Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

25 Şubat 2023 Cumartesi

TAKVİM 4

1- DİNİ DÜNYAYA âlet etmemek

İmam-ı Azam Ebû Hanîfe hazretleri bir gün talebele­riyle giderken hokkabazın birj halka hokkabazlık numa­raları gösteriyormuş. Imâm-ı Âzam hazretleri talebelerine dönmüş ve demiş ki:
— Evlâtlarım, bu kimse süfiî biridir. Süflî mesleğini süfli dünyaya âlet ediyor. Benim size öğrettiğim ilim İse ulvîdir. Siz bu ulvî ilmi dünyaya âlet edecek olur­sanız, bu hokkabazdan daha süflî olursunuz.”


2- GAZNELİ SULTAN MAHMUT ve SÖFÎ

Gaznell Sultan Mahmud bir gün Bayezîd-i Bastâml'yi ziyârete gelip, orada türbedarı olan müridine sordu:
— Ey sofi! Senîn şeyhin nasıl bir kimse idi, dedi. Sofi de:
— Benim şeyhim öyle bir şeyh İdi ki, her kim onu gördüyse cehennemden kurtuldu, dedi. Sultan Mahmud:
— Ey sofi acayip söz söylersin ki, Ebû Cehil Rasû- lûllah'ın (s.a.v) yüzünü gördüğü halde azabtan kurtu­lamadı. Sofi:
— Ebû Cehil Rasûlüllah’a (s.a.v) Ebu Tâiib'in yetimi nazariyle baktı. Eğer Allah'ın Rasûiü nazariyle baksay­dı kurtulurdu, deyince Sultan Mahmud ziyâretten sonra ilim öğrenmiş olarak döndü. Zira Ehlullâhın meclisi ve sözleri, insanın i İmini ve kemâlini arttır.

3- Peygamber Vârisi Kim?

Mevlâna Halid-i Bağdâdî [kuddise sırruhû] peygamber vârisi, mirasçısı alimleri şöyle açıklıyor: “Peygamber Efendimiz’in [sallallahu aleyhi vesellem] ‘Alimler, peygamberlerin vârisleridir.’ hadis-i şerifinde geçen alimlerden muradın ilmiyle amel eden, ârif-i billah olan alimler olduğu hakikat ehli zatlar tarafından tasdik edilmiştir.
Zira ilim ehli olup da ilmiyle amel etmeyen, ârif-i billah olmayan kimseler merkebe benzetilmiştir. Ârifler ile bu kimseler arasında çok fark vardır; hatta birbiriyle kıyas edilmesi bile uygun değildir. Nitekim Allah Teâlâ, ilmi ile amel etmeyen kimseleri şu ayet-i kerime ile uyarmıştır: ‘Siz iyiliği insanlara emrettiğiniz halde kendinizi unutuyor musunuz?’” (Bakara, 44)


4- SALİH KİŞİLER İLE TEVESSÜL

Gerek hayatta bulunan velîler ve salih kişiler ile, gerek öldükten sonra onların ruhâniyetleri ile tevessül etmek câizdir. Hz. Ömer’in hilâfeti devrinde kıtlık ve kuraklık ol­muştu. Halife, istiskâ (yağmur duâsı) için Peygamberimizin amcası Hz. Abbas’a (radıyallahü anhümâ) ricada bulun­muş, onunla tevessül ederek şöyle duâ etmişti: “Ey Alla­hım! Kuraklık olduğu zaman biz sana Peygamberimiz ile tevessül ederdik, sen bize yağmur verirdin. Şimdi de Peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in amcası ile sana tevessülde bulunuyoruz, bize yağmur ver!”

Diğer taraftan Hz. Abbas da: “Allahım! Biliyoruz ki, gökten belâ ancak günah yüzünden İner, belânın kalk­ması da ancak tevbe ile olur. Peygamberin yanındaki mevkiimi (akrabalık ve yakınlığı) nazara alan halk, beni yesîle edinerek sana teveccüh etmiş bulunuyorlar. İşte bu günahla dolu ellerimiz sana açılmış, yüzleri­miz tevbe ile sana yönelmiştir...” diye duâya Başladı. Daha henüz duâsını bitirmemişti ki gökten sağnak hâlinde yağmur boşand ı. (TeymiyecHik Fazilet Neşriyat)


5- Mekke ve Medine’ye Saygı

Mekke ve Medine, İslâm’ın en kutsal şehirleridir. Allah için cihadı görev edinmiş ecdadımız da o mübarek beldelere saygı da bize örnek olmuşlardır. Tarih kitaplarında “Mekke ve Medine’nin hamisi” olarak anılırken Osmanlı yöneticileri ve halkı, büyük bir edeple hamilik (koruyucusu) sıfatı yerine bu beldelerin hadimi (hizmetçisi) olduklarını belirtmişlerdir. Öyle ki Hz. Peygamber’in [sallallahu aleyhi vesellem] şehrini bir valinin adı altına sokmamışlar, oraya gönderdikleri idareciye vali yerine “Medine Muhafızı” ünvanı vermişlerdi. Mekke ve Medine’ye Osmanlı sancağı asmayı da edebe aykırı bulmuşlardı. 


6- HÜRMET

Birgün Zeyd bin Sâbit (r.a) hazretleri atına binerken, I Abdullah bin Abbas (r.a), üzengisine gelip hizmetinde bulunurlar.
Hz. Zeyd bundan çok mahcup olarak:
— “Aman Ey Rasûlullah’ın amcasının oğlu” diye mahcûbiyetini izhâr eder. İbn-i Abbas (r.a) hazretleri ise:
— “Biz ihtiyarlarımıza böylece hürmet ile emrolunduk” buyurur. Bunun üzerine Hz. Zeyd:
— “Uzat elini, şöyle bir bakayım” der. İbn-i Abbas hazretleri de onu dinleyerek uzatır elini.
Bunu fırsat bilen Zeyd bin Sâbit hazretleri, İbn-i Ab­bas (r.a)’ın elini tutup hürmetle öper ve şöyle buyurur:
- “Biz de Resûlullah’ın ehl-i beytine, böyle ta’zîm ve ı hürmet etmekle emrolunduk.”



7- SÜNNET DÜŞMANLIĞI

Asırlar önce aynı sual, İmrân bin Husayn'a da sorulmuştu. Onun ce-İ kâbı ise şöyleydi: “Sen son derece ahmak birisin. Kur’ân-ı Kerimde, beş vakit namazın nasıl kılınacağını, zekâtın nasıl verile­ceğini görebiliyor musun? Kltâbullah bunları farz kılmış, Rasûllullah ise tefsir etmiştir." (Es-Sünnet Kable't-Tedvin 57)

Ayrıca, dînimizdeki bütün hükümleri Kur’ân-ı Kerîm'de bulma gayreti1 içine girip, Kufûn kendisine indirilmiş olan zâtın tatbikatına nazar etmek­ten kaçınmak, bir binayı tek direk üzere oturtmaya benzer. Halbuki Kur’ân-ı Kerîm ile hadîslere baktığımızda, her ikisini de aynı yerde bulu­yoruz. Her ikisi de vahiy. Aralarındaki fark; Cebrâil (a.s)'in tilâvetiyle olana Kur’ân-ı Kerîm, Cebrâil (a.s)’in işâretiyle olana hadîs-i kudsî, Cebrâll (a.s)’in vâsıtası olmadan, Allah’ın ilhâmıyla peygamber efen­dimize zâhir olana da hadîs-i şerîf diyoruz.

Benim sözlerimden bir söz  rlvâyet edilirken? koltuğuna yaslanıp! Söyle söyleyen bir adamın çıkması yakındır: Önümüzde Allah (c.c)’ın kitabı var. Onda helâl olarak bulduğumuzu helâl, haram olarak buIduğumuzu da haram kabûl ederiz. (Yânı başka bir şeye lüzûm yok) Ey ümmetim size söylüyorum! dikkat edin ve gözünüzü açın, Rasûlullah'ın haram kıldığı Allah'ın haram kıldığı gibidir.” (İbn-i Mace 1/5)1

8- Önce Anne Baba

Kul haklarından söz ederken, hiç şüphesiz ilk sırayı anne ve babamız alır. Onlar bizim varlık sebebimizdir ve hem ayet-i kerimelerde hem de hadis-i şeriflerde yorum kabul etmeyecek şekilde haklarına dikkat çekilir. Yüce Allah, İsra Suresi 23 . ayette şöyle buyuruyor:
“Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya iyi davranmanızı emreder. Eğer ikisinden biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlarsa, onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de hep tatlı söz söyle!” 


9- ALLAH TEALA ŞU 3 KİŞİYE BENZEYENİ  SEVMEZ

Fakih Ebü’l-Leys [rahmetullahi aleyh] şöyle der: “Allah Teâlâ üç grup insana buğzeder, onları sevmez. Onların içinde bir kısmına ise daha çok buğzeder: 1- Allah Teâlâ günahkâr kişiye buğzeder. Ancak yaşı ilerlemiş olduğu halde günah işlemeye devam edene daha çok buğzeder. 2- Cimriye buğzeder. Fakat zengin olduğu halde cimrilik edene daha çok buğzeder. 3- Kibirlenenlere buğzeder. Fakat fakir olduğu halde kibirlenenlere daha fazla buğzeder.


10- ALLAH TEALA ŞU 3 KİŞİYE BENZEYENİ  SEVER

Allah şu üç grup insanı da sever. Onlar içinde bir kısmını ise daha çok sever:1- Takva sahiplerini sever. Fakat genç yaşta takva sahibi olanları ise daha çok sever. 2- Cömert olanları sever. Fakat fakir olduğu halde cömertlik yapanları daha çok sever. 3- Tevazu sahiplerini sever. Fakat hem zengin olup hem de tevazu sahibi olanları daha çok sever.”


11- Arkadaşın Hakkı

Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] bir defasında sahabilerden biri ile misvak ağacından iki misvak yaptı. Misvaklardan birisi eğri, diğeri düz ve daha güzel idi. Peygamberimiz [sallallahu aleyhi vesellem] misvakın güzel ve doğru olanını arkadaşına, eğri olanı da kendisine ayırdı. Sahabi: “Bu güzel misvak size yakışır ya Rasulallah!” deyince Peygamberimiz: “Bir saat de olsa bir kimse ile arkadaşlık edene, arkadaşlık hakkına riayet edip etmediği sorulur.” buyurdular.
Sahip olunanın iyisini dostuna, müslüman kardeşine ikram etmek övgüye değer bir davranıştır. Dünya ne kadar “hep bana, hep bana” dese de, müslüman aksine davranıp güzel ahlâkta olgunluğa erişmeye çalışır. 


12- Kıyamete Kadar

“Resulullah [sallallahu aleyhi vesellem], bir gün sabah namazını kıldırdı, sonra minbere çıktı. Konuşması öğleye kadar devam etti. Öğle namazını kıldırdı ve tekrar minbere çıkıp ikindi vaktine kadar devam eden bir konuşma yaptı. İkindi namazını kıldırdı ve yeniden minbere çıktı. Bu konuşması da güneş batıncaya kadar devam etti. Meydana gelmiş ve bundan sonra meydana gelecek olan her şeyi bize haber verdi.” (Müslim)
Sahabe’den Hz. Huzeyfe [radıyallahu anh], bu konuşmanın kıyamete kadar çıkacak olan fitnelerle ilgili olduğunu ve bunların “sıcak yaz rüzgârları gibi” bütün dünyayı kasıp kavuracağını bildirmiştir.


13- Düşüncenin Etkisi

Hz. Lokman (aleyhisselâm) yalnız başına oturur, uzun uzun düşünürdü. “Düşünce ve tefekkür insanı cennet yoluna ulaştırır” derdi. 
Bişr-i Hafî de [kuddise sırruhû] şöyle demiştir: “Eğer insanlar Allah’ın azametini yeterince düşünüp tefekkür etselerdi, O’na asla isyan etmezlerdi.” 
Tefekkürün sonucu ilim, hâl ve amellerdir. Tefekkür kalpte ilim doğurur. Bunun sonucunda kalbin hali iyileşir. Kalp iyileşince de her şey iyi olur. 


14- Nalıncı Baba

Sultan Murad, molla kıyafeti giyerek sadrazamla beraber İstanbul’un mahallelerinde dolaşırken yerde yatan bir ceset görürler. Mahalle sakinleri onlara cesedin bir sarhoş olduğunu, nalıncılık yapıp parasını içkiye, fuhuşa harcadığını söylerler. Onu camide gören de yoktur. Sadrazam oradan uzaklaşmak ister. Ama Sultan: “Kimseye bir şey diyemem. Ama bu bizim insanımızdır, naaşını kaldırmalıyız” der. 
Naaşı alıp Fatih Camii’nde yıkarlar. Sonra Sultan, nalıncının evini bulur. Karısıyla konuşur. Nalıncının yaşlı hanımı, kocasının başkaları içmesin diye içki satın alıp helaya döktüğünü, kötü yola düşmüş kadınları eve getirip bıraktığını, kendisinin de onlara dinî sohbetler yaptığını anlatır. Ayrıca kocasının müttaki imamları olan uzak camilere gittiğini söyler. Bir gün kocasının, evinin bahçesine kendi mezarını kazdığını görür. Ona, seni kim yıkayacak, kim kefenleyecek diye sorar. Nalıncı gülerek cevap verir: “Allah büyüktür hatun. Hem padişahın işi ne?”
Gerçekten de Sultan, 1592’de vefat eden bu Allah dostunun cenaze namazını kendisi kıldırıp evinin bahçesine gömdürmüş. Oraya bir de türbe yaptırmış.


15- Tövbe İşaretleri

Ebu Leys Semerkandî [rahmetullahi aleyh], “Tenbîhü’l-Gâfilîn” adlı eserinde hikmet ehli bir zatın şöyle söylediğini naklediyor: “Kişinin tövbe ettiği şu dört işaretten belli olur: 
Dilini faydasız sözlerden, yalan ve gıybetten uzak tutar. 
Kalbinde kimseye karşı haset ve düşmanlık beslemez. 
Kötü arkadaşlarını terk eder. 
Geçmişte işlediği günahlara pişmanlık duyup ibadet ederek ölüme hazırlanır.”


16 - Kardeşin Hakkında İyi Düşün    
 
Hazreti Ömer (radıyallahu anh) arkadaşlarından birini birkaç gün ortalıkta göremeyince, yanına Abdurrahman bin Avf’ı da alarak durumunu öğrenmek üzere evine gitti. Vardıklarında evin kapısını açık buldular. Aradıkları kişi oturmuş, eşinin verdiği bir kaptan bir şeyler içiyordu. Bunu gören Hz. Ömer, kaptakinin içki olduğunu düşünerek Abdurrahman bin Avf’a: “Neden ortalıkta görünmediği şimdi anlaşılıyor” dedi.
Abdurrahman bin Avf (radıyallahu anh): “İçtiği şeyin içki olduğunu nereden biliyorsun?” diye sordu. Hz. Ömer (bu soru üzerine tereddütle): “Ne dersin, acaba (içtiği şeyin ne olduğunu tartışarak) onun gizli hallerini mi araştırmış oluyoruz” dedi. Abdurrahman bin Avf: “Evet, bu yaptığımız gizli hali merakın (tecessüsün) ta kendisi” diye cevap verdi. Hz. Ömer: “Peki, bunun kefareti nedir” diye sorunca Abdurrahman bin Avf: “Gördüğümüzü kendisine söylemeyeceğiz, hakkında da iyilikten başka bir şey düşünmeyeceğiz” dedi. Bunun üzerine içeri girmeden geri döndüler.

17 - Ya Cennet Ya Cehennem     
İmam Şaranî (kuddise sırruhû) Tabiîn’in büyüklerinden ve Emevî halifelerinden, adalet ve güzel ahlâkı ile meşhur Ömer bin Abdülaziz (rahmetullahi aleyh) hakkında şunları anlatır: Bir gün Yezid Rekkaşî (rahmetullahi aleyh), halife Ömer bin Abdülaziz’in huzuruna çıkar. Ömer bin Abdülaziz ona: “Ey Yezid, bana nasihatte bulun” der. Yezid Rekkâşî ona şu nasihatte bulunur: “Ey Müminlerin Emiri! Ölecek olan ilk halife sen değilsin. Sen de öncekiler gibi mutlaka öleceksin.”
Ömer b. Abdülaziz ağlar ve “Biraz daha öğüt ver” der. O da nasihatine şöyle devam eder: “Seninle, atan Hz. Adem Peygamber arasında yaşayan kimse kalmadı, hepsi ölüp gittiler.” Ömer bin Abdülaziz ağlamaya devam edip “Devam et!” der. O da şöyle devam eder: “Cennet ve cehennem dışında kalınacak başka bir yer yok. Ya cennete ya da cehenneme gideceksin.” Bu sözleri işiten Ömer bin Abdülaziz (rahmetullahi aleyh) o kadar etkilenir ki bayılarak yere düşer. (İmam Şaranî, Tenbîhül  Muğterrîn)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder