Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

17 Temmuz 2021 Cumartesi

İSTANBUL DEPREMLERİ 1 - Bizans Dönemi

 


İSTANBUL DEPREMLERİ - Bizans Dönemi

İstanbul, yer yüzündeki şehir ler arasında çok fazla “emin"  olmayanlardan biridir. Her ne

kadar, Osmanlılar ona “Der saadet” yani “Mutluluk evi” demişler, hatta “Asitane" yani “Bü­yük sığınak”, “Büyük dergah” olarak ad vermişlerse de, İstanbul tarih boyunca çok belalara, çok mu­sibetlere ma’ruz kalmıştır. Bu açıdan baktığımızda ismiyle müsemma ol­mayan bir şehir olarak gözümüze çarpar. Gerçi “Darüsselam” olan yani “Barış evi” olan Bağdat’ın, Hülagü den Saddam’a kadar bası­na gelenleri gördükten sonra bu te­nakuzun bir tek İstanbul’a ait olma­dığı kanaati insanda pekişiyor. Ee zaten Kuran-ı Kerime göre de “Vet- tini ve’zzeytune ve Tûr-i sinine ve haza’l veledil emin” olarak geçen ve müfessirler tarafından Mekke-i Mü- kerreme’ye,Medine-i Münevvere’ye Kudüs-i Şerife ve Şam-ı Şerife atfe­dilen “emin” beldelerin bile belli dö­nemlerde kargaşadan, cidalden ken­dilerini kurtaramadıklarını biliyoruz.

Kâbe’si bile baskına uğrayan Mekke, “Evvel-i fitne Şam, ahir-i fitne Şam” tanımlamasıyla anılan Şam ve üç din mensuplarının tarih boyunca boğuştuğu Kudüs, bu açı­dan bakıldığında ve bizatihi yaşan­dığında geriye bir tek Medine kalı­yor. Allah onu korusun!

Latin barbarlığı

Evet efendim, İstanbul tarih bo­yunca tabii afetler konusunda pek selamette kalmamıştır. Bir kere her­kesin, gözünün orada olması, taliple­rinin çokluğu itibarıyla sayısız saldı­rıya uğramış, sayısız kuşatmada İs­tanbul halkı muhasara altında inim inim inlemiştir. Hele bunlardan 1204 Latin istilası vardır ki; aynı dine mensup Katolikler, hem de din adı­na Ortodoks dindaşlarına mezhep ayrılığı taassubuyla yapmadıklarını bırakmamışlardır. Bırakınız İstanbul­lunun canına kasdı, malını hatta ta­şını bile yağmalayıp götürmüşlerdir.

İstanbullu sadece dış düşmanın şerrinden, istilacının tasallutundan mı mutazarrır olmuştur? Ya dahili haraketler, halk isyanları, ayaklan­malar, ihtilaller, kardeş kavgaları, Bizans entrikaları, Niku isyanları... Ya Bizans’dan sonra bizim Osmanlı? Patrona Halil’in den Kabakçı Mustafa’sına, topçu yamaklarından, yeniçeri ağalarına, kazan kaldıran kaldırana...

Dış ve iç savaşlarm haricinde İs­tanbul, maşaallah şeriri, şehirli eşkı­yası bol bir memlekettir. Devlet ni­zamının bozulduğu, emmniyetin te­sis edilemediği dönemlerde ortaya nice çeteler çıkmış, hem de gücünü bayağı bayağı devlete, orduya, sara­ya dayamış...


Kıyameti Suğra

İstanbul’un bu insani, yani be­şeri belalarından sonra gelelim tabii afetlerine: Bunlar arasında tarihi perspektif içinde baktığımız halkın en çok ma’ruz kaldığı yangındır. Ama en çok zarar veren depremdir.

“Hafıza-i beşer nisyan ile malül” olduğundan İstanbullu hep yangına karşı tetikte bulunmuş; malı,evi,barkı yandığı halde diyebi- lirizki pek fazla canı yanmamıştır. İstanbullunun canını yakan,ocağını söndüren, dünyayı başına yıkan zelzelelerdir. Hemde ne zelzeleler: ”Zelzele-i azime” “Kıyamet-i Suğra”...

Şimdi, zelzele bahsine bir girin­ce pir gireceğiz. Hele böyle günler­de bizatihi yaşayıp biaynihi gördük­ten sonra. Amma gelin İstanbul’un maruz kaldığı başka belaları da atla­mayalım.

İstanbul'da yağmur, bazen “gökten afet gibi" yağar. Fırtına olur,dolu ölür, tufan olur. Nice asır­lık ağaçlar köklerinden sökülür, çatı­lar uçar,bacalar, minareler yıkılır. He­le lodos bir vurdu mu, aman ki aman. Eğer denizdeysen halin ya­man!

İstanbulluyu özellikle muhasara ve fakirlik günlerinde İçten içe vu­ran bir başka musibet daha vardır. O da şudun Bir geldi mi binlerce ki­şiyi deviren, Dersaadet ahalisini top­tan götüren veba...


Binlerce ölü

Neyse biz gelelim mevzu-i asli­mize. Bizans zamanında tespit edilen en eski zelzele Eremya Çelebi, İnci- yan,Kevork Pamukciyan,Sarkis Hovennesyan gibi Ermeni müver­rihler ve ondan bize Türkçe’ye tercü­me eden Hrand D.Andreasyan a göre 212 senesindedir. Ve zelzeleyle beraber hemen ardından gelen veba salgını neticesinde binlerce kişi öl­müştür. 362’de, 394’te, 399’da, 402’de, 407 yıllarında da yani birbiri­ ni takip eden senelerde oldukça şid­detli sarsıntılar vuku bulmuş; 447 yı­lında don ay içinde bir kaç defa şid­detli zelzele tekerrür etmiştir. Şehir surunun büyük bir kısmı ile 96 burç­tan 67’si yıkılmıştır. Yine 478'de yıkı­lan bir kaç ev ve kiliseyle bitlikte şe­hir meydanlarındaki heykeller devril­miş-, Konstantinapolis’in surlarının bir kısmı da yıkılmıştır.

Gelelim 6.yüzyıla. 517 yılındaki ilk güdüğümüz zelzele kaydından sonra 533,536 ve 538 senelerinde meydana gelen zelzelelerle Ayasof- ya’nın kubbesi yıkılmıştır. 550 yılın­da yeni bir zelzele daha vuku bul­muş, 553 senesindeki zelzele 40 gün devam etmiştir. Hemen bir sene son­ra da yine İstanbul surunun Yaldızlı Kapı civarındaki bölümü yıkılmıştır. 558 senesinde yine çok şiddetli zel­zele olmuş ve 10 gün sürmüştür. 6. asır boyunca geniş bir zaman dili­minde vuku bulan bir çok zelzele­den bir tanesi de 559 yılındadır.

Adı geçen asırda ardı arkası ke­silmeyen zelzeleler aşağı yukarı bir yüzyıl kadar ara vererek 8. asırda tekrar başlamış, 732’de vuku bulan zelzelede Aya İrini kilisesi mühim hasara uğramıştır. 739' daki zelzele­den sonra 740 ve 789 senelerinde vuku bulan zelzeleler o kadar şid­detli olmuştur ki, halk şehirden ka­çarak civar kırlarda bannmıştır. 8. asrın son kaydedilen sarsam 789 yılındadır.

9- asırda aşağı yukarı 50 yıllık asude dönem geçmiş, 861 senesin­deki sarsıntılar 40 gün sürdükten sonra 862,864 ve 870 yıllarında da devam etmiştir. Daha sonra 915,960,96i ve 986 zelzelelerini gör­mekteyiz ki 960 dakinde Ayasofya ağır hasara uğramıştır.


Büyük yarık

Birinci milleniumun ll.senesınde (1011 ’de) başlayan zelzele serisi 1032’de hayli şiddetle zuhur etmiş, 40 gün içinde müteaddid sarsıntılar olmuş, bir çok kilise yıkılmıştır. 1037’de,1039’da ve 1040 senelerinde sarsıntılar 70 gün sürmüş; 1061,1070,1086,1095 senelerinde de yer sarsıntısı eksik olmamıştır.

12. yüzyılda, İllide başlayan zelzeleler 1185’te devam etmiş ve en dehşetlisi de 1199 senesinde vuku bulmuştur. Bu afette İstanbul'da top­rak yarılmış ve İmparator Aleksi- os’un ailesi de dahil olmak üzere pek çok insan toprağa gömülmüştür.

Daha sonra 13. yüzyılda 1231,1287,1296 yıllarındaki deprem­leri kaydediyoruz. 14.yüzyılda 1305,1317,1332 senelerindeki zelze­leler bir çok binayı hasara uğrattık­tan başka çıkan şiddetli bir fırtınadan deniz kabarmış, kilise kubbelerinden haçlar düşmüştür.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder