1 Allah Korkusu
Allah korkusu her şeyiyle bir ibadettir, fazilettir. Bu korkunun sonu, bütün korkulardan emin olmak ve ebediyyen emniyete girmektir. Yüce Rabbimiz, kendisinden korkan dostlarının bütün korkulardan emin olacaklarını, hiçbir endişe ve hüzün çekmeyeceklerini bildiriyor. (Yunus, 62-64).Allah korkusu insanın kalbini kuvvetlendirir, aklını nurlandırır, kabiliyetlerini geliştirir, görüşünü keskinleştirir. Bu nur ile insan iyiliği ve kötülüğü, güzeli ve çirkini tanır. Nur içinde yaşar, nur ile bakar, nur ile konuşur.
2 Kula Kulluğun Zilleti
Bir insan için, Allah Teâlâ’ya secde etmeye yanaşmazken bir lokma ekmek için basit bir kulun karşısında iki büklüm olması, dünyada yaşanacak en kötü zillettir. Bu kimse tövbe edip halini düzeltmezse, ebedi ahireti de zillet içinde geçer.
“Ey Allah’ın Resulü! Biz sana ve senin getirdiklerine iman ettik. Bundan sonra bizim için korkuyor musun?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet. Hiç şüphesiz kalpler Allah Teâlâ’nın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir. Allah doğruluk üzere tutmak istediği kalbi istikamette tutar, eğriltmek istediğini eğriltir. Mizan, rahman olan Allah’ın elindedir. Kıyamete kadar dilediği kavmi yükseltir, dilediğini alçaltır.”
Mirac, Hz. Peygamber’in [sallallahu aleyhi vesellem] Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, oradan da göğe yaptığı yolculuğu ifade ediyor. Allah Teâlâ, kudretinin işaretlerini göstermek için Hz. Peygamber’e bu seyahati yaptırmıştır (İsrâ,1). Efendimiz bu mübarek yolculukta aracısız olarak Allah Teâlâ’yla görüşmüş, konuşmuş ve müminlerin miracı olan namaz emriyle geri dönmüştür. Namazlarda okuduğumuz tahiyyat duası da Allah Teâlâ’yla Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] arasında geçen konuşmadan oluşmaktadır.
Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] “Allah için güzel amel işleyenlere en güzel karşılık ve bir de fazlası vardır.” (Yunus, 26) ayetini okuduktan sonra şöyle buyurmuşlardır:
“Cennet ehli cennete, cehennemlikler de cehenneme girdikten sonra, Allah tarafından görevlendirilmiş bir melek şöyle seslenir:
- Ey Cennet ehli! Allah Teâlâ’nın size verdiği bir sözü var, şimdi onu yerine getirmek istiyor. Bunu duyan cennet ehli:
- Allah bizim yüzümüzü parlattı, terazimizi sevaptan yana ağır getirdi, bizi cennetine koydu, cehennemden kurtardı ya! derler.
O anda Allah cemalinden perdeyi kaldırır. O’nu seyrederler. Vallahi Allah onlara, cemaline bakmaktan daha güzel ve gözü aydınlık edecek bir nimet vermemiştir.” (Müslim, Tirmizî, Nesaî)
Usâme b. Zeyd [radıyallahu anh] şöyle diyor: Resulullah [sallallahu aleyhi vesellem] Şaban ayında tuttuğu orucu hiçbir ayda tutmadı. Kendisine bu durumu sorduğumda şöyle buyurdu: “Şaban, Recep ile Ramazan arasında insanların gafil bulunduğu ve amellerin Âlemlerin Rabbi olan Allah’a yükseldiği bir aydır. Ben de amelimin oruçlu olduğum halde Allah Teâlâ’ya yükselmesini seviyorum.” (Nesaî, Ahmed b. Hanbel)
Şaban ayının özelliği hakkındaki bu hadis, bu aya özel bir önem vermemiz için yeterlidir. Bu ayı ihya etmeye gayret göstermeli ve hadiste işaret edilen gaflete düşmemeliyiz.
Ruhlar Allah Teâlâ’nın emrinde ve hükmündedirler. Melekler âleminin özelliklerine sahiptirler. Allah’ın nuru ile nurlanmış, boyası ile süslenmiş ruhlar özel yetkilerle donatılmışlardır. Allah onları sevmiş, meleklerine sevdirmiş, kendilerine bizim bilemediğimiz nice kerametler vermiştir.
Allah Teâlâ bir kutsi hadiste, sevdiği salih kullarının özel bir nur ve destekle gören gözü, işiten kulağı, konuşan dili, tutan eli, yürüyen ayağı olacağını; onların gözüne, kulağına, diline, eline, ayağına başkalarına vermediği özellikler ve tasarruf gücü vereceğini müjdelemiştir. (Buharî, İbnu Mace, Beğavî)
17 İyiliğin Karşılığı
“Kim bir müminin dünya sıkıntılarından birisini giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim mümin kardeşinin ayıbına örterse, Allah da onun dünya ve ahiretteki ayıplarını örter. Bir kul din kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da onun yardımında olur.” (Ebu Davud, Tirmizî)
18 İki Cennet
Allah Teâlâ’yı bilenler için iki cennet vardır. Birisi marifet cennetidir. Marifet cennetini arifler: “Âlemlerin Rabbi’ni yakînen tanımak ve O’nun sevgisiyle boyanmaktır” şeklinde tarif ediyorlar. Buna dünyada erilir. İlâhî aşk ile uyanmış, nur ile temizlenmiş, zikir ile beslenmiş bir kalple girilir bu cennete. İnsanların çoğu dünyada yeme-içme ile uğraşırken, arifler marifet cennetinde hamd ve sena ile meşguldürler. İkinci cennet ise ahiretteki ebedi cennettir.
19 İmanda Birlik
İşte onların Allah Rasulü’nden naklederek bildirdikleri bu imana Ehl-i Sünnet İtikadı denir. Ehl-i Sünnet anlayışının dışındaki anlayışlar meşru değildir. Çünkü Rasulullah’ın [sallallahu aleyhi vesellem] inandığı ve bildirdiği gibi iman etmek esastır. O, bir tek iman bildirmiştir. Ashab-ı Kiram’ın hepsi de O’nun bildirdiği gibi inanmış ve o inancı tebliğ etmiştir.
20 Kendini Büyük Görmek
“İnsan, hayrını, amelini, ibadetini değil; hep günahlarını göz önünde tutmalıdır. Çünkü amel ve ibadetini görünce nefsi kibir yapar. İnsanı felakete götüren nefsidir. Firavun, Şeddad ve Karun gibi ilâhlık davasında bulunan ve helake gidenler hep nefisleri yüzünden bu felaketlere uğradılar. Nefisleri büyüdü, büyüdü sonunda ilâhlık davasına kalkıştılar. Çünkü nefs, kendinden üstün hiçbir varlığın olmasını istemez.”
21 Kurtuluşa Götüren 10 Huy
Şu on huy insanı kurtuluşa götürür: İşlenen günaha pişman olmak. Belaya sabretmek. Kazaya, Allah’ın takdirine rıza göstermek. Havf ve recada eşit olmak (Korku ve ümit arasında olmak). Nimete şükretmek. Dünyadan yüz çevirmek, dünya sevgisini kalpten çıkarmak. Taat ve ihlâs yolunda olmak. Halka karşı güzel huylu olmak. Hak Teâlâ’yı sevmek. Ölümü hatırlamak.
22 Ne Düşünmeli?
Allah Teâlâ’nın zat ve sıfatlarından başka her ne varsa, hepsi O’nun fiili ve yarattığıdır. Bu varlıkların bir kısmının aslını bilemeyiz ve onlar üzerinde düşünmek mümkün değildir. Bir kısım varlıkların da aslını ve genel durumunu biliriz fakat ayrıntılarını bilemeyiz. Bu varlıkların tafsilatları üzerinde düşünebiliriz. Fakat melek, cin, arş, kürs, şeytan gibi gözümüzle görüp anlayamadıklarımız üzerinde düşünmek çok zordur. Dolayısıyla insanın gözüyle görüp anlayabileceği varlıklar üzerinde düşünmesi en uygunudur.
23 Yalnızlığın Tehlikesi
Arifler demişlerdir ki: “Kendi başına büyüyen ağaç yaprak açar, fakat meyve vermez. Verse de meyvesi yenmez. Bir edeb ehlini görmeyen gerçek edeb nedir bilmez. Bildikleri de kendisine yetmez.” Bunun gibi tek başına hakikatı arayan kimse yorulur. Çoğu zaman da şeytanın oyuncağı olur. Şeytan bu insana açıktan günah işletmeye çalışır. Olmazsa hayırlar üzerinden mümini zarara sokmaya çalışır. Bu yüzden her zaman salih insanlarla bir arada olmak gerekir. Çünkü salihlerle birlikte olanın bir tane şeytanı varsa binlerce de dostu ve yardımcısı olur. Onların bereketiyle şeytanın tesirinden kurtulur. Doğru yolda sağlam bir şekilde durur.
24 Sûfi Fakirler
“Çünkü onların bütün derdi Allah Teâlâ’dır. Onlardan birisinin başına bir sıkıntı geldiğinde, bu onun zihnini ve gönlünü dağıtabilir. Böyle birinin kalbini Allah Teâlâ’ya çevirmem bana, düşüncesi dünya olan bin kişiye hayır yapmaktan daha hoş geliyor.”
25 Tutsaklıktan Kurtuluş
Tutsaklık, bedenin bir hapiste tutsaklığı değil, insanın bedene tutsaklığıdır. Arzuların, isteklerin geçici ve sınırlı tatminlerine tutsaklıktır. O tutsaklığın zincirini tuz-buz edecek rahmet kılıcını kuşanmak gerekir. Namazla, oruçla, zikirle... nefsin ve şeytanın, sefil ve fani hazların zindanlarından irade özgürlüğe kavuşunca bu beden tutsaklığı da son bulur.
26 Berat Gecesi
Dolayısıyla bu gecede çok ibadet ve tevbe-istiğfar etmek, Cenab-ı Hakk’a dua ve niyazda bulunmak güzel bir davranış olur. Berat gecesine özel bir ibadet tarzı yoktur. İsteyen bu geceyi namazla, isteyen Kur’an okuyarak veya zikirle ihya eder.
27 Önceki Âlimler
Âlimlerimizden Vehb b. Münebbih şöyle diyor: “Bizden önceki neslin âlimleri, ilimleriyle diğer insanların dünyalıklarına tamah etmezlerdi. İnsanlar da onların ilimlerinden istifade etmek için sahip oldukları dünya nimetlerini sarf ederlerdi. Günümüzde ise ehl-i ilim, insanların elindeki dünyalıklara rağbetle ilimlerini kullanıyor. Ehl-i dünya ise, ilim ehlinin kendi nazarlarındaki kötü intibaı sebebiyle onlardan uzak duruyor.” Gerçek âlimi tarif eden bu sözlerin sahibiyle aramızda bin seneden fazla bir zaman dilimi var. Ya bugün yaşasaydı?..
28 Din Hayattır
Allah Teâlâ, dini sadece ibadethaneye indirgemez. İnsanların bireysel istek ve duygularına bırakmaz. Tam tersine, İslâm’ı hayatın bütününü kuşatıcı bir dünya görüşü ve hayat biçimi olarak takdim eder. Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in [sallallahu aleyhi vesellem] hadislerinde de, âlemlerin yaratılışından gündelik hayatın en olağan hadiselerine kadar her konuya temas edilir. Hayatın hiçbir anı din dışında bırakılmaz.
29 İnsani İlişkiler
Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] ve onun vârisi rabbanî âlimler, insanlarla ilişkilerine son derece dikkat ederek, toplum içinde aşağılanan insanlara bile iyi davranarak, eşsiz bir rehberlik sunmuşlardır. Dolayısıyla bizler de aynı toplum içinde yaşadığımız insanların haklarına dikkat ederek görevimizi yerine getirmek durumundayız.
30 Yemek Adabı
İmam Gazâlî [rahmetullahi aleyh] yemek adabını şöyle sıralıyor: Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak, besmele çekmek, sağ eliyle ve önünden yemek, küçük lokmalar halinde ve yeteri kadar yemek, lokmaları iyice çiğnemek, yemek yiyenlere gözünü dikmemek, bir yere yaslanarak yememek, misafir veya ihtiyaç sahibi bir kimseyle yemek yerken doyup yemeyi bıraktığında misafirini utandırmamak için özür beyan etmek, tabağın ortasından değil kenarından yemek, yemek esnasında iştah kaçırıcı ölüm ve benzeri konulardan bahsetmemek, Allah Teâlâ’ya hamdetmek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder