İSTANBUL DEPREMLERİ - Bizans Dönemi
İstanbul, yer yüzündeki şehir ler arasında çok fazla “emin" olmayanlardan biridir. Her ne
kadar, Osmanlılar ona “Der saadet” yani “Mutluluk evi” demişler, hatta “Asitane" yani “Büyük sığınak”, “Büyük dergah” olarak ad vermişlerse de, İstanbul tarih boyunca çok belalara, çok musibetlere ma’ruz kalmıştır. Bu açıdan baktığımızda ismiyle müsemma olmayan bir şehir olarak gözümüze çarpar. Gerçi “Darüsselam” olan yani “Barış evi” olan Bağdat’ın, Hülagü den Saddam’a kadar basına gelenleri gördükten sonra bu tenakuzun bir tek İstanbul’a ait olmadığı kanaati insanda pekişiyor. Ee zaten Kuran-ı Kerime göre de “Vet- tini ve’zzeytune ve Tûr-i sinine ve haza’l veledil emin” olarak geçen ve müfessirler tarafından Mekke-i Mü- kerreme’ye,Medine-i Münevvere’ye Kudüs-i Şerife ve Şam-ı Şerife atfedilen “emin” beldelerin bile belli dönemlerde kargaşadan, cidalden kendilerini kurtaramadıklarını biliyoruz.
Kâbe’si bile baskına uğrayan Mekke, “Evvel-i fitne Şam, ahir-i fitne Şam” tanımlamasıyla anılan Şam ve üç din mensuplarının tarih boyunca boğuştuğu Kudüs, bu açıdan bakıldığında ve bizatihi yaşandığında geriye bir tek Medine kalıyor. Allah onu korusun!
Latin barbarlığı
Evet efendim, İstanbul tarih boyunca tabii afetler konusunda pek selamette kalmamıştır. Bir kere herkesin, gözünün orada olması, taliplerinin çokluğu itibarıyla sayısız saldırıya uğramış, sayısız kuşatmada İstanbul halkı muhasara altında inim inim inlemiştir. Hele bunlardan 1204 Latin istilası vardır ki; aynı dine mensup Katolikler, hem de din adına Ortodoks dindaşlarına mezhep ayrılığı taassubuyla yapmadıklarını bırakmamışlardır. Bırakınız İstanbullunun canına kasdı, malını hatta taşını bile yağmalayıp götürmüşlerdir.
İstanbullu sadece dış düşmanın şerrinden, istilacının tasallutundan mı mutazarrır olmuştur? Ya dahili haraketler, halk isyanları, ayaklanmalar, ihtilaller, kardeş kavgaları, Bizans entrikaları, Niku isyanları... Ya Bizans’dan sonra bizim Osmanlı? Patrona Halil’in den Kabakçı Mustafa’sına, topçu yamaklarından, yeniçeri ağalarına, kazan kaldıran kaldırana...
Dış ve iç savaşlarm haricinde İstanbul, maşaallah şeriri, şehirli eşkıyası bol bir memlekettir. Devlet nizamının bozulduğu, emmniyetin tesis edilemediği dönemlerde ortaya nice çeteler çıkmış, hem de gücünü bayağı bayağı devlete, orduya, saraya dayamış...
Kıyameti Suğra
İstanbul’un bu insani, yani beşeri belalarından sonra gelelim tabii afetlerine: Bunlar arasında tarihi perspektif içinde baktığımız halkın en çok ma’ruz kaldığı yangındır. Ama en çok zarar veren depremdir.
“Hafıza-i beşer nisyan ile malül” olduğundan İstanbullu hep yangına karşı tetikte bulunmuş; malı,evi,barkı yandığı halde diyebi- lirizki pek fazla canı yanmamıştır. İstanbullunun canını yakan,ocağını söndüren, dünyayı başına yıkan zelzelelerdir. Hemde ne zelzeleler: ”Zelzele-i azime” “Kıyamet-i Suğra”...
Şimdi, zelzele bahsine bir girince pir gireceğiz. Hele böyle günlerde bizatihi yaşayıp biaynihi gördükten sonra. Amma gelin İstanbul’un maruz kaldığı başka belaları da atlamayalım.
İstanbul'da yağmur, bazen “gökten afet gibi" yağar. Fırtına olur,dolu ölür, tufan olur. Nice asırlık ağaçlar köklerinden sökülür, çatılar uçar,bacalar, minareler yıkılır. Hele lodos bir vurdu mu, aman ki aman. Eğer denizdeysen halin yaman!
İstanbulluyu özellikle muhasara ve fakirlik günlerinde İçten içe vuran bir başka musibet daha vardır. O da şudun Bir geldi mi binlerce kişiyi deviren, Dersaadet ahalisini toptan götüren veba...
Binlerce ölü
Neyse biz gelelim mevzu-i aslimize. Bizans zamanında tespit edilen en eski zelzele Eremya Çelebi, İnci- yan,Kevork Pamukciyan,Sarkis Hovennesyan gibi Ermeni müverrihler ve ondan bize Türkçe’ye tercüme eden Hrand D.Andreasyan a göre 212 senesindedir. Ve zelzeleyle beraber hemen ardından gelen veba salgını neticesinde binlerce kişi ölmüştür. 362’de, 394’te, 399’da, 402’de, 407 yıllarında da yani birbiri ni takip eden senelerde oldukça şiddetli sarsıntılar vuku bulmuş; 447 yılında don ay içinde bir kaç defa şiddetli zelzele tekerrür etmiştir. Şehir surunun büyük bir kısmı ile 96 burçtan 67’si yıkılmıştır. Yine 478'de yıkılan bir kaç ev ve kiliseyle bitlikte şehir meydanlarındaki heykeller devrilmiş-, Konstantinapolis’in surlarının bir kısmı da yıkılmıştır.
Gelelim 6.yüzyıla. 517 yılındaki ilk güdüğümüz zelzele kaydından sonra 533,536 ve 538 senelerinde meydana gelen zelzelelerle Ayasof- ya’nın kubbesi yıkılmıştır. 550 yılında yeni bir zelzele daha vuku bulmuş, 553 senesindeki zelzele 40 gün devam etmiştir. Hemen bir sene sonra da yine İstanbul surunun Yaldızlı Kapı civarındaki bölümü yıkılmıştır. 558 senesinde yine çok şiddetli zelzele olmuş ve 10 gün sürmüştür. 6. asır boyunca geniş bir zaman diliminde vuku bulan bir çok zelzeleden bir tanesi de 559 yılındadır.
Adı geçen asırda ardı arkası kesilmeyen zelzeleler aşağı yukarı bir yüzyıl kadar ara vererek 8. asırda tekrar başlamış, 732’de vuku bulan zelzelede Aya İrini kilisesi mühim hasara uğramıştır. 739' daki zelzeleden sonra 740 ve 789 senelerinde vuku bulan zelzeleler o kadar şiddetli olmuştur ki, halk şehirden kaçarak civar kırlarda bannmıştır. 8. asrın son kaydedilen sarsam 789 yılındadır.
9- asırda aşağı yukarı 50 yıllık asude dönem geçmiş, 861 senesindeki sarsıntılar 40 gün sürdükten sonra 862,864 ve 870 yıllarında da devam etmiştir. Daha sonra 915,960,96i ve 986 zelzelelerini görmekteyiz ki 960 dakinde Ayasofya ağır hasara uğramıştır.
Büyük yarık
Birinci milleniumun ll.senesınde (1011 ’de) başlayan zelzele serisi 1032’de hayli şiddetle zuhur etmiş, 40 gün içinde müteaddid sarsıntılar olmuş, bir çok kilise yıkılmıştır. 1037’de,1039’da ve 1040 senelerinde sarsıntılar 70 gün sürmüş; 1061,1070,1086,1095 senelerinde de yer sarsıntısı eksik olmamıştır.
12. yüzyılda, İllide başlayan zelzeleler 1185’te devam etmiş ve en dehşetlisi de 1199 senesinde vuku bulmuştur. Bu afette İstanbul'da toprak yarılmış ve İmparator Aleksi- os’un ailesi de dahil olmak üzere pek çok insan toprağa gömülmüştür.
Daha sonra 13. yüzyılda 1231,1287,1296 yıllarındaki depremleri kaydediyoruz. 14.yüzyılda 1305,1317,1332 senelerindeki zelzeleler bir çok binayı hasara uğrattıktan başka çıkan şiddetli bir fırtınadan deniz kabarmış, kilise kubbelerinden haçlar düşmüştür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder