Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

18 Ocak 2017 Çarşamba

RECAİ KUTAN - BİYOGRAFİ

  İstanbul Teknik Üniversitesi'nin bahçesinde küçük bir bekçi kulübesi. Ama öğrenciler içeride namaz kılıyor. Safta birinci sınıf talebesi Mehmet Recai de var. Namazdan sonra üst sınıftan bir isimle tanışır Necmettin Erbakan. 1947 de ki bu tanışmak genç mühendis adayı Recai'nin geleceğini de şekillendirdi. Erbakan'ın hem iş hem siyaset hayatında yanındaki isimlerden biriydi artık. Nitekim Milli selamet ve Refah Partisi'nde Erbakan'ın Yardımcısı oldu. İki kez bakanlık yaptı. Erbakan'ın siyasi yasaklı olduğu ve sancılı günlerin başladığı 28 Şubat sürecinde partinin başına geçti. Milli görüşün yükü artık onun omuzlarındaydı.. 10 yıl genel başkanlık yaptıktan sonra Ekim 2008'de aktif siyaseti bıraktı. Onun hayat öyküsü bir türlü rayına oturmaya Türk demokrasisinin özeti niteliğinde. Tek Parti Dönemindeki öğrencilik hayatı ,27 Mayıs darbesi sırasında DSİ deki çalışmaları, 12 Eylül İhtilalinde cezaevinde yaşadıkları ,28 Şubat sürecindeki sıkıntılı günleri ve Kendisine emanet edilen milli görüş partileri hikayesindeki kesitlerden sadece birkaçı. Peki bu zor süreçlerde hangi tecrübeleri yaşadı? Gap'ın gizli mimarı olarak görülmesinin sebebi ne?
(Recai Kutan- Biyografi)   Kutan bir yıl önceki SP kongresinde yerini Numan Kurtuluşa bırakırken  duygusal bir atmosferde  partililerle vedalaştı. Salonda onun arkasından ağlayan partililer vardı. Aslında çok önceden genel başkanlığı bırakmak istiyordu ancak lideri buna izin vermemişti "Türkiye'de mecburi askerlik bir buçuk yıl ben 4 yılımı doldurdum" dedim. Ama bölünmeden dolayı zor bir süreçten geçiyorduk. Bırakmam davayı menfi etki yapabilirdi. Gerçekten de siyasi Hayatının her döneminde davanın en önemli ferdi idi. 28 Şubat sadece milli görüş hareketinin kırılma noktası olmadı onun omuzlarına ağır bir yük getirdi. 1998 ilk ayında CHP'nin kapatılması ve Erbakan siyasi yasak kararı çıkması üzerine geçiş dönemi için düşünülen en uygun aday dı. Böylece  refahın yerine kurulan FP'nin Mayıstaki kongresinde genel başkan seçildi. Ancak milli görüş hareketi için çok sıkıntılı ve sancılı günler başlamıştı. Parti içinde söz sahibi olmak isteyen yenilikçi grup doğmuştu. 14 Mayıs 2000 deki Tepe kongresinde Parti'deki bu çekişme gün yüzüne çıkmış yenilikçi kanat Kutanın karşısına Abdullah Gül'ü çıkarmıştır. Ancak Kutan 112 oy farkla yeniden partinin başındaydı(Recai Kutan- Biyografi)

  Fazilet Partisi'nin kaderide Refahın gibi oldu. Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaşın açtığı kapatma davası 22 Haziran 2001'de sonuçlandı ve parti kapatıldı. Yenilikçi kanatla yollar artık tamamen ayrıldı. Recep Tayyip Erdoğan ,Abdullah Gül, Bülent Arınç gibi önemli isimlerin öncülüğünde hareket eden yenilikçiler Fazilet Partisi'nin yerine kurulan Saadet Partisi'ne katılmadı. Peki bu zor süreçte partinin başında bulunan Kutan hissediyordu." o sıkıntılı günlerde hep sabrettim. Şartların zamanla değişeceğine inandım. En zor dönemin yükünü taşımak mecburiyetindeyim. En az zararla bu hareketi belli bir noktaya getirmek zorundaydım" 28 Şubat'ta iktidardan indirilmesine rağmen hala toplumsal desteği vardı milli görüşün. Nitekim postmodern darbe mağduru olarak girdiği 1999 seçimlerinde yüzde 15.4 oyla 179 milletvekili çıkarmıştı. Ancak kapatma davaları ve yenilikçi gelenekçi tartışmaları partiyi iyice zayıflattı. Kutan'a göre bölünme olmasaydı milli görüş iktidara gelecekti ."Aslında Fazilet Partisi'nin ilk dönemlerinde Türkiye'deki gidişat milli görüş'ün iktidara geleceğini gösteriyordu. O dönem yapılan araştırmalarda bunun kanıtı. Ne zaman ki arkadaşlarımızdan bir kısmını Parti'den ayrılma eğiliminde oldukları ortaya çıktı bu durum Camiada da endişeye sebep oldu Ümitler zedelendi"(Recai Kutan- Biyografi)

İhtilalden 2 Ay Önce Yerimizi Ayarlamışlardı


  Recai Kutan 1973'te Erbakan'ın isteğiyle siyasete atıldı. Bu işin zorluğunu da 12 Eylül İhtilalinde öğrendi. Aslında darbeden kısa süre önce Kenan Evren ile yaptığı görüşmede müdahalenin olacağını hissetmişti. Cumhurbaşkanlığı seçimi krize dönüşünce Kenan Evren her partiden bir yöneticiyi genelkurmay'a davet etti. MSP den ben gittim. Erbakan'ın bazı söylemlerine kızmış sitem ediyordu. Böyle bir arayış içinde olduklarını doğrusu hissettim. Hisleri onu yanıltmadı darbe geldi ve birkaç ay sonra 15 Ekim 1980 MSP yöneticisi olarak gözaltına alındı. Diğer parti yöneticilerinin kaldığı Kirazlıdere tutukevinde dil ve İstihbarat Okulu 9.5 ay sürecek hapis hayatı başlıyordu. Aslında 12 Eylül sabahı göz altına alınmayı bekliyordu. "Sabah erken duyduk haberi. Hemen çocuklarla helalleştim. Küçük bir valiz hazırladım ve karanfil sokağındaki evimin önünde beklemeye başladım. Bir minibüs geldi İçinden bir subay ve süngülü 4 asker çıktı. Tam bizim kapının önünde durdular. Içeri girmelerini bekledik ama bir süre sonra gittiler. Askerler bir daha Karanfil sokağına uğramadı." Ancak Kutanın özgürlüğü sadece 1 ay sürdü. 15 Ekim'de radyodan adı anons edildi. Ismi tutuklanacaklar listesinde geçiyordu. Hiç beklemediği aynı gün gidip kendisi teslim oldu. Bugün en çok anne ve babasının hayatta olmasına seviniyordu. Çünkü onlar hapse düşmesine dayanamazdı. Kirazlıdere tutuk evinden içeriye ilk adımını attığında uzun süre burada kalırım diye düşünüyordu. Partili arkadaşlarının gösterdiği sıcak ilgi o soğuk kafesin havasını değiştirmişti. 3 ayrı koğuş vardı. Birisinde MSP liler diğerinde MHP liler öbüründe CHP'liler kalıyordu. Ülkeyi idare edememekle suçlananlar aynı kaderi paylaşmıştır. Erbakan ve Alparslan Türkeş özel odalarda kalıyordu. 3 katlı binanın zemin katında cezaevi yönetimi üst katında ise kader mahkumları vardı. Bu bina havacılara ait Dil ve İstihbarat Okulu olarak biliniyordu. Cezaevindeki ilk günlerinde ihtilal ile ilgili ilginç bir gerçeği öğrendi " Burası darbeden 2 ay önce hapishane haline getirilmiş. Demir Parmaklıklar ,zincirler sonradan monte edilmiş. Hatta cezaevini korumakla görevli askerleri birlikte 2 ay önce Çanakkale'den getirilmiş. Yani yerimizi ihtilalden çok önce ayarlamışlar"(Recai Kutan- Biyografi)

 MSP liler kendileri için ayrılan demir parmaklıklı bölüme "Selamet Koğuşu" diyordu. Erbakan ile birlikte 17 kişiydiler. Partinin resmi Protokolü burada da uygulanıyordu. Örneğin Yemek masasında oturma düzeni protokole göre oluyordu. Baş tarafa Erbakan sağında Lütfi Doğan solunda Tahir Büyükkörükçü bu isimlerden sonra sırayla Süleyman Arif, Emre Fehmi Cumalioğlu ,Yasin Hatipoğlu, Şevket Kazan ,Şener Battal ve Temel Karamollaoğlu geliyordu. Yemekleri gençler Battal ve Karamollaoğlu hazırlıyordu. Kutan kiler ve yemek işlerinden sorumluydu. MHP lilerin koğuşunda durum biraz farklıydı " MHP lilere evlerinden yemek geldiği zaman herkes kendi odasında yiyordu. Gördüğümüz kadarıyla merhum Türkeş neredeyse yalnız başına kalmış bir adam pozisyonundaydı. " Selamet koğuşundaki disiplin günlük hayatı da belirlemişti. Namazlar cemaatle kılınıyordu. İmam Lütfi Doğandı. Önceleri cemaati sadece MSP liler katılıyordu fakat sonra cemaat artmıştır " MHP liler ilk zamanlarda gelmiyorlar da ama sonra gelmeye başladılar. Belli bir süre sonra Türkeş de geldi."  ikindi namazından sonra Lütfi Doğan hadis dersleri veriyordu. Bu derslerin daimi talebelerinden biri de CHP'li Ertuğrul Günaydın. Tahir Büyükkörükçü ise Divan edebiyatından Farsça dersler veriyordu. Bu dersin en iyi talebesi Yasin Hatipoğlu ydu. Selamet koğuşunun en keyifli anları şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı saatlerdi  " Şevket Kazan Bey'in idaresinde koromuz vardı. Ilahiler söylüyordu. Süleyman Arif Emre ve Yasin Hatipoğlu ise karşılıklı atışmalar yapardı aruz vezni ile. Fehmi Cumalıoğlu çok şiir yazardı. Şevket Kazan da dörtlükler rubailer yazmaya başladı. Ben o şiirleri toparlıyordum"(Recai Kutan- Biyografi)

 Selamet koğuşundaki sıcak hava CHP ve MHP koğuşunda yoktu. Çünkü onlar birbirleriyle hiç temas kurmazdı. Ama selamet koğuşu hem MHP lilerin hem de CHP lilerin uğrak yeriydi. MHP liler zaten namazı burada kılıyordu. CHP'den Ertuğrul Günay ,Temel Ateş, Nedim Orhan ,Ahmet Yıldız ,Tuncay Mataracı ve Şerafettin Elçi de selamet koğuşunu sık ziyaret eden isimlerdi. Bu arada Türkeş ve Erbakan zaman zaman buluşuyordu. Bu temasları yürüten arabulucu Kutandı " merhum Türkeş davet ediyordu beni. Hoca ile bir araya gelsek iyi olur diyordu. Hocaya haber veriyordum. Derken ya hocanın odasında ya da Türkeş'in odasında görüşme oluyordu "  cezaevinde kaldığı süre içinde Kutanı rahatsız eden en önemli durum ailelerle ailelerle görüşmenin haftada 10 dakika ile sınırlanması idi. Süngülü askerlerin gölgesinde çocukları ve eşi ile hasret gider emiyordu. Bu yüzden duygularını mısralara döküyordu. Her hafta ailesine mektup yazıyordu

(Recai Kutan- Biyografi)

Gapın Gizli Mimarı


 Kutanın bu çetrefilli hayata adım atmasından biraz da iş hayatında gösterdiği başarının etkisi var. 1952'de İTÜ'den mezun olduktan sonra DSİ'nin Malatya bürosunda Korkut Özal ile çalışmaya başladı. Munzur Nehri üzerine kurulacak Barajı'nın yerini tespit etmek için günlerce katır sırtında gezdi.1957'de ise DP hükümetinin onayıyla DSİ nin Diyarbakır bölge müdürü oldu. DSİ Genel Müdürü Süleyman Demirel di. Genç bir mühendis olarak GAP'ın etüt çalışmalarına öncülük etti. 9 yıl kaldığı bu görevde Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yapılmış Keban dışındaki tüm baraj ve sulama projeleri nin temelini attı barajlara isim verdi. Karababa adını verdiği baraj daha sonra Atatürk olarak değiştirildi. 1963'te NATO'nun Diyarbakır'da bir tatbikatı oldu. Milli birlikçi komutanlar ve bu tatbikatta katılmıştı. Yüze yakın General tatbikattan sonra Fırat ve Dicle nehirleri ile bölgedeki ovaları gezdi. Bölgenin bu zenginliğine rağmen neden insanların yoksul olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Diyarbakır valisi Namık Kemal Şentürk onları DSİ'nin Diyarbakır Bölge Müdürlüğü'ne götürdü. Genç mühendislerinin çalıştığı bu büronun başında Kutan ve Fehim Adak vardı. Gapın ilk etüt çalışmalarını yürütüyorlardı. Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay bölgenin nasıl kalkındıralacağını öğrenmek isteyince 33 yaşındaki Kutan bütün kuvvet komutanlarına Brifing verdi " 2 saat boyunca Fırat ve Dicle havzalarında ki su ve toprak kaynaklarından sulama hidroelektrik enerji üretimi imkânlarından ve üzerinde çalıştığımız projelerden bahsettim. Projelerin ekonomiye katkılarını anlattım. Gerçekleşmesi durumunda Türkiye'nin bölgede güç kazanacağını ifade ettim. Komutanların yüz ifadelerinden çok memnun oldukları anlaşılıyordu. Bir süre sonra Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel Cevdet Sunay dan izin alarak ayağa kalktı gelip beni kucakladı. Iki yanağından öptü " Komutanlara verdiği bu bir fing yıllar sonra karşısına çıkacaktır. 12 Eylül'ün yasaklı günlerinde bir arkadaşını ziyarete gitmişti. Kenan Evrene yakınlığı ile bilinen BDP Genel Başkanı Turgut Sunalp de oradaydı. Durmadan ANAP lideri Turgut Özal'ı eleştiriyordu " Özal Kebanında, Karakaya'nın da altında kendisinin imzasının olduğunu söylüyor. Ama doğru değil "  Kutan o sırada pür dikkat Sunalp'i dinliyordu " Ben daha Kurmay Albay ken Diyarbakır'da DSİ deki bir  birifinge katıldım. Gencecik bir mühendis bize iki saat boyunca projelerini anlattı. Ben GAP'ı ilk defa bu genç adamdan duydum. Bu projeler o genç ve kadrosuna ait. Allah selamet versin kim bilir nerededir"  bu sözlerden sonra Kutan söz alıyordu " efendim size o takdimi yapan bendim"  bu cevabı duyunca şaşkınlığını gizleyemiyor Sunalp(Recai Kutan- Biyografi)

 İş hayatında başarılarına rağmen aslında o edebiyatçı olmak istemişti. İlkokul ve liseyi memleketi Malatya'da bitirdikten sonra edebiyat okumak vardı aklında. Lisede edebiyat hocası Arif Nihat Asya idi ve  ondan etkilenmiştir. Ancak babasının isteği ile inşaat mühendisliğine yöneldi. O yıl İstanbul Tıbbıda  kazanmıştı. Bir süre hem Tıp hem de Mühendislik fakültesine devam etti. Ancak mühendislikte karar kıldı. Siyasete çok geç girmesine rağmen aslında üniversite yıllarında siyaset merkezde mücadelelerin içinde yer aldı. İTÜ Talebe Birliği'nin o dönem inkılapçı örenciler yönetiyordu. Korkut Özal ,Mehmet Turgut gibi arkadaşlarıyla birliği ele geçirdi. Ardından Milli Türk Talebe Birliği'ni CHP'nin elinden aldılar. Üniversitede entellektüel bir çevre edinmişti. Ali Fuat Başgil, İsmail Danişment, Nurettin Topçu ,Bahadır Dülger ,Rauf Orbay, Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi önemli isimlerle zaman zaman bir araya geliyordu. Ayrıca Türk Kültür Ocağına da gidiyordu. Ancak ocak Nurettin Topçu'nun önderliğinde Anadolucular ve Nihal Atsız'ın temsil ettiği Turancılar olarak ikiye ayrılmıştı. Komünizme karşı mücadele adında 4 sayfalık tabloid bir gazete çıkarıyorlardı. Gazeteyi sokaklarda satanlar arasında Kutan da vardı. Topçu, Atsız, Ali Fuat Başgil ,Arif Nihat Asya, Profesör Remzi Oğuz Arık gibi isimler orada yazıyordu. Derginin yazı işlerini Bediüzzaman Said Nursi'nin avukatı Bekir Berk bakıyordu.

   Kutan'ın hayat öyküsü aslında Türk siyasetinin serencamı gibi. Tek partili dönem ,demokrasiye geçiş ,darbe ve muhtıralar olmak üzere ülkenin bütün sancılı günlerine tanıklık etti. Siyasette başarılı bir profil çizmemesine rağmen nezaket ve hoşgörüsü ile akıllara kazındı. Ama onu ön plana atan en önemli özelliği yarım asırlık milli görüş davasının çilesini çeken adam olmasaydı(Recai Kutan- Biyografi)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder