Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

4 Kasım 2020 Çarşamba

OSMANLI TARİHİ 41 1.Murat - Şahsiyeti

Osmanlı padişahlarının üçüncüsü olan Sultan 1. Murad Han,

Bursa'nın fethedildiği 1326 senesinde dünyaya gelmiştir. Annesi

Nilüfer Hatun'dur. Babası Orhan Gazi'nin 1362Cle vefatı. üzerine

tahta çıkmıştır.

Yirmi yedi sene süren hükümdarlığı boyunca zaferden zafere

koşmuş, babasından bir beylik ha.Iinde aldığı emaneti devlet haline

getirmiştir. Bizzat iştirak ettiği otuz yedi muharebede hep muvaffak

olarak mağlubiyet yüzü görmemiştir.

Sultanü'l-guzat ve'l-mücahidin, Melikü'l-meşayih, gıyasü'ddünya veCl-din, Gazi Hünkar, Hüdavendigar, Şihabüddin ve essultanü'l-adil gibi unvanlar alan Murad Han orta boylu, değirmi

çehreli, ince ve kavisli burunlu, çatıkça kaşlı, seyrek sakallı, iri ve

enli parmaklı olarak tarif edilmektedir. 

Disiplinli, hareketlerinde süratli, cesur, sözüne sadık, merhametli

ve samimi şahsiyetiyle büyük bir Türk hükümdarı idi. Teşkilatçılığı,

idareciliği ve yerine göre adam kullanması mükemmeldi.

Planlı ve sürekli fetih hareketleri sonucunda bütün Doğu Trakya

Türklerin eline geçmiş, Bulgaristan fethedilmiş ve Balkanlarda XIX.

yüzyıla kadar devam edecek olan Osmanlı hakimiyeti başlamıştır.

İlmi daima himaye eder, alimleri gözetirdi. Bu itibarla y ni fethettiği şehirler başta olmak üzere memleketin her tarafı ilim eserleri

ve hayır müesseseleri ile doldu.

Alimlerle sohbet eder, onlara çok kıymet verirdi. Gerek merkezde gerekse diğer şehirlerde cuma namazından sonra fakirlere

akçe dağıtmak adetiydi. Kapısına gelen hiçbir kişi umduğuna nail

olmadan geri dönmezdi.

Temiz itikatlı olup işlerinde ve ibadetlerinde ihlasla hareket

ederdi.98

Neşri Tarihi'nde şöyle rivayet edilir ki bir gün Murad Han, yıllardır imamlığını yapan zata:

"Mevlana! Benim günahım çokluğundan mıdır ki, namaza tekbir

getirip el bağlayacağım zaman üç kere Allahu Ekber deyip tekbir

getirmeyince Kabe-i Şerif'i müşahede edemiyorum. Sen hemen bir

tekbirde ne hoş müşahede edersin" demiştir.

Neşri "Gazi Hünkar gayet salih olduğundan, her kişi tekbir bağlayınca kendi gibi Kabe-i Muazzama'yı görür sanırdı" dedikten

sonra "Hiçbir kimse onun velayetinden şüphe etmezdi" diyerek

dini yönüne işaret etmektedir. 99

Edirne'yi cami, medrese, han, hamam, saray gibi eserlerle süsleyerek bir Türk-İslam beldesi haline getirdi. Ayrıca İznik'te Yeşil Camii;

Bursa Çekirgede cami, medrese, imaret ve misafirhane; Bilecik ve

Yenişehir'de birer cami; YenişehirCl.e bir zaviye inşa ettirmiştir. 100

Hakkında söylenenler onun vasıflarını en iyi bir şekilde ortaya

koymaktadır. 

"Otuz sene kadar bir müddet Murad, zamanının hiçbir devlet

adamı tarafından fevkine geçilemeyen bir kiyaset ile Osmanlı mukadderatını sevk ve idare etmiştir ... Kendisinin karşılaştığı müşkülatı, hallettiği meseleleri, saltanatının neticelerini daha ziyade göz

kamaştıran haleflerinin icraatıyla mukayese edecek olursak onun

bunların üstünde değilse de, onlarla birlikte kolayca yer tutabileceğini görürüz ... Harp hususundaki cevvaliyeti ve gayreti pederi gibi

idi. Fakat babasının düşündüğünden daha geniş bir icraat sahasına

yayıldığı halde gevşememişti. Maiyetindeki kumandan ve valilerin

hiçbirisiyle arasında bir uyumsuzluk zuhur etmedi. Rumlara karşı

muamelesi, onların seciyesini tayinde mükemmel bir feraseti olduğunu gösterir. Döneminde papazların Osmanlılar tarafından fena

bir muameleye maruz kaldıklarına dair tek bir şikayete rastlanmaz.

Osman etrafına bir ırk toplamıştı. Orhan onu devlet haline getirdi,

fakat imparatorluğu kuran Murad olmuştur:' (Gibbons)

"Müthiş bir muharebede, kahraman askerleri arasında şehit olmak suretiyle cidden sahip olduğu unvana hak kazanmıştır. Garbın,

Rum ve Slav enkazından kurulu bir ordu ile Haçlı muharebelerini

ihya etme gayretlerine rağmen küçük bir beyliği bir Avrupa İmparatorluğu haline döndürmüştür. Murad, Müslümanlar hakkında

alicenap ve müşfık idi. Hristiyanlar için de lütufkar ve hüsn-i teveccühü bol bir baba idi:' (!orga)

"O kadar fazilete malik ve o derece talihe mazhardı ki, bu iki

Allah vergisinden hangisinin diğerine galip olduğuna hüküm olunamaz. Kendisi az konuşan, fakat konuştuğu zaman sözü güzel

söyleyen hayırhah bir hükümdar, yorulmak bilmeyen bir avcı ve

kibar bir şövalye idi.

Rumelföe ve Anadolu'da otuz yediden ziyade büyük ve müşkül

harpleri idare ederek daima muzaffer çıkmıştır. Düşmana yerini

terk ettiği ve arka çevirdiği asla görülmemiştir. Kemal-i şecaatle

harp eder, şaşırmaz ve asla telaş göstermezdi. Askerini bir müd 

det istirahat ettirmeyi arzu ettiği zamanlarda vaktini avla geçirir,

istirahat nedir bilmezdi. Harbe girileceği zaman askerini münasip 

nutuklarla cesaretlendirir ve yapılan en küçük hataları da müsamahasız şiddetle cezalandırırdı.

Mükafatta da süratli idi. Herkesi adıyla çağırmak adeti idi. Sarayındaki ecnebi çocuklara da hilm ve sükunet ve mülayemetle

muamele ederdi:' (Halkondil)

Osmanlıların "Ümmetim yükselir ve hiçbir şey onun üzerine

yükselemez" Hadis-i Şerifı'nin sırrına mazhar olduklarını vurgulayan Ahmetli, Murad Han'ı "Pak ihlas idi ve pak-i itikat" diyerek

övmektedir.

Şüknillah ise:

"Adil, olgun, dindar, doğru, yüksek himmetli, iyilik edici, yoksul

dostu, kimsesizlere bakıcı padişah idi. Kafirlerle cihat etmekten

özge nesneye tamah etmezdi. Düşkünlerin elinden tutar, yoksullara yardım ederdi. Onun yüce kapısına başvuran kimse mutlaka

dileğine ererdi:'

Hem yiğitti, hem batır, hem kahraman

Erki sonsuz güçlü erdi pek yaman.

Hoca Sadeddin Efendi ise Murad Han'ın nice güzel ve beğenilen

vasıflarını kaydettikten sonra:

Doğuya batıya yaydı lslam dinini

Ya Rab nurun ile aydın eyle kabrini

diyerek sözü bitirmektedir. 

Daha geç devir Osmanlı tarihçilerinden Hoca Sadeddin, İdris-i Bitlisi ve Müneccimbaşı Sırp Sındığı zaferini öncü kuvvetleri komutanı Hacı llbeyi'nin kazandığını, Lala Şahin Paşanın ise bunu çekemeyerek zehirlettirmek suretiyle öldürttüğünü kaydederler. Hemen hemen bütün araştırmacılar da olayı bu tarihlerde geçtiği üzere kabul ederler. Oysa ilk dönem Osmanlı tarihçilerinden Muhammed Neşri (c. I, s. 203), Aşık Paşazade (s. 55) ve Oruç Bey (s. 23) savaşta Türk kuvvetlerine komuta edenin Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin olduğunu yazarlar. Aynca bu tarihçilere göre Hacı llbeyi, Sırpsındığı vakasından önce ölmüştür. Nitekim Hadidi de: Makamı Göçer Hacı llbeyi koyup ciMnı. ola cennet cavidAnı diyerek savaş meydanının arslanları ve ghilerin önde gelenlerinden bu yiğit kahramanın İpsala ve Dimetoka'nın fethinden sonra ve Sırpsındığı Savaşı'ndan evvel vefat ettiğini kaydeder. Olaylar dikkatle değerlendirildiğinde savaşı kazananın Lala Şahin Paşa olduğu anlaşılır. Zira Murad Gazi'nin henüz bulunmadığı bir sırada dönem itibariyle Hacı llbeyi'nin emrine verilen on bin kişilik kuvvet fevkalide abartılıdır. Bu miktar belki Rumeli birliklerinin tamamıdır. O zaman Lala Şahin'in emrinde sanki asker kalmadığı anlaşılır. Yıne savaşa girişeceği düşünülmeyen ve bilgi toplaması için gönderilen bir gazinin emrinde o sırada on bin kişi olamazdı. Aynca her biri zaferler sahibi Dipno tlar 207 gizilerin, Aralarında birbirlerini çekememesi diye bir olay o güne kadar duyulmuş şey değildi. en küçük bir soğukluk yoktu. Murad Haıiın zamanında değeri bilinen Lala Şahin Paşanın böyle bir işe tevessül etmesi de çok zor görünmektedir. Son olarak Lala Şahin Paşa, Hacı nbeyi'ni zehirletmiş olsa, gerek giziler katında gerekse Murad Han yanında bazı olaylar cereyan etmesi gerekirdi. Zira bir yiğitler başbuğunun zehirletilerek öldürülmesine emrindeki on bin glıinin kayıtsız kalınası düşünülemezdi. Oysa onun zehirletildiğini belirten kaynaklar da bu konuda tamamen sessizdir



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder