Verilen nasihatler, yapılan teklifler iki tarafa da tesir etmemişti. Buna karşılık çeşitli yazışmalar, haberler dillerin keskinleşmesine yol açarken, fitneci güruhunun faaliyetleri de bıçakların bilenmesine sebep oldu. Neticede bu iki taht ve taç sahibi padişah, iki köpürmüş deniz gibi hareketlendiler.
Osmanlı elçilerine dönüş iznini veren Timur Han, kendisi de vakit geçirmeden karınca sürüsü gibi orduyla Sivas'a doğru haraket etti. Yanında hassa birlikleri, oğulları ve torunları emrindeki kuvvetlerden başka şirvan ve Geylan sultanları, Diyarbekir ve çevresi hükümdarları, Sistan ve Bedehşan şahları ve Türkistan hanları da askerleriyle yer almışlardı.
Timur'un Sivas'a geldiğini haber alan Yıldırım Bayezid de Akdağ Madeni ve Kadı şehri mıntıkasına gelerek mevzilendi. Veziriazam Ali Paşa, padişaha bu engebeli arazide Timur'un ordusuna baskınlar verilmesi ve sonra umumi hücuma geçilmesini teklif etti ise de kabul görmedi.
Sivas ile Tokat arasındaki geçitlerin Osmanlılar tarafından tutulduğunu gören Timur Han, ordusunu Kırşehire doğru hareket ettirdi. Bir baskına uğramamak için son derece dikkatli davranan emir, daha sonra Ankara'ya yöneldi. Bu defa Yıldırım'ı arkada bırakmak gayesiyle son derece hızlı hareket etmişti. Ayrıca Bayezid'in de kendisinin geldiği yoldan geleceğini tahmin ile o cepheyi iyice tahkim etti.
Timur, Osmanlı ordusunu doğudan gelecek diye beklerken Yıldırım Bayezid kuzeydoğudan, Kalecik Ravlı üzerinden Çubukova'da Melikşah köyüne inivermişti. Son derece seri hareket eden Osmanlı ordusunu, hiç beklenmediği bir anda bu bölgede görmek Timur'u dehşet içerisinde bıraktı. Timur baskına uğramıştı.
Ancak Yıldırım Bayezid oğullarının ve kumandanlarının derhal taarruza geçilmesi hakkındaki ısrarlarını dinlemedi. Mertçe ve karşı karşıya harp etme uğruna bu en büyük fırsatı harcadı.
Oysa diğer tarafta Nizameddin Şami'nin ifadesine göre; Yıldır1m'ın ani gelişi, Timur ve ordusunda büyük bir korku hasıl etmiş ve Timur gece sabaha kadar ibadet ve dua edip muzafferiyet niyazında bulunmuştu
Yıldırım Bayezid'in ağırdan alması Timur'a vakit kazandırdı ve düşmüş olduğu badireden kurtardı.
İki taraf kuvvetleri oldukça nispetsizdi. Bayezid'in daha önceki hasımlarına benzemediğini anlayan Timur, Maveraünnehr'deki en kudretli ve zırhlarla kaplı kuvvetlerini de getirtmiş olup mevcudu yüz altmış bin idi. Osmanlı kuvvetleri ise en iyimser tahminlere göre yetmiş bini aşmıyordu. Bu itibarla Yıldırım l3ayezid, ordu kumandanlarından, muvaffak olmak için fedakarane gayrette bulunmalarını istedi.
Osmanlı ordusunun sağında Timurtaş Paşanın emrindeki Anadolu sipahileri, solunda ise Şehzade Süleyman kumandasındaki Rumeli birlikleri yer alıyordu. Yıldırım Bayezid Han on bin kişilik yeniçeri birliği ile her zaman olduğu gibi merkezde yerini almıştı. Veziriazam Ali Paşa ile şehzadeleri Musa, İsa ve Mustafa çelebiler padişahın yanında bulunuyorlardı. Yeniçerilerin önünde süvariler ve azaplar yerleşmişti. İhtiyat kuvvetlerinin başında Şehzade Mehmed Çelebi vardı. Sol kanat ihtiyat kuvvetlerini Sırp birlikleri, sağ kanat ihtiyat kuvvetlerini ise Türkleşmiş Moğollar olan Kara Tatarlar meydana getiriyordu.
Timur'un ordusunda sağ kanada üçüncü oğlu Miranşah, sol kanada ise dördüncü oğlu Şahruh Mirza kumanda ediyordu. Merkezde Timur Han yer almıştı. Ayrıca Timur Han'ın ordusunda otuz iki fil vardı. Anadolu beyleri Timur Han'ın yanında buluyorlardı.
Nihayet Zilhicce ayının 19'u (20 Temmuz 1402) Cuma günü sabahı dünyanın en güçlü iki devletinin orduları birbirine girdi.
İşte tarihlerimizde savaşın dehşetli tablosu ...
"Bu meydan savaşında öyle bir cenk, öyle bir vuruş tokuş, öyle bir çarpışma oldu ki kamış gibi düz olan kalem, onu açıklamak isterken büküldü.
Açık açık konuşabilen dil, onu tarife kalktığında sürçtü.
Hayal gücü, bu savaşı izaha takat getiremedi.
Savaşa katılanların çokluğundan kimse nefes alamaz hfile geldi ve gök kubbe bir patlamaya sahne olacakmış sanıldı.
Çarpışan tarafların naraları, dehşet verici bağırışlar, yer küresini titreten bir hfil aldı.
Uçan oklar, dilleri kesen kılıçlara döndü.
Savaşın kaldırdığı toz, mavi göğü öyle bulamıştı ki güneş bu karanlıkta cengi seyretmekten mahrum kaldı.
Kan selleri direnen bir nice bahadırı yokluk vadisine sürükleyip götürdü.
Yiğitlerin sert hamleleri ile savaş ateşi iyice çevreyi sardı.
Rüstem' in saldırı kıssaları bundan sonra artık değerini kaybetti ... "
Miran Şah emri altındaki sağ kol Moğol birlikleri, Osmanlıların sol koluna şiddetle çullandılar. Lakin bu cenahtaki Rumeli birlikleri de aynı şiddetle mukabele ederek Tatarları bu cüretlerine pişman ettiler. Bu dakikada merkez kolordusu kumandanı Mirza Muhammed, tehlikede görünen sol cenahın yardımına koşmak için Timur Han'ın ayaklarına kapanarak izin istedi.
Osmanlılar tarafından Rumeli askeri, emsali nadir görünen bir kahramanlıkla vuruşuyordu. Sırp birliklerinin de katılmasıyla bu hattın bozulacağını anlayan Timur, fillerini yardımcı askerlerle ileri sevk etti.
Ancak aynı esnada Osmanlı sağ kolu, görülmemiş bir ihanet ile karşı karşıya geliyordu. Önce Aydın askeri eski beylerini Tatar saflarında görünce hat değiştirdiler. Onları Karaman, Menteşe, Germiyan ve Saruhan askerleri takip etti. Böylece Osmanlı ordusunun sağ kolu hemen hemen hiç savaşmadan çökmüş bulunuyordu,
Osmanlı ordusunun sağ kanadını vurmaya hazırlanan Türkistan vilayeti hakimi Sultan Muhammed Mirza, bu çözülmeyi görünce sayısız askerle Osmanlı sol koluna yüklendi. Rumeli birlikleri ve Sırp askerlerinin cesaretle çarpışmalarına rağmen ikinci bir ihanet onların da dengesini bozdu. Sağ cenah ihtiyatındaki Kara Tatarlar daha önceden Timur'la anlaştıklarından şimdi Sırpları oklamaya başlamışlardı. Bu gelişme karşısında fevkalade bunalan Sırp birlikleri savaştan el çekme yolunu tuttu.
İşte bu esnada parlak kılıcını fetih ayetlerini okumaya adamış henüz on dört yaşındaki Şehzade Mehmed birliklerini harekete geçirdi. Mirza Sultan Hüseyin, Mirza Cihan ve Bayındırlı Kara Osman üzerine yüklendi. Bunlar şehzadenin cihanı aydınlatan kılıcına dokunamayarak çekilmeye yüz tuttular. Savaşı iyi takip eden Timur Han derhal o yöne yardımcı kuvvetler sevk etti. Ancak Osmanlı gazileri gelen birlikleri korkunç bir vuruşmayla dağıtıyorlardı. Çelebi Mehmed'in ateşler saçan zeberced renkli kılıcından la'l renk sular akmaktaydı.
Rumeli birliklerinin kahramanca çarpışmalarına, yiğitliklerine ve şecaatine gıpta ile bakan Timur Han "Bu dervişler kusur etmediler!" diye haykırmaktan kendini alamadı.
Ardından tüm birliklerini bu hattı çevirmek üzere harekete geçirdi. Hepsi o gaziler üzerine döküldüler. Askerin yarıdan fazlası yüz döndürmüş olduğundan kalan askerde de yılgınlık baş gösterdi. Üç beş katlarınca olan bir orduya karşı durmak akıl alır iş değildi.
Osmanlı beylerinin ilk düşünceleri saltanatın varisleri olan şehzadeleri cenk vartasından çıkarıp korumak oldu. Ali Paşa, Murad, Paşa, İnebeğ Subaşı ve Yeniçeri Ağası Hasan Ağa, Emir Süleyman'ı savaşın ateşinden çıkararak Rumeli yönüne doğru gittiler.
İsa Çelebi, emrindeki birliklerle Karaman'a doğru at kopardı.
Bahadırlık, yiğitlik ve mertlik hünerlerinin her birini bu meydanda gösteren Çelebi Mehmed de emirlerinin ısrarına dayanamadı. Amasya beyleri ve şehzadenin lalaları Çelebi Mehmed'in atının dizginlerine asılarak güçlükle de olsa kurtuluş düzlüğüne çıkardılar. Ardından atlarını dört nala kaldırarak doğu tarafındaki dağlara yöneldiler.
Şimdi Yıldırım Bayezid Han, yardımcı askerleri, Anadolu sipahileri, bazı vezirleri, kumandanları ve oğulları tarafından terk edilmiş olduğu halde on bin yeniçerisiyle meydanda kalmıştı.
Padişaha önce Sırp orduları kumandanı Etiyen savaşın kaybedilmekte olduğunu belirtip çekilmesini teklif etmiş Lakin gayretli hünkar bu teklifi büyük bir infialle reddetmişti.
Son durum üzerine kahraman ve iş bilir beylerden Minnet Bey; "İmdat ve yardım isteyerek gayret beklediğimiz askerden savaş meydanında iş kalmadı. Zafer umudu tükendi" diyerek padişahı çekilmeye zorladı.
Ancak kudretli hakana düşmana sırtını dönmek, ölümden daha beterdi. Şimdi Bayezid Han önlerinde olduğu halde bir tepeye sırtını veren on bin yeniçeri kendilerinden on kat fazla düşmana karşı bir ölüm kalım savaşı veriyordu.
Gayret kemerini beline bağlamış, kılıcının kabzasını güçlü elleriyle kavramış yiğit yeniçeri gazileri, düşmanlarıyla çarpışmaktan sanki keyiflenmekte idiler. Hünkarın kapısına iyi niyetle bağlılığın işareti olmak üzere boyunlarını ortaya koymuşlardı. Ömür denilen kıymetli varlıklarını o namlı padişah uğruna saçmak için yer yer yırtıp parçalamışlardı.
Aşk kılıcından yara almadan
Ayrılmak istemeyiz dünyadan
Dost yüzüne bakamayız
Yarasız çıkarsak savaşlardan
Ancak düşmanın çokluğu bir ölçüye gelmiyordu. Neticede yapılan savunma imkansızlaşıyor, karşı durma gücü yeter dereceye çıkamıyordu. Kalan yiğitlerin bazu ve dövüşme güçleri ile bu ağır baskının durdurulması imkansız gibi idi.
Bayezid ve maiyetindekiler, akşama kadar direndikten sonra düşman birliklerini yarmak üzere harekete geçtiler. Akşama kadar hararetten ve yakıcı susuzluktan bi-tab ve bi-mecal kaldıkları ha.lele kendilerini kargılarla, kılıçlarla çeviren kalabalığın içine attılar. Yıldırım Bayezid hala ağır bir harp baltası kullanmakta devam ediyordu. Aç bir kurt, koyun sürüsünü nasıl darmadağın ederse düşmanı öyle dağıtıyordu. Müthiş baltasının her darbesini öyle vuruyordu ki ikinci darbeye hacet kalmıyordu.
Lakin Bayezid'in, yeniçerilerden ileri yürüyüşü ve ayrı düşmesi iyi olmadı.
Germiyanoğlu, Bayezid Han'ı çarpışırken görür görmez tanıdı ve derhal:
"Bu cenk eden Bayezid Han'ın kendisidir. Ne durursunuz!" diye bağırdı.
Bunun üzerine Tatarlar kalabalık bir birlikle çevresini sardılar ve gazi padişahı esir ettiler.
İleri gelen beylerden nice bahadırlar Timurlular eline esir düşerken, nicesi de şehadet şerbetini içmiş bulunuyordu. Yeniçeriler de hakanlarının esir edildiğini görünce vuruşmaktan vazgeçerek teslim oldular. Rumeli Beylerbeyi Firuz Bey, Minnet Bey, Mustafa Bey, Timurtaş Paşa ve Ali Bey esirler arasında bulunuyorlardı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder