Timur Han savaşa niyetlenince hükmü altındaki ülkelere haberciler göndererek bütün askerlerinin baharda KarabağCia hazır olmalarını sıkı sıkıya emretti.
Büyük bir savaşa doğru adım adım ilerlenmekteydi. Timur Han'ın doğru düşünen beyleri ve bazı Mimleri Anadolu'ya saldırmak taraftarı görünmüyorlardı.
Rumeli'nde gaza öncüsü ve cihat yolcusu bir padişaha kılıç kaldırmayı istemiyorlardı. Ancak hükümdardan çekindikleri için bu durumu kendisine kimse açamıyordu.
Nihayet, Timur Han'ın katında değeri yüksek, söz söylemede üstad, sanatlı konuşmada mahir Şemseddin el-Maligi'yi bu işle görevlendirdiler.
O da tatlı bir sohbet sırasında ve konµşmalar arasında sözü bu konuya getirip dileklerini şöyle sıraladı:
"Savaş konusunda düşünmek ve genellikle acele etmemek, anlayış ve yücelik bakımından hatalı sayılmaz. Muhtemeldir ki fitne ateşi alev alırsa söndürülmesi zor, ortaya çıkacak zarar da ziyade olur.
Yıldırım Han da gayret kuşağını kuşanmış bir padişah, varlık sahibi, zaferleri paylaşan orduları olan bir devletlidir.
Keskin kılıcı frenkler için bir bela, inciler saçan eli de kıymetli bir hazinedir. Gayret dizginlerini gaza ve cihat yoluna çekmiş ve İslam sınırlarını tutmaya başını koymuş bir padişahtır.
Böyle olan şehinşahla savaşmak, dini yayan ve peygamberin yolunu, hükümlerini uygulayan bir devlet sahibiyle cenk etmek, ne senin devletine layık ne de güçlü beylerinin gönüllerinde olan duygulara uygundur.
Bir padişah ki bu, çıkmış gaza yoluna
Ona göstereceğin düşmanlıklar boşuna
Din uğruna çarpışan bu şanlı padişahı
Ne elde edeceksin, yenmiş olsan da
Zafer yelleri bizden yana esse bile, gerçekte din düşmanlarının sevinmesine yol açacaktır. Zaman ise bu devletin çabucak yıkılmasına, belki de sönmesine kadar uzanır:' .
Şemseddin el-Maligi bu şekilde iyi yolu gösteren nasihatler ve apaçık mütalaaları ile Timur Han'ın yürüyüş kararını durdurup, kızgınlık ateşini de bastırır gibi olmuştu.
Ancak bu sırada Timur'un Yıldırım'a gönderdiği elçiler geri dönmüş ve padişahın, teklifleri sert bir ifade ile reddettiğini bildirmişlerdi. Elçiler belki anlatıma ilaveler de katmışlardı.
Bu haberler, Timur'un sönmekte olan kızgınlığını tekrar alevlendirdi. Bütün ordusunu toplayarak bir resmi geçit yaptırdı ve Yıldırım'ın elçilerine seyrettirdi. Bu şekilde kudretini göstermek ve gözdağı vermek istiyordu.
Timur Han bir kez daha Yıldırım'a mektup yazarken hep yumuşaklık yoluyla işleri görmek istediğini, barış yapmayı arzuladığını ancak düşündüklerinin hep tersi cevaplar geldiğini belirtiyor ve şöyle diyordu:
"Eğer keremli oğullarından birini bu tarafa özrünü açıklamak, yaralı gönlümüzü düşmanlık kuşkularından kurtarmak için gönderseydi, bu fitne ateşini söndürmeye yeter, çekilen sıkıntıların tozunu bastırmaya elverirdi. Göndereceği şehzadeye evladımızdan daha fazla ilgi gösterilirdi. Böylece dostluk ve birlik anlaşmaları sağlanır, ayrılık kaynaşmaya döner, yüreklerdeki kırgınlık tozları bastırılıp her yön dümdüz olurdu:'
Öte yandan Osmanlı tarafında da emirlerin yanı sıra filimlerin de Timur Han'la bir savaşa girilmesinden yana olmadıkları görülüyordu.
Özellikle devrin büyük filim ve velisi olan Emir Sultan, damadı da olması hasebiyle bu savaşın önüne geçebilmek için büyük gayret sarf etti.
İki Müslüman Türk ordusunun çarpışmasını istemeyen Emir Sultan, Bayezid'e Timur'a karşı mülayemetle yaklaşmasını, isteklerini kabul eder görünmesini ve mutlaka savaştan uzak durmasını ısrarla vurgulamıştı.
Ancak bütün bu nasihatlerden bir netice alamadı. Acaba Emir Sultan Anadolu Türklüğü için gelmekte olan mukadder neticeyi görmüş mü idi?
Nitekim savaşın başlamasına az bir müddet kala Hundi Hatun'un "Niçin babamı yalnız bırakıyorsun ya Emir?" sualine karşı:
Telaşın boşunadır ya Hundi! Bu savaş bizim aleyhimizedir. Bunu muhterem pederinize defalarca arz ettim'' rivayeti bu hususu güçlendirmektedir.
Yıldırım Bayezid için işin en zor tarafı hep bir istekle karşı karşıya kalmış olmasıdır. Timur Han her mektubunda, Yıldırım için kabulü
Oysa kendisine sığınanı teslim etmek Yıldırım Han için en büyük utanç kaynağı olurdu.
Timur'un tahakkümü ve tabiiyeti altına girmek bu kudretli Osmanlı hakanının kabul edebileceği bir teklif değildi. Dolayısıyla ar ve namus duygusu en yüksek mertebede olan, gayretinin yüceliğiyle bezenmiş, vakarlı birinin savaş yolunu tutması kadar tabii bir hadise olamazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder