Rebî’ bin Huseym, Tâbiîn'den ve Abdullâh bin Mesûd Hazretlerinden hadîs rivâyet etmiştir. Künyesi Ebû Yezîd’dir. Kûfe'de vefât etti. Radıyaîlâhü anh.
Abdullâh İbn-i Mes'ûd hazretleri ona “Ey Ebû Yezîd! Eğer Resûlullâh seni görseydi sever ve yanında yer açardı” buyurup “...o mütevâzıları müjdele” meâlindeki (Hac sûresinin 34.) âyetini okudu.
Hz. Rebî', nâmahrem kadınlara asla bakmazdı. Dâimâ başı önünde yürüdüğünden insanlar onu âmâ (kör) zannederlerdi.
İlim almak için yirmi seneden fazla Abdullâh İbn-i Mesûd Hazretlerinin evine gitti. Ne zaman kapıya gelse Hz. İbn-i Mes'ûd'un cariyesi ‘âmâ dostun geldi’ derdi. Yine bir gün ‘âmâ dostun geldi’ deyince Hz. İbn-i Mes'ûd güldü ve:
“O âmâ değildir. Allah’ın yasakladığı şeye bakmamak için gözünü yumar” buyurdu.
Gâyet cömert ve zâhid idi. Bir şey isteyene kendi hoşuna gidenden verirdi.
Yirmi seneden fazla yanında bulunan birisi ondan asla fena bir söz işitmediğini bildirmiştir.
Bazı geceler Kur*ân-ı Kerîm okurken bir azâb âyetine geldiğinde onu geçemez, onu okuyarak sabahlardı.
Hz. Rebî'e: "İnsanlara nasihat etseniz" denildi;
“Muhakkak insanlar başkalarının günahları için Allâh’dan korkarlar da kendi günâhlarına dönüp bakmazlar. Ben kendi nefsimden asla memnun ve râzı değilim. Ancak onu kötülemeyi bitirdiğim zaman insanlara sıra gelir.” dedi.
Hz. Rebî ailesine 'bana şu yemeği hazırlayın' demezdi. Bir gün ailesine meyveli bir tatlı hazırlamalarını söyledi. Hazırladıklarında onu belâya uğramış bir komşusuna gönderdi. Adam onu iştahla, ağzının suları akarak yedi. Ailesi Hz. Rebî’e bu adam ne yediğini bilmez, deyince Hz. Rebî “Lâkin, Allâh bilir” dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder