30 Nisan 2017 Pazar
ÂDÂB-I MUAŞERET
Celâleddîn-i Devvânî (r.h.) Hazretleri, meclis âdâbını şöyle anlatır: "Fazla konuşmamalıdır. Zîrâ çok konuşmak; zihin hafifliği, akıl zayıflığının alâmetidir. Kişinin itibârını düşürür. Hz. Âişe buyurur ki: “Hiçbir sözü boş olmayan Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), az, öz ve tâne tâne konuşurdu. Bir mecliste konuşsa, mübârek ağzından çıkan kelimeler sayılmak istense, sayılabilirdi.”
Söyleyeceği sözü iyice düşünmeden dile getirmemeli, ağzından çıkarmamalıdır. Hikmet sâhipleri; “Önce düşün, sonra söyle.” demişlerdir. İhtiyaç olmadan konuşmamalıdır. Konuşurken gülmemeli-dir. Mecliste birisi konuşurken, sözünü kesip araya girmemelidir. İnsan bir kimsenin anlattığı şeyi bilse de, bildiğini belli etmemeli, o kimse sözünü tamamlamalıdır.
Başkasına sorulan bir suâle cevap vermemelidir. Onun da bulunduğu bir topluluğa sorulursa, başkalarından evvel davranıp, cevap vermede acele etmemelidir. Bir kimse cevap verirken, kendisinin onu daha iyi bildiğini anlayan kişi, o kimsenin bitirmesine kadar beklemeli, sonra cevap vermeli ve kendinden önce konuşanı ayıp-lamamalıdır. Kendisine bir şey söylendiği zaman, söyleyenin sözü bitmeden, cevap vermeye başlamamalıdır. Yanında olan konuşmalar onu ilgilendirmiyor veyâ onun karışması istenmiyorsa, karışmamalıdır. Ondan gizli konuşuyorlarsa, kulak vermemelidir.
Lüzûmsuz hareketler yapmamalıdır. Meselâ sakalı ile saçı ile, diğer uzuvları veyâ elbisesi ile oynamamalıdır. Parmağını burnuna veyâ ağzına sokmamak, parmaklarını çıtırdatmamak, esnememek, gerinmemek, tükürüğünü, balgamını, sümüğünü başkalarının duyacağı şekilde atmamak, kıbleye doğru tükürmemelidır. Elini ve yüzünü eteğiyle, elbisenin kol ağzıyla, yeniyle silmemelidir. Bir meclise gidince, kendinden aşağı olanların veyâ yüksek olanların yerlerine oturmamalıdır. Ama meclisin büyüğü o ise, istediği yerde oturabilir. Anlamadan bu yerlerden birinde oturmuşsa, hâtırına geldiği zaman münâsip yere gitmelidir. Orada boş yer yoksa, hiç sıkıntı ve dert etmeden geri dönmelidir.
Kısaca, öyle hareket etmelidir ki, kimse ondan nefret etmemek ve ona açmamalıdır. Yâni acınacak hâle düşmemelidir. Bu âdetlerden biri ona ağır gelirse, bunları yapmadığı zaman doğacak zarar ve ayıplamanın, bunlara katlanmaktan ağır ve çirkin olduğunu aklından çıkarmamalıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder