gülenleri fakat akıbeti için ağlamayı terk edenleri yermiştir.


“DÎN, NASİHATTİR”
Nasîhat: vaaz, öğüt demektir. Yani bir kimseyi, ıslâhına vesîle olan şeye davet etmek ve maddeten, manen zarar göreceği halden sakındırmaktır. Nasîhat dinlemeyen kimse, verilen faydalı ilacı kabul etmeyen hastaya benzer. Nasîhat, söz ve fiillerinde ihlâsı araştırmak ve nasîhat ettiği kimsenin ıslâhı için bütün gayretini sarf etmektir.

Hadîs-i Kudsî’de buyuruldu:

“Kulum bana farz kıldıklarımı işleyerek yaklaştığı kadar başka şeyle yaklaşamaz. Bundan sonra bana nâfileler ile yaklaşmaya devam eder, nihâyet ben onu severim. Nâfilelerden de nasihatten daha sevgilisi ile yaklaşmamıştır.

Ben kulumu sevdiğimde gören gözü, işiten kulağı, düşünen; anlayan kalbi, konuştuğu lisânı, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı mesâbesinde olurum. (Yani: Gözü, kulağı, kalbi ve lisanı, eli ve ayağı hep benim razı olacağım amelleri işler.) Bana duâ etse duâsını kabul ederim, benden ne istese ona veririm. ”

Nâfilelerin Allâhü Teâlâ’ya en makbulü Allâh rızâsı için nasîhattir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:

“Muhakkak Allâhü Teâlâ’nın bazı kulları vardır ki Allâhü Teâlâ’ya olan yakınlıkları ve makamlarının yüceliği sebebiyle peygamberler ve şehîdler onlara gıbta ederler. Hâlbuki onlar peygamber ve şehîd değillerdir.” Ashâb-ı Kirâm sordular:
“Onlar kimlerdir, Yâ Resûlallâh!” Buyurdular ki:
“Allâhü Teâlâ’yı kullarına sevdirenler, kullarını Allâhü Teâlâ’ya sevdirenler, yeryüzünde Allâh rızâsı için nasîhat ederek dolaşanlardır.” (Menâzilü’l-Kurbe, Hakîm Tirmizî)

Nasîhat, amelde ihlâslı olmaktır. Sözde nasîhat, sadece hayırlı sözü konuşmaktır. Hadîs-i şerîfte -üç defa-: “Dîn nasîhattir” buyuruldu. Ashâb “Kim için, Yâ Resûlallâh?” dediler, “Allâh ve Resûlü için” buyurdular.
Allâh ve Resûlü için nasîhat, onlara îmân ve emirlerine itâat etmek, sevdiğini Allah'ın rızâsı için sevmek, sevmediğini de Allâh için sevmemektir. (Tefsir-i Ebu’s-Suûd)


BEHLÛL DÂNÂ’NIN HARUN REŞİD E NASİHATİ


Abbâsî Halîfesi Harun Reşîd (rah.), hac için Bağdad’dan yola çıktı. Kûfe’de birkaç gün dinlendikten sonra yola devam edilmesi emrini verdi. Küfe halkı onu uğurlamak için çıktılar. Behlûl Dânâ da onlar arasında idi.
Harun Reşîd (rah.) yanlarından geçerken Behlûl yüksek sesle:
“Ey Müminlerin Emiri, ey Müminlerin Emiri! diye seslendi. Harun Reşîd, hevdecin perdesini eliyle aralayıp baktı: “Buyur Behlûl, buyur!” dedi. Behlûl:
“Ey müminlerin emiri! Eymen bin Nâil, Kudâme bin Abdullah Âmirî’den rivâyet etti ki:
‘Ben Mina’da Resûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemi, kurban bayramı gününde şeytan taşlarken gördüm. Bir deve üzerinde idi ve altında eskimiş bir eğer vardı. Amma orada insanlara vurmuyorlar, itmiyorlar ve yoldan çekil, orda durma demiyorlardı. Ey müminlerin emîri! Senin de bu sefere giderken tevâzu göstermen, gurur ve kibir ile gitmenden daha hayırlıdır.’
Bunun üzerine Harun Reşîd ağlamaya başladı, öyle ki gözyaşları yerlere döküldü. Sonra dedi ki:
“Ey Behlûl! Allâh sana rahmet etsin, artır.” Behlûl: “Doğudan batıya hükmedjyorsun, bütün insanlar emrin altına girdi de ne oldu. Akıbet kabre gireceksin. Bugün rütbece üzerinde bulundukların senin üzerine topraklar atacaklar" dedi. Halîfe:
“Güzel söyledin, artır" dedi. Behlûl:
“Ey Müminlerin emîri! Allâhü Teâlâ bir adama mal ve güzellik verir, o adam da malı Allâh yolunda harcar, güzelliğinde de iffetli olur; namusunu korursa, Allâh katında salihlerden yazılır.” Halîfe:
“Bu da güzel, faydalı bir nasihattir. Bu iyiliğine karşılık sana şu kadar mal vereyim” deyince:
Behlûl, başını semâya kaldırdı ve sonra:
“Ey müminlerin emîri! Sen de ben de Allâhü Teâlâ’nın kullarıyız. O, senin rızkını verip de beni unutmaz” dedi. (Ravzu’r-Reyâhîn, İmâm Yâfiî)

ÜMMÜ SÜLEYM (R.Anha)
Peygamberimiz (s.a.v.): “Bir keresinde uyurken kendimi cennette gördüm. O sırada bir kadın (Ummü Süleym) bir köşkün yanında abdest almakta idi.” buyurmuştur.
Resûlullâh veda haccında başını tıraş ettiği zaman saçından ilk alan Ebû Talha oldu. Aldığı saçları Resûlullah’ın emri üzerine, saklaması için zevcesi Ümmü Süleym e teslim etti. (Tecrid-i Sarîh Tere, ve Meşâhiru’n-Nisâ)


HZ.ALİ R.A. NASİHATLER

  Insanlar hakkındaki bütün kiN düğümlerini çöz seni intikama doğru sürükleyecek iplerin hepsini kes. Sence açıklık kazanmayan şeylerin hepsi hakkında anlamamış görün
  Şunu bunu gammazlayanın sözüne sakın çarçabuk inanma. Çünkü gammaz ne kadar saf görünürse görünsün yine hilekardır.
  Sakın seni yokluk ihtimali ile korkutarak ikram etmekten geri çevirecek cimri, ne zor ve ağır işlere karşı azmini gevşetici korkağı ,  ne de zulme saparak sana ihtirası iyi gösterecek hırsızlığı danışma meclisine sok
  Sana müşavir olacakların en kötüsü senden evvel şerli kimselerle işbirliği yapmış ve onların suçlarına ortak olmuş kimselerdir .Böyleleri katiyen senin mahremin olmamalı çünkü bunlar canilerin yardımcıları ve zalimlerin dostlarıdır

DÜNYEVİ MENFAAT BEKLEMEMEK

  Vaktiyle Allah (c.c.)kendilerine kitap verilen okur yazarların şöyle misakını aldı. Celalim hakkı için onu nâsa (insanlar) anlatacaksınız ketmetyeceksiniz. Derken onlar onu omuzlarının arkasına attılar da mukabilinde biraz para aldılar. Bakın ne kötü alışveriş. (Sure-i Al-i İmran 187)
  Bu kitap verilmiş olanlardan murat ehli kitap olan Yahudi ve Hristiyan alimleridir. Bunların kendilerine kitap verilenler adıyla yad edilmeleri kendilerine Kuran verilmiş olan Müslümanların dahi böyle misaklarının alınmış bulunduğunu delalet yoluyla hatırlatır
  Görülüyor ki Allah(c.c.)'a ahdı Misak veren ehli kitap alimleri basit bir menfaat karşılığında hakikatten ve sözlerinden dönmüşler dalâlete düşüp gadabi ilahiye dûçar olmuşlardır
  Kuranı Kerim ile ikram olunan İslam alimleri bu yüce emaneti hiçbir menfaat beklemeden ve menfaate alet olmadan insanlara tebliğ vazifesi ile mükelleftir
  Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerimde mealen:" Benim ayetlerimi bir kaç paraya değiştirmeyin ve benden sakının artık benden" (Sure-i Bakara 41)

   Bu dinin garip anlarında hizmetine gören saltanatını sürmeden ölmez
 Hz İmam Azam(rah.), İmam Yusuf'un(rah.) hastalığında arkadaşlarının endişe içinde kendisine müracaat ettiklerinde böyle söyledi
- Hayır ölmeyecek bu dinin garip anlarında hizmet etti saltanatını sürmeden ölmez
  Nitekim afiyet buldu kadı oldu Hadem u haşemi ile saltanat sürdü, atının üzengisini altından yapacak kadar servet ve saadete erdi

SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN K.S. NASİHATI

" Evlatlarım ağzınızdan çıkan sözlere dikkat edin sözlerinize sahip olun kalemini kaybeden bir adama bulan kimse gelirde" kalemin bu mu" diye sorarsa O adam hiç tereddüt etmeden evet bu diye malına sahip çıkar. Bu sebeple sizlerde söylediğiniz sözler hakkında biri karşınıza çıkıp da "Bunu sen mi söyledin" dediğin zaman gayet rahat bir şekilde "evet ben söyledim" diyebilmelisiniz
  Bir mesele veya işte kat'i ilmi yakin hasıl etmedikçe onun nefsine veya ispatına dair bir söz söylemeyin çünkü bu bir zulüm olur"

KAVMİN EFENDİSİ VE LATİFELER
 Peygamber Efendimiz SAV sefere çıkarken nereye gideceğini doğrudan söylemez tevriyeli değişik manalı konuşurdu. Günlük konuşmalarında da zaman zaman böyle ifadeler kullanmıştır mesela misafirlerine kendi eliyle ikram ederken söylemiş olduğu "kavmin efendisi onlara hizmet edendir" sözü hem bütün asırlara bakan değişmez bir ölçü ifade eder hem de kendisinin efendiliği en layık olduğunu...
  Bir gün yaşlı bir kadın cennete girmesi için Resulullahtan dua talebinde bulunur. Resulullah Latife yollu "yaşlı kadınlar cennete giremez" buyurur kadın ağlamaya başlayınca Peygamberimiz şöyle buyururlar "yani yaşlı olarak cennete girmezler Çünkü orada genç olacaklar"
  Ashaptan biri resulullahtan bir deve ister Peygamberimiz "sana bir deve yavrusu vereyim" der sahabi Ben deve yavrusunu ne yapayım deyince Resulullah sav şu Latif cevabı verir "her deve bir başkasını yavrusu değil midir"

VELİLER YOLUNDA

  Veli kulların hallerine kavuşmanın şartları beştir
1 itikat ve inançları düzeltmek
2 namazı vaktinde kılmak
3 şehevi istekleri unutmak
4 Allah'ın sıfatlarını bilmek
5 Allahu teâlâ'yı Dağdır ilahisini sevmek


SU AİLESİ
  Iki Bedevi yolda karşılaşırlar nereye gideceklerini sorup da ikisinin de aynı yere gideceği anlaşılınca beraber devam ederler biraz gittikten sonra Araplarda adet olduğu üzere biri diğerinin kabilesini ismini künyesini ailesini sorar
- Falan kabiledenim ismim Matar künyem ebulfeyz pederimin ismi Fırat künyesi Ebûl-Gays validemin adı ümmül-bahr dır
 Der demez soruyu soran :
- Öyle ise durda varayım bir yerden kayık tedarik edeyim der diğeri :
- Kayığı ne yapacaksın deyince de şu karşılığı verir :
- Senin gibi kendisi Yağmur babası Nehir anası Deniz bir adamla kayıksız yola çıkarsam suda boğulurum


BAŞARISIZLIKLAR SON DEĞİLDİR

  21 yaşında işinde başarısız olmuş
  22 yaşında bir meclis seçimini kaybetmiş
  24 yaşında tekrar işinde başarısız olmuş
  26 yaşında Karısı vefat etmiş
  34 yaşında kongre seçimini kaybetmiş
  36 yaşında tekrar kongre seçimini kaybetmiş
  45 yaşında Senato seçimini kaybetmiş
  47 yaşında Başkan Yardımcısı seçimlerini kaybetmiş
  49 yaşında tekrar seçimlerini kaybetmiş
  52 yaşında Amerika Birleşik Devletleri'ne başkan seçilmiş
  Eğer yaşadıklarını başarısızlık olarak kabul edip mücadeleden vazgeçseydi Abraham Lincoln acaba başkan olabilir miydi


GEMİLERİ YAKTIRMIŞTI
-Tarık Bin Ziyad, Afrika'dan gemilerle ispanya sahillerine çıkar çıkmaz, ordusunun dönüş ümidini kesmek gayesiyle bütün gemilerin' yaktırmış ve bu hareketi ile, dünya tarihine azim ve irade numunesi olarak geçmiştir. Sık sık kullanılan "Gemileri Yakmak" tabiri, bir işe başlayan kimsenin artık geri dönemeyeceğini ifade için kullanılır.

FATİH'İN DİLENCİ KARDEŞİ 
Taşköprülüzade Mehmed Kemalüddin Efendi'nin (Tuhfetü-l Ahbab) yahut "Tarih-i Saf" adındaki eserinin birinci cüzünün 1287 İstanbul tab'ının 57-58. sayfalarında *Fatih Sultan Mehmed'in hazır cevaplığını gösteren çok hoş bir menkıbe nakledilir: Hem kıssa, hem hisse sayılabilecek olan bu tatlı menkıbeye göre İstanbul Fâtih Sultan Mehmet bir gün atina binip ava çıkarken, karşısına bir dilenci çıkar: Fatih de cebinden bir altın çıkarıp verir, bir altını az gören dilenci: - Padişahım, ben senin kardeşin olduğum halde nasıl oluyor da sen bana tek bir altın verirsin? Şu hareketin insafa sığar mı? Diye feryad ve figana başlamış! Bunun üzerine Hz. Fatih atının dizginini çekip durmuş ve dilenciyi yanına çağırıp sormuş: — Bu ne söz böyle. Sen benim kardeşim olduğunu nasıl iddia edebilirsin? Dilenci de hemen cevabını dayamış: — Nasıl olur da sen benim kardeşim olduğunu bilmezsin? Hiç öyle şey olur mu? Fatih Sultan Mehmed, kardeşliğin sırrını öğrenmekte ısrar edince, nihayet cesur dilenciden şu cevabı almış: - Padişahım, ikimiz de 'Adem babamın oğulları değil miyiz? Bu cevaptan çok hoşlanan Sultan da şöyle mukabele etmiş: — Eğer öteki kardeşlerimiz de haber alacak olurlarsa, senin hissene bu bir altın bile düşmez! Bununla beraber, bu nükte çok hoşuna gittiği için, cömert Sultan dilenci kardeşine ihsanda bulunur


HAKİKİ DİN ÂLİMLERİNİ SEVMENİN FAYDASI

Kıyâmet günü bir kul hesâba çekilir. Cehenneme götü­rülmesi emredilir. Allâhü Teâlâ Cebrail (a.s.)'a emreder:
“Ona sor bakalım, dünyada iken bir âlimin meclisinde bulunmuş mu? Onun şefaati ile af edeyim.” Kul;
“Hayır" der. Allâhü Teâlâ Cebrail'e buyurur ki:
“Sor bakalım bir âlimi sevmiş mi yahut onunla bir sof­raya oturmuş mu veya âlimin mahallesinde oturmuş mu?” Kul: “Hayır," der. Cenâb-ı Hak: "Onun ismi bir âlimin ismi­ne uygun mu?” diye sorar. Kul; "Hayır” der. Allâhü Teâlâ Cebrail (a.s.)’a şöyle buyurur.
"Elinden tut, cennete koy. Çünkü o, âlimi seven bir ada­mı seviyordu. O âlimin ilmi bereketiyle onu da affettim."
Âlimleri dinleyerek istifâde etmek isteyenin yedi türlü kazancı vardır:
1 İlim öğrenen kişinin faziletlerine kavuşur.
2 Âlimin yanında oturmaya devam ettikçe dînini ko­rumuş olur.
3 Evinden çıktığı zaman üzerine rahmet yağar.
4 İlim meclislerine inen meleklerin bereketi kendisine de erişir.
5 Dinlemeye devam ettikçe kendisine sevap yazılır.
6 Melekler kanatlarıyla onu kuşatır.
7 İlim meclisine giderken attığı her adım günahlarına keffaret ve derecesinin yükselmesine vesile olur.

NİMETLERE ŞÜRETMEK
 Nimet , iyilik , lütuf , ihsan , saâdet , hidâyet manalarına gelir . Şükür ise görülen nimet ve ihsana minnet ve şükran ile mukâbele etmektir .
 Nimetlere şükretmek , onu ikram eden Razzak'ın büyüklüğünü itiraf etmektir .
 Bunlara karşı aldırış etmemek ise küfrân-ı nimettir .
 İnsanlarda şükürde kusur etmelerinin sebebi ikidir . Biri nimetin çokluğunu bilmemektir . Çünkü Allah (c.c.) Teâla'nın nimetlerini hiç kimse sayamaz ve hesab edemez .
 Nitekim Âyet-i Kerîme'de Cenâb-ı Hak şöyle buyurdu meâlen : "Eğer Allah'ın (bunca) nimetini birer birer saymak isteseniz (ne mümkün?) siz (onları) icmâl suretiyle bile sayamazsınız "(Sûre-i İbrâhim 34)
 Diğeri ise  , kendisine verilen nimetin  , nimet olduğunu bilmemektir . O nimet kendisinden ancak alındığı zaman büyüklüğünü anlar . Mesela gözü ağrımayınca veya görmeyecek hale gelmeyince onun bir nimet olduğunu bilmez ve şükretmez .
 Bu kadar çok nimetlere ermiş olan insanın Allah (c.c.) Teâla'ya şükretmesi farzdır . Hâlıkmız'ın emrettiği bu şükürden meydana gelecek fayda insanın kendi lehinedir . Çünkü kul , şükretmekle Allah (c.c.) Teâla'nın rızasını kazanmış ve elindeki nimetin ziyadeleşmesini ve devamını temin etmiş olur .
 Cenâb-ı Hak bir Âyet-i Ker'ime'de şöyle buyurdu meâlen :"Rabbiniz size şöyle ilan etmişti : Andolsun eğer siz şükrederseniz elbette size (nimetlerimi arttırırım . Fakat nankörlük ederseniz , muhakkak ki benim azabım şiddetlidir " (Sûre-i İbrahim 7)

ARKADAŞ SEÇİMİ
Arkadaş olacağın kimseyi iyi seç  , onu dene tanı .
Arkadaş olacağın kimsenin bir vazifeye getirildiğinde veya vazifeden alındığında nasıl davrandığına bak .
Onun zenginlik ve fakirlik hallerindeki davranışlarını kontrol et .
Kendisiyle yolculuk et  , alış verişte bulun ,
Eğer bütün bu hallerde kendisinden hoşnut ve razı olursan onunla arkadaş ol . Senden büyükse onu baba gibi say , küçükse evlad gibi sev , sahip çık (İmam Gazâlî (k.s.)










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder