Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

20 Şubat 2023 Pazartesi

TAKVİM 2

1 Meleklere Hediye

Biz kendilerini göremesek de etrafımızda birçok melek var. Onlar bizim hayatımızın bir parçasıdır. Onlara ikram etmeli, kendilerini hoş tutmalıdır. Onları sevindirecek tek şey bizim Allah Teâlâ’ya itaatimiz ve güzel ahlâktır. Onlara verebileceğimiz hediye Allah Teâlâ’yı zikirdir.

Melekler, yeryüzünde Allah Teâlâ’nın adını duyurmak ve dinini ayakta tutmak için çalışan müminlere hayran olurlar. Onları gece gündüz desteklerler. Allah Teâlâ’dan onların affı ve başarısı için dua ederler.


2 Güzel Dostluk

Dostluk muhabbettir, vefadır, paylaşmaktır. Dost uzakta olduğunda yokluğunu hissetmektir. Bazı dostların dünyaya, bazılarının da ahirete faydası olur. Her iki tarafa faydası olanlar ise, tıpkı gölgesi ve güzel meyvesi olan ağaca benzer ki, mükemmel bir dosttur. 
Dostluğun gereği üzüntüyü, sevinci, sevgiyi paylaşmaktır. Bu yüzden dostlarımıza onları sevdiğimizi her fırsatta belli ederiz. Onlara olan sevgimizi konuşma şeklimizde göstermeli, yanlarında olduğu gibi onlardan uzakta da hoşlandıkları şekilde onları anmalıyız.

3 İki Korku
Muhammed b. Vasi [rahmetullahi aleyh] devamlı yün elbise giyerdi. Bir gün Horasan’ın fatihi Kuteybe b. Müslim’in yanına girdi. Kuteybe ona: “Sana yün elbise giydiren sebep nedir” diye sordu. Muhammed b. Vasi hazretleri sustu. Kuteybe tekrar: “Seninle konuşuyorum neden cevap vermiyorsun?” diye ısrar edince şu cevabı verdi: “Sana ‘bu elbiseyi zühd için giyiyorum’ demek hoşuma gitmiyor. Çünkü bu takdirde nefsimi övmüş olurum. ‘Fakirlikten dolayı giyiyorum’ demek de istemiyorum. Çünkü bu defa Rabbimi şikâyet etmiş olmaktan korkuyorum.” (İmam Şa‘rânî, Tabakâtü’l-Kübrâ)


4 Kim Ne Bilir?
Zahir ilminde bir derya ve Hanbelî mezhebinin kurucusu olan İmam Ahmed b. Hanbel [rahmetullahi aleyh], devrin meşhur sûfilerinden Bişr-i Hafî’nin [kuddise sırruhû] yanına sık sık gider ve şöyle derdi: “Ey Bişr, bana Allah Teâlâ hakkında bilgi ver, O’ndan bahset!”
Talebeleri ona dediler ki: “Sen hadis ve fıkıh alimi bir müçtehitsin, çeşitli ilimlerde bir benzerin yok. Buna rağmen yalın ayaklı bir divanenin yanına gidiyorsun. Bu sana yakışır mı?” İmam Ahmed b. Hanbel şöyle cevap verdi: “Evet, saymış olduğunuz ilimlerin hepsini ben ondan iyi bilirim. Lakin o Allah Teâlâ’yı benden iyi bilir.”


5 İyi ve Kötü Arasında
Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] sık sık şöyle dua ederdi: “Ey kalpleri sürekli olarak çevirip duran Allahım! Kalbimi dinin üzere sabit tut!” (Ahmed, Tirmizî) Kalpler sürekli değişip durur. Tüm insanların kalbi Allah Teâlâ’nın iki kudret parmağı arasındadır. Bizler Rabbimiz’den hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi sabit etmesini dileriz.
Son nefeste imansız gitmek müminleri en fazla endişelendiren konudur. Zira bu halin sonucu çok kötü. İnsanlar başlangıçta hayırlı ve salih ameller işleyebilirler. Fakat işler sona göre değerlendirilir. Bu yüzden Allah Teâlâ’ya her zaman iyi yaşayıp iyi ölmek için dua ederiz.

6 Mukaddes Varlık
Gerek kendi varlığımıza, gerek canlı-cansız bütün âlemlere ibret nazarıyla baktığımızda kusursuz bir sanat ve mükemmel bir işleyiş görüyoruz. Bu, Rabbimiz’in “Kuddüs” isminin bir tecellisidir. Elbette kusursuz, yüce bir varlığın sanatı olan bu âlemler de kusursuz olacaktır. Mukaddes kelimesi, saf, temizlenmiş, arınmış gibi manalara geliyor. Bu noktadan hareketle, düzensizlikten, dengesizlikten, karışıklık ve isyandan uzak ve temiz olarak yaratılan mevcudat da kendiliğinden mukaddestir. 


7 Koruyucu Melekler
Allah Teâlâ, insanı ayakta tutmak ve korumak için birtakım meleklerini görevlendirdi. Bunlara “hafaza melekleri” denir. Yüce Rabbimiz onları bize şöyle tanıtmıştır: “İnsanın önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan ve devamlı takip eden melekler vardır.” (Ra’d, 11)
Bu melekler insanları tehlikelerden muhafaza ile görevlidirler. Uyku ve uyanıklık hallerinde onunla beraberdirler. Fakat gerçekleşmesi kesin olan ilahî kader hükmünü icra edeceği zaman melekler kenara çekilir, gelen şeyle kulu baş başa bırakırlar. 


8 Nasihat
İkinci bin yılın müceddidi İmam-ı Rabbanî [kuddise sırruhû] şöyle buyuruyor: “Dostlarıma devamlı öğütlediğim ve ömrümün sonuna kadar da öğütleyeceğim nasihat şudur:
Öncelikle Ehl-i Sünnet’in akaid kitapları doğrultusunda inancı düzeltmek gerekir. Bunun ardından farz, vacip, sünnet, mendup, helal, haram, mekruh ve şüpheli şeklinde sıralanan fıkhî hükümleri öğrenip yapılacakları yapmak ve kaçınılması gerekenlerden de kaçınmak gelir. Bunları yerine getirdikten sonra, kalbi masivadan, yani Hak Teâlâ’nın dışındakilerle meşgul olmaktan kurtarmak gerekir.”



9 Raşit Halifelerin Tevazusu
Büyük alim İmam Malik [rahmetullahi aleyh], salih bir zat olan amcasından şu sözleri rivayet eder: “Babam, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ı (Allah onlardan razı olsun) görmüştü. Onlar bir kafileyle Mekke’den Medine’ye dönerken Muarres denilen konaklama yerinde konaklarmış. İstirahat edip Medine’ye girmek için bineklerine bindiklerinde ise herkes terkisine bir çocuk veya köle alıp Medine’ye öyle girermiş. Hz. Ömer ve Hz. Osman da onlardan birini bineğinin arkasına alırmış.
Babam bunu anlattığında ona: “Bunu tevazu sebebiyle mi yapıyorlardı” diye sordum. Babam şöyle dedi: “Evet! Onların yaya köle veya çocukları bineklerine almaları krallar gibi olmadıklarını göstermek içindi. Onlar krallar gibi kibirli olmak istemiyorlardı.” Sonra bana Hulefa-i Raşidîn’den sonra gelen bazı insanların, kendileri binekteyken hizmetçilerini arkalarında yürüttüğünü anlattı ve bunun kibir alameti olduğunu söyledi.”


10 Sessizliğin Dili
Gavs-ı Hizanî Seyyid Sıbgatullah Arvâsî [kuddise sırruhû] genellikle susmayı tercih ederdi. Yine bir gün bir grup insanla bulunmuşlar ve uzun bir müddet hiç konuşmadan durmuşlardı. Orada bulunan, bu yolun özel hallerinden habersiz zahir alimlerden biri dayanamayarak: “Keşke şeyh bize biraz sohbet etse” dedi. Bunun üzerine Gavs-ı Hizanî [kuddise sırruhû] şöyle buyurdu: “Bizim sükûtumuzdan fayda görmeyen, konuşmamızdan da fayda görmez.”


11 Düşünme Nimeti
Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde tefekkürü ve düşünmeyi emrediyor. Âl-i İmran Suresi 191. ayette de varlıklar üzerinde düşünüp ibret alanlar şöyle övülüyor: “Onlar ayakta iken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. ‘Rabbimiz sen boşuna yaratmadın’ derler...” 
Allah Teâlâ’nın böylesine övgüyle bahsettiği tefekkür için alimlerimiz de, “Bir saat tefekkür, bir gecelik ibadetten hayırlıdır” demişlerdir. “Tefekkür kişinin aynasıdır, iyilik ve kötülüklerini kişiye gösterir” sözü de, tefekkürün olgunluk ve kemâli elde etme yolundaki önemine işaret etmektedir. 


12 Dost Zenginliği
Dostun başına bir musibet geldiğinde elinden tutup kaldırmak Allah için yapılan dostlukların en belirgin özelliğidir. Vefa da ancak Allah için yapılan dostluklarda mümkündür. Vefa demek, dostuyla ölünceye kadar, öldükten sonra da aile efradı ve arkadaşlarıyla muhabbeti devam ettirmektir.
Böyle dostlara sahip olmak gerçek zenginliktir. Sıkıntılı anlarda uzanan sıcak bir el, huzur veren bir ses çok değerlidir. Hayatımıza baktığımızda samimi bir dostların yerini dolduracak bir şey bulunamaz.


13 Güzel Geçimin Sırrı
İmam Şa’ranî[kuddise sırruhû] şöyle diyor: “Mümin kardeşim! Eğer sen hanımının doğru, güzel huylu ve ahlâklı olmasını istiyorsan, kendin yüce Allah’a karşı doğru olmaya bak. Birçok insan bunu bilmediklerinden ve kendi nefislerinin huylarına bakmadan hanımının ahlâkından şikâyet etmekte. Eğer bu inceliği bilmiş olsalardı önce kendi kusurlarına bakar, onları düzeltirlerdi. Ben ne zaman açık veya gizli bir kusur işlesem bunun hemen onda bir yansımasını gördüm. Ben kendime çeki düzen verince o da kendiliğinden düzelirdi.”


14 Nefse Karşı İnsan-ı Kâmil
İnsanların peygamberlere karşı çıkması, Zebur’a, Tevrat’a, İncil’e ve Kur’an’a muhalefet etmesi, vahiy yoluyla gelen gerçekleri tahrif etmesine sebep hep nefsini ilahlaştırmasındandır. Halbuki Allah Teâlâ’dan başka ilah yoktur ve bunun aksine davrananlar kötü bir cezayla karşı karşıya kalacaklardır. 
İmam Gazalî hazretleri [kuddise sırruhû], kendini Allah Teâlâ’ya denk gören akılsız nefisten kurtuluşun reçetesini şöyle verir: “Nefsin ayıplarını bilen, afetlerine, gizliliklerine muttali olan ve basiret sahibi bir insan-ı kâmilin, bir mürşidin huzurunda oturmalı, onu nefsine hakim kılmalıdır. Nefisle yapılan mücahedelerde onun işaretlerine tabi olmalıdır.”


15 Beş Salih Amel
Tenbihü’l-Gafilîn adlı eserde Ebu’l-Leys Semerkandî [kuddise sırruhû] hazretleri şöyle diyor: “Beş şey var ki, kim onları yapmaya devam ederse, yaptığı iyiliklerin mükâfatı yüksek dağlar gibi artırılır, Allah Teâlâ o kişinin rızkını genişletir. Bu beş hayırlı iş şunlardır: Sadaka vermeye devam etmek. Akraba ziyaretine devam etmek. Allah yolunda cihat etmek. Su israfı yapmamak kaydıyla devamlı abdestli olmak. Anne babaya itaat etmek.” 


16 Küçük Yaşta İbadet
Çocukların “küçüksün” diye ibadet etmelerinin önüne geçmek doğru olmaz. Aksine ne zaman sevap bir iş yapsalar veya ibadet etseler takdir ederek teşvik edilmeliler. Mesela yaşı ve bünyesi uygun bir çocuk oruç tutmak istediğinde, ibadetinin geçerli olmayacağı, boşu boşuna aç kalmaması söylenirse çocuğun şevki kırılmaz mı? Allah Teâlâ’nın, kendini muhatap bile kabul etmediğini, hiçe saydığını düşünmez mi? İleri yıllar için çocukların ibadete ve İslâm ahlâkına alışarak büyümeleri en güzelidir.

17 İsimleriyle O’nu Bilmek
İmam Gazali’nin [rahmetullahi aleyh] şöyle diyor: “Bütün manevi ilimler, marifetler, dereceler, zevkler ve hikmetler Allah Teâlâ’nın isimlerini bilmeye, onlara iman etmeye ve onlardaki ilimden nasiplenmeye bağlıdır. Doğru ve güzel bir iman için bu isimleri bilmek, tanımak, zikretmek şarttır. Allah Teâlâ’nın tanınması ve sevilmesi bunlara bağlıdır. Kim bu isimleri daha fazla tanır ve zikrederse, ona o derecede ilâhî ilimler açılır, keşifler olur. Bunun için müminlerin ilim ve irfanları birbirinden farklıdır.”


18 İlim Niçin Öğrenilir?
Hüccetü’l-İslâm İmam Gazalî [kuddise sırruhû] ilim öğrenen kimselere şu tavsiyelerde bulunuyor:
“İlim tahsil eden kimsenin niyeti Allah Teâlâ’nın rızası, ahiret saadeti, dinin hükümlerini ihya etmek ve İslâm’ın bekasını dilemek olmalıdır. Zira İslâm’ın bekası ancak ilimledir. Ayrıca ilim tahsil etmekle, akıl nimetine ve beden sıhhatine şükretmeye niyet etmelidir. İlim ile insanların kendisine yönelmesine, dünya malı elde etmeye, devlet reisinden veya yöneticilerden ikram görmeye niyet etmemelidir.”

19 Kulun Allah İle Aldanması
Said b. Cübeyr hazretlerine [rahmetullahi aleyh] şöyle sorarlar: “Kulun Allah ile aldanması ne demektir?” Şöyle cevap verir: “Kulun hem günahı terk etmeyip hem de Allah’tan bağışlanma temenni etmesidir.”

20 Vefat Edene Yardım
Allah Resulü [sallallahu aleyhi vesellem] Efendimiz bir mümini kabre koyduktan sonra oradakileri onun yardımına davet ederek şöyle buyurmuştur: “Kardeşinizin affı için yakarın. Allah Teâlâ’dan onu imanında sabit kılmasını isteyin. Çünkü şu anda ona sual sorulmaktadır.” (Ebu Davud, Hakim)

21 EĞER SÖZÜNDE DURURSA BU ADAM CENNETLİKTİR
Bir adam geldi ve Efendi­mize (s.a.v.) şöyle dedi:
“Bize senin gönderdiğin elçi geldi ve senin Allah tarafından  gönderilen peygamber olduğunu söyledi. Doğru mu?”
“Doğru söylemiş.”
“Öyleyse göğü kim yarattı?”
“Allah.”
“Peki bu dağları kim dikti ve içindekileri kim yerleştirdi?”
“Allah.”
“Göğü, yeri yaratan ve dağ­ları diken Zât adına söyler misin, seni de peygamber ola­rak gönderen Allah mıdır?”
“Evet.”
“Elçin, gece ve gündüzde beş vakit namaz kılmamız gerekti­ğini söyledi. Doğru mu?”
“Doğru söylemiş.”
“Seni gönderen adına doğru söyle. Bunu da sana Allah mı emretti?”
“Evet.”
Adam zekatı, arkasından orucu, daha sonra da haccı sordu. Peygamber Efendimiz, her sualin sonunda “Doğru  söylemiş” diye cevap verdi.
Adam son olarak tümü için bir sual sordu: “Seni gönderen adına söyle. Bürün bunlan sana Allah mı emretti?”
Peygamberimiz, “Evet” dedi.
Adam geri döndü gitti. Ayrı­lırken, “Seni Hak üzere gönderen Zâta yemin olsun ki, bunlara ne bir şey eklerim, ne de bir şey eksiltirim” dedi.
Peygamber Efendimiz ada­mın ardından, “Eğer sözünde durursa bu adam Cennetliktir” buyurdu. (Müslim)



22 BEN MÜNAFIK OLDUM
Efendimizin (s.A.v.) katiplerinden Hz. Hanzala. yaşadığı kabz ve bast halini dile getirerek bu konuda Resulullahın (s.a.v.) bizlere ışık turan açık­lamasına sebep olmuştur.
Bir gün Hz. Ebu Bekir’le kar­şılaştılar aralarında şu konuşma geçti
Hz. Ebu Bekir:
“Nasılsın Hanzala?”
“Nasıl olayım, Hanzala münafik oldu!” dedi.
“Sübhanallah, o nasıl söz?”  deyince:
“Resulullah’ın huzurunda Cennet ve Cehennemden söz edilince, sanki gözlerimizle görmüş gibi oluyoruz. Oradan ayrılıp çoluk çoğumuza, bağ ve bahçemize karışınca da her şeyi unutuyoruz” dedi.
Hz. Ebu Bekir (ra.):
Vallahi ben de aynı şeyi his­sediyorum" dedi
Kalkıp beraberce Resulullah’a (s.a.v.) gittik. Halimizi arz ettik.
Bize buyurdu ki
“Nefsim Kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, benim yanımdaki halinizi dışarıda devam ettirecek olsanız. melek­ler, yataklarınızda ve yollarda sizinle musafaha ederlerdi.”
Ardından üç kez:
“Fakat ey Hanzala, bazen öyle, bazen böyle olması nor­maldir ve insanlığın gereğidir” buyurdu. (Müslim, Tevbe, 12)


 23 Nefsin Şerrinden Kurtulmak

Yahya b. Muaz [kuddise sırruhû] şöyle diyor: “Her kim nefsini terbiye ederek yüce Allah’a yaklaşırsa, Hak Teâlâ onu nefsinin şerrinden ve diğer kötülüklerden muhafaza eder. Bu hale ulaşmak ise ancak nefsinin isteklerini bertaraf etmekle, nefsin hoşuna gitmeyen (ibadet ve taat vb.) şeyleri ona yaptırmakla mümkündür. Zira nefs Hakk’ı sevmez ve onunla ülfet etmez.”


24 Edep Edinmek
Tasavvuf edeptir. Bu edep, ilâhi emir ve yasaklara teslimiyeti, Peygamber’e [sallallahu aleyhi vesellem] tabi olmayı gerektiren bir edeptir. Allah Teâlâ’ya edep muhabbetle, Peygamber’e edep ona uymakla olur. Yani tasavvufî hayat, Allah ve Peygamber sevgisini tahsil etmektir. Çünkü kişi neyi severse, o sevdiğinin emrine teslim olur. İyi işleri Allah için yapar. Kötü işlerden de Allah için uzaklaşır. Arif bir zat şöyle buyuruyor: “Ben o kimseye şaşarım ki, başkalarından utanarak çirkin iş yapmaz ama Allah Teâlâ kâinatın yaratıcısı olarak her şeyini görür de, O’ndan utanmaz.” Fakat Allah’tan utanan ise çirkin bir iş yapmaktan her zaman kaçınır.

25 Tek Yol
Tevhid dini olan İslâm’ın esası birliktir. İbadet edilecek yaratıcımız birdir. O, zatı, sıfatları ve fiilleri ile tekdir. Hiçbir eşi, benzeri, ortağı ve yardımcısı yoktur. Amel edilecek kitap, peşinden gidilecek peygamber de tekdir. Allah Teâlâ böyle istemektedir. “Ben O’nun dostluk ve rızasını arıyorum” diyenlerin önüne tek bir kitap, tek bir peygamber ve tek bir yol konulmuştur. Bu kitap Hz. Kur’an, peygamber Hz. Muhammed [sallallahu aleyhi vesellem], yol ise İslâm’dır.

26 Her Şeye Adalet
Dinimizin bize öğrettiği adalet, sadece bir anlaşmazlıkta taraflara haklarının tesliminden ibaret değildir. Adalet, her şeyi yerli yerince kullanmayı gerektirir. Bu manada dağ başında yalnız yaşayan bir adamın da çevresindeki varlıklara karşı; bitkiye, hayvana, dağa-taşa ve nihayet kendine karşı adaleti veya zulmü söz konusudur.
Adalet, dinimize uygun olan her işte vardır. Mesela emaneti korumak adalet, hiyanet ise zulümdür. Diline sahip olmak adalet, boşboğazlık zulüm olur. Memurdan reisi cumhura, erden generale kadar ilim, fazilet ve adalet herkese lazımdır ve insanlar bunu bekler.


27 Hırsıza Yardım
Bir gece Seyyid Tâhâ Hakkarî’nin [kuddise sırruhû] kilerine bir hırsız girmiş ve un çuvalını sırtlayıp kaçmak istemişti. Fakat kaldırmaya güç yetiremedi. Seyyid Tâhâ hazretleri kilere girdi. Çuvalın arkasından tutup “Yardım edeyim.” dedi. Hırsız korktu. Seyyid Tâhâ hazretleri, “Yardımcı olayım da çuvalı sırtına yükleyelim. Ama dikkat et, bizim adamlarımız görmesin. Belki seni üzerler. Bir daha da ihtiyacın olduğunda kilere değil, bize gel. Biz senin ihtiyacını görelim.” Hırsız bu davranış karşısında çok mahcup oldu. Şeyhten af dileyerek kendisine hizmet eden kimseler arasına katıldı.



28 Günah ve Tövbe
Günah, dinin kabul etmediği, Allah Teâlâ’nın rızası dışında ve müslümanların ayıpladığı bir iştir. Müslümanlar günahı sevmez. Ama müslüman bir günahkâra merhamet ederler, tövbe etmesi için Allah’a niyaz ederler. Bir müslüman günah işlemekle imandan çıkmaz. O bizim kardeşimizdir, ama günahkâr kardeşimizdir. Tövbe edince de tövbe eden kardeşimiz olur


29 Yemek Daveti
Bir gün Hz. Hüseyin [radıyallahu anh], yere serdikleri bir yaygı üzerinde ekmek parçaları yiyen fakir kimselerin yanından geçiyordu. Onlar Hz. Hüseyin’i görünce: “Ey Abdullah’ın babası, buyur, yemeğimize katıl” dediler. Hz. Hüseyin bineğinden indi, kendi kendine “Allah kibirlenenleri sevmez.” (Nahl, 23 ) ayetini okudu ve oturarak onlarla beraber yedi. Sonra: “Ben sizin davetinize icabet ettim. Şimdi de siz benim davetime icabet edin” dedi. 
Hep birlikte Hz. Hüseyin’in evine gittiler. Eve vardıklarında Hz. Hüseyin hizmetçisine: “Evde yiyecek ne varsa getir” buyurdu. Hizmetçi evdeki bütün yiyecekleri getirdi, sofra kuruldu. Fakirler yedi, o da onlarla beraber yedi. Fakirler giderken yemekten arta kalanı da alarak götürdüler.


30 Nefsin Peşi Sıra Nereye?
İnsanın en temel problemi ne yazık ki nefsine tabi olarak kendini özgürleştirdiğini sanmasıdır. Böyle bir insan, nereye gittiğini bilmeden yürüyüp giden, ailesinden ayrılan bir çocuğa benzer. İlk başlarda, özgürce gezip dolaşan, istediğini yapan çocuk, çok geçmeden kaybolduğunu fark eder ve ağlamaya, sağa sola koşturmaya başlar. İster ıssız bir ormanda, ister kalabalık bir şehirde kaybolmuş olsun, kalbini korku sarar. Doğruyu yanlışı tam olarak bilemeyen bir çocuk kaybolduğunu kısa sürede fark eder de, aklı başında yetişkin bir insan tehlikeye yürüdüğünü, aslından kopup gidişini, sahipsizliğini fark etmez! Nefsinin kurbanı olur, aklını nefsine kurban eder. Çünkü akla uygun olan Yaratıcısı’na teslim olmasıdır. Ve O’ndan kaçış yoktur, dönüş O’nadır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder