

Top başında bekliyordum . Her an bir merminin başıma düşmesi mümkündü . Derken birden bire müthiş bir patlama oldu . Yere kapandım sonra dehşetli bir sarsıntı ile havaya fırladım ve kendimi Çanakkalenin buz gibi sularında buldum . Mayına çarpmıştık , gemimiz batıyordu . Yüzerek kurtulmaktan başka çae yoktu . Sahil yakında fakat sağ bacağımdan yaralanmış olduğum ve müthiş ızdırap verdiğini hissetmeye başladım . Buna rağmen sahile yüzmeye başladım . Karaya ayak atmak üzere iken pantolonum kan içinde idi . Halsiz ve bitkindim . Tüfeğine süngüsünü takmış bir Türk neferinin bana doğru koşarak geldiğini gördüm . Sudan yüzüp kurtulmuştım . Ama bu süngüden kurtulamayacağımı , biraz sonra göğsüme saplanan süngünün sırtımdan çıkaxağını peşşinen kabul ederek , gözümü yumdum ve akıbetimi beklemeye başladım . Türk askeri yanıma yaklaştı , yere diz çöktü cebinden çıkardığı sargı bezi ile yaramı sardı . Kaputunu çıkardı , titreyen ıslak vücuduma sardı . Mermi yağmuru altında koluma girdi . Yavaş yavaş geriye doğru yürüdük . Türkler siperlerinde bana sıcak bir çay ikram ettiler . Kendime geldim

Kırım Hanı Murad Giray'ın gadrine uğrayan Osmanlı ordusu1683^te Viyana önlerinde bozulmuş ve ric'at etmişti . Ordu komutanı ve Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa da Belgrada gelmiş , bir mescidde mağlup olmanın mesuliyetinden doğan akıbeti beklemeye başlamıştı . Bir müddet sonra Bostancıbaşı geldi . Padişah fermanı katlini emrediyordu . Kara Mustafa paşa hiç soğukkanlılığını bozmadı . Abdestini alıp iki rekat namaz kıldı . Cellad'a " Şöyle kıbleye karşı olsun bir hoşça vuruver" dedi . Etrafında bulunan halıları göstererek " Bunları toplayıp kaldırın kanımla kirlenmesin Beyt-ülmâl'indir " diyerek son vasiyetini yaptı . Ve şehadet getirerek boynunu uzattı .

24 Aralık 1638 , Bağdat'ın 2. fethidir . IV. Murad han şehre girince "eman" istemeyen Bağdat'ın inatçı valisi Bektaş Han'ı huzuruna kabul eder . Aralarında şöyle bir muhavere geçer ,
-Sen kimsin , adun nedür , neye geldün ?
-Kal'a-i Bağdat Hâkimi Bektaş Han kulunam kal'ayı padişahuma teslim itmeye geldüm
-Ya niçün karşı kodun? Bu kadar muhâlefet neden lazım geldi ? Dahi evvel kulluk itsen olmaz mı idi
-Çünkim veliyy-i ni'metümüzün uğruna kâdir olduğumuz mertebe vuruşma uhdemüze lazım idi . Nitekim Saâdetli Padişahun kulları dahi uğur-i Hümâyunlarına sarf-ı iktidâr iderler . İşte bir avuç kanum ve başumla canum . Huzûr-i Şerîflerine geldüm , dilerse afveylesün , isterse katleylesün , ferman Pâdişâhundur
-Hele böyle olur , Efendüne hizmet itmel ise ancak olur . Sana ve tevâbi' eskerüne ve hanlara em^n virdüm , diyerek onu affeder .

IV. Sultan Murad Han'ın da okçulukta da büyük bir rekoru bulunuyor . Sultan bu rekorunu "darb atışı " adı verilen kalın cisimleri okla delerek elde etti . Hint Türk hükümdarı Timuroğlu Şah Cihan elçisi Emir Zarif Bey ile "ok işlemez ve kılıç kar eylemez" diye fil kulağından yapılma ve üzeri gergedan derisiyle kaplı son derece kavî bir kalkanı hediye olarak göndermişti . IV. Sultan Murad Musul'da yapılan merasim sırasında elçinin gözleri önünde bir ok atışıyla kalkanı delmişti . IV.Sultan Murad yine oklarla delik deşik ettiği 12 zırhıda Mısır halkının dikkatlerini çekmek için Kahire Kalesinin kapısı üzerine astırmıştı .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder