EBÛ ZERR GIFÂRÎ'DEN (R.A.) NASİHATLER
Süfyân-ı Sevrî (r.a.) anlatır : Bir gün Ebu Zerr (r.a.) Kabe 'nin yanında ayağa kalktı ve :
-Ey insanlar ! ;Ben Gıfarlı Cündüb'üm ! Hayrınızı isteyen kardeşinizin yanına geliniz dedi .
-Biriniz yolculuğa çıkmak istediğinde yanına , varacağı yere yetecek kadar azık almaz mı ?
-Alır , dediler
-Kıyamet yolu , çıktığınız seferlerin en uzunudur , o halde size yarayacak azığı alın . Halk :
-Bize yarayacak azık nedir ? diye sordu :
-Ahiretin büyük işlerine karşı Haccedin , uzun sürecek haşir günü için çok sıcak günlerde oruç tututn , kabir ıssızlığından korunmak için gecenin zifiri karanlığında iki rekat namaz kılın . O günde hesap mevkiinde duracağınızı düşünerek hayırlı şeyler söyleyin , yoksa susun . Malınızı dağıtın , belki güçlüklerinizden kurtulursunuz . Dünyayı iki ayrı meclis yapın ( iki zamana ayırın) birinde ahiret , diğerinde helal rızık için çalışın . Bu ikisi dışındaki üçüncü vakit size menfaat değil , zarar verir . Helal yoldan kazandığınız malınızı iki dirheme ( iki eşit parçaya ) bölün , bir bölümünü çoluk çocuğunuza harcayın , diğerinide ahiretiniz için gönderin . Üçüncü bir parçası zarar verir , yararı olamaz . Onu istemeyin .
Süfyan-ı Sevrrî (r.a.) derki:
-Ebu Zerr (r.a.) sonra var gücüyle şöyle seslendi : "Ey insanlar ! Sizleri hırs öldürmüş , arzunuza asla ulaşamazsınız . "
KABA SOFTA
Birgün Mevlana Cami (r.a.) Hazretlerinin yanına bir adam geldi . Bu adam zühd ve takvadan dem vuruyordu .
Yemeğe oturdular . Adam hizmetkarlardan birine dönerek :
-Sofrada tuz yok . Getirinde yemeğe tuz ile başlayalım , dedi .Mevlâna Câmi tavrını bozmadan , gülümseyerek :
Ekmekte tuz vardır , dedi . Yemeğe başladılar .
Kaba adam ekmeği tek elle koparan birine :
-Ekmeği tek elle koparmak mekruhtur , dedi . O zaman mevlana cami :
-Yemekte sofradakilerin eline ve ağzına bakmak daha mekruhtur , dedi .
Adam birz sonra :
-Yemekte konuşmak sünnettir , diye yeni bir itiraz kapısı açmaya başlayınca Mevlana Cami'den şu karşılığı aldı :
-Çok söylemek , gevezelik etmek ise mekruhtur .
GIBTA ETMEK
Müslümanlık ilerlemeyi emreden durmayı , duraklamayı , hele hele geriye gitmeyi yasaklayan bir dindir . Dolayısıyle müslüman ilminde , amelinde , ibadetlerinde , hizmetlerinde hulasa meşru her işinde en iyi dereceyi elde etmekle yükümlüdür . Bu insanlığın yaradılış gayesidir .
Hz.Allah (c.c.) " O Allah (c.c.) ki hanginiz amelde daha güzel diye imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı " (Sure-i Mülk , 2) buyurmuştur .
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur : " Yeni gelen bir günümde , beni Allah (c.c.)'a yaklaştıracak yeni bir bilgi elde edememişsem , o günün güneşinin doğmasında ( o günde ) benim için bir hayır yoktur . "
Âyet-i Kerîmeler ve Hadis-i Şerifler gösteriyorki ; müslümanların her gün terakki etmeleri , iki günlerini birbirine müsavi etmemeleri icab eder . Bunun içinde kendisinden ilerde olanlara gıbta edip , onlar gibi olmaya gayret göstermeleri lazımdır .
Peygamberimiz (s.a.v.) "İki kişiye gıbta edilir : Birisi , Allah (c.c.)'ın kendisine Kur'an-ı (ilmi) verdiği ve onunla günün ve gecenin her saatinde meşgul olan kimse , diğeride : Allah (c.c.)'ın kendisine mal verdiği ve o malı gece ve gündüzün her saatinde infak eden kimsedir "
Başta Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve onun Ashâbı ve bilhassa fıkıh ilmini , ekip diken ( temellerini atan ) Abdullah Bin Mes'ud (r.a.) dikilen bu ilmi sulayarak yetişmesini temin eden (ilerleten ) Alkâme (r.a.) , ekilen ve yetişen bu ilmi biçip toplayarak müslümanların istifade etmesini daha da kolaylaştıran İbrahim En-Nehai (r.a.) , bu ilimleri dövüp savurarak harman eden Hammad (r.a.) , bunları öğüten İmam-ı A'zâm (r.h.) , öğütülen bu ilimleri hamur eden İmam-ı Yusuf (r.h.) ve pişirerek bütün müslümanların yemesi için hazır bir lokma haline getiren İmam-ı Muhammed (r.h.) , ve bu yolda ömürlerini harcayan , hayati tehlikelere rağmen okuyup-okutmaktan geri kalmayan , her türlü zahmeti nimet bilen alimlerin hepsi gıbta edilmesi , numune alınması icab eden muhterem ve mübarek şahsiyetlerdir.
KURU ZAHMET OLMASIN
Hangi konuda olursa olsun bir işin doğru yolda olması o konuda bilgi sahibi olmayı gerektirir. Dini yaşamak da böyledir. İmam Gazâlî (kuddise sırruhû) şöyle buyuruyor:"Ey Hak yolcusu! Sana emredilen şeyleri yapman ve nehyedilen şeylerden sakınman için bilmen gereklidir.Yoksa ne olduğunu, ne için ve ne şekilde yapıldığını bilmediğin taatleri nasıl yerine getireceksin? Yahut günah olduğunu bilmediğin şeylerden nasıl sakınacaksın? Eğer gereken bilgiyi elde etmezsen çoğu kez, senelerce taharetini ve namazlarını ifsat eden bir durumda ibadet edersin de haberin bile olmaz. Yahut iman ve ibadet konularında bir müşkülle karşılaşırsın da onu sorup halledecek bir kimse aramazsın."
MERHAMET VE ŞEFKAT
Şefkât ve merhamet , katı kalpliliği yumuşatan , kin ve düşmanlığı eriten , nefretin yerine muhabbeti getiren , insanları birbirlerine yaklaştıran ve bağlayan bir vasıftır Her hususta olduğu gibi , şefkât ve merhamet bakımından da insanların en üstünü Peygamber(s.a.v.)'imizdir . Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur , meâlen :
"Ey müminler ! Andolsun ki içinizden size , sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen , size düşkün , inananlara şefkâtli ve merhametli bir Peygamber gelmiştir ."(Sûre-i Tevbe 128)
Yine "Müminlerden sana tâbî olanları kanatların altına al " (Sûre-i Şuarâ 215)
Şefkat ve merhametin meydana gelebilmesi için sevginin olması şarttır . Sevgi , insanın , büyümesi , gelişmesi , ferdî ve ictimâî inişâfı , hayata sağlam bir şekilde intibakı için lüzumludur . Bu sebeple insanın , herşeyden önce sevgi ve şefkate ihtiyacı vardır .
Sevgiden mahrum bir insan bedenen gelişirsede , şefkat ve merhametten nasibini alamaz . İşte bundan dolayıdır ki , peygamberler ve vârisleri dinî tebliğ ederken insanlara şefkatle ve merhametle muamele etmişlerdir .
"bedeviler ve birtakım insanlar , Rasûlullah(s.a.v.)'ın yanına geldiler de .
-Siz çocukları öper misiniz dediler
-Evet , cevabını verince , onlar
-Vallhi biz öpmeyiz dediler . Bunun üzerine Peygamer Efendimiz (s.a.v.)
-Allah(c.c.) sizden rahmeti aldıysa ben (vermeye mâlik olur muyum ? " buyurdu ve ilave etti :"Merhamet etmeyene merhamet edilmez"(Sahih-i Müslim 4/1808)
Allah (c.c.)'ı sevenin Üç Kerameti vardır
1-Deniz misali cömert olmak
2-Güneş gibi şefkatli olmak
3-Toprak gibi mütevazi olmak
ALLAH c.c. A HİCRET
Hadis-i şeriflerde zikredilen Allah (c.c.)'a hicret etmek , nefsi terbiye edip haramlardan kaçınmak , kalbi zikirle diriltmek , Allah (c.c.) Teâla'yı sevmek ve kalple o'nu görürcesine yüksek bir hale erişmek , manevi yolculuğun amelleri ve neticesidir .
Bu yolculuğa "seyrü süluk" veya "manevi sefer" denir . Bu seferde , mülk âleminden melekût âlemine , ilmel yakîn'den aynel yakîn mertebesine , kötü huyları bırakıp iyi huylarla süslenmeye , gafletten zikre , kafir , gafil , fasık , hasta ve katılaşmış bir kalpten , uyanık , sağlam ve Allah (c.c.) ile huzur bulmuş bir kalbe geçiş yapılır .
"Ne zamandan beri müslümansın" diye sorulduğunda , "Kâlû bel'adan beri " diye cevap veririz . Kâlû belâ , biz insanların , Allah (c.c.) Teâla'nın Rabb'liğine , birliğine şahitlik ettiğimiz vaktin ismi olmuştur . Allah (c.c.) Teâla , bütün insanları toplayıp bir anlaşma yap mıştır . Bu anlaşma , Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle anlatılır :
"Rabb'in , âdemoğullarının sırtlarından soylarını çıkardı ve onları kendilerine şahit tuttu . Ben sizin Rabbiniz değil miyim , dedi . Onlar , şüphesiz sen bizim Rabb'imizsin biz de şahidiz dediler. Kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu demeyesiniz diye...(A'râf 7/172)
ASR-I SAADETTE BAYRAM
Allah (c.c.) Teâla , nimetler içinde yaşayan insanoğlunun onları vereni unutmaya meyilli olduğunu şöyle ifade buyuruyor :
"İnsana bir zarar geldiği zaman , ( o zararın giderilmesi için) bize dua eder . Fakat biz sıkıntısını kaldırınca , sanki kendisine dokunan sıkıntıdan ötürü bize dua etmemiş gibi geçip gider . İşte böylece haddi aşanlara yapmakta oldukları (kötü, çirkin ) şeyler güzel gösterildi" (yunus 10/12)
Asr-ı Saâdette bayram kutlamaları , geniş bir alan olan musallada bayram namazı kılınarak başlardı . Erkekler , çocuklar , kadınlar , herkesin orada toplanmasını bizzat Peygamberimiz (s.a.v.) isterdi . Dışarı çıkacak elbisesi olmadığını söyleyen bir hanımada Allah (c.c.) Resûlü ödünç bir elbise alıp bayrama katılmalarını buyurmuştur . ( Buharî)
Kılınan bayram namazı sonrasında bayram kutlamaları başlarsı . Kılıç kalkan oyununa benzer oyunlar oynanırdı . Habeşli veya Sudanlı oldukları bildirilen bazı müslümanlar mescidde oyunlar sergilerlerdi . Özellikle hanımlar bayram coşkusunu evlerde de devam ettirmiş , def çalınıp şarkılar söylenmiştir .
SURELERİN FAZİLETLERİ
Kur'ân-ı Kerîm baştan sona fazilettir . Okuyan için her harfine on sevap kazandırır . Bazı sûreler ise daha özel , bildirilmiş faziletlere sahiptir . Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır :
"Kul hüvellahu ehad sûresi Kur'an'ın üçte birine denktir" (Buharî , ,Tirmizî )
"Kim geceleyin Bakara sûresinin son iki âyetini (Âmene'r-resûlü'yü) okursa bu ona yeter "(Buharî , Müslim , Tirmizî)
"İçinde Âyetü'l-kürsî okunan eve şeytan girmez . Girmişse okununca kaçar " (Hâkim , İbn Hibbân )
"Kur'an'ın kalbi Yasîn'dir . Kim onu Allah(c.c.)'ın rızasını ve ahireti isteyerek okursa muhakkak günahları affedilir"(Hâkim , Ebû Davud)
"Mülk Sûresi (Tebâreke) kabir azabına manidir . O kurtarıcıdır . Onu her gece okuyanı kabir azabından kurtarır" (Hakîm , Tirmizî )
İnsan ve cin şeytanlarının şerrinden muhafaza için de İhlâs , Felak ve Nâs Sûrelerini sabah akşam üçer defa okumalıdır .
SAMİMİ GAYRET
Başarı karar ve gayrettir . Yani başarmak için , önce başarmaya karar vermek , sonra da zorluklara katlanarak çalışmakm gerekir . Abdülkerim el-Cîlî (k.s.)'de başarının gayretteki samimiyete bağlı olduğunu belirtiyor ve ekliyor :
" İsteğinde samimi olan kimsenin iki alâmeti vardır . Yöneldiği ve istediği şeyin olacağına kesin olarak inanmak ve gücü nisbetinde istenen şeylerin gereğini yapmak . Hali böyle olmayan kimseye himmet ve azim sahibi denmez . O sadece boş temennilerle avunan ve davasında yalancı olan birisidir . Böyle bir kimse aradığını bulamaz , sevdiğine kavuşamaz . Onun hali , elinde kalemi kağıdı olmayan , okuma ve yazmasını da bilmeyen bir kimsenin mektup yazmasına benzer . Bu durumda olan biri nasıl mektup yazacak ki ?"
VAHİY VE AKIL
İnsanın sorumlu tutulması için akıllı olması şart koşulmuştur . Bu şartı da aklı veren Allah (c.c.) koymuştur . Akıllı olamayan kimse sorumlu tutulmamıştır . Akılsahibi kimselerin sorumlu tutulduğu dinin kaynağı ise vahiydir . Dolayısıyla vahyi anlamada akıl hizmetkâr kılınmıştır .
Fakat aklı dinin kaynağı kabul etmek genel bir anlayış haline getirilmek istenen bir hastalıktır . Akla taşıyamayacağı bir yük yüklenmektedir . Aslî vazifesi bir tarafa bırakılmaktadır . "İslâm dini akıl dinidir" şeklinde bir ifade kullanılıyor ve bu ifadenin "Dinin kaynağı akıldır" gibi çok yanlış bir sonuç çıkartılıyor . Halbuki dinin kaynağı akıl değil Allah (c.c.)'ın vahyidir.
Aklı dinin kaynağı olarak görenler , kendilerinde de akıl olduğu için vahyin getirdiklerine bakmadan akıllarına geleni din diye ortaya koymaktadırlar . Herkesin akıl seviyesi de farklı olduğundan akılların farklılığı kadar farklı dinî anlayışlar ortaya çıkmaktadır Aklı , kendi anlayışına göre hareket etmek için değil , vahyin hizmetkârlığında kullanmak gerekir .
CANANA CAN FEDA
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyorlar :
" Allah (c.c.) için can vermek cennetten tatlıdır . Kıyamet günü şehitlere "işte cennet önünüzde başka bir isteğiniz var mı ? diye sorulunca şöyle derler :Yâ Rabbi ! Bizi dünyaya geri gönderde senin için bir kez daha canımızı verelim , senin sevginle bir kez daha ölelim" (Müslim , Nesâî , Tirmizî)
Peygamber aşığı şair Fuzûlî de sanki bu hadis-i şerifin şerhini yapar gibi şöyle diyor :
"Cânımı cânân istemiş , minnet cânıma ,
Can nedir ki ,vermiyem cânânıma "
KUL HAKKINA RİAYET
Kul hakkına itina gösteren Sultan Süleyman bu konuya duyduğu titizlik sebebiyle "Kanuni" lakabını. almıştır. Budin Seferi'nden dönen ordu yolların darlığı sebebiyle tarlalardan geçmek zorunda kal-mıştı. Bu sırada bir köylü elindekini. padişahm alanın geçtiği yere fırlatınca at ürkmüş, köylü de yakalanarak padişahm huzuruna getirilmişti. Sultan Süleyman köylüye "derdin nedirde böyle yaptın ? " diye sorunca köylü "Biz fakir köylüleriz. Askerlerinizden bazıları bizim yeni ektiğimiz tarlalardan geçtiler. Ya bu zararı ödersiniz ya da sizi şikayet ederim!" demiş. Bunun üzerine Kanuni köylüye "Peki bizi kime şikayet edeceksin?" diye sormuş. Köylü "Siz Kanuni değil misiniz? Sizi kanuna şikayet ederiz!'" deyince Sultan Süleyman çok memnun olmuş ve hemen köylülerin zararlarını hesaplattırıp ödemiş.
KUL HAKKINDA HASSASİYET
Bâyezid-i Bistami Hazretleri yağmurlu bir günde Cuma namazı için evinden camiye çıktı. Sağanak halinde yağan yağmur yolları çamurlu hale getirmişti. Camiye yaklaşınca bir evin dış duvarına çamurlu ayakkabılarını silerek temizledi. Duvarlarına ayakkabılarını sildiği ev bir mecüsiye aitti. Temizlik bittikten sonra camiye yöneleceği anda aklına yaptığı işin yanlışlığı geldi. izin almadan bir insanın duvarını çamurlamış, kirletmişti. "Ev sahibiyle helalleşmeden nasıl Cuma namazını kılabilirsin? Başkasının duvarını kirletmiş halde nasıl Allah'ın huzurunda durabilirsin?" diye kendi kendine söylendi. Derhal duvardan içeri girip evin kapısını çaldı Kapıyı açan Mecusi, Bayezide "Buyurun, bir arzunuz mu var?" diye sorunca Bayezid Bistami "Sizden özür dilemeye, helallik istemeye geldim!" dedi. Mecüsi 'Ne özrü, ne helalliği?" diye sorunca Bayezid şu özrü beyan etti: "Biraz önce duvarınızı çamurlu ayakkabılarımla kirlettim. Bu yaptığım doğru değildi. Ama yağmurun şiddeti, sokakların çamuru bana bu inceleği unutturdu. Şimdi özür diliyor, hakkınızı helal etmenizi rica ediyorum!" Mecusi hayret içinde "Peki ama bu yaptığınizın bana ne zararı var? Zaten duvarlarımız kir ve çamur içinde! Sizin ayağınızdan oraya sürdüğünüz çamurlar ayrıca bir çirkinlik meydana getirmiyor ki!" dedi. Bâyezid-i Bistarni "Doğru olabilir ama yine de bu bir haktır ve sahibinin izni ve rızası gereklidir!" buyurdu. Mecûsi "Size bu inceliği ve insan haklarına saygıyı dininiz mi öğretti?" diye sorunca Bâyezid "Evet dinimiz ve bu dinin Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) öğretti!" cevabını verdi. Mecusi "Öyleyse bu din haktır. Bizim de bu dine girmemiz gerekir diyerek kelime-i sâhadet getirip Müslüman oldu.
KUR'AN-I KERİM OKUMANIN FAZİLETİ
"Haberiniz olsun ki bu Kur'an insanları en doğru yola hidayet eder ve salih ameller yapan müminlere kendilerine büyük bir ecir olduğunu müjde eder. (Sure-i Isra, 9)" Ramazan-i Şerif bir çok hasletleri vardır. Bu hasletlerin en mühimi de Kur'an-ı Kerim bu ayda inmeye başladığı için bu ayın Kur'an ayı olmasıdır.
Kur'an-ı Kerim Peygamber Efendimiz (s.a.v) 'e verilen en büyük mucizedir. Bu büyük mucizeyi Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle izah etmektedirler. "Muhakkak ki ileride zifiri karanlık geceler gibi fitneler olacak." buyurunca Ashabı kirâm (Aleyhimürrıdvan) "Ey Allah'ın Rasülü ondan kurtuluş nasıl olur?" dediler, Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdu ki; "Yüce Allah'ın kitabıyla ki; onda sizden öncekilerin haberleri, sizden sonrakilerin haberleri ve sizin aranızdaki meselelerle alakalı hükümler vardır. O bir eğlence vasıtası değildir Hak ile batılı ayıran ilahi bir kelamdır. Kim onu kibirlenerek terk ederse Allah onun belini kırar. Kim de doğru yolu ondan başkasında ararsa, Allah onu sapıklığa düşürür, 0 Allah'ın sağlam bir ipidir. Apaçık bir nurudur. Dosdoğru bir yoldur. Yine o öyle bir kitaptır ki, onun sayesinde insan sapıtmaz, batıl fikirlere kanmaz, insanları doğru itikat ve salih amellere irşad eder. Alimler ona doymaz, müttekiler ondan usanmazlar. Onun ilmini bilen ilerler, onunla amel eden sevap kazanır. Onunla hükmeden adil olur, ona sımsıkı sarılan doğru yolu bulur.' Onun lafzını okumak da bir ibadettir. Manası bilinmese de okuyan, bu fazilete nail olur." Rasülullah (s.a.v) "Muhakkak demirin paslandığı gibi kalpler de pas tutar." buyurdular: Ashabı Kiram (Aleyhimürrıdvan): "Onun cilası nedir Ya Rasülullah" diye sordular. 0 da "Kur'an-ı Kerimi okumak ve ölümü hatırlamaktır" Bir hadisi şeriflerinde Efendimiz (s,a.v) şöyle buyurmaktadırlar "Herhangi bir cemaat Allah'ın evlerinden birinde toplanır, Kur'an-ı kerimi okurlar ve aralarında müzakere ederlerse mutlaka üzerlerine sekine, (kalb huzuru, gönül ferahlığı) iner Allah'ın rahmeti kendilerini kaplar, melekler kendilerini kuşatır ve Allah onları meleklere zikreder"
"İnsanlardan ibadette en ileri olan onu, çok okuyandır. `ümmetimin ibadetlerinin en faziletlisi Kur'an-ı Kerimi yüzüne bakarak okumaktır"
Kur'ân-ı Kerimin her bir harfi için, Namazda okuyana (1000) hasene abdestli okuyana (100) hasene, abdestsiz ezbere okuyana (1 0) hasene verilir. Kur'an-ı Kerimi ezbere okumakla yüzünden okumak arasında sevap bakımından çok fark vardır. Hatta Kurân-ı Kerimin yüzüne bakmak bile ibadettir. Nitekim hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle bu buyurmaktadır.
"Rabbi ile konuşmak isteyen Kelamullahı okusun" buyurur. İmam-ı Ahmed İbn-i Hanbel (r.a) da buna istinaden "Kur'an-ı Kerim okuyan kişi Cenab-ı Hak ile konuştuğuna yemin etse, yalan söylemiş olmaz " diye fetva vermiştir Eshab-ı Kiram'dan Üseyd Bin Hudeyr (r.a) anlatıyor. "Bir gün yolculuktan dönerken sahrada gecelemem icap etti, Yanım da atım ve küçük oğlum Yahya vardı. Oğlumu yatırdım, atımı bağladım ve kendim de Kur'an-ı Kerim okumağa başladım. Biraz okuyunca at kükreyip şaha kalktı. Okumayı bıraktım; atıma baktım, o anda sâkinleşti. Sonra tekrar okumaya başladım. Tekrar atım şaha kalkmaya başladı Oğlumu ezecek diye korktum, okumayı bıraktım. At tekrar sakinleşti Sonra tekrar başladım, yine şaha kalktı. "Ne oluyor, ne görüyor da ürküyor?" dedim. Başımı kaldırıp semâya baktığımda daha evvel görmediğim şekilde, başımın üzerinde, içinde yıldızlar gibi pırıltılar olan büyük bir nur halkası gördüm." Sabah erken Medine'ye döndüğümde geceki manzarayı Rasülallah (s.a.v) arz ettim. Rasülallah Efendimiz (s.a.v) "Ya Üseyd! Sen bir yerde Kur'ân-ı Kerim okursun da orada yalnız olduğunu mu zannedersin? 0 gördüğün nur halkası, Allah'ın nuru, içindeki yıldızlar gibi parlayanlar da Allah'ın melekleri ve ervah-ı mukâddese (mukaddes ruhlar)dir. Şayet sen sabah kadar okusaydın seninle beraber olurlardı." buyurdular. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) "Kurânı kerim'in her hatmedilişinde müstecâp bir duâ vardır." buyurmaktadır, Bilhassa Ramazan-ı şerifte Kur an-ı Kerimi hatmetmek sünnettir Bunu mukabele şeklinde okumak da ayrı bir sünnettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder