1- DİNİ DÜNYAYA âlet etmemek
— Evlâtlarım, bu kimse süfiî biridir. Süflî mesleğini süfli dünyaya âlet ediyor. Benim size öğrettiğim ilim İse ulvîdir. Siz bu ulvî ilmi dünyaya âlet edecek olursanız, bu hokkabazdan daha süflî olursunuz.”
2- GAZNELİ SULTAN MAHMUT ve SÖFÎ
— Ey sofi! Senîn şeyhin nasıl bir kimse idi, dedi. Sofi de:
— Benim şeyhim öyle bir şeyh İdi ki, her kim onu gördüyse cehennemden kurtuldu, dedi. Sultan Mahmud:
— Ey sofi acayip söz söylersin ki, Ebû Cehil Rasû- lûllah'ın (s.a.v) yüzünü gördüğü halde azabtan kurtulamadı. Sofi:
— Ebû Cehil Rasûlüllah’a (s.a.v) Ebu Tâiib'in yetimi nazariyle baktı. Eğer Allah'ın Rasûiü nazariyle baksaydı kurtulurdu, deyince Sultan Mahmud ziyâretten sonra ilim öğrenmiş olarak döndü. Zira Ehlullâhın meclisi ve sözleri, insanın i İmini ve kemâlini arttır.
3- Peygamber Vârisi Kim?
Zira ilim ehli olup da ilmiyle amel etmeyen, ârif-i billah olmayan kimseler merkebe benzetilmiştir. Ârifler ile bu kimseler arasında çok fark vardır; hatta birbiriyle kıyas edilmesi bile uygun değildir. Nitekim Allah Teâlâ, ilmi ile amel etmeyen kimseleri şu ayet-i kerime ile uyarmıştır: ‘Siz iyiliği insanlara emrettiğiniz halde kendinizi unutuyor musunuz?’” (Bakara, 44)
4- SALİH KİŞİLER İLE TEVESSÜL
Gerek hayatta bulunan velîler ve salih kişiler ile, gerek öldükten sonra onların ruhâniyetleri ile tevessül etmek câizdir. Hz. Ömer’in hilâfeti devrinde kıtlık ve kuraklık olmuştu. Halife, istiskâ (yağmur duâsı) için Peygamberimizin amcası Hz. Abbas’a (radıyallahü anhümâ) ricada bulunmuş, onunla tevessül ederek şöyle duâ etmişti: “Ey Allahım! Kuraklık olduğu zaman biz sana Peygamberimiz ile tevessül ederdik, sen bize yağmur verirdin. Şimdi de Peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in amcası ile sana tevessülde bulunuyoruz, bize yağmur ver!”
Diğer taraftan Hz. Abbas da: “Allahım! Biliyoruz ki, gökten belâ ancak günah yüzünden İner, belânın kalkması da ancak tevbe ile olur. Peygamberin yanındaki mevkiimi (akrabalık ve yakınlığı) nazara alan halk, beni yesîle edinerek sana teveccüh etmiş bulunuyorlar. İşte bu günahla dolu ellerimiz sana açılmış, yüzlerimiz tevbe ile sana yönelmiştir...” diye duâya Başladı. Daha henüz duâsını bitirmemişti ki gökten sağnak hâlinde yağmur boşand ı. (TeymiyecHik Fazilet Neşriyat)
5- Mekke ve Medine’ye Saygı
Mekke ve Medine, İslâm’ın en kutsal şehirleridir. Allah için cihadı görev edinmiş ecdadımız da o mübarek beldelere saygı da bize örnek olmuşlardır. Tarih kitaplarında “Mekke ve Medine’nin hamisi” olarak anılırken Osmanlı yöneticileri ve halkı, büyük bir edeple hamilik (koruyucusu) sıfatı yerine bu beldelerin hadimi (hizmetçisi) olduklarını belirtmişlerdir. Öyle ki Hz. Peygamber’in [sallallahu aleyhi vesellem] şehrini bir valinin adı altına sokmamışlar, oraya gönderdikleri idareciye vali yerine “Medine Muhafızı” ünvanı vermişlerdi. Mekke ve Medine’ye Osmanlı sancağı asmayı da edebe aykırı bulmuşlardı.
6- HÜRMET
Hz. Zeyd bundan çok mahcup olarak:
— “Aman Ey Rasûlullah’ın amcasının oğlu” diye mahcûbiyetini izhâr eder. İbn-i Abbas (r.a) hazretleri ise:
— “Biz ihtiyarlarımıza böylece hürmet ile emrolunduk” buyurur. Bunun üzerine Hz. Zeyd:
— “Uzat elini, şöyle bir bakayım” der. İbn-i Abbas hazretleri de onu dinleyerek uzatır elini.
Bunu fırsat bilen Zeyd bin Sâbit hazretleri, İbn-i Abbas (r.a)’ın elini tutup hürmetle öper ve şöyle buyurur:
- “Biz de Resûlullah’ın ehl-i beytine, böyle ta’zîm ve ı hürmet etmekle emrolunduk.”
7- SÜNNET DÜŞMANLIĞI
Asırlar önce aynı sual, İmrân bin Husayn'a da sorulmuştu. Onun ce-İ kâbı ise şöyleydi: “Sen son derece ahmak birisin. Kur’ân-ı Kerimde, beş vakit namazın nasıl kılınacağını, zekâtın nasıl verileceğini görebiliyor musun? Kltâbullah bunları farz kılmış, Rasûllullah ise tefsir etmiştir." (Es-Sünnet Kable't-Tedvin 57)
Ayrıca, dînimizdeki bütün hükümleri Kur’ân-ı Kerîm'de bulma gayreti1 içine girip, Kufûn kendisine indirilmiş olan zâtın tatbikatına nazar etmekten kaçınmak, bir binayı tek direk üzere oturtmaya benzer. Halbuki Kur’ân-ı Kerîm ile hadîslere baktığımızda, her ikisini de aynı yerde buluyoruz. Her ikisi de vahiy. Aralarındaki fark; Cebrâil (a.s)'in tilâvetiyle olana Kur’ân-ı Kerîm, Cebrâil (a.s)’in işâretiyle olana hadîs-i kudsî, Cebrâll (a.s)’in vâsıtası olmadan, Allah’ın ilhâmıyla peygamber efendimize zâhir olana da hadîs-i şerîf diyoruz.
Benim sözlerimden bir söz rlvâyet edilirken? koltuğuna yaslanıp! Söyle söyleyen bir adamın çıkması yakındır: Önümüzde Allah (c.c)’ın kitabı var. Onda helâl olarak bulduğumuzu helâl, haram olarak buIduğumuzu da haram kabûl ederiz. (Yânı başka bir şeye lüzûm yok) Ey ümmetim size söylüyorum! dikkat edin ve gözünüzü açın, Rasûlullah'ın haram kıldığı Allah'ın haram kıldığı gibidir.” (İbn-i Mace 1/5)1
8- Önce Anne Baba
“Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya iyi davranmanızı emreder. Eğer ikisinden biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlarsa, onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de hep tatlı söz söyle!”
9- ALLAH TEALA ŞU 3 KİŞİYE BENZEYENİ SEVMEZ
Fakih Ebü’l-Leys [rahmetullahi aleyh] şöyle der: “Allah Teâlâ üç grup insana buğzeder, onları sevmez. Onların içinde bir kısmına ise daha çok buğzeder: 1- Allah Teâlâ günahkâr kişiye buğzeder. Ancak yaşı ilerlemiş olduğu halde günah işlemeye devam edene daha çok buğzeder. 2- Cimriye buğzeder. Fakat zengin olduğu halde cimrilik edene daha çok buğzeder. 3- Kibirlenenlere buğzeder. Fakat fakir olduğu halde kibirlenenlere daha fazla buğzeder.
10- ALLAH TEALA ŞU 3 KİŞİYE BENZEYENİ SEVER
Allah şu üç grup insanı da sever. Onlar içinde bir kısmını ise daha çok sever:1- Takva sahiplerini sever. Fakat genç yaşta takva sahibi olanları ise daha çok sever. 2- Cömert olanları sever. Fakat fakir olduğu halde cömertlik yapanları daha çok sever. 3- Tevazu sahiplerini sever. Fakat hem zengin olup hem de tevazu sahibi olanları daha çok sever.”
11- Arkadaşın Hakkı
Sahip olunanın iyisini dostuna, müslüman kardeşine ikram etmek övgüye değer bir davranıştır. Dünya ne kadar “hep bana, hep bana” dese de, müslüman aksine davranıp güzel ahlâkta olgunluğa erişmeye çalışır.
12- Kıyamete Kadar
Sahabe’den Hz. Huzeyfe [radıyallahu anh], bu konuşmanın kıyamete kadar çıkacak olan fitnelerle ilgili olduğunu ve bunların “sıcak yaz rüzgârları gibi” bütün dünyayı kasıp kavuracağını bildirmiştir.
13- Düşüncenin Etkisi
Tefekkürün sonucu ilim, hâl ve amellerdir. Tefekkür kalpte ilim doğurur. Bunun sonucunda kalbin hali iyileşir. Kalp iyileşince de her şey iyi olur.
14- Nalıncı Baba
Naaşı alıp Fatih Camii’nde yıkarlar. Sonra Sultan, nalıncının evini bulur. Karısıyla konuşur. Nalıncının yaşlı hanımı, kocasının başkaları içmesin diye içki satın alıp helaya döktüğünü, kötü yola düşmüş kadınları eve getirip bıraktığını, kendisinin de onlara dinî sohbetler yaptığını anlatır. Ayrıca kocasının müttaki imamları olan uzak camilere gittiğini söyler. Bir gün kocasının, evinin bahçesine kendi mezarını kazdığını görür. Ona, seni kim yıkayacak, kim kefenleyecek diye sorar. Nalıncı gülerek cevap verir: “Allah büyüktür hatun. Hem padişahın işi ne?”
Gerçekten de Sultan, 1592’de vefat eden bu Allah dostunun cenaze namazını kendisi kıldırıp evinin bahçesine gömdürmüş. Oraya bir de türbe yaptırmış.
15- Tövbe İşaretleri
Dilini faydasız sözlerden, yalan ve gıybetten uzak tutar.
Kalbinde kimseye karşı haset ve düşmanlık beslemez.
Kötü arkadaşlarını terk eder.
Geçmişte işlediği günahlara pişmanlık duyup ibadet ederek ölüme hazırlanır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder