Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

29 Nisan 2021 Perşembe

OSMANLI TARİHİ 184 FATİH SULTAN MEHMED (Kanunname ve Kardeş katli)

 


KANUNNAME VE KARDEŞ KATLİ 

Fatih Sultan Mehmed, teşkilatçı idi. Devlet idaresini tam bir intizam içinde yürütmek için lüzum ve ihtiyaç görüldükçe İslam'ın esaslarına uygun kanunlar ve fermanlar yayınladı. Tanzimat dönemine kadar Osmanlı Devleti'nin temel kanunu olarak mer'iyyette kalan Fatih Kanunnamesi çok mühim bir eserdir. Padişah'ın görüşleri alınarak Sadrazam Karamani Mehmed Paşa tarafından hazırlanan bu çok önemli kanunnameyi, nişancı Leyszade Mehmed Çelebi kaleme almıştır. Kanuni Sultan Süleyman devrinde hazırlanan kanunnamede de bu eser esas alınmıştır. Osmanlı Devleti'nin bütün temel müessese ve teşkilatı, Fatih devrinde en mükemmel hale gelmiştir. Fatih'in hazırlatmış olduğu teşkilat ve teşrifat kanunnamesi üç bölümden oluşuyordu. Birinci bölümde devlet ileri gelenlerinin protokoldeki yerlerine, padişaha doğrudan kimlerin arzda bulunabileceğine ve kadıların derecelerine; ikinci bölümde saltanat (devlet) işlerinin düzenine ve sarayda çalışanların bayramlaşma Fatih Sul tan Mehmed Han 313 törenlerine; üçüncü bölüm ise suçlar ve cezaları ile makam sahiplerinin gelirlerine ayrılmıştır. Kanunnamenin son kısmında Osmanlı himayesindeki gayrı Müslim devletlerin verecekleri yıllık vergiler ile devlet görevlileri ve hanedan mensuplarına ait elkab (lakaplar) örnekleri bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmed, kanunnamenin başında: "Bu kanunname atam ve dedem kanunudur ve benim dahi kanunumdur" diyerek yürürlükteki bu kanunların kuruluşundan beri Osmanlı devletinde uygulana gelen ve o zamana kadar tedvin edilmemiş kuralların derlenmesinden meydana geldiği anlaşılmaktadır. Evlad-ı kiramım neslen ba'de neslin bununla amil olalar ifadesi Fatih' in kendisinden sonra gelecek padişahların bu kanunnameyi uygulamalarını istediği ve kanun yolundan sapmamaları gerektiğini ifade ediyordu. Nihayet ilk bölümün sonundaki: "Bu kadar ahval-i saltanat nizam verildi, şimden sonra gelen evlad-ı kiramımdan daha ıslahına sa'y etsinler (çalışsınlar)" ifadesinden ise bu hususta katı bir tutum içinde olmadığını, toplattığı ve yaptığı kanunların zamana göre değiştirilebileceğini kabul etmesi onun ne büyük bir hukuk adamı olduğunun çok açık bir göstergesidir. Kanunnamenin üzerinde en çok durulan ve tartışmalar yapılan maddesi şüphesiz, "Her kimesneye evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizam-ı alem için katl etmek münasiptir. Ekser-i ulema dahi tecviz etmiştir. Anınla amil olalar" şeklinde ifade edilen bölümüdür. Aslında kardeş katli meselesi Osmanlılarda başlangıçtan itibaren uygulana gelen hususlardandı. Aşıkpaşazade: Kadimden töredir kardeşe kıymak Atayı anayı gussalı komak diyerek Osmanlı tarihinin bu en mühim meselesine işaret etmektedir. Aslında bu şanlı hanedana tarihin görmediği uzun süreli saltanat hayatı sağlayan kudret kaynaklarından biri de şüphesiz merkeziyetçi bir devlet oluşumu idi. Nitekim 1. Murad Han'ın saltanat davasına 314 Kayı II: Cihan Dev leti kalkışan iki kardeşi İbrahim ve Halil beyleri ortadan kaldırması, yine Bizans imparatorunun oğlu Andronikos ile birlikte olup kendisine isyan eden oğlu Savcı Bey'i devletin sıhhat ve selameti için öldürtmesi, Yıldırım Bayezid Han'ın muhtemel bir başkaldırmayı veya fitneyi yok etmek için kardeşi Yakub Bey' i ortadan kaldırtması ve nihayet Fetret Dönemi'ndeki kardeş kavgaları hep Osmanlılarda kabul gören birlik prensibini yerleştirmek içindi. İşte Fatih, ata ve dedelerinin pratikte uygulayageldiği bir usulü böylece kanun olarak yerleştirdi, hanedanı rahatlattı ve sistemi kalıcı kıldı. Böylece Fatih' ten sonra tahta çıkanlar daha rahat hareket etme imkanını buldular. Nitekim il. Bayezid Han, kardeşi Cem'in oğullarını, Yavuz Sultan Selim Şehzade Ahmed, Korkud ve evlatlarını, Kanuni oğullarını, III. Mehmed, III. Murad, iV. Mehmed ve iV. Murad kardeşlerini hep bu kanuna istinaden ortadan kaldırdılar. Ancak art niyetli olan, Osmanlı düşmanlığını ilke edinen ve tarih metodundan uzak bulunan yazarlar tarafından padişahlar, şahsi menfaatleri uğruna kardeşlerini, kardeşlerinin oğullarını, hatta kendi oğullarını hunharca katlettiren adamlar olarak değerlendirildi. Kendi saltanatları ve tahtları için görülmemiş mezalimler yaptıran insanlar olarak gösterildi. Oysa gerek İslamiyet'ten önce gerek sonra kurulan Türk devletlerinde, devlet hanedanın müşterek malı kabul edildiği için üçe beşe hatta ona bölünmüş, bunun sonucunda ortaya çıkan taht kavgaları kısa sürede yok olmalarını hızlandırmıştır. Hatta düşmanları, Türklerdeki bu zafiyetten istifade ederek böl parçala yut prensibini geliştirmişler ve bunda da oldukça başarılı olmuşlardır. İşte tarihte ilk kez Osmanlılar bir ülkeye tek çoban/idareci gerekir diyerek sistemi değiştiriyorlar ve bunu da kendi kanlarından feda ederek sağlıyorlardı. Kardeş kavgaları ile binlerce masum Müslümanın kanının dökülmemesi vatanlarının düşman ayakları altında çiğnenmemesi için emsalsiz bir fedakarlık numunesi gösterip acı reçeteyi bizzat kullandılar. Milleti için, vatanı için, devleti için, dini için kendinden, kendi ailesinden, kendi kanından fedakarlıkta bulunmak ... Belki de Osmanlılar için kabul edilebilecek en yüce Fatih Sul tan Mehmed Han 315 meziyet onlar adına öğünebileceğimiz en yüksek haslet, onları kötülemek yolunda kullanıldı. Öte yandan kanunnamede bu uygulamanın nizam-ı alem için yapıldığı belirtilirken, devrin kaynaklarında meşruiyeti göstermek bakımından şu hukuki prensipler veya siyasi gerekçeler göze çarpmaktadır. Fitne adam öldürmekten daha kötüdür. Umumi bir zararı def edebilmek için hususi bir zarar tercih olunur. Bir kafeste iki aslan, bir kında iki kılıç olmaz. Kangren olan kolun kesilmesi bütün vücudu kurtarmak için zaruridir. Bütün bu ifadeler ve hükümler, devlet bütünlüğünün parçalanmasına, binlerce Müslüman'ın ve askerin ölümüne, köy ve şehirlerin felaketine ve cihat hizmetinin durmasına yol açacak olan kardeş kavgalarının önüne geçebilmek için bir veya birkaç kişinin ortadan kaldırılmasını gerekli kılıyordu. Nitekim Kemalpaşazade, kardeşlerin ortadan kaldırılmasını anlatırken gerekçelerini de şöyle ifade ediyordu.289 Sığamaz bir niyama iki şimşir Duramaz bir günam içre iki şir Çü şeh baştır memleket ona ten Yaraşmaz iki başlı olmak beden Sığar bir kilim içine on geda Bir iklime sığmaz iki padişa Bir kında iki kılıç ve bir ormanda iki arslan olmaz. Hükümdar baş, memleket ise ona tendir, vücuttur. Bu itibarla bedenin iki başlı olması yakışmaz, öyle bir beden de ayakta duramaz. Bir kilim üstüne on derviş oturur ancak bir iklime iki padişah sığmaz. Fatih kanunnamesindeki kardeş katli ile ilgili en çarpıcı nokta, şüphesiz ulemanın bu hükmü kabul ettiğinin belirtilmesiydi. Bazı araştırıcılar böyle bir kabulün olmadığını beyan ederler. Bilindiği 316 K ayı II: Cihan D e vleti gibi Fatih, bu atam ve dedem kanunudur, ifadesiyle meselenin öncesi olduğunu vurgular ve kanunnameye yazdırır. Bu kanunnamenin hazırlayıcılarından Karamani Mehmed Paşa, ilmiye sınıfından yetişmiş, müderrislik yapmış ve veziriazamlığa kadar yükselmiş kıymetli bir ilim adamıdır. Ayrıca Fatih döneminde ve daha sonraki devirlerde padişahlara hocalık, müftülük etmiş Akşemseddin, Molla Gürani, Kemalpaşazade, Zembilli Ali Efendi ve Ebussuud Efendi gibi büyük alimler ve hukukçular İslamiyet'e aykırı uygulamalara en küçük bir fırsat tanımıyorlardı. Zembilli Ali Efendi Yavuz Sultan Selim' in bazı siyasi uygulamalarına dahi fırsat vermemiş, sert ifadelerle kararlarından vazgeçirmiştir. Bütün bu ilim adamlarının kardeş katli meselesinde sessiz kalmaları bile olayı tecviz ettiklerinin (kabul ettiklerinin) açık bir ifadesidir. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, padişahlar mevcut kanuna rağmen, ortaya çıkan yeni vakaların her biri hakkında şeyhülislamlardan fetva almaktan da geri durmuyorlardı.290 Teşkilattaki diğer değişikliklere gelince; evvelce herhangi bir vakfın memur ve hademeleri vakıf mütevellilerinin arzularına ve isteklerine göre tayin ve azledilirlerken bunların da tayin ve azilleri divanın kararı ve padişahın beratının verilmesiyle yapılması usulü kanun olmuştur. Yine 1 478 tarihine kadar timar ve zeamet sahiplerinin isimleri bir sicille kaydolunarak dirlik verilmesi usulü karışıklıklara sebep olduğundan kaldırıldı. Bunun yerine kendi isimleriyle köy isimlerini ve senelik varidatlarını gösterir suretleri tapuda kayıtlı beratları verilmeye başlandı. O zamana gelinceye kadar devlet hazinesine ait olan pek çok yer (miri arazi) vakıf veya bir hizmete mukabil mülk olarak verildiği için hazine gelirleri azalmaya yüz tutmuş ve timarlı sipahi sayısında da azalmalar meydana gelmiş idi. Fatih, aslı devlete ait olan bu vakıf ve mülk yerlerden bir kısmını yeniden hazineye aldırdı. Bu arada Fatih Sultan Mehmed zamanında yapılan fetihlerle devlet çok genişlemiş ve dört eyalete ayrılmıştı. Bunlar Rumeli, Fatih Sul tan Mehmed Han 317 Anadolu, Karaman ile Sivas, Tokat ve Amasyayı içine alan Rum eyaletleridir. Her eyalete birçok sancak bağlıydı. İşte bu sancaklarla ilgili olarak yine Fatih döneminde pek çok yasak name ve kanunname hazırlanmıştır. Bunlar şer-i şerife aykırı olmamak kaydıyla her memleketin usul ve adetlerine uygun olarak hazırlanmıştır. Osmanlı Devleti içerisinde pek çok ırk ve kavmin yüz yıllarca refah içinde yaşamasının en önemli sırlarından biri de bu olsa gerektir



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder