Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

24 Nisan 2021 Cumartesi

OSMANLI TARİHİ 180 FATİH SULTAN MEHMED (Fatihin İlmi Yönü)



 İLMİ YÖNÜ 

Fatih Sultan Mehmed, askeri ve siyasi dehasının yanında ilmi yönden de Osmanlı padişahları arasında mümtaz bir mevkie sahiptir. Yorgios Amirutzes'ten Yunanca, Giovanni Mario Angiolello 302 Kayı II: Cihan De vleti ile Anconitano'dan Latince ve İtalyanca öğrendi. İslami ilimlerde, Arap ve Fars dillerinde derin bir vukuf sahibi idi. İlme, sanata ve ilim adamlarına çok kıymet verirdi. Zihniyeti ve tabiatı itibariyle ileri hamleden hoşlanan, terakki ve medeniyetten zevk alan bir padişahtı. Tıpkı askeri fetihleri gibi, ilim adına açtığı savaşta da bir alimler, sanatkarlar ordusu kurdu ve bu muhteşem orduya kendisi serdar oldu. Yeni devletin kurulması planının icrasında eğitim ve öğretimin tesir ve önemini her şeyden üstün tuttu. Maarif sistemini kanunla tanzim ederek ulema sınıfı diye tanınan ve idarenin temelini meydana getiren diyanet ve hukuk kurumlarını teşkilatlandırdı. Devlet idaresini ve bunun ilmileştirilmesini esas aldı. Akli ve nakli ilimlerde söz sahibi olan alimleri İstanbul'a topladı ve onların talebe yetiştirmesi için medreseler kurdu. Devrinde yetişen büyük alim ve sanatkarlar mühim eserler verdiler. Fıkıh ilminde Molla Hüsrev, tefsirde Molla Gürani, Molla Yegan, Hızır Çelebi, Matematikte Ali Kuşçu, kelamda Hocazade, zamanının büyük alimlerindendi ve ülkesine dünyanın dört bir tarafından alimler akın ederdi. Latifi, Fatih' in ilme verdiği değeri şu sözlerle ifade etmektedir: "Tarih kitaplarında onun yüce künyesi Ebü'l-hayrat (hayır ve iyilik babası) ve güzel vasıfları Ebü'l-hasenattır. Saltanat dönemi, bilgin ve fakihler devri, hünerliler ve fasihler çağıydı. Alimler zümresine saygı ve hürmetinden dolayı onlarca medrese, tetimme, imaret ve kalıcı eserler yaptırıp bu kadar sınırsız geliri bu itibarlı grubun geçimi ve kalkınması için tahsis etmişti. Bu ilgi ve rağbet öğrencilerin büyük gayretine ve artmasına sebep olurmuş. O dönemde değer ve itibarı herkes hak ettiğine göre bulurmuş. Talibi kamil eyleyen rağbet ü itibar imiş Bu yüzdendir ki o dönemdeki bilgin, fakih ve yetenekli insan çokluğu hiçbir padişah devrinde olmamıştır:'281 Fatih ilim ehline çok hürmet göstermiştir. Onları o kadar saymıştır ki her türlü nazlarına, titizliklerine asabi hallerine tahammül göstermiş onların serbest düşüncelerine mani olmamıştır. Ken- Fatih Sul tan Mehmed Han 303 disine fahri hoca ve musahip seçtiklerine "Hocam" diyerek hitap etmiştir. Gerek İstanbul ve Edirne'de oturduğu zamanlarda gerek seferleri esnasında ilim ehlini hep yanında bulundurmuştur. En büyük zevki onların ilmi sohbet ve münazaralarını dinlemek takip etmek olmuştur. Hatta seferlerinde at üzerinde yolculuk yaparken dahi münavebe ile onlardan bazılarını yanına çağırtır ve ilmi mübahaselerde bulundururdu. Sarayında ilmi mübahase olduğu zamanlarda devlet adamlarının ayakta durdukları hakkında rivayetler vardır. Bu durum onun ilmi ve alimleri ne kadar yücelttiğini göstermek için olmalıdır. Semerkand'da Uluğ Bey rasathanesi müdürü iken efendisinin ölümü üzerine Akkoyunlu ülkesine giden meşhur matematik alimi Ali Kuşçu Uzun Hasan tarafından Fatih'e elçilikle gönderilmişti. İlim adamlarının kıymetini takdir eden Fatih Ali Kuşçu'ya çok izzet ve ikramda bulunmuş, hediyeler takdim etmiş ve memleketinde kalmasını teklif etmiştir. Ali Kuşçu da vazifesini yerine getirdikten sonra döneceğine söz vermiştir. Fatih Sultan Mehmed, Ali Kuşçu'nun vaati üzerine İstanbul'a hareketini duyunca hududa kadar istikbal için bir heyet yollamış geçtiği yerlerde ve menzillerde son derece tazim edilmesini istemiştir. Bütün akraba ve yakınlarını da İstanbul'a getiren Ali Kuşçu'nun yanında muhtemelen iki yüz kişi olduğu rivayet olunur. Bu itibarla Fatih bu büyük ilim adamına her konak yeri için bin akçe tahsis etmiştir. Ayrıca geldiklerinde evlat ve yakınlarına da mansıplar vermiştir. 282 Fatih hocalarından Molla Gürani'yi ve Molla Hüsrev'i herkesten üstün tutardı. Resmi toplantılarda çok defa alimlerle birlikte yemek yerdi. Molla Hüsrev'e camide dahi rastgelse hürmetini bildirmek maksadıyla ayağa kalkardı. Vezirlerine bir yerde Molla Hüsrev'i göstererek: "Asrın Ebu Hanife'sine bakınız" demiştir. Molla Hüsrev'in Fatih yanında ilmi faaliyeti çoktur. Ali Kuşçu ile beraber İstanbul medreselerinin programını tanzim etmiştir. 304 K ayı II: C i han Devleti Fatih'in huzurunda olan ilmi münazara ve mübahaselerde hakemlik yapmıştır. Bütün bunlarda tam tarafsız bir yol tutmuştur. Fatih Sultan Mehmed, kelam ve matematik ilminde devrinin en büyük otoritelerinden biri idi. Bizanslı tarihçi Kritovulos'un hayranlıkla anlattığı, balistik sahasındaki keşifleri, ortaçağın surlarını yıkmıştır. Bu suretle Avrupa'nın timsali olan derebeyi şatoları toplarla yıkılarak büyük devletler kurulmuş; neticede büyük güç kaynakları bir araya toplanarak ortaçağa son verilmiştir. Bu suretle Türkler, Ortaçağ'dan Yeniçağ'a Avrupa'dan daha evvel geçmişlerdir. 1453 senesinde Aragon kralına Fatih hakkında verilen malumat arasında padişahın maiyetinde biri Latince diğeri Yunanca bilen iki alimin daima bulunduğunu ve bunların kendisine eski çağlar tarihini okudukları söylenmektedir.283 Fatih yalnız müderrislerle değil onların talebeleri ile de alakalanmaktadır. Medresesinden mezun olanların tayin ve terfileri için yanında bir defter tutardı. Başarılı buldukları ile bizzat ilgilenir yetişmeleri ve ilimde ilerlemelerine ön ayak olurdu. Bir gün Molla Hüsrev'e: "Sabaha kadar medresede bir odada ışık yanıyor, saraydan görüyorum, şuraya rastlıyor, kimin hücresidir?" diye sorar. Molla Hüsrev de Manisalıoğlu'nundur, cevabını verir. Ayrıca zaman zaman medreselere giderek alimlerin derslerine de iştirak etmiştir. Müderrislere talebesinin ve dersine gelenlerin yanında maddi ve manevi teveccühünü göstermiştir. Bu hal hocaları olduğu kadar talebeleri de çalışmakta ve öğretim hayatlarında çok teşci etmiştir. Fatih Sultan Mehmed, alim, derviş ve şairlerle şakalaşmaktan hoşlanır, hatta onların bazı garip telakki edilebilecek tavırları ve sözlerini dahi müsamaha ile karşılardı. Nitekim rivayet ederler ki bir gün suret değiştirip (tebdil-i kıyafet) giderken, bir derviş kendisini tanımış, yanına varmış ve: "Allahu Teala Hazretleri yüz yirmi dört bin peygamber yarattı. Ol peygamberlerin her birinin aşkına bana bir akçe ver" demiş. Sultan Mehmed görmüş ki dervişin istediği parayı vermek güçtür. Gülerek: Fatih Sul tan Mehmed Han 305 "Hoş sen ol peygamberlerin her birinin bir bir adın söyle ben de akçeleri vereyim" dedi. Derviş bunca peygamberin adını nereden bilecekti. Ancak on-on beş tanesinin ismini söyleyebildi. Daha fazla söylemeye kadir olamayınca Fatih dahi akçe vermekten kurtuldu. 284 Fatih seferler ve harpler hariç Edirne ve İstanbul'da bulunduğu zamanlarda ilmi kıyafetiyle dolaşmaktan haz duyardı. Sarığı sivrice uçlu ve pamuklu bir takkeye sarılmış geniş ve kıvrımları çok ince bir tülbenttir. Fatih'in ilmi kıyafeti o kadar meşhurdur ki onu seferlerinde ve harplerinde gösteren resimleri de bu kılıkla yapılmaktadır. Halbuki o gerek İstanbul muhasarasında gerekse diğer harplerde genç ve gürbüz yapısına uygun zırhlı askerlik elbisesini giyiyor ve başı tolgalı olarak geziyordu. Fatih'in ilme ve ilim adamlarına verdiği değeri ve onları teşvik edici yönünü işaret etmesi bakımından Hocazade ile münasebeti çok önemlidir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder