Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

16 Ekim 2022 Pazar

Va’z, Hatim ve Mevlidlerden sonra yapılan Türkçe dua

 

أعوذ بالله من الشيطان الرجيم  

بسم الله الرحمن الرحيم

اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ اْلعاَلَمينَ

وَالصَّلوةُ وَالسٍّلاَمُ عَلى سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ وَعَلى الِه وَصَحْبِه اَجْمَعينَ

وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْلَناَ واَرْحَمْناَ اَنْتَ مَوْليناَ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمينَ

اَنْتَ مَوْليناَ وَاَنْتَ اَكْرَم ُاْلاَكْرَمينَ

اَنْتَ مَوْليناَ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمينَ

اَنْتَ مَوْليناَ فاَنْصُرْناَ عَلىَ الْقَوْمِ الْكاَفِرينَ *

Ey kâinatın yegâne hâlikı ve âlemin müstakillen mâliki olup, Zât-i ehadiyyetini Mi’rac’da Cenab-ı Ahmediyyeye feth ederek orada “Men raênî fekat rae’l-Hakka” fermânını buyuran Ulu Allah! Sahîfe-i ubûdiyyemiz, defter-i a’mâlımız günahlarımız ile lekedâr olmuş,  Senin Zât-ı Ecell-i a’lâna kaldıracak el, Samedâniyyet-i Rabbâniyyene ve Rahmet-i İlahiyene niyaz edecek dil bizde kalmamış. Fakat Senin Gaffâr, Settâr, Rahmân, Rahîm olan sıfât-ı celilelerin var.

İşte bu sıfât-ı celîlelerini meded ittihaz ederek, dâr-i deryâ-yi ulûhiyyetinden meded umarak senin kapına geldik. Bize lûtfunla muamele eyle Yâ Rabbî!

Ey vucûdiyle mevcud! Sıfâtıyla zâhir! Âsâriyle meşhûd olan Ulu Allah! Bizleri âlem-i ervahta “Elestü bi-Rabbiküm!”hıtâbına muhatap tutarak, Müslüman olarak yarattın. İhsan etmiş olduğun iman, İslâm ve Kur’an nimetlerinden bizler ve evladlarımızı ilelebed ayırma Yâ Rabbî!

Ey! İstediğini istediğine veren ve istediği zaman almak kudretinin sahibi olan, zendân-i beşeriyeti harekete geçiren kulunun kalp gözünü açıp, Ravza-i pâk aşkının nûruyla nurlandıran ve âlem-i gaybi müşâhade ettiren Hz. Allah! [zendân: sâidde bulunan iki kemik. sâid: kolun dirsekle bilek arasındaki kısmı. sâidân: kol ve bacak / her ikisi birden]

Yâ Rabbe’l-âlemîn! İşte günahkâr ellerimizi açarak, senin huzûr-i ma’neviyene geldik. Bizleri rahmet ve mağferet kapından eli boş çevirme Yâ Rabbi!

Ve bizim bu günahlarımızı, isyan ve hatalarımızı, hakkında estîzü billâh “Lâ yemessühuu ille’-mutahheruun” buyurduğun Kitâb-ı Celîlen hakkı için… Ve yine estîzü billâh “Ve inneke le-alâ hulukın azîm” rütbesinin sahibi kıldığın Habîb-i Edîbin hürmeti için ve kitâb-ı celilende, ehlinde, ehline ma’luun kıldığın İsm-i A’zam’ın hürmeti için... Ve şu mübarek gün ve gecelerde sabahlara kadar ağlayan, gözyaşı döken, senin âşık ve sâdık kullarının hakı için… Bizleri ne olur, afv u mağfiret edip, mağfûruun zümresine ilhak eyle Yâ Rabbî!

Okunan Mevlidi Nebevî”yi [veya hatm-i şerifi, okunun her ne ise..] ve esnasında getirilen salât ü selâmı, estîzü billâh “Fe-tekaübbelehaa bi-kabûlin hasenin” ayet-i celilenin sırrına mahzar buyurarak, lütfen, keremen, terahhumen bizlerden de kabul eyle Yâ Rabbî!

Hâsıl olan sevabı evvelen bizzât , hulasa-i mevcûdât, şefîu’l-usât, fî-yevmi’l-Arasât, hakkında “Levlâke levlâke lemâ halatü’l-eflâk”,  şânında ise, estîzü billâh, “Vemâ erselnâke illâ rahmeten li’l-âlemîn” buyrulan ve halen Medine-i Münevvere’de hayat-i ma’neviyye ile hayy olan; dertlerimizin dermânı, gönüllerimizin sultânı, başımızın tâcı, iki cihânın güneşi, Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz Hazretlerinin mübarek, muttahhar, azîz, lâtîf, pâk, rûh-i saâdetlerine, Ravza-i Mutahharelerine hediye eyledik, Sen vâsıl eyle Yâ Rabbâ! Rûh-i Rasûlillâhı meclisimizden [veya hatmimizden, mevlidimizden] haberdâr eyle Yâ Rabbî!

Himmet ve tevecühlerini bizim ve evladlarımızın üzerine hâssaten mevtâlarımız üzerine Sen sâyebân eyleyip kabirlerini pür-nûr eyle Yâ Rabbi!

Bu Mevlid-i Şerifin [veya Hatmin] okunmasına sebep olan zâtın, sa’yini meşkûr, zenbini mağfûr, amelini makbûl, ticaretini “ticaretten len-tebûr” sırrına mahzar eyle Yâ Rabbî!

Ve bu merâsime uzaktan yakından, teşrif eden, cemaatin akribâ-i taallukâtından ahirete irtihal edenlerin kâffesinin de ruhlarına hediye eyledik, Sen ayrı ayrı îsâl eyle Yâ Rabbî!

Yine hâsıl olan sevabı, Enbiyâ u mürselîn ve ümem-i sâlifenin ruhlarına, Ehl-i Beyt-i Rasûlillah, Ashâb-i Rasûlillah, tâbîn, tebe-i tâbiin, eimme-i müctehidîn, müfessirîn, muhaddisîn, ulemâ-i âmilîn, sulehâ-i sâlihîn, ağniyâ-i şâkirîn ve bilcümle Hamele-i Kur’an hazarâtının ervâh-i kudsiyyelerine, hâsseten pîranımızın ruhlarının makamlarına hediye eyledik vâsıl eyle Yâ Rabbî!

Âbâ u ecdâdımızdan, akribâ-i taalukâtımızdan, ehibbâ ve yârânımızdan, hak hukuk erbâbından, ahirete intikal eden bilcümle mevtalarımızın ruhlarına da hediye eyledik, şu anda îsâl eyle Yâ Rabbî!

Tâ mağrip’ten meşrık’a kadar isimleri unutulmuş, nesilleri kesilmiş, nişânları iki taş iken, onlarda hâk ile yeksân olmuş, şu mübarek günlerde ve gecelerde, ‘bizlere de bir Fâtiha okuyacak, bir rahmet gönderecek, yok mudur?’ diye, kara topraklar altında garip-garip bekleşen bekleşip de ağlaşan ehl-i iman bilcümle mevtalarımızın da ruhlarına hediye eyledik, ruhlarını hisseyâb eyle Yâ Rabbî!

Yâ Rabbî! Ellerimiz ellerimiz ile, ayaklarımız ayaklarımız ile, bütün âzalarımız yek-diğerleri ile, el-vedâ el-firâk diye ağlaşacakları zamanda, konuşan şu dillerimiz tutulmadan, çalışan şu kalplerimiz kararıp gönüllerimiz solmadan, ol kelime-i münciye-yi mübareke ki, buyurun “Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhuuve Rasûlüh” diyerek çene kapamak ve imanla göç edebilmek, cümlemize nasip eyle Yâ Rabbî!

Yâ Rabbî! Sana açılan elleri, sana yönelen gönülleri, sana bükülen boyunları, sana yalvaran bu dilleri, ne olur boş çevirme Yâ Rabbî! [*]

[*] İş bu dua 1959 senesinin ilk aylarında Hz. Üstâzın (k.s.) da bulunduğu bir mevlidde Burhan Babayakalı kardeşimiz tarafından okunmuş ve Hazretimizin de tasvibini almıştır.

Duayı uzatmak isteyen kardeşlerimiz “Tâ mağribden meşrıka kadar İlh…” paragrafını okuduktan sonra, şu ilaveleri de yapabilirler.

İlave duâ: “Melekler dilinde 1.000 esmâ, nebîler dilinde 1.000 esmâ, 300’ü Tevrat’ta 300’ü Zebur’da, 300’ü İncil’de, Kur’an’da 99 Esmâ… 18 bin âlem içre mâhfî İsm-i A’zam hürmetine olmuş dualarımızı makbul, yapmakta olduğumuz duaları da, kabûle karîn eyle Yâ Rabbî!

“Ol Ulu Mevlâ! Sensin cümleden a’lâ, mahz-ı lûtf-i kereminden, bizim oldu Cennetü’l Me’vâ kâsesinden nûş eden kullarından eyle Yâ Rabbî! Yeryüzünde olan küffâr-ı hâkisârı, denizde ve karada olan zındık u münâfıkları, ne mekânda var ise, bilir Bârî; Kâbe’nin adüvvi olan ashâb-ı fil’i, ebâbil kuşuyla kahr eyleyen MennânFiravun’u bahr-i Nil’de [veya Kızıl Deniz’de] helâk eyleyen Sübhân, yeryüzünün tanrısıyım diyen Nemrud’u, sivrisinek ile helâk eyleyen Rahmân, torunlarının cümlesini de hidayetleri kabil değilse, Kahhaar isminin tecelliyâtıyla sen kahr u perişân eyle Yâ Rabbî!

Vâdemiz tamamında, ömrümüz hitâmında, yalancı dünyanın yalanın tükendiği ol günde, insan sevdiğinden ayrılır, nâçâr, hasret kıyamete kalır, bîçâr, nâr-i fırkatla melekü’l-mevt sana bana geldiği günler, selâmet-i imanla göçmeyi cümlemize nasip eyle Yâ Rabbî!

Yer altında yatan canlılar, hâk ile yeksân olanları, ana-baba-kardeş tâze civânları, mine’l-mağrip ile’l-meşrık ehl-i iman olanları rahmetinle afv u mağfiretine ilhak eyle Yâ Rabbî!

Melekler saflarını kurarlar âyan, adâlet mîzânı kurulduğu zaman, güneş bir mil boyu inince, hemân... cümlimizi gadabından emin eyle Yâ Rabbî!

Zebânîler zincirini koparıp mahşere geldiğinde, cümle enbiyâ, “Nefsî Nefsî” diye çağrıştığı [kendi başının derdine düştüğü] günde,  ol bülbül-i bâğ-i belâğât, ol andelîb-i gül-i zâr-i fesâhât, bizim için ağlar o gün Hz. Muhammed: “Ümmetim alîldir, ayân! Alîller benimdir hemân! Yakma o Ümmetimi” diye yalvardığı zaman, cümlemizi şefâat-i uzmâsına nâil ve mahzar eyle Yâ Rabbî!

Dertli kulların ister atâ, ister şifâ, alîle meded, dertliye devâ, sen nasip eyle Yâ Rabbî!

Ol ulu perverd-gâr [terbiye edici, besleyip rızıklandırıcı]Cümle bilâd-i İslâmiyyeyi ve bâhusus içinde bulunduğumuz şu beldeyi, görülür görülmez, tâkat getirilmez, her türlü belâdan sen muhâfaza eyle Yâ Rabbî!” [**]

"Sübhâne Rabbike...." Lillâhi teâle'l-Fâtiha.

[**]İş bu ilave dua da Mersinli M. Fehmi Yıldırım’ın 1954’de yazdırdığı duadır. Bu duayı ilave edecek olanlar “Yâ Rabbî! Ellerimiz ellerimiz ile…” kısmı ile “tâ mağripten meşrıka kadar” kısmı arasında okumalıdırlar.

Derleyen: Harun Reşid Tüylüoğlu. Dualarına vesile olur ümidiyle bütün kardeşlerime armağınımdır… [Harun Reşit Tüylüoğlu, Şuabü’l-İman (gayr-i matbu), 76. Ders sonu]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder