Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

23 Mayıs 2021 Pazar

OSMANLI TARİHİ 199 II. BAYEZİD (El-Hükmü lillah)



 OSMANLI TARİHİ 199 II. BAYEZİD (El-Hükmü lillah)

E L-HÜKMÜ LİLLAH 

Seferihisar kasabasından Haydar Çelebi, Cem Sultan'ın defterdarı, yol arkadaşı ve dert ortağıydı. Merhumun Avrupa'dan ölüm haberini ve geride kalan eşyasını İstanbul'a o getirmişti. Rivayet edilir ki, Cem Sultan'ın Bourg-Neuf Şatosu'nda iken konuşmayı öğrettiği bir beyaz papağanı vardı. Bu papağan gayet güzel konuşur, ağzından şeker saçarmış. Cem Sultan'a her gün "Allahu yensuru Sultan Cem" 36 Kayı ILI: Haremeyn Hizmetinde (Allah, Sultan Cem'e yardım eylesin) derken ölümünden sonra üzgün ve neşesiz bir halde "Allahu yerhamu Sultan Cem" (Allah, Cem Sultana rahmet eylesin) diye söylenmeye başlamıştır.23 Haydar Çelebi bu beyaz papağanı İstanbul'a getirince siyaha boyayıp kargaya benzetmiş ve üzerine yas kıyafetini giydirip taziye töresini öğrettikten sonra padişaha vermiş. İşte o zaman papağan, gayet net bir ifade ve fasih bir dille birkaç kez "El-hükmü lillah (Hüküm Allah'ındır) kulun elinde ne var. Padişahımızın ömrü uzun olsun'' demiştir. Bu eğitim ve öğretilenler padişahın çok hoşuna giderek Haydar Çelebi'ye Germiyan Kalesi'nde büyük bir zeamet vermiştir. 24 il. Bayezid Han, Cem Sultan'a Kudüs'te oturması için çok yalvarmış, şayet kurtulabilirse bu vaatinin devam edeceğini de her fırsatta bildirmişti. Ölüm haberine devleti açısından sevinirken kardeşlik bakımından üzgündü. Onun için gıyabi cenaze namazı kıldırdı. Üç gün matem tutturdu ve fakir fukaraya ruhu için yüz bin akçe sadaka dağıttı. Cem'in naaşı kralın müsaadesi ile sadık adamları tarafından tahnit edildikten sonra Gaeta denilen yerde toprağa verilmişti. Bayezid Han uzun süre diplomatik girişimlerle Cem' in cenazesini alabilmek için uğraştı. Sonunda Napoli'ye sekiz gün içinde naaşın teslim edilmemesi halinde donanmayı bu ülke üzerine gönderip Güney İtalya'ya asker çıkaracağını ve zorla da olsa alacağını beyan etti. Bu ağır tehdit karşısında telaşa düşen Napoli Kralı Frederico, Cem'in naaşını bir gemi ile Avlonya'ya göndermek zorunda kaldı. Avlonya'da cenaze donanma-yı hümayun tarafından top atışıyla karşılandı ve teslim alındı. Avlonya'dan Mudanya'ya kadar tabutu Türk donanmasından bir filo getirmiştir. Böylece Cem Sultan'ın ölümünden dört yıl sonra 1499'da teslim alınan naaşı, Bursa'da Muradiye Camii haziresindeki ağabeyi Şehzade Mustafa'nın türbesine defnedildi. Ölümünde otuz altı yaşında bulunuyordu. Fatih Sultan Mehmed'in en küçük oğlu olan Cem, henüz küçük bir çocukken Edirne Sarayı'nda aldığı özel derslerle Arapça II. Bayezid Han 37 ve Farsçayı mükemmel bir şekilde öğrenmişti. Daha sonra Latince, Yunanca, İtalyanca ve Fransızcayı da öğrenecektir. Onun 1 469 yılında henüz on yaşında iken devrin kültür merkezlerinden biri olan Kastamonu sancakbeyliğine tayin edildiği sırada gayet güzel gazeller yazdığı rivayet edilmektedir. 1 474'te ağabeyi Şehzade Mustafa'nın ölümü üzerine Konya sancakbeyliğine gönderildi. Burada tahsiline devam eden Cem, ilim ve kültür faaliyetlerinin yanı sıra silahşörlük ve binicilik gibi askeri nitelikleri de kazanmıştır. Konya'da iken etrafında Sadi, Sehayi, La'li, Kandi, Şahidi ve Haydar Çelebi gibi şairler toplandı. Bunların bir kısmı daha sonra memleketinden ayrılmak zorunda kaldığında bile onu yalnız bırakmamışlar ve bu sebeple "Cem Şairleri" diye anılmışlardır. Ağabeyi il. Bayezid'e karşı saltanat mücadelesini kaybettikten sonra 1 482'de geçtiği Avrupa sergüzeşti tam bir hüsranla neticelenmiştir. Bundan sonra ölümüne kadar geçen on üç senede gurbette sıkıntılı, kederli, ailesine ve vatanına hasret içinde kaldığı bir hayat sürmüştür. Kendisini Rodos'ta iken yakından tanıma imkanına kavuşan şansölye muavini ve tarihçi Guillume Caursin onun fiziki ve ruhi durumunu şöyle belirtir: "Sultan Cem yirmi sekiz (doğrusu yirmi üç) yaşındadır. Boyu uzun, sağlığı yerinde, görünüşü gururludur. Gözleri mavi, biraz da şehla, kaşları sık ve hemen burnu üzerinde birleşmektedir. Ata binmekte, avlanmakta ve ok atmakta pek mahirdir. Cildi kestaneye çalmaktadır. Sakallıdır. Göçmen ve sığınmacı olmasına rağmen prenslik onurundan hiçbir tavizde bulunmaz. İzzet ve vakar sahibidir. Türk diline çok bağlıdır. Yazı sanatını çok iyi bilmekteydi:'25 Yine şehzadeyi şahsen görenlerden Matteo Bassi, onun babası Fatih'le tam bir benzerlik içerisinde olduğunu belirtir. Papanın, Şehzade Cem ile Fransa Kralı Charles'ı tanıştırdığı merasimde yer alan Sanuto ise: 38 Kayı III: Haremeyn Hizmetinde "Şehzadenin hareketlerinde ve tavırlarında büyük bir harp adamının vasıfları görülüyordu. B öyle bir prensin Türklerin başına geçmemiş olması Hırıstiyanlar için Tanrı'nın bir lütfudur" demiştir. 26 Cem Sultan köklü bir kültüre sahip olması ve klasik edebiyatı çok iyi bilmesinin yanı sıra Farsçaya ve İran Edebiyatı'na da derin vukufiyeti sayesinde zengin hayallerle dolu şiirler yazmıştır. Gazelleri öğreticidir. Divan Edebiyatı'nda gurbet ve memleket konularını en çok işleyen Cem Sultan olmuştur. Türkçe ve Farsça olmak üzere iki divanı bulunmaktadır. Cem Sultan'ın özellikle Avrupa'da geçen acıklı macerasının, öğrenenlerde derin teessürler bıraktığı muhakkaktır. Ancak o saltanat mücadelesinden vefatına kadar geçen sürede Osmanlı Devleti için her an tehlike olmaya devam etmiştir. Nitekim hem padişah, hem de Osmanlı topraklarının bütünlüğünü düşünenler o Avrupa'da olduğu müddetçe bir an rahat yaşamadılar. Bu durumu kazasker Hacı Hasanzade'nin onun vefatı için düşürdüğü: "Tarih-i mevt-i Cem aynı nizam-ı alamest" (Cem Sultan'ın ölüm tarihi alemin nizam bulmasına alamet oldu) mısraı bu durumu pek açık bir şekilde özetlemektedir. 27 Kemalpaşazade ise Cem Sultanın ölümünün ülkeyi rahatlattığını şu dizeleriyle ifade etmiştir: Cam-ı Cem bade-i fena ile çün Oldı pür bad-ı fitne buldı sükCtn28* Aslında Cem Sultanın kendisi de zamanla bu durumu anlamış, saltanat ve taht sevdasından vazgeçerek Mısır'a ailesinin yanına göçmekten başka bir emelinin kalmadığını her fırsatta belirtmiştir. Hatta bazen bu tehlikenin arttığı zamanlarda ölümü dahi özler hale gelmesi Cem' in pişmanlığının en açık işaretleridir. Öte yandan Osmanlı Devleti'nin bütünlüğünü istemeyen batılı yazarlar onu yıllarca ellerinde tutukları ve Rumeli'ne geçişine izin Cem'in kadehi ölüm şarabı ile dolunca (Cem Sultan ahirete göçünce) fitne rüzgarı son buldu. II. Bayezid Han 39 vermedikleri için Rodos Şövalyelerini ve papalığı şiddetle eleştirmekten de geri durmamışlardır. Bayezid Han'ın gönderdiği paralara tamah ettiklerini belirtmişlerdir. 29 Bu itibarla Cem' in ölümü Osmanlı Devleti'nde ve il. Bayezid'in hayatında yeni bir sayfanın başlangıcı olmuştur. Zira il. Bayezid Han on üç yıl boyunca dışta Cem vesile edilerek girişilecek bir savaşa içten de katkılar olabileceği düşüncesiyle aktif bir dış politika izleyememiş daha mülayim, anlaşmalara dayalı bir siyaseti devletinin menfaati açısından gerekli görmüştü. Cem'in sahneden çekilmesiyle beraber düşmanlarını açıkça tehdit edebilir duruma gelince Osmanlı İmparatorluğu'nun dış siyasetine yeni bir yön vermekte gecikmeyecektir. Ancak öncelikle Cem' in Rodos'ta bulunduğu sırada Bayezid'in Hıristiyan dünyasına karşı belki de tek önemli siyasi hareketi olan Bağdan meselesini görmek gerekecektir. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder