Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

27 Mayıs 2024 Pazartesi

Allah c.c. neden gusül almamızı ister, hikmeti nedir?

Soru 

- Gusül hali neden necistir?

- Cenabı hak neden hayız ve cünüplük halini necis kılmıştır?

- Gusül abdesti almanın Allah’ın emri olduğunu ve bu yüzden almamız gerektiğini biliyorum. Ancak Cenab-ı Hak, manevi açıdan neden gusül almamızı istiyor (hayız ve gusül gerektiren diğer durumlar) hikmeti nedir bunu merak ediyorum?

- Bu sorunun hikmetini detaylı bir biçimde açıklayabilir misiniz?

- Yani açıkçası Allah’ın guslü farz etmesinin hikmeti nedir?

- Cünüplük durumu neyden dolayı manevi kirlilik olmaktadır?


Cevap

Öncelikle ifade edelim ki, abdest gibi gusülde de başlı başına maddi temizlenme ve tıbbi bir fayda gözetme özelliğinden çok manevi ve hükmi temizlenme ve arınma vasıtası olma özelliği hâkimdir.

Cünüplük, hayız ve nifasın dinî literatürde büyük "hükmî kirlilik" olarak anılması bu durumdaki kimselerin necis sayıldığını ifade etmez. Bu tabir onların namaz, Kâbe’yi tavaf, Kuran’a dokunma, camiye girme gibi belirli ibadetleri yapmak için gerekli ruhi ve manevi hazırlığa sahip olmadığı anlamına gelir.

Aziz ve Celi olan Allah, insanoğlunu kendisine ibadet etmesi için yaratmış, kâinatı da bu yüzden insanın emrine amade kılmıştır.[1] Allah’ın insana yüklediği uhrevî sorumluluklar, hikmet boyutuyla bilinerek yerine getirilirse hayat elbette ki daha bir anlamlı olur. Fakat sorumlulukların getirdiği emir ve yasakların bazısı vardır ki, hikmeti görülecek ve üzerinde tefekkür edilecek şeylerken bazısı böyle değildir.

Bunlar, biz acizlerin göremediği lakin, Allah’ın (c.c) nezdinde hikmetli olduğundan kesinlikle şüphe etmediğimiz şeylerdir. Nitekim birçok ayette Allah Teala için “Her hükmü, işi sağlam ve hikmetli olandır ve her şeyden haberdardır.” [2] denilmektedir. Mesela:

“Allah Teala, meleklere 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.' demişti. Onlar da 'Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?' dediler. Allah 'Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim.' buyurdu.”[3]

"Çocuk (İsmail), babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince babası ona, 'Yavrucuğum, dedi, rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm; düşün bakalım görüşün ne olacak.' Dedi ki: 'Babacığım! Sana buyurulanı yap; inşallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın.' Her ikisi de (ilâhî buyruğa) teslim olunca ve babası onu yüz üstü yatırınca, 'Ey İbrahim, diye ona seslendik; tamam, rüyanı gerçekleştirmiş oldun.' İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz. Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı."[4]

Tek başına bir ümmet olan Hz. İbrahim (a.s), evladını Allah Azze ve Celle yolunda feda etmekten bir an olsun tereddüt etmedi, sebeb-i hikmetini de sorgulamadı. Aklıyla veyahut duygularıyla hareket edip ilahi emri hiçe saymadı. Bundan dolayı da Allah Teala ona bazı müjdeler verdi:

“Biz, (oğlunun canına) bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik. Onun hakkında, 'İbrahim’e selam olsun!' ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik. Evet, iyileri işte böyle ödüllendiririz. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı, iyi insanlardan (seçilmiş) bir peygamber olarak ona İshak’ı da müjdeledik. Ona ve İshak’a bereketler indirdik. Onların soyu içinde iyisi bulunduğu gibi açıkça kendine kötülük edeni de olacaktı.”[5]


Guslün hikmetine gelince:

Efendimiz Muhammed Mustafa (asm), cünüplükten kurtulmak için gusül abdesti alınmasına “en temizi ve en güzeli” ifadesini kullanmıştır.[6] Bu hadis-i şeriften anlıyoruz ki, öncelikle gusül abdesti almak temizleyicidir.

Kişiden mezi veya vedi çıktığında kişiye gusül abdesti almak farz olmazken meni geldiğinde farz olur. Çünkü mezi veya vedi, anlık bir heyecana tabi olarak çıkan ve bunu vücuttan atarken de meni gibi tüm bedeni harekete geçiren bir organizma değildir.

Mezi ve vedi, sadece bir uzvu harekete geçirirken tazyikle ortaya çıkan meni, tüm bedeni harekete geçirir. Bundan dolayı vedi, mezi veya idrarın çıkmasıyla sadece bir uzuv harekete geçerken menide tüm vücut harekete geçer ve kasılır.

Bu yüzden de cünüplükten dolayı boy abdesti almak kişiyi bedenen sıfırlayan bir vasıtaya dönüşür.

Böylece gusül abdesti alındıktan sonra suya yüklenen kuvvet ile kişi tekrardan eski kuvvetine geri döner ve sanki bedeni yenilenmiş gibi hisseder. Bu da kişilerin yaşamının kalitesini artırır.

Şah Veliyyullah da cinsî münasebetin nefsi, çok yemekten ve diğer nefsani arzulardan daha fazla kirlettiğini, guslün nefsi ikaz edip eğittiğini ifade ederken bu yıkanmanın kişiye kazandıracağı manevi ve ruhi arınmaya dikkat çekmek istemiştir. [7]

Bunun yanında guslün kişiye sağlayacağı maddi temizlik, biyolojik ve tıbbi faydalar da kayda değer bir önem taşır.

İslami öğretide, guslün sadece belli hallerde gereken dini bir mecburiyet olarak değil kişinin toplum içine karışıp diğer insanlarla bir arada bulunacağı, maddi temizlenmeye ve manevi-ruhi hazırlığa ihtiyaç duyacağı birçok durumda alınması gereken bir tedbir, ahlaki-insani bir ödev ve fazilet olarak sunulması ve İslam toplumlarında bu yönde bir geleneğin hakim olması bu anlayışın sonucudur. 

Kısaca cünüplükten kurtulma hâlinin birçok hikmeti olabilir. Her bilim dalı kendi açısından bunları araştırıp hikmetlerini bulabilir.

Ancak unutmamak gerekir ki, Allah Teala’nın koyduğu kanunlar, cezalar ve emrettiği kurallar karşısında her daim bir hikmet arama zorunluluğu, bir zaman sonra karşımıza “sorun” olarak çıkabilir. Çünkü verilen emir karşısında gereken şey onu kayıtsız ve şartsız uygulamak için gayret etmek gerekirken, illa da bir sebebe bağlamaya çalışmak doğru olmaz. Esas olan Allah’ın emridir ve ona uymaktır, neticesi de onun rızasıdır.

Demek ki, her emir ve yasakta Hakîm isminin gereği olarak mutlaka birtakım hikmetler vardır, bunları bulmak da bir ilimdir, ibadettir, ancak hikmetler için değil Allah’ın emri olduğu için uymalıyız, yasağı olduğu için de sakınmalıyız.


DİPNOTLAR:


[1] bk. Zâriyât, 51/56.

[2] bk. En’âm, 6/73.

[3] bk. Bakara, 2/30.

[4] Sâffât, 37/103-106.

[5] Saffât, 37/107-113.

[6] Ahmed, Hadis No: 23862; Ebû Dâvûd, H. No: 219; Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, H. No: 9035; İbn Mâce, H. No: 590.

[7] bk. Abdullah b. Abdurrahman b. Sâlih el-Bessâm, Tavdîhu'l-ahkâm min bulûgi'l-merâm, Mektebetü’l-esedi, Mekketü’l-Mükerreme 1423, 1/366-367; Şah Veliyyullah, Hüccetullahi’l-baliġa, I, 211-212.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder