
Ashâb-ı Kiram arasında çıkan bir takım ihtilaflardan dolayı Hârîciler bazı Mu'tezile imamları ve Şiiler sahâbenin ileri gelenlerine veya bir kısmına dil uzatmışlar ve onlara fâsıklık veya birtakım kötü sıfatlar isnâd etmişlerdir .
Tarihteki sapık fırkaların görüşlerini günümüzde o fırkalara mensup olduklarını açıkça söylemeselerde Ehl-i Sünnet itikâdını kökünden sarsan sözleri duyulmakta ve görülmektedir . Halbuki Ashâb-ı Kirâm'a olan itimadı sarsmak İslami esasları tehlikeye düşürebilir . Zira sahabenin adaletinde tereddüt onların bize naklettikleri Kur'an ve sünnete olan itimadın yani İslamın temellerinin sarsılması demektir .
Böylece Sünnet-i Nebevide bulunmayan veya ihtilaf mevzuu olan bir meselede ashab-ı kiram müraacat kaynağı olarak gösterilmiştir . Bu husustaki bir hadis -i Şerifte şöyledir " Sizden kim benden sonra yaşarsa şiddetli ihtilaflar görecektir . Öyle ise benim sünnetim ile râşşid ve hidâyet üzere olan halifelerin sünnetine bağlanınız . Sünnete sımsıkı sarılınız . Sizleri sonradan çıkan bid'adlerden sakındırırım . Çünkü her bid'ad dalalettir ."(Tirmizi , ilim 16)

Halife Hârun Reşid'in huzuruna zındık olduğu söylenen bir adam getirirler . Hârun Reşid " Sen zındık imişsin doğru mu ?" diye sorar . Adam inkar eder , halife H3arun Reşid " Hayır senin zındık olduğunu söylediler niçin yalan söylüyorsun "dedikten sonra ikrar edinceye kadar dövülmesini emreder , Adam " Efendim bir putperrest huzurunuzda müslüman olsa hil'at giydirerek taltif ettiğiniz halde bir müslümanı döve döve zındık etmek reva mıdır ?" der .
Bu söz Halife H3arun Reşid'in hoşuna gider , affederek serbest bırakır .

Maddi kirleri sabun ve su giderdiği gibi kalbi karartan insanı cehennemlik yapan manevi hastalık ve kirleride istiğfar ve Allah(c.c.)'tan korkarak gözlerden akıtılan nedamet yaşları giderir .
Doğuştan insan gayet temiz ve güzel yaratılmıştır . Peygamber Efendimiz (s.a.v.) insan kalbinin fıtraten ayna gibi bembeyaz yaratılmış olduğunu beyanbuyuruyor . İnsan bu kalbi karartır , içine şüphe , vesvese , fitne , fesat , kin , intikam ve haset gibi zulmani hisler doldurursa o insan korkunç bir hstalığa tutulmuştur . Bu hastalıktan kurtulmazsa Allah (c.c.) korusun gideceği yer cehennemdir . Bu hastalıktan kurtulmanın çaresi de tevbe ve istiğfar etmek ayrıca kalbinden kötü his ve niyetleri atarak pişmanlık gözyaşları dökmektir .
İnsan günah kirlerinden temizlenmek için tevbe ve istiğfara devam etmelidir . Bilhassa gece yarılarında ve seher vakitlerinde namaz kılarak ve salavat-ı şerife ve dualar okuyarak Cenab-ı Hak'tan af ve mağfiret dilemelidir .

Emin de yeis de küfürdür . Yani "ben şu kadar hayırlar yaptım artık cenneti kazandım" gibi inanç ve düşünce içinde olarak kendisini Allah(c.c.)'ın azabından emin zannetmek veya "ben bu kadar günahlar işledim cehennemi boyladım bana kurtuluş yoktur " gibi bir yeis ( ümitsizlik ) içinde bulunmakta küfürdür . Peygamber Efendimiz (s.a.v.) " Mü'min korku ile ümit arasında olacaktır " buyuruyor . Mü'min Cenab-ı Hak'kın Rahmetinden dolayı ümit mevkiinde , kendi noksanından dolayıda korku mevkiinde olacak . Öyleki Cennet'e bir kişi girecek deseler " acaba ben miyim ?" diyecektir .
Bir hadis-i Kudsi'de Cenab-ı Hak " Kulum bana bir karış gelirse ben ona koşarak varırım buyuruyor " Bu hadis-i Kudsi'de Cenab-ı Hak'kın kendisinden af ve hidayet istiyen kuluna af ve hidayeti lütfetmekteki acelesinin ifadesidir .

Hadis-i Şerif'te " her kim ki Allah (c.c.)'a ve ahiret gününe iman ederse misafirine ikram etsin " buyurdu . Ayrıca misafir geldiği yerde yokluk ve darlığa sebep olmayıp bilakis bolluk ve bereket vesilesi olacağını beyanla diğer bir hadis-i şerifte " misafir geldiği eve on nasibi ile gelir . Birini yer dokuzu orda kalır " buyuruluyor . Evleri ve imkanları müsait olan müslümanların islami hususlara riayet ederek misafire ikramda bulunmaları çok önemli vazifelerdendir .

Selçuklu sultanı Alêddin şehrin kalesini tamamladığında Mevlâna'nın babası Bahaüddin Veled'den bitirilen kaleyiyi görmesini ve bir de değerlendirme yapmasını rica eder . Bahâüddin veled gidip yapılanları görür ve fikrini şöyle ifade eder . " Sel felaketlerini , düşman akınlarını önlemek için fevkalade güzel ve kuvvetli . Fakat senin yönetimindeki mazlumların ezilen insanların dua oklarına karşı ne önlem aldın ? Çünkü onların dua okları değil yalnız senin kaleni yüzbinlerce kale burcunu deler geçer ve dünyayı harabeye çevirir . En iyisi sen adalet ve iyilikten kale burcu yap ve hayırlı dualardan askerler toplamaya devam et . Böylesi senin için surlardan daha emindir . Zira halkın ve dünyanın güven ve huzuru o askerlerle sağlanır ."
Zalimler mehl olmasa mâtlub-i ilahi
Bir demde yıkar alemi mazlumların ahı
Zalim yine bir zulme giriftar olur âhir
Elbette olur ev yıkanın hanesi virân

Ziyâd Bin Lebid (r.a.) anlatıyor .
Nebiyyi Ekrem (s.a.v.) bir şeyden bahsetti ve " o korkunç hadise şer'î ilmin yok olup gitme vakti geldiği sırada olacaktır " buyurdu . Bunun üzerine ben dedimki " Ya Rasûlallah (s.a.v.) Biz Kur'ân'ı okuyup dururken onu evladımıza okuturken onlarda çocuklarına öğretirken kıyamet gününe kadar öğretip okuttukları halde nasıl olurda ilm-î şer'î yok olur gider ? Kur'an elden ele , dilden dile dolaşıp dururken buna imkan var mı ?" dedim Rasûlü Ekrem (s.a.v.) "Anan seni yavru kılsın ya Ziyad . Ben gerçekten seni Medînede fıkıh ilmi en çok olan biri zannederdim . Şu yahudiler ve hıristiyanlarda Tevrat'ı ve İncil'i okumuyorlar mıydı ? hemde nesilden nesile çocuklarına torunlarına okuttururlardı . Fakat onlarda bulunan emir ve yasaklardan hiçbirşeyle amel etmiyorlardı ." buyurdular (Mişkât-ül Mesâbih )

Haricilerle mücadele etmek durumunda kalan ve sonunda şehit edilen Hz. Ali(r.a.) aynı zamanda İslam yolundan ayrılanlarla ve bid'ad görüşlerle ilk defa ciddi olarak mücadele eden sahabidir . Hz.Ali,(r.a.)'nin bu mücadelesi Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat adına yapılan ilk müşahhas faaliyetler olarak değerlendirilmiştir . Meşhur kelam alimi Abdülkahir el-Bağdadi Hz. Ali (r.a.) ile birlikte Kaderiyenin düşüncelerini reddeden Abdullah bin Ömer'i ve Tabiinden Ömer bin Abdilaziz , Zeyd bin Ali Zeynelabidin , el-Hasan'ül Basri , Ca'fer b.Muhammed es-Sadık gibi kişileri Ehl-i sünnetin ilklerinden sayarlar .
Hz. Peygamberin (s.a.v.) sünnetinden ve İslam cemaatinden ayrılan hariciler , şia , kaderyye , cebriye , ve mu'tezile gibi bid'at fırkaları gittikleri yolun doğru olduğuna ayetlerden delil getirmeye çalışmışlardır . Özellikle imamet , şefaat , rü'yetullah ve kabir suali gibi hususlarda kabulde ve izahtasünnetin geriye bırakılıp aklın ön plana çıkarılmasına ümmetin ekseriyeti itibar etmemiştir . Bu şartlarda müslümanların ekseriyetinin sünnette gereken değeri verip onu muhafaza etmesi Ehl-i Sünnet vel'Cemaat'in bir ıstılah olarak kullanılmasında mühim bir amil olmuştur . Kur'an'ın yanlış anlaşılmaması için sünnet , Sünnetin doğru anlaşılması içinde Ashab-ı Kiram mühim olduğu için müslümanların büyük ekseriyetinin itikad esasları Ehl-i Sünnet vel'Cemaat isminde ifadesini bulmuştur
Ehl-i Sünnet itikadının teşekkülünde İmam-ı A'zam Ebu Hanife (r.h.) hazretlerinin (150/767) müstesna bir yerinin olduğu görülür . İmam-ı A'zam (r.h.) ameli bir mezhebin imamı olarak şöhret bulsada onun kelama dair olan "beş risalede" de akaid meselelerini hulasa etmiştir . İmam-ı A'zam (r.h.) "biz ashabı ancak hayırla anarız" diyerek ilk dört halifenin hak üzere olduklarını söylemiştir . O bu ifadeleriyle sahabe arasında meydana gelen hadiseler e sonraki müslümanların nasıl yaklaşmaları gerktiğini ortaya koymuş ve sadece fıkıhta değil akaidde'de büyük bir imam olarak sonraki alimlerde drin izler bırakmışlardır . O Ehl-i Sünnetin teşekkül ettirilmesinde Şehy Ebi Mensur Muhammed imam Maturidi'ye rehberlik etmiştir .

Yavuz Sultan Selim Mısır dönüşünde ordusu ile Konya'ya girince birdenbire şiddetli bir fırtna kopar . Öyleki kalkan toz dumanları hareketli bir sütun gibi döne döne göklere yükselir . Padişah Kemal Paşazadeye "molla bu nedir ?" diye sorunca şu cevabı alır " Hünkarım burası Hazreti mevlananın beldesidir . Taşı toprağı Mevlevidir , durmadan devran ederler"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder