

Hanımının bu teslimiyet ve tevekkülünü gören Hâtem sevinçle hazırlıklarını tamamlar ve vedalaşarak kafileye yetişir .
Komşuları Hâtem'in çok fakir olduklarını bildikleri için hanımına hiçbirşey bırkmadan gitmesini çok yadırgarlar . Hanımı onları şöyle susturur "Hâtem rızık yiyenlerden biriydi . Rızık veren biri değildi "

İslâm dünyasında Kur'ân'dan sonra en güvenilir kaynak Sahîh-i Buhârî isimlli hadis kitabıdır . İmam Buhâri'nin Peygamber Efendimiz(s.a.v.)'in hadislerini toplamaya kendini vakfettiği yeni bir hadis duymak ve almak için günlerce haftalarca yol katettiği meşhurdur .
Kendisine , birçok sahâbi ile görüştüğü bilinen birinden söz edildi . Çok zaman yaptığı gibi uzun bir yol kat ederek bahsedilen adamı buldu . Fakat adamı bulduğu sırada kazığından boşanmış olan devesini boş torba ile aldatarak yakalamaya çalıştığına şahit oldu . Bu hâlde hiç birşey sormadan geri döndü . Niçin boş döndüğünü birkaç Hadîs not etmediğini soranlar şöyle cevap verdi "Ben devesini aldatarak yakalamaya çalışan adamın rivâyet edeceği hadîs'e güvenmem"

Akşam namazının farzı önce kılınıyor . Bunun sebebi "kıyamet bu vakitte kopacaktır" deniliyor .Acaba bu doğru mudur ?
Akşam namazı diğer namazlara nisbetle vakti dar olduğu için peygamber Efendimiz (s.a.v.) farzından önce hiçbir namazla meşgul olmadan doğrudan doğruya farzından başlamıştır .
İmâm-ı Şâfîî (r.h.) hazretleri " akşam vati namazının vakti tektir " der . Çünkü Cebrâil (a.s.) namaz vakitlerini beyân ederken birinci gün her namazı ilk vaktinde ikinci gün ise her namazın son vaktinde Peygamber Efendimiz(s.a.v.)'e imam olmuşken akşam namazını birinci ve ikinci gün hep ilk vaktinde kıldırmıştır " (Kit^bul-Mebsût , (1-144/7)
Kıyametin akşam namazı vaktinde kopacağına dair bir takım rivayetler olsa da kıyâmetin ne zaman kopacağı kat'i bir suretle bildirilmemiştir . Bunun ilmi Allah (c.c.) Teâla'dadır .
Ayrıca biz biliyoruz ki vakit çıkmadan o vakit içinde kişi vefat ederse veya mükellefiyetini kaybetse o vakitten mes'ul değildir . Akşam namazında kıyamet kopacak olsa dahi kılamadığımız akşam namazlarından Allah (c.c.) katında mes'ul değiliz (Mirkât'ül-Vusûl 1-83/4)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki :
" Kıyamet günü bir kişi getirilerek ateşe atılır . Bağırsakları karnından dışarı çıkar . Sonra o kimse değirmen taşını çeviren merkep gibi (bağırsakları etrafında) dolanıp durur . Ateşe atılanlar çevresinde toplanır . "ey falan neden bu duruma düştün ? dünyada bizlere iyiliği emredip kötülükten men eden sen değil miydin ?"diye sorarlar . O kimse " Evet o benim . Sizlere hayırlı iş yapın diye emrettiğim halde kendim yapmazdım . Sizlere şerri yasakladığım halde kendim şer peşinde koşardım " diye cevap verir .( Şarani , Levakıhu'l-Envar , 658)

İstanbul kadısına hüküm ki
İstanbulda arada sırada yangın oluyor . Yangın çıkar çıkmaz önlemek için ne gerekirse , her şeyden mühimdir . İstanbul ahalisinden herkes evinin damına kadar ulaşacak bir merdivenbulunduracaktır . Ve yine herkes evinde bir fıçı dolusu su bulunduracaktır . Bir yerde yangın çıktığı gibi oradan kimse kaçmayacaktır . Her iki üç ayda bir bilhssa yangın tehlikesine maruz bulunan yerler teftiş edileceklerdir . Evlerinde merdiven ve su fıçısı bulundurmayanlar tutulup subaşıya teslim edileceklerdir ve cezalandırılacaklardır .


Meşhur Harun Reşid'in oğlu olan bu halifeye bu lakabın takılması eski İslam ve Türk kaynaklarında şöyle açıklanır
1-Hicretin 178. senesinin 8.ayı olan Şaban2ın 8. günü dünyaya gelmiş olduğu için doğum tarihinin yıl , ay ve gün rakamlarından üç tane 8 vardır
2-Hz. Abbas'dan itibaren Abbasi sülalesinin 8. nesline mensuptur
3-Harun Reşid'in 8. çocuğudur
4-Abbasi halifelerinin 8. sidir
5-Hicretin 218 tarihinde halife olduğu için cülus seneside 8 dir
6-Hicri takvim hesabıyle hilafet müddeti 8 sene 8 gündür
7-48 yaşında vefat etmiştir
8-Vefatında 8 oğlu ile 8 kızı kalmıştır .
Bu izahlara görede Mu'tasım'a müsemmen lakabının verilmesine 8 sebep var demektir .

Duâların sonunda Salevât-ı Şerîfe ile beraber niçin Fâtha-i Şerîfe okunuyor , acaba imam Fatiha dediğinde Fâtiha okumak vacib midir ?
böyle sualler ile günlük hayatta çok sık karşılaşırız. Dâların ve aşırların sonunda Fâtiha denildiğinde bu bir tavsiden ibarettir . Çünkü böyle yerlerde Fâtiha-i Şerîfe okumak aslen vâcib olmayıp müstehaptır . Mükellef üzerine vâcip (farz) olmayan bir husus hangi ifade ile söylenilirse söylensin vücûb ifade edici olmaz .
Cenâb-ı Hak Yûnus Sûresi 10.Âyetinde meâlen cennet ehlinin duâlarından haber veriyor .
"Doğrusu imân edip güzel ameller işleyenlere gelince Rableri onları kendilerini îm^nları sebebiyle hidâyete erdirir , naîm cennetlerinde altlarından ırmaklar akar . Orada duâları "Sübhânekellâhümme" sağlıkları "Selâm" duâlarının sonuda hakikat "Elhamdülillahi Rabbil-Alemin" dir 8Sure-i Yunus 9-10)
Dikkat edilirse Cennet ehlinin duâsında üç şey mevcuttur . Birincisi tesbih , ikincisi selam , sonuncusu ise hamd .
Bu âyet-i Celîleyi tefsir eden İmâm-ı Kurtubî hazretleri "Duâ eden kimse duâsını cennet ehlinin yapmış olduğu gibi bitirmesi müstehaptır . Bu sebeple duânın sonunda "Saffât" suresinin son üç âyetini peygamberler üzerine salâtu selâmı ve Fâtiha-i Şerîfeyi okumak güzel görülmüştür "(Tefsir -i Kurtubî 8/314)

İspanya Fâtihi Târık Bin Ziyâd bütün ganimetleri kumandan Musa Bin Nusayr'a gönderdi . Onun bunlarda gözü yoktu . Çünkü zülcenaheyn idi . Yani ruhunun derinliklerine inmiş iç alemininde fatihi olmuş gerçek bir kahramandı . Hatta kralın saryına girdiğinde hazinelerinin üzerine ayağını koymuş ve kendi kendine muhasebesini şöyle yapmış "Târık sen dün tasmalı bir köleydin bugün muzaffer bir kumandansın ama dikkat et yarın toprağın altına göçecek ve hesap vereceksin"

1-Misvak kullanmak ( dişleri temizlemek)
2-Günlük nefis muhasebesi yaparak tevbe ve istiğfarda bulunarak yatmak
3-Gece ibadete kalkmak niyetiyle yatmak
4-"Allahümme bismike emutu ve ahyâ " duâsını okuyarak yatmak
5-İhlas , Felak , Nas surelerini okumak
Bu hususta Hz. Aişe (r.anhâ) validemizden rivayet edilen bir hâdis-i Şerîfte şöyle buyuruluyor ,"Peygamber (s.a.v.) her gece döşeğine geldiğinde iki avucunu bir araya getirir sonra avuçları içine üfürerek İhlas , Felak , Nas surelerine okur daha sonra iki eliyle vücudundan gücünün yetebileceği yerleri sıvazlardı . Elleriyle sıvazlamaya başı üzerinden başlar , yüzünü ve vücudunun ön kısmını (sonra arkasını) sıvazlamaya devam eder ve bunu üç defa tekrar ederdi . "

Eski Türklerin gürültüden nefret ettikleri ve sükûnete hayranlıkları birçok batılı tarafından hayranlıkla karşılanmış ve izler bırakmış milli özelliklerimizdendir . Hatta ilk Osmanlılar devrinde askerlerin saatte on kelimeden fazla söz söylemeleri yasaktı . On birinci kelimeyi söyleyen ceza görürdü . Şikârî'nin Karaman tarihinde buna ait bir fıkra vardır . Miladın 14. asrının sonlarında Osmanlı Sultanı 1.Murâd-ı Hüdâvendigar'la damadı ve Karaman Hükümdarı Sultan Alâaddin arasında geçen muharebelerin birinde Osmanlı ordusu Akşehir'i zabdetmişti: Asker şehre girdi , bu vaziyeti Şikârî şöyle anlatıyor ,"Cümle şehir halkı nimetlerini ortaya döküp askerlerle beraber baba-oğul gibi yediler . Askerin hiçbiri başını yukarı bile kaldırıp bakmazdı . Zira askerler bütün tenbihli idiler . Bunların saatte on söz söylemekten başka hakları yoktu . Bütün sükut ettiler . On sözden fazla söyleyen için ceza olunur idi ." ,Meşhur Antakya Yâkubi Patriği Süryani Mikail'in "Vakayiname" sinde eski Türkler hakkında "Hep sükût ederler uzun sözden hoşlanmazlar" deniliyor . Yine aynı kaynakta Türklerin hayvanlarını bile sessizliğe alıştırdıkları bahsedilirken"Ordugahlarında atlar , öküzler , koyunlar bulunduğu halde sessizce ileerleyip gürültü patırtı çıkarmadan konaklarlar " cümlesine tesadüf ediyoruz . Eski Türk ordularının at nallarının altlarına kösele çakılma adetide işte böyle izah edilir . Bu vaziyet bugünkü orduların bile varmak istedikleri bir askeri terbiye seviyesidir .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder