Fatih Sultan Mehmet Han devrinin altın yılları ,
konyalı bir tüccar kumaş siparişi vermiş . Venedikten gemiye yüklenen kumaşlar , İstanbul'a doğru yola çıkmış . Fakat gemi batmış . Parasını alamayan Venedikli tüccar Konya kadısına baş vurmuş . " Ben vazifemi yaptım malları gemiye yükledim . Paramı isterim . " Konyalı tüccar ise " Kadı hazretleri , ben sipariş ettiğim malları almış değilim . Bu vaziyette para ödemem mümkün değildir . Konya kadısı (Hârim ) hükmetmiş , "Venedikli siparişi gemiye yüklemiştir . Geminin batıp batmaması onun elinde değil , ancak yüce Allah (c.c.)'ın takdiriyle vuku bulur . Venedikli davacı kumaşların parasını alacaktır . " Ümit etmediği bu adalet karşısında İtalyan tüccar der ki " Bizimde ticaret kanunlarımız vardır . O kanunlarda adaletin yerine getirilmesi için konulmuşlardır . Fakat hiçbir venedikli hakim haklıda olsa bir müslüman için bir Hıristiyanı mahkum etmez" diyerek müslüman olur .
İKİ BAYRAM ARASI NİKAH
İki bayram arası nikah kıyılamayacağı ve düğün yapılamayacağı hakkında halk arsında yaygın olan itikat (inanç ) batıldır . Çünkü Hz. Aişe (r.ha.) şu Hadis-i Şerifi bildirmiştir . " Allah (c.c.)'ın Resûlü (s.a.v.) beni Şevval ayında nikahladı ve Şevval ayında benimle gerdeğe girdi . Resûlullah (s.a.v.)'ın kadınlarının hangisi onun yanında benden daha nasipli olmuştur "(Müslim , 4/142)
Görülüyorki , iki bayram arası nikah caiz olmadığı hakkındaki iddia hem akla hemde sünnete aykırı bir sözdür . Akla aykırıdır çünkü zamanların faziletçe üstünü varsa da uğursuz sayılabilecek olanı yoktur . Bu iddia sünnete de aykırıdır , zira sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Hz Aişe (r.ha.) 'yı iki bayram arası Şevval ayında nikahlamıştır . Bu nokta dikkate alındığı zaman Şevval ayında nikah ve düğün müstehap olmaktadır .
Tarihi kaynaklara göre bu batıl iddia şuradan ileri gelmiştir . Cahiliye devrinde bir Şevval ayında veba hastalığı çıkmıştı . Bu hastalık pek çok kimsenin ölümüne ve zarara uğramasına sebebiyet verdiğinden hastalığın zuhur ettiği şevval ayı bundan sonra halk arasında uğursuz bir ay olarak telakki edilir oldu .
ELBİSE VE GÖSTERİŞ
Harirî bir ihtiyardan dinlediğini şöyle anlatır :
Bağdad'da meydan camiinde bir zatı görüyordum . Her mevsimde tek tip elbide giyiyordu sordum , "Ey muhterem neden her mevsimde tek tip elbise giyiyorsun " Şöyle cevap verdi , " Ben sadık bir rüya gördüm . Bu rüyada beni cennete götürdüler . Oranın göz kamaştırıcı nimetlerini ve elbiselerini seyre daldım . Derken bir kısım yeşil elbiseli insanlara gözüm takıldı . Oturmuşlar tatlı tatlı sohbet ediyorlar , yemek yiyorlardı . Yaklaşıp onların sofralarına oturmak istedim . Biri hemen ikaz etti ."Buraya gösreişli elbiseler giyip , çevreye çalım satanlar oturamaz . " İşte bu rüyadan sonra başkalarının hasedini tahrik edecek elbiseye asla yaklaşmadım
SULARIN ÜSTÜNDE YÜRÜYEN ESKİ İSTANBULLULAR
Halk arasında Genç Osaman denilen II.Osaman devrinin Hicrî 1030 ve miladi 1621 tarihinde görülen şiddetli kış esnasında ilk önce 24 ocak pazar günü Haliç ve ondan 16 gün sonra 9 Şubat Salı günüde Boğaziçi donmuştur . Bilhassa Haliç suları baştan başa donduğu için Galata ile Emin önü arasını yürüyerek geçenler görülmüştür . Boğaziçinde bilhassa Sarayburnu ve üsküdar arasındaki sular donmuş ve tıpkı Galata ile Eminönü arasında olduğu gibi Üsküdarla Sarayburnu arasında da yaya gidip gelenler görülmüştür . Birçok divan şairleri bu unutulmaz manzarayı tsvir edip şiirleriyle tarih düşmüşlerdir . Mesela Neşâtinin şu manzumesi en güzellerindendir .
Emr-i Hak ile İstanbulda olan kış bu sene
Belki dünya duralı olmadı bu resme şita
Üsküdar ile İstanbul arası dondu kamu
Rûy-ı deryayı gören sanurdu sahra
Kare yer gibi gezerler niceler bî pervâ
Müncemid oldu dehende nefesi insanın
Nice mahluku helak eyledi berd-i sermâ
Lâfzen ve mânen ana dedi Neşâti tarih
Be mede dondu binotuzda deryâ
İstanbulun yiyeceğini temin eden gemiler gelemediği için şehirde fevkalade bir pahalılık olmuş , yetmiş dirhem ekmek bir akçeye , etin akçesi onbeş akçeye çıkmış ve buzlar çözülüp gemiler geineye kadar hayat pahalılığı devam etmiştir .
BESMELEYE HÜRMETİN MÜKAFATI
Bişr-i Hafi birgün sarhoş olarak evine dönerken yolda üstünde Besmele yazılı bir kağıt buldu . İçi sızlayıp yerden aldı . Öpüp çamurlarını silerektemizledikten sonra güzel kokular sürüp evinin duvarına astı .
O gece alim ve veli bir zata rüyada " Git bişr'e söyle ismimi temizlediğin gibi seni temizledim . İsmimi büyük tuttuğun gibi seni büyültürüm . İsmimi güzel kokulu yaptığın gibi seni güzel yaparım . İzzetime yemin ederim ki senin ismini dünyada ve ahirette güzel eylerim "dendi . Bu rüya üç defa tekrar etti .
O zat sabah Bişr'i Hafi'yi arayıp meyhanede buldu . Mühim haberim var diye içeriden çağırdı . Bişr geldiğinde " Kimden haber vereceksin " dedi . " Sana Allah (c.c.) Teâla'dan haber verceğim " deyince ağlamaya başladı . " Bana kızıyormu şiddetli azab mı yapacak" dedi . Rüyayı dinleyince arkadaşlarına " Ey arkadaşlarım beni çağırdılar , bundan sonra birdaha beni buralarda göremeyeceksiniz " dedi . O zatın yanında hemen tövbe etti .
Bu anda ayağında aykkabı bulunmadığı için hiç ayakkabı giymedi . Yalınayak gezdiği için Hafi lakabını anıldı . Sebebini soranlara " Allah (c.c.) Tealaya tövbe ettiğim günah işlememeye söz verdiğim zaman yalın ayaktım . O zaman giymediğim ayakkabıyı şimdi giymeye haya ederim "derdi .
CİMRİLİĞİN AFETLERİ
Hz. Ebu bekir (r.a.) buyurdular ki , cimri bir kimse yedi şeyden kurtulamaz
1-Ya ölür , malını Allah (c..c.)'ın hilafına dağıtan bir kimse ona varis olur
2-Yahut Allah (c.c.) Teala zalim bir emiri musallat eder kendisini zelil ettikten sonra malını gasb eder.
3-Veya şehveti kendisini heyyecanlandırır malını ifsâd eder
4-Yahut kendisine harap bir yerde bir bina yapmak veya imar etmek için bir görüş meydana gelir , elindeki mal orrada yok olup gider .
5-Veya dünya musibetlerinden birine gark olmak , yanmak veya malı çalınmak gibi felakete uğrar mahvolur gider .
6-Yahut daimi bir illete mübtela olur malını hastalığının tedavisinde kullanır .
7-Ya da malını bir yere gömer yerini unutur arayıp bulamaz .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder