Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

24 Nisan 2021 Cumartesi

OSMANLI TARİHİ 181 FATİH SULTAN MEHMED (Arapta Dahi Eşi Yoktur)

 


ARAP'TA DAHİ EŞİ YOKTUR! 

Hocazade, Bursa tüccarlarından Yusuf Efendi isminde birinin oğludur. O devirde ticaretle uğraşanlar "hoca'' unvanıyla anıldığından Muslihiddin Efendi de Hocazade diye meşhur olmuştu. Ancak küçük Muslihiddin ilim yolunu tutunca, ticaretle uğraşmasını isteyen babası tarafından dışlanmıştı. Bu itibarla zor şartlar altında okudu. Bursa Sultaniye Medresesi'nde Hızır Bey'den okuduğu esnada ilmi yeteneği ve çalışkanlığı ile dikkatleri üzerine çekti. Bu itibarla kendisine çok ihtimam gösteren Hızır Bey daha sonra onu il. Murad Han'a takdim etti. Kestel kadılığının ardından Bursa'daki Esediye Medresesi müderrisliğine atanan Hocazade uzun müddet burada görev yaptı. Fatih Sultan Mehmed'in alimlere muhabbeti ve lütf u ihsanı ün salınca ve çevresine zamanının meşhur alimlerini toplayınca Hocazade Muslihiddin Efendi de onun yanında olmak şerefini kazanmak istedi. Ne var ki yolculuk masraflarını karşılayacak parası olmadığından bir türlü yola çıkma cesaretini bulamıyordu. Bu sırada 306 Kayı II: Cihan Devleti derslerine katılan bir talebenin sekiz yüz akçesi olduğunu öğrenince bu parayı ödünç alıp yola çıktı. Talebe de yanında ve hizmetinde idi. Padişahın İstanbul'dan Edirne'ye yolculuk halinde bulunduğu bir sırada kafileye katıldı. Fatih, bir yanında Molla Seyyid Ali, diğer yanında Molla Zeyrek olduğu halde ilmi konularda münazara yaparak ilerliyordu. Vezir Mahmud Paşa Hocazade'yi görünce: "Hoş geldin. Ben de seni padişaha anlatmıştım. Gel hemen onunla görüş" diyerek önüne düşüp padişahın yanına yaklaştılar. Hocazade hükümdarı selamlayıp elini öptü. Mahmud Paşa onun Hocazade olduğunu bildirerek ilmini övdü. Hocazade bundan sonra Molla Seyyid Ali'nin yanında at sürerek sohbete katıldı. Zaman zaman en ince meselelerde görüşlerini açıklayıp ilimdeki üstünlüğünü ortaya koydu. Bir müddet sonra Seyyid Ali ve Molla Zeyrek, padişahın yanından ayrıldılar. Hocazade ise uzun bir süre padişahla yan yana sohbete devam etti. Bu sohbet dolayısı ile Molla Seyyid Ali ve Molla Zeyrek'e padişahın ihsanları geldiği halde Hocazade'ye bir pul dahi verilmedi. Bu bakımdan Hocazade gönlü kırık olarak üzüntü içerisine düştü. Onun haline vakıf olan talebesi, hakkında ileri geri konuşmaya ve hizmetini görmemeye başladı. Yolda yine mola verildiği bir gün Hocazade atını kendisi timar ettikten sonra bir ağacın gölgesinde dinlenmekteydi. O sırada dergah-ı ali kapıcılarından üç kapıcının "Hocazade'nin çadırı nerededir?" diye sorarak geldiklerini gördü. Kimileri "Hocazade şu ağaç altında oturan eski giysili kişidir" diye mollayı işaret ediyorlardı. Ancak kapıcılar onun da herkes gibi bir çadır ve çardağı olacağını düşünerek bu söze itibar etmediler. Hatta birkaç kişiyi bizimle alay etme, aradığımız kimseyi alemlere gölge olan padişah istiyor" diyerek azarladılar. Ancak her kime sordularsa, hep orası gösterilince, mecburen mollanın yanına gelip selam verdiler ve: "Hocazade siz misiniz?" diye sordular. Evet, cevabını alınca, hürmetle eğilip elini öptüler ve devletli padişaha hoca oldunuz deyip tebrik ettiler. Hocazade onların sözlerini, davranışlarını alaya Fatih Sultan Mehmed Han 307 yorarak önce inanmadı. Fakat o sırada padişah konakçılarının hızla gelip büyük bir çadır kurduklarını gördü. Ayrıca birkaç at ve katır, binek, yatak ve değerli giysiler ile on bin akçe para da getirdiklerini öğrenince şüphesi kalmadı. Onlar cins atlardan birini hemen koşumlarla donatıp yanına getirdiler ve buyurun, yüce padişah sizi bekler dediler. İş böyle gelişince, Hocazade o bin türlü naz ve saygısızca davranan uykucu talebenin yanına vardı ve uyandırmak istedi. Fakat o eski huysuzluğu ile sözünü sakınmayıp: "Bir parça istirahata bırakmaz mısın?" diye bağırdı. Talebe bin bir ısrardan sonra gözünü açtı ve büyük bir devlete erişmiş olan mollanın hemen ayaklarına kapanıp özürler dilemeye başladı. Hocazade onu teselli ederek padişahın ihsanından ona olan borcunu ziyadesiyle ödedi ve gönül rahatlığı ile padişahın mutlu katına varıp elini öptü. Padişah Hocazade'den sarfla ilgili İzzi adlı eseri okudu. 285 Hocazade bir müddet sonra Fatih tarafından Bursa Sultaniye Medresesi'ne daha sonra da İstanbul'daki Sahn-ı Seman Medresesi'ne müderris tayin edildi. Padişahın emriyle Tehafütü'l-Felasife adlı eseri yazdı. Fatih'in huzurunda, Molla Hüsrev'in hakemliğinde Alaaddin Ali Tusi ile Tehafütü'l-Felasife hakkında bir hafta süren münazaradan galip olarak çıkmıştır. Fatih'in onun hakkında takdirane sözleri vardır. Ali Kuşçu İstanbul'a geldiği zaman Fatih, "Hocazade'yi nasıl buldun?" diye sorunca Ali Kuşçu da "Rum'da ve Acem'de naziri (emsali) yoktur cevabını vermişti:' Bunun üzerine Fatih, Arap'ta dahi eşi yoktur, diyerek onun ilimdeki üstünlüğüne işaret etmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder