Ali Fuad Başgil 1914 Ağustosunun sonlarında Samsun Çarşamba’da başlayıp 1919 başlarında Erzincan talimgâhında noktalanan askerlik hayatıyla alakalı ilginç bir anekdot nakleder. Bu anekdot ailesinin nafakasını teminle mesul bütün bireyleri mukaddes değerler uğruna şehit veren bir Anadolu kadınının yürek yakan hayat mücadelesinin hikayesidir.
Askerde zatürre hastalığına yakalanan Başgil’in tedavi için kaldırıldığı revirde bulunduğu sıra da pencereden tanık olduğu manzara şu şekildedir: “(Revire kaldırıldıktan) on iki gün sonra kendime geldim. Odada gezinmeye, pencere önünde oturup dışarıyı seyretmeye başladım. Pencerenin önü kolordu hayvanlarının yükletilip boşaltıldığı genişçe bir meydan idi. Bir sürü kadın, havadan fırsat bulunca o meydana geliyor, bir şeyler topluyordu. Ne topladıklarını göremiyor, merak ediyordum. Dışarı çıkmaya başlayınca ilk işim bunu öğrenmek oldu. Ne göreyim? Topladıkları, hayvan gübrelerindeki erimemiş yem taneleri değil mi? Kadınlardan birine sordum:
-Tavuklara mı topluyorsunuz?
-Tavuk mu kaldı ey oğul! Onları öğütüp çorba, ekmek yapıyoruz.”[ref]Ali Fuad Başgil, Hâtıralar, İstanbul, 2005, s. 29. [/ref]
Bu milletin evlatları cephelerde taşlı bulgur, suyla peksimet yerken, onları doğuran analar da cephe gerisinde hayvan terslerinden yem tanelerini toplayarak, bebelerini doyurdular. İşte bu ülke böyle büyük bir milli fedakârlık ve mahrumiyet üzerine kuruldu. Bugün dişlerini tırnaklarına takarak bu mübarek vatanı bize emanet eden o çilekeş anaların çilekeş evlatlarına tepeden bakıp tahkir etmek en hafif tabiriyle zulümdür, cinayettir.
KAYNAK : https://ihsansenocak.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder