Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

15 Haziran 2023 Perşembe

TAKVİM 11

 1 İslam Ahlakının Özü Hayadır

İslâm dini, insanın özünde var olan duyguları Allah Teâlâ’nın belirlediği ilkeler doğrultusunda iyiye yönlendirmeyi hedefler. İnsanın fena ve çirkin olan söz ve fiillerden sakınması, kötülükleri terk edip iyiliklere sarılması için evrensel ilkeler getirir. İnsanı Yüce Yaratan’ın rızasına yönlendiren ve toplumsal hayatta ilişkilerini düzenleyen bu ilkelerin başında vicdan, rahmet ve utanma duygusunu içinde barındıran hayâ gelir. Hayâ, kişinin mahremiyet sınırlarını bilmesini sağlayan ve onu hayra yönelten fıtri bir duygudur. Allah’ın sevdiği bu üstün meziyet, imanın süsü olup insanın mayasında var olan temel bir vasıftır. Müminleri günahtan koruyan en etkili kalkandır. Hayâ duygusu, inanan gönülleri sevgi, saygı ve güvenle doldurur; aşırılıkların önüne geçerek huzurlu bir toplum oluşturur. İffetli ve haya sahibi bir insan olmayı öğütleyen Peygamberimiz (s.a.s); “İslam ahlakının özü hayadır” buyurmuş ve hayanın kişiye ancak hayır kazandıracağını dile getirmiştir.


2 Hastalar Nasıl Namaz Kılar? Kolaylıklar Nelerdir?

İnsanlar ancak yapabileceklerinden sorumludur. Zira dinimiz, kişiye güç yetiremeyeceği yükü yüklemez. Hastalığı veren de yükümlülükler yükleyen de Allah’tır ve kişi gücü neye yetiyorsa onu yapmakla mükelleftir (Hac, 22/78; Fetih, 48/17). Allah Teala, “Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar” (Bakara, 2/286) buyurmuştur. Bu ilke ibadetlerin gerekliliği konusunda olduğu gibi, ibadetlerin yapılışı için de geçerlidir. Buna göre abdest almaya gücü yetmeyen ve kendisine yardım edecek kimsesi olmayan kişi teyemmüm ederek namazını kılar. Namazı normal şekliyle ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse oturarak kılmalıdır. Böyle bir kişi namazını durumuna göre diz çökerek, bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana veya kıbleye doğru uzatarak kılar. Ayakta durabildiği halde oturduktan sonra ayağa kalkamayan kişi namaza ayakta başlar, secdeden sonra namazını oturarak tamamlar. Ayakta duramayan, yere de oturamayan kimse namazı tabure, sandalye vb. üzerine oturarak kılar, rükû ve secdeyi îmâ ile eda eder.

3 Beden Mahremiyeti ve Tesettür
Bedenimiz, ruhumuz gibi Rabbimizin bize lütfettiği büyük bir nimet ve emanettir. İnanan her erkek ve kadın bu emanete sahip çıkmalı, bedenini salih amel işlemek için bir vesile bilmelidir. Zira ahirette gücümüzü, güzelliğimizi ve yeteneklerimizi hangi amaçla kullandığımızın hesabı sorulacaktır. Bedeni örtmek, kem göz ve sözlerden muhafaza etmek bedenimize karşı en önemli sorumluluğumuzdur. Bedenin örtülmesi dinî bir yükümlülük, fıtrî ve ahlâkî bir davranıştır. Örtünmek, insanın kendisi için yaptığı bir iyiliktir. Kendine saygının ve özeline sahip çıkmanın göstergesidir. Örtünmek hayâ duygusunun bir yansımasıdır. Doğduğunda bir örtüye sarılıp annesine emanet edilen insanoğlu, öldüğünde bir örtü altında yıkanır ve bir örtüyle kefenlenerek toprağa verilir. Mümin, kendi bedenine duyduğu saygıyı başkalarına da göstermeli, bakışlarıyla hiç kimseyi rahatsız etmemelidir. Halk arasında yaygın olan “Güzele bakmak sevaptır” sözünün yüce dinimizde hiçbir karşılığı yoktur.

4 İki Hicret Sahibi: Esma bint Umeys (r.a)
Esma bt. Umeys (r.a.)
Cafer b. Ebi Talip (r.a.)

Esma bt. Umeys ilk iman eden sahabilerdendir ve anne-babası Müslüman olan bir aileye mensuptur. Her biri tanınmış sahabilerle evli 9 kız kardeşten biri olan Hz. Esma Peygamberimizin amcasının oğlu Cafer b. Ebi Talip’le evlendi. Kocasıyla birlikte Habeşistan’a hicret etti. Hicretin 7. yılında Medine’ye ikinci hicretini yaptı. Hz. Esma böylece Allah yolunda iki defa hicret etmenin saadetine erdi. Medine ve Habeş muhacirleri arasında tatlı bir rekabet ortaya çıkmıştı. Hz. Ömer Medine muhacirlerinin daha faziletli olduğunu söylediğinde Esma buna itiraz etmiş, durumu Peygamberimize bildirmiş ve “Bu hususta Ömer bana sizden daha yakın değildir. Zira o ve arkadaşları yalnız bir defa hicret etmişken siz gemi yolcuları, iki defa hicret ettiniz” cevabını alarak sevince boğulmuş ve dünyalar onun olmuştu. Esma bt. Umeys asırlar ötesine imanıyla, cesaretiyle, sabır ve metanetiyle örnek oldu. Peygamberine duyduğu muhabbetini, ona ve onun sözlerine olan bağlılığıyla gösterdi.


5 SADAKANIN BEREKETİ
 Bir dilenci , Hz.Ali(r.a.)'nin kapısına geldi . Hz. Ali (r.a.) oğluna "Annene git kendisine verdiğim 6 dirhem paranın birini sana versin de şu fakire verelim" dedi . Oğlu gidip döndükten sonra "Annem o 6dirhemi un almak için sakladığını söylüyor" dedi .
 Bunun üzerine Hz. Ali(r.a.) "Bir insan kendinde olandan çok Allah (c.c.) 'ta olana güvenmezse gerçek iman sahibi sayılmaz . Git annene söyle 6 dirhemin hepsini göndersin" dedi . Hz. Fâtıma (r.anha) paranın hepsini gönderdi . Hz. Ali(r.a.)'de paranın hepsini o fakire verdi . O sırada adamın biri satılık bir deveyle oraya geldi . Hz.Ali(r.a.) "Deveyi kaça satıyorsun" dedi . "140 dirheme""Parasını sonra almak üzere deveyi kapıma bağla" dedi .
 Adam gittikten sonra bir başkası geldi . Devenin satılık olduğunu öğrenince Hz.Ali(r.a.)'ye sordu "Kaça satıyorsun ?" "200 dirheme" Adam parasını verip deveyi aldı. Hz. Ali (r.a.) 60 dirhem kârı Hz. Fâtıma (r.anha)'ya verdi . O da Hz. Ali(r.a.)'ye sordu "Bu nedir ?" Hz. Ali(r.a.) "Allah (c.c.)'ın bize Kur'an'da vaad ettiği karşlıktır bu . Kim bir iyilikle gelirse ona on katı vardır" dedi .

6 DÜŞMANLIKTAN DOSTLUĞA
Ebu Cehil > İkrime (r.a.)
Yemen
Ümmül Hakem (r.anha)
Yermük
 İslâm'ın meşhur düşmanı Ebû cehi'in oğlu Hz. İkrime (r.a.) henüz müslüman olmamıştı . Mekke'nin fethi sırasında Yemen'e kaçtı . Fakat daha sonra hanımı Ümmü'l-Hakem (r.anha) onu ikna ederek Resulullah (s.a.v.)'ın huzuruna Mescid-i Nebevî'ye getirdi . Allah (c.c.) Resûlü (s.a.v.)
-Ey !Hicret yolcusu ! Merhaba , deyince kendisinden geçip kalbindeki bütün buzlar eridi ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ellerine sarılarak ,
-Ey Allah (c.c.)'ın Resûlü (s.a.v.)   Dua et , yaptığım bütün düşmanlıklar için benim adıma istiğfar et , dedi
 Artık iman etmiş ve hayatının gayesi Allah (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.) olmuştu . Yaptığı kötülükleri affettirmek istiyordu .
-Ey Allah (c.c.)'ın Resûlü (s.a.v.) ! Bundan böyle sana ve İslâm'a nekadar can ve mal sarfettiysem , İslâm için bunun iki mislini sarfedeceğime söz veriyorum , dedi .
 Verdiği sözü Yermük Savaşı'nda tuttu . O zamana kadar malını İslâm'a fedâ etmişti . O savaşta şehid olup canını da feda etti .

7 ZENGİN KİBRİ
Yüce Rabb'inin takdir ve tecellilerine razı ol . İnsanlara  ve özellikle dünya ehline halinden şikayet etme . Sonra Allah (c.c.) Teâla seni onlara bırakır perişan olursun .
 Kendin zengin isen kimseye ihtiyacım yok diye kibirlenme . Çünkü Allah (c.c.) Teâla bir gün seni o beğenmediğin kimselere muhtaç eder ve sana kibrinin cezasını çektirir (İmam Gazâlî (k.s.)

8 GÜNAHSIZLAR TOPLULUĞU
 Allah (c.c.) Teâla'nın Rahmân , Rahîm , Gaffâr , Settâr , Tevvâb gibi yüce sıfatları var . O bu sıfatları ile tecelli edip yüceliğini ve kullarına merhametini göstermek istemektedir. Bunun içinde kusur işleyipte hatasını anlayıp Rabb'ine sığınacak , af dileyecek kullar gerekir .Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bu konuyla ilgili şöyle buyuruyor :"Canımı elinde tutan Allah (c.c.)'a yemin ederimki eğer siz hiç günah işlemeseydiniz , Allah (c.c.) sizi yok eder , günah işlediğinde hemen istiğfar eden ve kendilerine affettiren insanlar getirirdi " (Müslim , Tirmizî , Ahmed b. Hanbel )

9 HASTA ZİYARETİ
 Bir dostun veya yakın akrabamızın hastalandığını . evde ya da hastahanede yattığını duyduğumuz zaman hemen onu ziyarete gitmeliyiz .
 Eğer hasta kişi az tanıdığımız biriyse iyileştikten sonra ziyaret etmek daha uygun olur .
 Hastalar bilhassa yakın dostlarına hastalıkları hakkında bir sürü ayrıntılı şeyler anlatırlar . Onları sabırla dinlemeli , her fırsatta iyileşeceklerine dair inancımızı belirtmeliyiz .
 Hastaya iyi şeyler anlatıp korku ve endişelerini gidermeli , maneviyatlarını yükseltmeye çalışmalıyız .
 Hasta yakınlarına bir ihtiyaçları olup olmadığını sorup yardım etmeliyiz . Hastaya , ailesiyle yakından ilgilendiğimizi söylemekte onu rahatlatacaktır .
 Eğer hastalık tehlikeli derecede bulaşıcı ise geçmiş olsun dileklerimizi telefonla da iletebiliriz
 Hasta olan kişi de iyileştikten sonra kendini ziyarete gelenleri unutmamalı , ilk fırsatta onlara teşekkür etmelidir .

10 ÖLÇÜLÜ TOPLUM
 Allah (c.c.) Teâla Resûlullah (s.a.v.) Efendimizi'in ümmetini tarif ederken şöyle buyuruyor : "İşte böyle sizi vasat bir ümmet yaptık ki insanlara şahitler (örnek) olasınız , Peygamber de size şahit (örnek) olsun" (Bakara 2/143)Âyet-i Kerîme 'de bizden vasat bir ümmet ve şahit olmamız isteniyor .
 Vasat ümmet , belirlenmiş sınırları aşmayan , orta yolu izleyen , diğer milletlere âdil davranan , onlarla olan ilişkilerini hak ve adalet esasına dayandıran , doğru ve soylu bir toplum anlamına geliyor . Şahit ise bir hakkı ispatta bilgisine baş vurulan ve hükme delil olarak alınan , âdil , hakkı söyleyen



11 İMANIN DEĞERİ
 Kalbinde zerre kadar iman bulunan kişi günahlarının cezası için cehenneme girsede sonu yine cennet olur . Bu iman , kalbin hassas bir hissi ve yüce Rabb'ine karşı gizli bir sevgisidir . Resûlullah efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde imanın değerini şöyle beyan buyurmuşlardır ."Aziz ve Celil olan Allah (c.c.) , ahirette azabı en hafif olan kafire ,
-Dünya ve içindeki bütün şeyler senin olsaydı , bu azaptan kurtulmak için onu fideye olarak verir miydin ? , diye sorar , o da , 
-Evet  , verirdim , der . O zaman Allah (c.c.) Teâla ,
-Sen daha Âdem'in sulbünde iken senden bundan daha kolay birşey istedim , bana hiç birşeyi ortak koşma seni ateşe sokmayayım dedim , sen bundan kaçındın , şirke girdin , karşılığını verir"(Buharî , Müslim)

12 Ebu Mansur el-Maturidi
Ebû Mansûr el-Mâtürîdî (ö. 333/944), ehl-i sünnet kelâm ilminin ilk kurucuları arasında yer alan, Mâverâünnehir bölgesinde yetişmiş kıymetli bir Türk-İslam alimidir. Hanefî mezhebinin üçüncü kuşak âlimlerinden olan İmam Mâtüridî, İslam düşüncesinin gelişmesinde önemli rol oynamış, Kitâbü’t-Tevḥîd adlı eseri Sünnî kelâmının temel klasiklerinden biri kabul edilmiştir. Görüşleriyle ufuk açan, yol gösteren ve tartışma konusu olan dini meselelere ışık tutan bu öncü alim, İslâm’ın ve Hanefîliğin Türkler arasında yayılmasında önemli rol oynamış ve bu etkisi zaman içinde artarak devam etmiştir. İslam inanç esaslarına karşı yıkıcı faaliyetlerde bulunan dinî ve felsefî mezheplerle mücadele eden İmam Matüridî, bu esasları delillerle temellendirmiştir. Bunu yaparken tartıştığı konular, ortaya koyduğu yöntem ve üslup sayesinde kelam ilminin bilimsel bir yapıya kavuşmasını sağlamıştır. Kelâmın yanı sıra fıkıh, tefsir, hadis, tasavvuf gibi ilimlerde de ön plana çıkmıştır.


13 Rabbimizin güzel isimlerinden el-Melik
“Melik” toplumu yöneten hükümdar, yönetici anlamına gelir. Yüce Allah’ın “el-Melik” ism-i şerifi, O’nun görünen ve görünmeyen âlemlerin gerçek sahibi ve hâkimi olduğunu ve bunlar üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabileceğini ifade eder. O tüm varlığın sahibidir ve O’nun hükümranlığı hem ezelî hem ebedîdir. Dünya ve ahirette hüküm O’na aittir. Bununla birlikte O, her davranışını bir kurala bağlayarak (sünnetullah) “Alemlerin Rabbi” olma yetkisini kuralsız kullanmayacağını bildirmiştir. Dünyada sahip olduğumuzu sandığımız her şey aslında bize emanet verilmiş geçici nimetlerdir. Bizim gibi onlar da tamamen Allah’a aittir. Dolayısıyla elimizdeki nimetlerle övünüp mağrur olmayalım. Bu nimetler vesilesiyle Allah katında kalıcı olan mevkileri kazanmaya çalışalım. O’nun mülkünde bir misafir olduğumuzu unutmamalı, sahip olduğumuz nimetlerin asıl sahibini daima hatırımızda tutmalı, O’na şükretmeli, ibadet ve kulluk görevlerimizi ihmal etmeden yerine getirmeliyiz.

14 Bütün kusurlardan münezzeh: Kuddûs
Sözlükte “temiz olmak” manasındaki “kuds” kökünden türemiş, mübalağa bildiren bir sıfat olan “Kuddûs” ismi Rabbimizin her türlü eksiklik ve kusur şaibesinden arınmış ve tertemiz oluşunu ifade eder. Hak Teala’nın yetkinliğin karşıtı olabilecek her şeyden münezzeh olduğunu bildirdiği için uluhiyetin en önemli vasıflarından biridir. Mümin Allah'ın zatı ve belirlediği mekan ve zamanlar dışında hiç bir şeyi de mukaddes kabul etmez. Bu sıfatı bir beşere de yüklemez. Zira zat olarak tek mukaddes varlık Allah'tır. Gazali’ye göre bu isim Allah için yalnızca kusur yakıştırmalarından uzak olmayı değil; akla gelebilecek her türlü yaratılmışlık özelliklerinden ve mahiyetinin akılla idrak edilmesinden münezzeh oluşu da bildirir. Kuddûs isminden nasibini alan kul itikadını, ibadetini ve kalbini her türlü yanlıştan temizler, Allah rızası uğruna nefsini aşağı arzulara uymaktan, servetini haram şüphesinden uzak tutar.

15 Yeryüzünde iyiliği hakim kılalım
Hayat rehberimiz olan Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle iyilik; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman etmektir. İmanına ibadetleri, salih amelleri yoldaş eylemektir. Sevdiği maldan yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, bütün ihtiyaç sahiplerine harcamaktır. İyilik, yetime kardeş, mülteciye ve muhâcire ensâr olmaktır. Mazluma elini, evini, gönlünü açmaktır. İyilik, ekmeği, duayı, sevgiyi ve kederi paylaşmaktır. Küçük de olsa her iyilik değerlidir, yeter ki samimiyetle yapılmış olsun. İnsanın eliyle, diliyle, malıyla, ilmiyle, tecrübesiyle yapabileceği nice iyilik vardır ki Allah Teâlâ onu Uhud Dağı kadar büyütüp bereketlendirir. O halde inanan insan başkalarının takdirine ümit bağlamadan, kibir ve gurura kapılmadan, gösterişe kaçmadan iyilik peşinde koşmalı ve hayra vesile olmanın yollarını aramalıdır. İyiliği yaygınlaştırmalı ve onu yeryüzüne hâkim kılmak için gayret etmelidir.

16 Sahihayn

Muhammed b. İsmâil el-Buhârî ile Müslim b. Haccâc’ın el-Câmi'u's-sahîh’leri “sahih hadisleri ihtiva eden iki kitap” anlamında Sahihayn diye anılmış ve İslâm âlimleri tarafından Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en sahih kitaplar olarak kabul edilmiştir Buhârî ile Müslim’in adı geçen eserlerine aldıkları hadislerde en üstün güvenilirlik şartlarını aramışlardır.
Bu hadisler baştan sona nadir olamayan ve hadisleri rivayet edenler arasında bir kopukluk olamayan senetlerle rivayet edilmiştir. Buhari ve Müslim özelikle râvilerin adâlet ve zabt özelliklerine sahip bulunmasını şart koşmuşlardır.
Bu yönü itibariyle sahîhayn İslâm dünyasında büyük ilgi görmüştür.
Buhârî ile Müslim’in, yaşadıkları yüzyılda hadisleri en iyi bilen âlimler olması da esere ayrıcalık kazandırmış, hadis otoriteleri bu iki eserde yer alan rivayetlerin sened ve metinleriyle sahih güvenilir olduğuna dair görüş birliğine varmışlardır. Bazı âlimler bir râvinin hadisinin Ṣaḥîḥayn’da yer almasının o râvinin hadisleri için yeterli görmüşlerdir.




17 Peygamberimiz ve Aile

Aile kurmak kadar aile olmak da önemlidir. Aile olmak, aynı duygu ve düşünce dünyasında buluşmaktır. Allah’ın rızası doğrultusunda bir ömrü paylaşmaktır.
Yüce Allah, insanoğlunu dünya hayatında yalnız bırakmamış, ona aile olmayı lütfetmiştir ve aile huzuru konusunda peygamberi örnek göstermiştir.
Peygamberimiz (a.s) ailesini ihmal etmez, onların işiyle ve sorunlarıyla ilgilenip yardımda bulunurdu. Onun ailesinde sevgi, şefkat ve merhamet gibi değerler esas alınmıştır. Peygamberimiz (a.s) asla eş ve çocuklarına en küçük bir şiddet ve hakarette bulunmamıştır.
Onları ilahi bir emanet olarak görmüş sevgi ve saygıyla onlara davranıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) “Sizin imanızın en iyi olanları bakımından en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olandır.” (Tirmizî, Menâkıb, 63) buyurmuştur.
Peygamberimizin kurduğu örnek aileyi göz önüne alarak yuvalarımızı huzurla buluşturalım. Aile olmak ve aile kalmak için gayret gösterelim. Sevgiyle mayalanan aile ocağımızda gönül dilini, nezaketi ve adaleti hâkim kılalım. Hanemiz, merhamet rehberimiz Allah Resûlü’nün aile saadetinden izler taşısın.



18 Niçin ibadet etmeliyiz?

Allah, insanı yalnızca kendisine kulluk etmesi için yaratmıştır. Kulluk, Cenâb-ı Hakkı tanımak, O'na gönülden bağlanmak, inanıp iyi işler yapmak demektir. Kul olmanın özü, itaat etmek, ihlas ve samimiyetle ibadete sarılmaktır. İbadet, Yüce Rabbimize olan muhabbet ve bağlılığın en güzel tezahürü ve verdiği nimetlere şükürdür. İbadet eden mümin, ecir ve mükâfata nail olmanın yanı sıra nice güzel huy ve alışkanlık da kazanır. Nitekim namaz sorumluluk, oruç da irademizi güçlendirir, sabrımızı artırır. Hac ve umre, tevhid aşkını ve ümmet bilincini aşılarken, mahşer anını ve hesap gününün zorluğunu hatırlatır. Zekât, sadaka ve infak ise malı arındırır ve bereketlendirir. İnsanın gönlünü zenginleştirir, dünya malına karşı hırsını azaltır, şükrünü artırır. Bencillikten sıyrılıp cimrilikten kurtulan kişi, elindeki nimetleri paylaşmakla kardeşliğin tadına varır. Kurban, Hz.İbrahim’in sadakatini ve oğlu İsmail'in teslimiyetini adeta yeniden yaşatarak kulun Allah’a olan kurbiyyetini artırır.


19 Allah'ın dostunun dostu: Ebu Bekir es-Sıddık

Mekke’de doğdu. Annesi Ümmü’l-Hayr Selmâ bint Sahr, Babası Ebû Kuhâfedir. Anne ve babasının mensup olduğu Teym kabilesinin soyu Mürre b. Kâ‘b’da Hz. Peygamber’in nesebiyle birleşir. Resûl-i Ekrem’den iki veya üç yaş küçük olan Ebû Bekir kaynaklarda adından çok Atîk lakabıyla anılmıştır. Hz. Peygamber’in, “Sen Allah’ın cehennemden âzat ettiği kimsesin” (Tirmizî, “Menâḳıb”, 16) şeklindeki iltifatına mazhar olduktan sonra bu lakapla anılmaya başlandığı bilinmektedir. Câhiliye döneminde Abdü’l-Kâ‘be olan adının müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber tarafından Abdullah olarak değiştirildiği rivayet edilir. Servetini Allah yolunda harcayıp eski elbiseler giydiği için “Zü’l-hilâl”, çok şefkatli ve merhametli olduğu için “Evvâh” lakaplarıyla da anılmıştır. Ancak onun en meşhur lakabı Sıddîk’tır. “Çok samimi, çok sadık” anlamına gelen bu lakap kendisine, mi‘rac olayı başta olmak üzere gaybla ilgili haberleri hiç tereddütsüz kabul ettiği için bizzat Resûl-i Ekrem tarafından verilmiştir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra onun devlet yönetimi görevini üstlendiği için “halîfetü resûlillâh”'dır.


20 İman, sevgi ve güvendir

İman, kul ile Allah arasındaki sevgi ve güven bağıdır. Sevgi; bizi Rabbimize bağlayan, gönüllerimizi birleştiren, hayatı anlamlı kılan eşsiz bir duygudur. Öyle ki, Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle samimi sevgi, Yüce Rabbimizin varlığının delillerinden biridir. (Rûm, 30/21) Bir müminin kalbinde en değerli köşe, Allah’ın sevgisine ayrılmıştır. Mümin, Rabbini şartsız ve sınırsız bir biçimde, ihlas ve ihtiram ile sever. Müminin yüreği, Allah Resûlü’nün sevgisiyle de doludur. Zira Peygamberimizi sevmek, Rabbimizi sevmenin gereğidir. Allah’ı Rab, İslâm’ı din, Muhammed’i peygamber olarak gönülden benimseyen kimse imanın tadını almış demektir. (Müslim, Îmân, 56) İman eden insan, aynı zamanda güvenilir insandır. Peygamberimizin ifadesiyle mümin, insanların canları ve malları konusunda kendilerine zarar vermeyeceğinden emin oldukları kişidir. (Nesâî, Îmân ve şerâiuh, 8) Hatta komşusuna güven telkin edemeyen kişi, gerçek mânada iman etmiş olmaz. (Buhârî, Edeb, 29) (DİB Hutbeler, “İmanın Tadına Ermek: Allah ve Resûlü’nü Sevmek”, 19.02.2021)

21 EHLİ SÜNNET VE CEMÂAT İ'TİKADINA SAHİP OLMAK
İslamın hükümleri ikiye ayrılır . 
1-İtikat ve inanç esasları ile alakalı hükümler. 
2- Amel ve ibadete tealluk eden hükümler.
" Ve işte böylece sana emrimizden olan bir ruh vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir, bilmiyordun ve lakin biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidayet vereceğiz ve şüphesiz, sen  doğru bir yola kılavuzluk ediyorsun" (Sure-İ Şura 52) mealin deki Ayet-i kerimesinde buyurulduğu üzere bu hükümlerin vazıı (koyucusu) bizzat Allah ve Resülüdür. Bilahare bu hükümleri mevzu  edinen ilim dalları tertip edilmiş ve İtikattan bahseden ilme, İlmi Tevhid ve sıfât amel ve ibadetten bahseden ilme ise ilmi Şerâi ve - Ahkâm denilmiştir.
22 Ashab-ı kiram ve Tâbiin devirlerinde, sohbet-i Nebi hürmetiyle,  müslümanlann itikadlarının temiz olması, ihtilafların az ve kendisine  müracaat edilebilecek kimselerin çokluğu sebebiyle, bu tür ilimlerin  tertibine ihtiyaç duyulmamışken fitnelerin çoğaldığı, bidatların arttığı, eimme-i din üzerine zulmün galip geldiği sonraki devirler için ise,  bu ilimlerin tertip edilmesi zaruri hale gelmiştir. (Şerh-i Akaid 10/12)
"Müslümanlar olarak birinci vazifemiz; neye nasıl inanacağımızı  çok iyi bilmek ve Ehl-i sünnet ve cemaat çizgisinden ayrılmaktan  şiddetle sakınmaktır. Bu hussta imam Rabbâni Hazretleri şöyle buyururlar: "Mükellef olanlara vacip olan ilk zaruri vazife, akidelerini Ehli sünnet vel-cemaat alimlerinin görüşlerine münasip şekilde tashih etmeleridir." (imam Rabbani Mektubat 1/193)
 23 Ümmet ikiye ayrılır: Ümmet-i davet ve Ümmet-i icabet. Peygamber Efendimiz ve ondan sonrası gelmiş ve gelecek bütün insanlığa ümmeti davet; bunlar içinde Peygamber Efendimizin, Allah tarafından, getirip tebliğ buyurduğu hususlara inanmış müslümanlara ise ümmet-i icabet denir. Ümmet-i icabet de ehl-i sünnet ve ehl-i bid'at olmak üzere ikiye ayrılır. Ehli sünnet: Rasülullah Efendimiz ve onun ashabının yoluna  sımsıkı sarılan, dini hükümleri kendi arzularına göre te'vil ve tahriften kaçınan, ehli islam arasına tefrika sokmaktan sakınan, bidatlerden uzak kimselere denir. Hadisi Şerifte fırka-i  naciye diye işaret edilen de bu cemaattir.

24 MÜSTAKİM OLURSAN MUHTAC OLMAZSIN
Yılan nehrin kıyısına kadar gelmiş, karşıdan karşıya geçecek ama kara yılanı olduğu için suya girmeye cesareti yok. Orada beklemekte olan köpeğin yanına sokularak demiş ki: "Dostum karşıya geçeceksin herhâlde? Ben de karşıya geçeceğim, ama senin kadar yüzme bilmiyorum. Benim karşıya geçmeme yardımcı olur musun?" Köpek: "Olur, ama sana pek güv-nemem. Beni sokarsın diye korkarım" demiş. Yılan: "Nasıl yaparım böyle bir vefâsızlığı? Sen beni karşıdan karşıya geçireceksin. ben seni ısıracağı m. Olmaz öyle şey" demiş. Bunun üzerine köpek yılana: "Peki o zaman dolan belime" demiş. Yılan köpeğin beline dolanmış ve nehri yara yara birlikte geçmeye başlamışlar. Nehir tam yarılandığı sırada yılan durmuş durmuş; duramamış. Sokmamaya söz verdiği için fıtratının gereği başlamış köpeğin kaburgalannı sıkmaya. 
25 Köpek yılan tarafından sıkılıp boğulmak istendiğini anlayınca demiş ki: "N'apıyorsun? Hani bir kötülük yapmayacaktin bana, söz vermiştin!" Yılan: "Sözümde durdum, seni sokmuyorum, ama ne yapayım fıtratım bu. Bir zarar vermeden edemiyorum. O yüzden sıkıyorum seni" demiş. Köpek âkıbetini anlayınca demiş ki: "Anlaşıldı, sen beni öldürmeye öldürceksin. Bari son arzumu yerine getir!" Yılan sormuş: "Nedir son arzun?" Köpek demiş ki: "Son arzum senin o parlak güzel gözlerini son bir defa daha görmek!" Bunun üzerine yılan başını köpeğin gözünün önüne doğru uzatınca köpek can havliyle yakalamış yılanın başını ve iyice sıkmış, bitirmiş işini. Sahile varınca da çalmış onu yere. Bakmış ki yılan eğri büğrü yerde uzanıyor. Köpek hiddetle yılanın başını ağzıyla kavrayıp ayağıyla da kuyruğuna basarak: "Hayatında da eğri büğrüydün, ölümünde de! Sen belki kendini ok gibi dosdoğru zannediyorsun, ama eğri büğrüsün işte.

26 ŞEYTAN KONUŞUYOR
Rasûlü Ekrem efendimizin,  şeytan-ı laine sorduğu suallerin bir kısmını aşağıya alıyoruz. Rasûlü Ekrem efendimiz buyurdular ki: - Ey Iânetlenmiş kişi! Senin arkadaşların kimdir? - Faiz yiyenler. - Peki dostların kimdir? - Zina edenler. - Yatak arkadaşların kimdir? - Sarhoşlar. - Misafirlerin kimdir? - Hırsızlar. • Elçilerin kimdir? - Sihirbazlar. - Gözünün nuru nedir? - Kadın boşamak? - Sevgilin kimdir? - Cuma namazını terk edenler. - Ey mel'un senin kalbin' ne kırar? - Allah rızası için cihada giden atla kişnemesi. - Peki senin cismini ne eritir? - Tevbe edenlerin tevbesi. - Ciğerini ne parçalar, ne çürütür? - Gece ve gündüz yapılan istiğfar. - Peki yüzünü ne buruşturur? - Gizli verilen sadaka. - Gözlerini kör eden nedir? - Gece kılınan namaz. - Başını eğdiren nedir? - Cemaatle kılınan namaz. 

27 İLK ÜÇ KİŞİ
Peygamber Efendimiz buyurdular: - İlk cennete girecek üç kişi ile, ilk cehenneme girecek üç kişi bana gösterildi. Cennete girecek olanlar: Şehidler ve efendisine hizmet ile Allaha güzel ibadet eden köleler ve kalabalık aileye malik yoksul ve fakat iffet sahibi fakirlerdir. Cehenneme girecek üç kişi de: Zalim emirler, zekatını vermeyen zenginler ve kibirli yoksullardır.Tirmizi, İbni Hibban


28 CENNETLİK
Enes b.Malik radıyallahu anh'- ( den: Rasülullah (s.a) buyurdular: -Şimdi size cennetliklerden bir adam çıkagelecektir. Bir de bakdık ki, Ensar'dan, abdest suyu sakalindan damlayan ve ayakkabılarını sol eline asmış bir adam çıka geldi. Ertesi günü olunca Rasülü Ekrem (s.a) yine evvelki gibi söyledi. Bu adam gene birincide olduğu gibi çıkageldi. Üçüncü günü Rasülü Ekrem (sa) Efendimiz ayni sözü tekrar etdi. Yine ayni adam ilk hali gibi çika geldi. Rasülü Ekrem (s.a) kalkınca Abdullah bin Amr o adamı takib etdi ve dedi ki : -Ben babamla münakaşa etdim. Üç gün onun yanına girmeyeceğime yemin etdim. Eğer sen beni bu zaman zarfında yanına alıkoymağı muvafık görürsen öyle yap. Adam : - Olur, dedi, - Üç geceyi onunla bir arada geçirdik. Fakat gece kalkdığını görmedim. Ancak sabah namazına kadar uyandıkça Allahü tealâ'yı zikretdi ve tekbir getirdi. 
29 Abdullah dedi ki: -Onun hayırdan başka bir şey işitmedim. Üç gün geçince sanki onun amelini küçük görür gibi dedim ki: -Ey Allah'ın kulu, babam ile benim aramda bir ayrılık ve ihtilaf vakı' değildir. Fakat Rasülü Ekrem'in senin için üç kere (Şimdi size cennetliklerden bir adam çıka gelecekdir) dediğini işittim.. Üç defasında da sen çıkageldin. Amelini anlamak için senin yanında kalmak istedim. Böylece sana uymak istedim. Fakat büyük bir amel işlediğini görmedim. Seni Rasülü Ekrem Efendimizin söylediği mertebeye ulaşdıran nedir? dedim. Dedi ki: -Şu gördüğünden başkası değildir. Ben dönünce bana seslendi ve dedi
ki:Ancak ben müslümanlardan hiç bir kimseye kalbimde bir hile ve kin tutmam ve Allah'ın verdiği her hangi bir hayırdan dolayı hiç bir kimseye asla hased etmem. Bunun üzerine Abdullah : - işte seni bu dereceye ulaşdıran budur, dedi. "İnsanlar, ihlaslı ibadetten başkasıyla emrolunmadı." (Beyyine Süresi: 5)



30 Abdest: Bedenimize sağlık, ruhumuza huzur
İslam’a göre, temizlik, imandan gelen bir sorumluluktur. Nitekim Sevgili Peygamberimiz de “Temizlik imanın yarısıdır.” (Tirmizî, Deavât, 86) buyurmuştur. Bu yüzden mümin tertemiz bir bedene, huzura ermiş bir kalbe, günahlardan arınmış bir ruha sahip olmak için abdest alır. Böylelikle de maddî ve manevî yönden temizlenerek Allah’ın huzuruna pak ve nezih bir şekilde çıkar. Mümin, abdesti hem ibadet sevabı kazandıran hem de kendisini kirden ve mikroptan koruyan büyük bir nimet olarak görür. İslam’ın direği, müminin miracı olan namaza abdestle hazırlanır. Kur’an-ı Kerim okumadan önce abdest alır. Kâbe’yi abdestli tavaf eder. Böylece mümin, bir yandan en çok kirlenen uzuvlarını her gün en az beş kere temizler, diğer yandan da Peygamber Efendimizin şu müjdesine nail olur: “Her kim abdest alır ve abdestini güzelce almaya özen gösterirse, günahları vücudundan çıkar, hatta tırnaklarının altından süzülür gider.” (Müslim, Tahâret, 33)










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder