Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

24 Kasım 2020 Salı

OSMANLI TARİHİ 59 - YILDIRIM BAYEZİD HAN - Düzme Haberler

 


DÜZME HABERLER! 

Timur Han'ın Sultan Bayezid'e muamelesi ve Yıldırım'ın vefatı hakkında yanlış bazı rivayetler de mevcuttur. 

Daha çok romanlara, hikayelere konu olan ve halkın beyninde yer tutart bu rivayetlerden birisi, Timur Han'ın Bayezid'i demir bir kafes içerisine hapsettiği ve şehirlerde alay mevzuu olmak üzere gezdirdiğidir.

Meşhur tarihçi Hoca Sadeddin Efendi bu ifadeleri düzmece haberler olarak nitelendirmektedir. Şayet böyle bir uygulama görülniüş olsa Timur'u yüceltmekte ve Osmanlı'yı aşağı tutmada aşırı giden, Timurilerin resmi tarihçisi Şerefeddin Ali Yezdi mutlaka kullanırdı. Bütün yazdıklarını bağnazca ve taassup içerisinde dile getiren bu yazar, iki hükümdarın konuşmalarını, görüşmelerini anlattığı zaman saygı ve yüceltme gösterilerinden başka bir görünüm sergilemez. Padişahlığın şanına dokunacak. bir tutum ve davranıştan hiç bahsetmez.

 İranlı edip Mevlana Hatifi de Timurname'sinde iki padişahın dostça münasebetlerinden öte söz etmez. 

Demir kafes meselesini Osmanlı, Timurlu ve Batılı tarihçilerin görüşleri ve nakilleri ile değerlendiren Hammer, "Şayet gerçekleri ifade edecek olursak bu husus üç asırdan ziyade felsefe makalelerine konu olan bir efsaneden öteye gitmez" demektedir. 

Öyleyse bu hikaye nereden çıkmıştır? 

Askerlerin bakışları altında seyahat etmek istemeyen Osmanlı sultanı, yolda giderken bir taht-ı revana binmeyi uygun görmüştü. Padişahın seyahat ettiği bu kapalı hüçreye bazı kaynaklarda kafes tabir olunmuştur. Nitekim Fatih devrinde Divan-ı Hümayun toplantılarını padişahların izledikleri bölüme de kafes tabir olunması bu anlayışı yansıtmaktadır.

 İşte bahsedilen kafesin taht-ı revan olduğunu anlamak istemeyen veya konuyu dramatize etmek isteyen romancılar ile Osmanlı hak.anını küçük düşürmek, onu halkın gözünde bayağı durumlara düşmüş göstermek isteyen Türk düşmanı Batılı yazarlar demir kafes hikayesini uydurmuşlardır. 

Yıldırım Bayezid hakkındaki ikinci yanlış rivayet ise, onun esaret hayatına dayanamayıp, yüzüğündeki zehiri içerek intihar etmesidir. 

Bu konu Neşri tarihinde; "Bir Hikayet'' başlığı altında şöyle verilmektedir: "Rivayet ederler ki Timurleng Rum vilayetini (Anadolu) zapt edip Karamanoğlu'na vermişti. Yıldırım Han bunu işitince gayet incindi. Yüzüğünde zehri vardı. Gayretinden kendini sakınmayıp, "Düşman elinde zebun olup memleketi eller elinde görmektense ölüm yeğdir" deyip kendi nefsini helak eyledi." 

Aşık.paşazade ise "Semerkand'a götürüleceğini işitince kendi maslahatını gördü" demektedir. 

Neşri ve Aşık:paşazade'nin bu ifadelerini alan yerli yabancı bazı tarihçiler, romancılar, hikayeciler Yıldırım'ın kendisini zehirlediği tezini iddia ettiler. 

Oysa aynı Neşri daha önceki iki rivayetten birinin sonunda, " ... Bayezid Han gayet gamnak oldu. Hemen eser-i humma belirdi. Ondan sonra günden güne zaf müstevli oldu. Bayezid Han gayet gayretli kişiydi:'

Mevlana Mehmed bin Kutbüddin İzniki'den nakledilen ikinci rivayetin sonunda ise " ... İşittim ki, hünkar humma-yı muhrikadan hasta olup, kabza-i ecel giribanından çekip Hak civarına iletmiş .. :' 

Bu ifadelerden anlaşıldığı gibi Bayezid'in ölümü için üzüntü sonucu sıtma ve ateşli sıtma hastalıkları da rivayet konusudur. 

Timurlu tarihçilerinden Şerefeddin Yezdi "Yıldırım Bayezid, dün gece zik nefes (nefes darlığı) ve hunnak (boğaz ağrısı) marazıyla dar-ı fenadan dar-ı bekaya irtihal etti" demektedir. Nizameddin Şami ise Zafername'sinde, "Müzmin hastalığı, ruhi kederinin tesiri ile ziyadeleşerek kuvvetten düşüp vefat etti" demiştir. Bu iki tarihçinin Yıldırım'ı tedavi eden doktorlardan bilgi almış olmaları kuvvetle muhtemeldir. 

Sonraki tarihçilerden Hoca Sadeddin Efendi, hastalanarak Behişti, humma-yı muhrika; Hammer, nuzül isabeti; müneccimbaşı da hunnak, zik-i sadr ve humma-yı muhrika rivayetlerini vererek vefat ettiğini söymektedirler. 

Bayezid Han'ın muasırı olan İbni Arabşah ile o devre yakın tarihçilerden Şükrullah, Karamani Mehmed Paşa ve Enveri gibi meşhur tarihçiler de intihardan hiçbir şekilde söz etmeyip hastalığını ölümüne sebep gösterirler.

Bütün bu kaynaklardaki ifadeleri bir yana bırakıp Neşri'nin hildye tarzıyla verdiği tek bir rivayetten hüküm çıkarmak tarih metodu açısından da kabul edilebilecek durum değildir. 

Ayrıca ne Yıldırım Bayezid Hana gelinceye kadar ne de ondan sonrasında Osmanlı padişahlarının savaşlara girerken yüzüklerinde zehir taşıdıklarına dair bir rivayet, hiçbir kaynakta gösterilir.

 Hele Yıldırım Bayezid gibi cesur, kahraman ve dinine bağlı bir hakanın savaşa girmeden esareti ve intiharı düşünüp yüzüğüne zehir koymasını tasavvur etmek kadar safdillik olamaz. 

Kaynakların ifadelerinden anlaşılıyor ki, ülkesinin maruz kaldığı felaket karşısında duyduğu üzüntü, bu büyük Türk hakanını ölüme kadar götürmüştür. Nefes darlığı, boğaz enfeksiyonu, ateşli sıtma ve nuzül isabeti üzüntü ile ortaya çıkacak sebeplerdendir.  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder