Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

5 Mayıs 2021 Çarşamba

OSMANLI TARİHİ 187 FATİH SULTAN MEHMED (Ne Dediler)

 


NE DEDİLER ? 

Büyük devlet ve ilim adamı olan Fatih, en büyük düşmanlarının gözlerini kamaştıran padişahtır. Eserlerinde ondan takdirle bahsetmişlerdir. Fetih sırasında İstanbul'da bulunan İtalyan Zorzo Dolfin onun için şöyle demektedir: "Sultan Mehmed çok az gülerdi. Zekası, daimi bir çalışma halindeydi. Çok cömertti. Her işte fevkalade atılgan, hatta cüretkardı. Seçtiği hedeflere erişmek için çok ısrar ederdi. Soğuğa, sıcağa, açlığa, susuzluğa tahammüllüydü. Kesin konuşur, kimseden çekinmezdi. Zevk ve sefadan uzaktı. Türkçe, Yunanca ve Sırpçayı çok iyi konuşurdu. Her gün bir müddet okurdu. Roma tarihi, başka devletler tarihi, Laerce, Tite-Live, Herodot, Quinte-Curce, Papaların, Alman imparatorları ile Fransa ve Lombardiya krallarının vakaları okuduğu tarihler arasında idi. Avrupa'daki bütün devletleri tanırdı. Özellikle İtalyanın coğrafyasını en ince noktasına kadar bilirdi ve bir Avrupa haritasını yanından ayırmazdı. Askeri ve coğrafi ilimlerle isteyerek meşgul olur, araştırmalar, incelemeler yapardı. Tabiiyeti altında bulunan ülkelerin adet ve şartlarını devletin ve bölgenin menfaatlerine kullanmakta maharetliydi:'305 

Diğer bir İtalyan tarihçi Langusta, İstanbul'un fethinden sonra şöyle yazmıştır: "Sultan Mehmed, ince yüzlü, ortadan fazla uzun boylu, silahlar kuşanmış, asil tavırlı, çok az gülen, devamlı öğrenmek ihtirası ile yanan, cömert ve iyi kalpli, gayelerine ulaşmakta inatçı bir hükümdardı. En çok harp sanatına meraklıydı. Her şeyi öğrenmek isteyen zeki bir araştırmacıydı. Sefahat düşkünlüğü olmayıp, kötü adetleri yoktu. Harem dairesinde çok az vakit geçirirdi. Nefsine hakim ve uyanıktı. Her şarta tahammül gösterebilirdi ve bir cihan devleti peşinde idi:' Hemen her fırsatta Fatih'i karalamak için sebepler arayan meşhur Alman müsteşrik Franz Babinger, şu sözleri söylemekten de kendini alamaz: Fatih Sul tan Mehmed Han 325 "Türk dünyası için Fatih, günümüze kadar, bütün imparatorların en büyüğü olup, beşer tarihinde başka herhangi bir şahsın kendisi ile mukayese edilmesi zordur. O Türk milletine, bütün tarihinin en harikulade ve en yaklaşılması gayr-ı kabil şahsiyet olarak takdim edilmiştir. Batı aleminin mukadderatı, Fatih Sultan Mehmed'in görünmesi ile sarih bir şekilde işaretlenmiştir. Kudretli şahsiyeti, büyük Avrupa sahalarının dış görünüşünü derinden değiştirmiştir. Ortaçağ'dan çıkarken insanları ve dünyayı görüş tarzında, Fatih' in şahsiyeti, zekaları tesir altında bırakrnıştır:'306 

Jorga ise Fatih' in hedeflerini belirtirken öncelikle onun çağdaşı Hıristiyan tarihçileri tenkit etmekle söze başlamaktadır. Şöyle ki: "Sultan Mehmed, bugün bile tarihe modern bir bakış açısıyla bakan çok sayıdaki eserlerde, çağdaşı olan bazı Hıristiyanların tahayyül ettikleri tek şey olarak akis bulan, onun kan dökmek, insan katletmek ve ülkeleri tahrip etmek gibi alçakça bir amaç peşinde olduğuna dair olan kesin yargılarından çok daha farklı hedefler takip etmiştir. O, geçici bir şan ve şeref için her şeyi feda edecek kibirli bir karaktere de sahip değildi. Büyük İskender ve Sezar'la atbaşı giden ihtirası soylu unsurlar içermekteydi. Onun en büyük amacı, sağlam temeller üzerine oturan gerçek bir devlet kurmaktı. Bu devlet, o güne kadar gevşek vasallık ilişkileri içerisindeki eyaletlerin tamamen ilhakı ile doğacak ve bütün kararların tek elden alındığı ve bütün ganimetlerin toplandığı merkez olarak devasa bir imparatorluk başkenti ile en yüksek noktasını bulacaktı. Her şeyi en ayrıntısına kadar düşünülmüş ve uzun süreli olacak şekilde organize edilmiş devletin idaresine ve savunmasına, artık sadece Osmanlıların birkaç devşirme ile genişletilmiş yönetici sınıfı değil, farklı ülkelerden, farklı soylardan gelen, ancak Osmanlı devleti kurucularının temsilcisi olarak sultana tabi olan ve uluslar arası İslam demokrasisinde yerlerini almak için Hıristiyan inançlarından feragat edip, Müslümanlığa geçmeyi göze alabilecek herkes katılabilecekti. Leh, Macar, Slav kralları, Alman imparatoru ve son Bizans imparatorlarının halka çektirdiği acıların aksine Osmanlı devletinin ülkeler manzumesi, huzurlu ve ferah bir karşıtlık sergiliyordu. Hiç 326 K ayı II: Cihan De vleti kimse ne dini n e d e kökeni sebebiyle korkmak zorunda değildi. Alışkanlıklara ve geleneklere dokunulmuyordu. Yeniçeri saflarında uzun yıllar hizmet vermiş Sırp kökenli bir yeniçeri: "Türkler hem kendilerine, hem de din ayırımı yapmadan yurttaşlarına ve vasal ülkelere karşı adildir" diye yazar. Yılda dört kez, Osmanlı memurları raiyetleri yani Osmanlı devletinin Müslüman olmayan tebaasını denetlemek ve zavallı insanların baskıya maruz kalmasını engellemek için ülkeyi dolaşıyorlardı. .. Fethedilen yerlerde hiçbir köylünün elinden toprağı; hiçbir vatandaşın elinden dükkanı veya tezgahı ve hiçbir rahibin elinden hala Hıristiyan ayinlerinin yapıldığı kilisesi alınmamıştı. Kadı sadece Müslümanlar arasında ve Müslümanların ya da Türklerin taraf oldukları anlaşmazlıklarda İslam kurallarına göre mahkeme yürütüyordu. İsteyen istediği zamanda karar için muhtarlara, rahiplere hatta metropolite başvurabiliyordu:'307 

Jorga'nın ifadeleri, daha yirmi beş yaşında iken garp ülkelerinin haritalarını çizdiren, dünya tarihi ile ilgilenen ve: "Dünyada tek bir devlet, tek bir din, tek bir padişah ve İstanbul'da cihanın payitahtı olmalıdır" diyen Fatih' in cihangirlik mefkurelerine de ışık tutmaktadır. 

Hoca Sadeddin Efendi: "Övülecek ahlakının sonu ve alkışlanacak tutumunun arkası yoktu. Güzel davranışları, kucak dolusu keremi gibi çok idi. Adalet anlayışı öyle idi ki bir karıncayı incitmeye Süleyman'ın ülkesini değişmezdi. Mazlumların ahlarıyla bahtı aynasının kararmasına rıza göstermezdi. Cömertliği öyle idi ki lütuflarını saymada hesabı yapan kalem güçsüz bir armağanını beyanda Asmai3°8 bile sıkıntıyla hayret içinde kalırdı. O padişahın yiğitliği öyle idi ki Behram, kendi adından sıkılır, İsfendiyar da öyküsünden utanırdı. Hangi ile bayrakları yönelse, ol uç, zafer ve fetih muştularıyla sevinçlere, şenliklere uğrardı. Hangi yöne yürüyüş yellerini salsa oranın zafer esintileriyle can bulması, gülümsemesi doğaldı:' Fatih Sul tan Mehmed Han Savaş meydanlarında zehirden ateşler yakar Şenlik meclislerinde dolu ay gibi parlar Adaletiyle İslam'a canlılık getirdi Artıra hazret-i Hak ona rahmetini309 

Neşri: 327 "Rivayettir ki, Sultan Mehmed kerim ve adil, cesur, alim ve din - dar, ulema ve fuzalanın dostu idi. Her nerede bir ehl-i kemal olsa onu yanına İstanbul'a getirtip maaşa bağlardı. Bir kişi sanatta mahir olsa onu dahi getirtip ulufe tayin ederdi. Hiçbir kişi dergahına gelip mahrum olmazdı. Etrafı seyrana çıksa yolda uğradığı fakire dinar verirdi. Şöyle ki, İstanbul'un fukarasından onun filorisini yemedik kişi yoktu. Tevazu ehli olup gururdan uzaktı. Gayet azamette iken bir derviş görse derhal ona tevazu gösterirdi. Onun zamanında ulema, suleha, şuara ve fukara gayet refahta idi. Bir kişi bir kimsenin bir habbesini (dirhemini) alsa aman vermezdi. Öyle ki, memlekette hırsızlık, fuhşiyat ve yol kesicilik sanki alemden kalkmıştı. Bir hatun kişi bir araba altın ile iki günlük yola gitse mümkün mü idi ki bir kimsenin zararı erişe:'310 Adaletten kıl kadar ayrılmayan, kendisine takdir edilen iki mısra - lık basit şiir için sahibine bol ihsanda bulunan ve bir çiçek yetiştirene beş yüz altın bahşiş veren Fatih, her bakımdan devrinin üstüne çıkmış bir hükümdar ve kamil bir insan idi. Bu büyük cihangiri anlatmak için günümüze kadar binlerce kitap yazılmıştır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder