Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

2 Haziran 2021 Çarşamba

OSMANLI TARİHİ 209 II. BAYEZİD (Akın Günleri)

 


OSMANLI TARİHİ 209 II. BAYEZİD (Akın Günleri)

AKIN GÜNLERİ 

Osmanlı akıncıları Bosna'nın fethine kadar Semendire ile Orsava arasından Tunayı geçerek Banat mıntıkası ile Erdel ve Transilvanya bölgelerini vururlardı. Bosna'nın fethi ile birlikte bu akınlar Sirmiye, İsklavonya, Hırvatistan, İllirya ve Kuzey Venedik taraflarına doğru yayılmıştı. Meşhur akıncı beylerinden Mihaloğlu Ali Bey'in kardeşi Bosna Beyi İskender Bey ve Turhanoğlu Ömer Bey artık hayatta değildi. Mihaloğlu Ali B ey; Semendire, Malkoçoğlu Bali Bey; Silistre ve II. Bayezid Han 69 Evrenosöğlu Ahmed Bey de Arnavutluk'ta sancakbeyiliğinde bulunuyor ve akın hareketlerini devam ettiriyorlardı. II. Bayezid Han sonradan Arnavutluk'a yönelecek olan Macar seferine karar verdiği sırada akıncıları da harekete geçirmişti. Mihaloğlu Ali Bey, Pojyen Hisarı önünden Tuna'yı geçerek Macaristan'a girdiğinde mevsim kıştı ve şiddetli soğuklar hüküm sürmekteydi. Macar kuvvetlerine rastlanmadığı için akın tehlikesizce devam etti ve on Macar kasabası vuruldu. Mihaloğlu tarafından iki bin kişi ile daha ilerilere gönderilen Atlıoğlu Mustafa Bey ise geri dönüş yolunda Macar birliklerince kuşatıldı. Yapılan savaşta akıncılar zayiat vermesine rağmen Macarları mağlup etmeyi başardılar. Macar kumandanı da esirler arasında bulunuyordu. Padişah, Sofya'dan Arnavutluk üzerine yöneldiğinde Hersekzade'yi Sofya'da bırakmış, Hadım Ali Paşayı da Transilvanya'ya akına gön - dermişti. Ancak Ali Paşa, Kinizsi Pal kuvvetlerine karşı yaptığı mücadeleyi kaybederek ağır bir bozguna uğradı. Öte yandan Karniyola taraflarına giden Mihaloğlu Ali Bey, yirmi bin kişilik bir kuvvetle Macar vilayetlerini yakıp yıkarak Laybah yakınlarına kadar ilerlemişti. Bürüdü alemi bulut gibi Yürüdü coşkun akan sel gibi Dehşet verici baskınlar sonunda akıncılar, binlerce esir ve sayısız ganimetle dönüş yolunu tutmuştu. Ancak esir ve ganimetlerin bolluğu yüzünden dönüş yolculukları yavaş geçen akıncıları büyük bir tehlike bekliyordu. Alman İmparatoru Maksimilyen'in gönderdiği Rudolf dö Khvenhuller komutasındaki büyük bir askeri birlik hareketlerini takip ettikleri akıncıların dönüş yollarını kesmiş bulunuyordu. Derbentleri ve geçitleri sağlamlaştırmıştı. Akıncılar ancak Villach geçitlerine girdiklerinde pusuya düşürüldüklerini anlamışlardı. İki tarafı da dağ gibi yükselen bu dar geçitte çarpışmaktan başka çare kalmamıştı. Akıncılar zırhlı ve pür silahlı ordu birliklerine karşı dar alanda yeni bir savaş staratejisi geliştirdiler. Özellikle 'bozdoğan' dedikleri 70 Kayı III: Haremeyn Hizmetinde topuzlarını kullanarak şiddetle savaşa giren grup bir müddet sonra yavaş yavaş geri çekiliyor, yerini geriden gelen safa bırakıyordu. Bu defa yeniler müthiş bir hamle ile düşman alayları içerisine dalıyordu. Çarpışma müthiş bir boğuşma ile birkaç saat devam etmiş, vadi kan gölüne dönmüştü. Akıncılarda zerre kadar bir yılgınlık görülmüyordu. Havanın kararması ile birlikte dağ gibi önlerine dikilmiş orduyu yarıp geçebileceklerini düşünüyorlardı. Zira düşman büyük zayiat vermiş ve sarsılmaya başlamıştı. Ancak savaşın en şiddetli, belki de tam sonuç alıcı noktasında hiç beklemedikleri bir olayla karşılaştılar. Zincirlerinden kurtulmayı başaran binlerce esir geriden akıncılara vurmaya başlamışlardı. İki taraftan düşman arasında kalan ve hareket kabiliyetlerini yitiren akıncılar ağır kayıplar verdiler. Buna rağmen Mihaloğlu Ali Bey liderliğinde düşmanı yarma hareketini başaran bir grup akıncı birliği kurtulmaya muvaffak olmuştu.65 Bu amansız savaşta yaklaşık on bin Türk ölürken yedi bin civan da esir düşmüş, Mihaloğlu'nun büyük azmi ve gayreti neticesinde ancak üç dört bin akıncı bu cehennemi derbentten kurtulmayı başarabilmişti. Alman ve Macar birlikleri de yedi bin ölü vermişlerdi. Macar kralı akıncılara karşı kazanılan bu zaferden büyük gurura kapılarak papaya ve çevre krallıklara mektuplar gönderdi. Bosna ve civarını vuracağını bu itibarla kendisine yardımcı birlikler vermelerini istedi. Bu çağrıyı, her biri birkaç bin kişilik kuvvet göndermekle Alman, Fransız, Hırvat ve papalık devletleri gönülden desteklediklerini gösterdiler. Macar Kralı Vladislas bütün bu yardım kuvvetlerini Hırvat hakimlerinden kardeşi oğlu Derencil Ban'ın emrine verdi. Bu kişi yetenekli ve gözüpek bir komutan olup son yıllarda Macar bölgesine giren Türk birliklerini defalarca pusuya düşürmüş ve ölümcül darbeler indirmişti. Macarlardan da on iki bin kişilik zırhlı birliği bulunuyordu. Yardımcı kuvvetlerle daha da güçlenen Derencil şimdi Türkleri Bosna'dan atma planları ile hudut kalelerine saldırmaya başladı. II. Bayezid Han 71 öte yandan akıncı birliklerinin uğradığı bu mağlubiyetler Arnavutluk seferinden dönen Bayezid Han'ı oldukça üzmüştü. Bosna B eylerbeyi Hadım Yakub Paşa'ya ferman göndererek müttefik Haçlı birliklerine karşı harekete geçmesini ve bölgeye akınların devam etmesini emretti. Yakub Paşa, Bayezid'in Amasya'da bulunduğu sırada kapıağası idi. Padişahın itimadını kazanmış namlı komutanlardan biriydi. Emri alır almaz sekiz bin kişilik bir kuvvetle İstirya'ya girdi. Fatih Sultan Mehmed zamanında fethedilen ancak daha sonra Macarların eline geçen Yayça Hisarı önüne geldi. Hisar muhafızları _ gazilere karşı ani bir saldırı düzenlediler ise de kısa sürede bozguna uğrayıp kaleye kapandılar. Burada beklemeyi uygun bulmayan Yakub Paşa, Ona suyunu geçerek İsklovanya'ya girdi. Evvelki akınların hiçbirinde girilmeyen Slavin ve Külpa bölgesini darmadağın etti. Hırvatistan ile Güney İstirya'yı on beş gün boyunca yağmaladı. Yakub Paşa'nın faaliyetlerinden haberdar olan Derencil Ban ise hudutlardaki Osmanlı kaleleri üzerine dağılmış bulunan kuvvetlerini toplayarak harekete geçti. Akından dönmekte olan Yakub Paşa birliklerini Sadbar Geçidi denilen dar bir boğazda çevirdi. Müşkül durumda kaldığını gören Yakub Paşa para teklif ederek kendisine yol vermelerini istedi. Ancak tüm esirleri ve ganimetleri bırakması istendiğinden anlaşılamadı. Yakub Paşa'nın kuvvetini tahmin edemeyen Haçlılar, anlaşmazlığa düşmüşler ve bir bölümü, teklifin kabul edilmesinde ısrarcı olmuştu. Oysa düşman birlikleri Osmanlılardan en az iki kat daha fazlaydı. Mevzileri ise son derece uygundu. Bu arada düşmanın barış müzakerelerini tartışması nedeniyle iki gün kazanan Yakub Paşa fırsatı değerlendirmiş ve gece vakti ormandaki ağaçları kestirerek kendisine yeni bir yol açmış, boğazı geçmekten kurtulmuştu. Osmanlılar yolda vurdukları bir şehirde sayısız silah ve mühimmat ele geçirdiler. Derencil Ban da peşlerini bırakmamış ve Kırbova'da bir kez daha önünü kesmişti. Osmanlılarla mülaki ol- 72 Kayı III: Haremeyn Hizmetinde duğundan beri gelen yardımlarla daha da güçlenmiş ve ordu sayısı otuz bini bulmuştu. Kemalpaşazade düşman alaylarını anlatırken: "Küffar alayları kara bulutlar gibi sema-yı vagayı bürüdüler. Ol tağilerin her biri tepesinden tırnağına varıncaya demirlere gark olmuştu ki, adem teni midir yoksa demirden hisar bedeni midir fark edilemezdi. Harb ü darb aletleri ile ne kadar vursan dert değildi. Ateş ocağına düşüp kalsalar elem çekilmezdi. Güneşin kendilerine çarpmasıyla zırhları, tolgaları ve kılıçları ateş şuleleri gibi görünür olmuştu. Bu gurur ve şevketle Yakub Paşa kuvvetleri üzerine doğru yürümeye başladılar" demektedir. Düşman kuvvetlerinin fazlalığı ve savaş yerinin Osmanlılar için uygunsuzluğu paşayı tedirgin etmişti. Çarpışmayı kaybetmenin ve esir düşmenin getireceği felaketleri düşündü. Askerin yorgununu ayırdı ve ganimetlerin başında bıraktı. Üç bin kişilik seçme birliğine ve vurucu gücüne saf bağlattı. Sonra namdar yiğitlerini ve komutanlarını öne çıkartıp: "Düşmanın çokluğundan sakın ola gam yemeyin. Onlar binihaye (sayısız) ve biz gayet azız demeyin. Ey şehit veya gazi olmaya karar veren yoldaşlarım! Nice defalar azıcık bir bölük, birçok bölüklere Allah'ın izniyle galip geldiler. Allah sabır ve sebat edenlerle beraberdir.66 Bugün hamiyet beline gayret kuşağını kuşanın. Yiğidin erlik meydanında, gaza uğrunda can vermesi dirilmektir. Zillet ve korkaklık ise ölümdür. Ölümden ne korkun ne üşenin. Öldürürseniz gazi ve ölürseniz şehit olursunuz. Beherhal saadet sizindir. İki cihanda da said olursunuz" dedikten sonra Sahabe-i Kiram'dan birinin kılıcı olarak rivayet edilen kılıcını kınından sıyırdı ve önde çarpışacağına and içti. Bu hal gazileri yüreklendirdi ve cesaretlerini en üst düzeye çıkardı. Ele geçip tutsak olmaktansa ölmenin güzel olduğuna inanan gaziler gömgök demirler içerisinde ilerleyen düşman birliklerine önce tüfenk atışları ve ardından topuzları ile öyle bir giriştiler ki böyle bir hamleyi beklemeyen karşı taraf ne olduğunu anlayamamıştı. Buna rağmen Derencil Ban'ın da gayret ve sabrıyla iki taraf birbirine karıştı ve saatlerce vuruştu. Disiplinli ve talimli Türk bir- II. Bayezid Han 73 likleri az olmalarına rağmen yılmadan ve sarsılmadan verdikleri mücadelenin karşılığını sonunda gördüler. Düşman birlikleri Türklerin amansız vuruşması karşısında şaşırmış bir halde kaçış yolunu tutarken dokuz bin ölü ve on bin de esir bırakmıştı. Derencil de kaçarak kurtulmaya çalışırken arkadan yetişen Hasan adındaki bir serdar, vuruşarak atından düşürdü ve yakalayarak Yakub Paşa'ya getirdi. Yakub Paşanın oğulluğu Mehmed de Yayça Beyi Mihal Patkay'ın başını kesmişti. Ayrıca Derencil ailesinden üç Hırvat reisi esir olmuş, üç Franjipan kontundan biri kaçarkan biri esir, diğeri de maktul düşmüştü. Derencil Ban huzuruna getirildiği vakit Yakub Paşa; "Bunların serdarı sen misin?" diye sordu ise de cevap alamadı. Üzerindeki işaretlerden şüphelenince öldürülmesini emretti. Bu emir üzerine Derencil kendisinin başkumandan olduğunu, gazileri değişik zamanlarda yedi kere dağıttığını, akıncılara çok işler yaptığını, birçok Türk'ü öldürdüğünü ve kadınlarına işkenceler ettiğini ancak bu kez talihin kendisine yardım etmediğini söyledi. Ertesi gün sabahın erken saatlerinde Yakub Paşa Derencil'i de yanına alarak savaş meydanını gezdi. Esirler arasında bulunan Derencil'in oğlu ile kardeşini öldürttü. Derencil'i de pek çok harp ganimeti ile beraber İstanbul'a Bayezid Han'a gönderdi. İstanbul'da sorgudan geçirilen Derencil B an gönderildiği Afyon Karahisar Kalesi'nde bir müddet sonra ölecektir. Yakub Paşa bu Kırbova muzafferiyetini bizzat kendisi nazmen kaleme almıştır ki bazı beyitleri şu şekildedir: Buluştuk düşmana çün Kırbova'da Nida erişti kim kır bu arada Hak emriyle ettim bir gaza kim Murad Han etti ancak Kosova'da Ururduk kafirin boyn una şimşir Melekler bağlayup saflar havada 74 Kayı III: Haremeyn Hizmetinde Dokuz bin dahi beş yüz sayulurdı Ko kalanın derede ve ovada Tutulan dirile on bin var idi Esir oldu kam usı o arada Derencil Ban kral beylerbeyisi Bile çok ban tutuldu ol arada Şehinşah devletinde ol m ela'in Yatur mahbus olup bend ü belada Ko çeksin mihn eti rene ü belayı Yaraşur cahilin canı cezada İdeyim sernigun ayat-ı küfrü Diküp din sancağın fevkalade Fenaya vireyim iklim-i küfrü Mukim oldukça bu dar-ı fenada Makam ide bana Cennat-ı adni Umarım ol Gani darü 'l-bekada Çü Sultan Bayezid ibn-i Muhammed İnayet kıldı iriştim m urada Benim Bosna Beyi Derviş Yakub Hüda avniyle irdim bu cihada67* Kırbova gazasından büyük memnuniyet duyan 11. Bayezid Han, pek çok hediyelerle taltif ettiği Yakub Paşa'yı Rumeli beylerbeyliğine getirirken Rumeli Beylerbeyi Yahya Paşa'yı da Bosna'ya tayin etti. Yakub Paşa'dan sonra akıncılardan bir kısmı Kuzey Dalmaçya'ya kadar İstirya bölgesinde ve Tımaşvar'a kadar da Banat mıntıkasında dolaşarak dört bir yanı vurmuşlar ve bir hayli esir ve ganimetle dönmüşlerdir. Uzun süren karşılıklı bu vuruşmalardan sonra nihayet 1495'te Macarlarla otuz senelik bir sulh muahadesi imzalanacaktır. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder