

İmam Rabbani (rah.) böyle bir devirde dini tecdîd ve ihyâ vazifesine başladı . Yetiştirdiğitalebeler ve yazdığı mektuplarla , dini ve dini ilimleri tervic etmeye çalıştı . Bu hususta yazdığı mektuplardan bazı kısımları önemli olduğundan biraz belirtmeye çalışalım .
"Ulûm-ı şer'iyye talebesinin sûfiyye üzerine takdim edilmesi , himmet nazarında cidden güzel oldu . Talebe-i ulûmun takdiminde , dinin tervîci vardır . Çünkü onlar dîn-i Nebeviyye'nin hâmilidirler . Millet-i Mustafaviyye onlarla kâimdir . Kâinatın efdali olan Peygamberler , İnsanları sâdece dîne dâvet etmişlerdir . Bu yüce zatların bi'setinden maksat , dini tebliğ etmektir . Öyleyse hayırların en büyüğü bilhassa şeair-i islâmın yıkıldığı şu zamanda dini tervîc ve onun hümlerinden birini ihya için gayret göstermektir . Öyleki Allah (c.c.) yolunda binlerce şeyi infak , dinin meslelerinden bir meseleyi tervîce denk olmaz . Çünkü dîni tervîc etmek , peygamberlerin yolunu takip etmektir . O peygamberler ki mahlûkatın en şereflisi onlardır . İyiliklerin en mükemmeli onlara verilmiştir ". ( İmam-ı Rabbânî , Mektubat 1/48)
Çok sevdiği ve birçok yerde tezkiye ettiği , vefat ettiği zaman Allah (c.c.)'a "Ey Allah(c.c.)'ım ! Bizi onun ecrinden mahrum etme ve onun arkasından bizi fitneye düşürme " (İmam Rabbani 1/61) diye dua ettiği Molla Ahmed Berkî hazretlerine yazdığı bir mektupta , onun maneviyatta yüce makamlara ulştığını müjdeledikten sonra şöyle buyurur :"Senin bu devleti elde etmenin sebebi , cehâletin temekkün edip , bid'adlerin rüsuh bulduğu yerlerde , ulum-ı diniyyeyi ve ta'lim ve ahkâm-ı fıkhıyyeyi neşretmen , Evliyâullah'a muhabbet ve ihlas göstermendir . Allah (c.c.) bunları sana mahzâ fazlı ile vermiştir " (İmam Rabbani 1/275)

Lokman Hekim Hazretleri oğluna nasihat ediyor ve şöyle diyor ."Ey Oğul ! Helal kazanç ile yoksulluktan korun . Yoksul düşen kimse üç musibetle karşılaşır . Birincisi din zayıflığıdır . Çünkü fakirlik insanı kötülüğe sürükler . İkincisi akıl zayıflığıdır . Zira ihtiyaç düşüncesi aklı zayıflatır . Üçüncüsü mürüvveti ve insanlığı kaybolur . Ey oğul çalış kazan .Çalışmayıp herkese muhtaç kalanların dini ve aklı mnoksan olur , iyilik etmekten mahrum kalır ve herkesten hakaret görür . "

Abdullah Antakî (rah.) şöyle diyor : "Şu beş şey kalpteki manevi hastalıkları giderir : Salihlerle beraber olmak , Kur'an okumak , gece ibadet için kalkmak , seher vakti samimi bir kalple Allah(c.c.)'a yakarıp dua etmek"


Adamın söylediklerini anlamamıştım . Ancak hizmet ettiğim hükümdar o akşam içki içmiş ve sarhoş olmuştu . Gece vakti dışarı çıktı . Bahçede yabancılara saldıran köpekleri vardı . Kokusunu farklı bulmuş olacaklar ki o gece onu parçaladılar . Sabah olupta manzarayı görünce adamın sözü aklıma geldi ve irkildim . Şimdi beni uyaran o şeyh gibi birini arıyorum"

İmam Gazâlî(rah.) , Ölüm ve Ötesi adlı kitabında anne ve bab hakkının önemiyle ilgili şöyle bir kıssa anlatıyor :"Bir adam ölür . Mahşerde hesabı görülürken günahları ve sevabları eşit gelir . Cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğine uzun süre karar verilemez . Sonra arştan bir kağıt atılır ve bir yaprak gibi uçarak iner terazinin günahlar hanesine konar . Adam merakla kağıda bakar . Üzerinde sadece "öf" yazılıdır . Adam annesine hayatında bir kercik "öf" diyerek şşikayetlenmiş ve işte o da mîzanına konmuştur "

Müminin hayatı hizmetten ibarettir . Evvela güzel kullukla , taat ve ibadetlerle kendi ebedî hayatına hizmet eder . İslâm'ın çizdiği emir ve yasaklar dairesini , yani Allah(c.c.)'ın sınırlarını gözetir . Bütün bunları yaparken yüce Rabb'inin rızasını , rahmet ve şefkatini kazanmayı amaçlar . Diğer insanlarıda unutmaz. Toplumdan uzaklaşmak yerine insanlarla kaynaşır . Hak ve hakikat adına onlarada güzellikler sunmak için uğraşır . En yakınlarından başlayarak yaşantı ve sözleriyle doğru yolu tanıtır . Bu Peygamberlerin yolu ve ahlâkıdır . Bütün Kâmil insanlar bu prensiple hareket etmişlerdir. .

Canlı türlerinin çoğu topluluk olarak yaşar . Fakat bu canlı topluluklarının üyeleri arasındaki bağ onların kendi tercihleri değildir . allah (c.c.)'ın koyduğu irtibat ve bağı değiştirme , bozma veya reddetme güçleri yoktur .
Fakat insanın üyesi bulunduğu toplumla ilgili vazifeleri kendi iradesi altındadır . Yani insan ailesi , akrabaları ve topluma karşı vazifelerini yapıp yapmama konusunda tercih sahibidir . Ancak başı boş bırakılmamıştır . Tercihleri hem dünya hemde âhiret hayatında neyle karşılaşacağını belirler .

Tasavvuf yolunun önderlerinden Hâris el-Muhâsibî (rah.) şöyle diyor : "Zikir hususunda insanlar iki kısımdır .Birincisi kalpleri gafil olduğu halde dilleriyle Allah (c.c.) Teâlâ'yı zikredenler . İkincisi , kalpleriyle ve dilleriyle Allah (c.c.)' zikredenler . İşte böyle kimselerde iblisin hile tuzaklarını boşa çıkaranlardır ."

Allah (c.c.) Teâlâ'nın Vâhid ism-i şerifi "bir olan , zat ve sıfatlarında ortağı bulunmayan" demektir . Âlimler , Vâhid ismi şerifi için üç manası vardır demişlerdir .
Birincisi , zatı için taksimi olamayan anlamındadır . Yüce Allah (c.c.) cüzlere parçalara ayrılamaz .
İkincisi , benzeri olmayan anlamındadır . Mesela arblar , "o zamanının vâhidiydi" derken "Onun benzeri yoktur" anlamında söylerler.
Üçüncüsü , işlerinde ortağı olmayan anlamındadır . Bir kul bu ismin manasını bildiğinde tevhid ehlinden (birleyen , ortak koşmayan) olur .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder