Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

6 Mayıs 2020 Çarşamba

BAĞDAT-MUSUL PETROLLERİ NASIL ELİMİZDEN ÇIKTI

Bağdat ve musul petrolleriyle alâkalı detaylı bilgilere sahip olan II.Abdülhamid, bu zenginliğin gaspını önleyebilmek adına bölgeyi
kendi şahsi mülkü olarak ilan etmişti.
14.000 Osmanlı altınının temi­ninde yaşanan güçlük, bölge  petrolünün lâyıkıyla işletilmesine  mani olmuştu. Özellikle ittihad ve Terakki iktidarının buraları devletleştirmesi akabinde ve bu sebeple bölge petrolünde gözü olan emperyalist devletlerin ısrarlı tasallutlarına karşı konulamayarak bu hâzinenin kontrolü tamamen elimizden çıkmıştır.
Modern dünya siyasetinin şekillenmesin­de büyük pay sahibi olan pet­rol ve yan ürün­lerinin kullanı­mı ve dağıtımı meselesi ülke­mizi de çok yakından ilgi­lendirmekte­dir. Özellikle Bağdat-Musul Pet­rolleri, konumu ve ehemmiyeti bakımından güncelliğini koru­yan ve devletler arası siyasete yön veren bir unsur olma özelli­ğini sürdürmektedir. Kısa bir süre öncesine kadar  Osmanlı Devleti topraklan dahilinde olan Bağdat-Musul petrollerinin I. Dünya savaşmdan itibaren başlayan süreçte radikal bir şe­kilde elden çıkışı hakkında pek- çok yayın yapılmış, konuşulmuş ve halen konuşulmaya devam edilmektedir. Ancak meselenin bu boyutu kadar, konunun kay­nağım teşkil eden ve düvel-İ muazzamanın bu bölgedeki petrole müteveccih ilgisinin artmaya başladığı dönem olan Sultan II. Abdülhamid devri ile I. Dünya Savaşının başlangıcı arasında (1876-1914) kalan zaman dilimi­ne ait bilgilerin de etraflıca bi­linmesi, bugünkü siyasi geliş­melere bakış açısının netleşme­si bakımından fevkalade önemli­dir. Zira bu dönemde, şimdiye kadar yazılanların aksine, Os­manlI devleti bir yandan bu pet­rol yataklarının önemini kavra­yarak üzerinde bizzat önemli araştırmalar yaptırmış, diğer yan­dan ise bu zengin kaynaklan ko­rumak için pek çok ülkeye karşı siyasi platformda ciddi bir savaş vermiştir. 

Asırlardır İşletiliyordu
Sultan II. Abdülhamid’in sahip  olduğu emlakin kapsamına stra­tejik öneme sahip verimli arazi­ler, gayrı menkuller ve yine stratejik ve ekonomik öneme sahip  başta madenler olmak üzere her  türlü imtiyazlar girmekteydi.  Bağdat-Musul petrolleri imtiyazı da bu imtiyazlar arasında önem­li bir konuma sahipti. Aslında bölgedeki petrol kuyularının bir kısmı, Osmanlı Devleti tarafın­dan iltizama verilmek suretiyle asırlardır zaten işletilmekteydi. XIX. yüzyılın ikinci yansından itibaren özelikle İngiliz ve Al­manların arkeolojik araştırmalar yapma bahanesiyle ve izin al­mak suretiyle Bağdat ve Musul bölgelerinde incelemelere giriş­tikleri ise artık bilinen bir ger­çektir. Husûsan Almanlar, Bağdat Demiryolu imtiyazına dair söz aldıkları 1889’dan sonra bölgedeki araştırmalannı daha da yoğunlaştırmışlardı.

İlginç rapor
Bağdat ve Musul petrollerinin Sultan Abdülhamid’in dikkatini çekmesi bölgedeki bir kısım araziyi şahsî emlakına dahil etme­siyle başlamıştı. Padişah adına tapuya geçirilen yerler üzerinde saha araştırması yapılır, gelir getirebilecek kaynaklar, yaşayan halk, etnik yapı, yetiştirilen ürünler ve verimin arttırılabilme­si için yapılabilecek işlemleri içine alan detaylı raporlar hazırlanırdı. Musul vilayeti için de gerçekleştirilen bu uygulama sı­rasında, havalideki madenler için geniş çaplı bir araştırma gerçekleştirilmişti. Araştırma so­nuçlan, hazırlanan bir rapor ve haritada toplanmıştır. 


Grosskoffp'un Seltan II.Abdülhamid'e sunduğu ve bölgedeki petrol yataklarını gösteren harita . Haritada yuvarlak içine alınan kısımlar petrolün yoğunlaştığı yerlere işaretediyor .(Bu harita dünyada ilk kez yayınlanıyor)


1888 ta­rihli raporda adı geçen petrol yataklarından bazıları belirtilecek olursa, mesela ŞirkAt Mukataası dahilinde Kayyare tepeleri­nin doğu eteklerinde birbirine yakın iki petrol madeni hakkın­da, günlük çıkan ham petrolün miktarından damıtma usulüne ve verimin arttırılması için alına­cak önlemlere kadar etraflı bil­giler verilmekteydi. Kerkük san­cağı dahilindeki Erbil kazasına bağlı Şemamek mukataasında Zab nehri üzerinde bulunan Gür köyü yakınında da bir pet­rol madeni bulunmaktaydı. Ra­pora göre birbirine yakın üç neft gözü olan bu yatak sular yükseldiğinde nehrin altında kalmaktaydı. Yine Kerkük kaza­sı civarındaki Tuzhurmato yakı­nında 20 tane petrol kuyusu bu­lunmakta ve bu kuyulardan gün­de 1200 kıyye (100 teneke) ham petrol çıkarılmaktaydı. Kerkük Hurmato arasında bulu­nan kil madeninden ise günde çıkarılan ham petrol miktarı 500 kiyye (yaklaşık 42 teneke) civarındaydı.
Bu kuyuların bir kısmı devlet tarafından birer seneliğine ol­mak üzere iltizam usûlüyle işle­tilmekteydi. Ancak bölgedeki bu yataklardan ham petrolün çı­kartılma ve damıtılma işlemleri ilkel metodlarla yapılmakta ve kuyuları işleten mültezimlerin damıtma usulüne vâkıf olmamalarından dolayı çıkarılan petro­lün kalitesi düşmekteydi. Neft kokusunun yok edilememesi, lambalarda yakıldığında ortaya çıkan kokunun hastalık yapma­sına ve kolay ateş almasına se­bep olmaktaydı. Bu yüzden bu ürüne pek rağbet edilmez, daha çok köylere, fakir halk tabakası­na satılırdı. Nitekim Amerika ve Batum petrolünün bir tenekesi iki mecidiyeye satılırken yerli petrol yarım mecidiyeye alıcı bulurdu. Modern tesisler kuru­lup işletilmesi halinde bölgede­ki petrolün dünya petrol piyasa­sı ile rekabet edebilecek bir ka­lite ve zenginliğe sahip olabile­ceği ise raporda bilhassa vurgu­lanmaktaydı.

Üç Emir
îşte bu tespitler İstanbul’a ula­şır ulaşmaz Sultan H. Abdülhamid’in “Musul vilayeti emlak-ı hümayunu dahilinde kesretle petrol gaz madenlerinin zu­hur etmesinden dolayı, emlak-ı hümayun dahilinde olsun ve­ya olmasın Musul vilayetinde bulunan petrol madenlerini araştırma ve işletme imtiyazla­rının Hazine-i Hassa’ya veril­diğine dair" 6 Şubat 1889 tarih­li emrinin (irade) çıktığını görü­yoruz. Aslında Sultan II. Abdül- hamid’in, Bağdat ve Musul pet­rollerini çıkartma ve işletme im­tiyazını kendi emlakına dahil et­tiğine dair farklı tarihlerde çık­mış üç emri bulunmaktadır. Bi­rincisi yukarda belirtilen ilk emirdir ki sadece Musul vilaye­tindeki petrol yataklarını içine alır. İmtiyazın alınmasından sonra bölgedeki araştırmalar art­tırılmış ve edinilen bilgiler sü­rekli olarak İstanbul’a aktarıl­mıştır. Araştırmalar devam eder­ken Bağdat vilayetinde de başta Mendeli’de olmak üzere önemli petrol yataklarının olduğu bildi­rilmiş ve incelemeler Bağdat ta­rafına kaydırılmıştır. Nitekim Mendeli petrol yatakları hakkın­da da elimizde detaylı bilgi mev­cuttur. Buna göre, burada otuz- dört petrol kuyusu vardır. Bun­lar petrolün çıktığı derinliğe gö­re dört sınıfa ayrılmış, her bir kuyudan günde çıkan petrol miktarı ile hangi derinlikten çık­tığı tablolar halinde hazırlanmış­tır. Mendeli’den günde ortala­ma 400 kıyyelik (yaklaşık 34 te­neke) ham petrol çıkartılmakta­dır. Ancak miktar az gibi görünse de bunun, buranın atıl kalma­sından kaynaklandığı, modern tesisler kurulduğunda mevcu­dun dört veya beş misline ulaşı­lacağı raporlarda vurgulanmak­tadır. Nitekim daha 1871’de bu kuyular işletilmeye başlanmış, hatta Baküba’da damıtma tesisi kurulmuşsa da daha sonra tesis atıl hale gelmiştir. Musul vilaye­tinin hemen yatımdaki Bağdat vilayetinde de zengin petrol ya­taklarının tesbit edilmesi bu ya­takları tek tek değil de adı ge­çen iki vilayet kapsammda ele alıp işletecek bir şirketin teşek­külü fikrini gündeme getirmiştir ki, bunun önemli bazı sebepleri vardır. Bu düşünce doğrultu­sunda Sultan II. Abdülhamid’in 19 Eylül 1898 tarihli bir emri ile Bağdat vilayeti dahilindeki pet­rol madenlerinin araştırılma ve çıkarılma imtiyazı da Hazine-i Hassa’ya yani padişahın şahsî emlakına dahil edilmiştir.

Musul'daki petrol ve madenlerin imtiyaz hakkının Hazine-i Hassa'ya verildiğini ispat eden ilk belge

Musul ile Bağdat'taki petrol ve madenlerin imtiyaz hakkının Hazine-i Hassa'ya verildiğini gösteren belge.

Musul'daki petrol ve madenlerin imtiyaz hakkının Hazine-i Hassa'ya verildiğini gösteren başka bir belge.

 Dola­yısıyla bu ikinci emir de Bağdat vilayetindeki petrol yataklarım içine almaktadır. Üçüncü emir ise ilgi çekicidir. Zira muhteva olarak birinci emirle aynıdır ve Musul vilayetindeki petrol ya­taklarının araştırma ve işletme imtiyazının padişaha ait olduğu­nu bir kez daha tekrar etmekte­dir. 18 Kasım 1902 tarihli bu ü- çüncü emrin veriliş sebeplerin­den bir tanesi bu bölgedeki pet­rol kuyularına karşı aşiretlerin süre gelen saldırılarına karşılık, buraların Sultanın mülkü oldu­ğunun bir kez daha hatırlatılma­sı olmalıdır. Ancak kanaatimiz­ce asıl önemli sebep, Sultan II. Abdülhamid’in 18 Mart 1902’de Bağdat Demiryolu yapım hakkı­nı Almanların Demiryolu Kum­panyasına vermesinde yatmak­tadır. Zira bu anlaşmanın mad­deleri arasında Almanların, de­miryolu hattının her iki tarafın­da, yirmi kilometre genişliği olan şeritler içinde kalan maden­leri işletebilecekleri hükmü de yer almaktadır. Ki, Musul’dan geçecek demiryolu hattının her iki tarafında zengin petrol yatak­ları mevcuttur. Dolayısıyla bu üçüncü emir bir çeşit bu yatakla­rın Sultana aidiyeti hükmünün pekiştirilmesi için olsa gerektir.



Grasskoffp'un Haritası
Bağdat ve Musul vilayetlerin­deki petrol yatakları Sultan Ab­dülhamid’in tekeline alındıktan sonra önemli gelişmeler söz ko­nusudur. Osmanlı Devleti tara­fından görevlendirilen gerek Türk mühendisleri tarafından, gerekse yurt dışından getirtilen petrol arama ve çıkartma konu­sunda uzman kişiler vasıtasıyla bölgede önemli araştırmalar yaptırılmıştır. Bu araştırmacıla­rın Sultana sundukları ayrıntılı raporlar ve petrol yataklarını gösteren haritalar elimizde mev­cuttur. Bunlar arasında özellikle Jakraz ve Graskoffp’un raporları önemlidir. Bu raporlarda bölge­deki her bir petrol kuyusunun nitelikleri ve verimlilik miktarla­rı hakkındaki tafsilatlı bilgiler mevcuttur. Araştırmalar sırasın­da kuyulardan alman petrol ör­nekleri İstanbul’a gönderilmiş, Meskukat-ı Hümayun idaresinde ve Şişli Etfal Hastahanesi’nde in­celenerek raporlar düzenlen­miştir. Kimi zaman İse bu ör­nekler Avrupa’ya da gönderil­miştir. İncelemelerde çıkan or­tak sonuç; Avrupa usullerine uygun gelişmiş petrol çıkarma ve damıtma tesisleri kurulması ve bunları çalıştırabilecek ma­den mühendislerinin getirtilip petrolün veriminin artırılabile­ceği ve bu sayede Amerika, Av­rupa ve Bakü petrolleriyle reka­bet edilebilecek bir seviyeye ge­linebileceği doğrultusundadır. Ancak bütün bu hususların icra­sı için gerekli sermaye miktarı 14.000 Osmanlı altınının üzerin­dedir. Buna ise OsmanlI’nın gü­cü yoktur. Dolayısıyla Musul ve Bağdat vilayetlerindeki petrol iş­letmeciliğinin özellikle bölge halkından sermayedarların oluş­turacağı bir şirket tarafından gerçekleştirilmesi ve padişahın kârdan pay almasının daha uy­gun olacağı fikri benimsenmişti.
Bu sırada Fransız, Alman ve İngiliz tebaasından bazı kişi ve şirketlerin Sultan II. Abdülhamid’den tespit edilecek belirli bir süre için bölgedeki petrolü araştırma ve çıkarma imtiyazına dönük talepleri ve hatta bu ko­nuda siyasi baskılan söz konusu­dur. Bu tekliflerin padişah tarafından geri çevrilmesinin arka­sında, böyle stratejik önemi ha­iz enerji kaynaklarının yabancı­ların eline verilmesinin sakıncaları ve mukavele şartlarının ta­mamen Osmanlı Devleti çıkarla­rına aykın olması gibi sebeple­rin yattığı dönemin belgelerin­den anlaşılmaktadır. Aynca bu teklifler arasında yer alan ve Sul­tan Abdülhamid’in tahttan indi­rilmesinden sonra Almanların hak iddiasıyla gündeme getir­dikleri, Padişahın kendilerine verdiği bir yıllık “petrol yatakla­rını araştırma imtiyazı” meselesi ise söylenildiği gibi padişah ta­rafından durup dururken iptal edilmemiştir. Bu feshin; Alman­ların, sadece Hazine-i Hassa'nın imtiyazında olan Bağdat Musul petrollerini değil, bütün Os­manlI memleketi dahilindeki petrol madenlerinin işletilme­sinde söz sahibi olma istekleri ve bununla birlikte Sultanın pa­yına düşen hisse miktarını da en alt seviyeye düşürmeleri gibi sebeplere müsteniden olduğu elimizdeki arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır.

Aşiret tasallutu
Osmanlı Devleti için petrol madenlerinin güvenliğinin sağlanması da ayrı bir meseleydi. Tuzhurmato madenleri Davude ve Beyat aşiretlerinin bulunduğu sahada olmasından dolayı çıkarılan petrol bu iki aşiret tarafından geceleri çalınmakta bazen ise cebren el konul­maktaydı. Kil madenleri ise Talebanlılar'ın tasallutu altında olup bura­ları iltizama verilirken ihalelere sadece Talebani şeyhi Abdülhamid'in adamları katılmakta, dışardan kimse ise cesaret edememekteydi, Bu yüz­den çok düşük fiyatlarla iltizam gerçekleşmekteydi, Kayyare petrol ku­yularına ise Şemmar aşireti tarafından baskınlar düzenlenmekte petrol gözleri ateşlenerek kapatılmakta ve mevcut petrole el konulmaktaydı.

İngiliz “Türk Milli Bankası (!) ''
II. Abdülhamid’in tahttan indi­rilmesinden I. Dünya savaşının başlangıç tarihi olan 1914’e ka­dar geçen süreçte ise öncelikle İttihat ve Terakki döneminde, Bağdat ve Musul vilayetlerinde­ki petrol yataklarının, Sultan Ab­dülhamid’in şahsî emlaki olmak­tan çıkarılıp devletleştiriliş serü­veni yaşanmıştır. Aynı zamanda bu dönem, artık Babıâli’nin ida­resindeki bu zengin yatakları ele geçirebilmek için İngiliz D’arcy, Alman Bağdat Demiryolu Şirketi (Doyçe Bank) ve Ameri­kan Chester şirketlerinin kendi aralarında rekabet ederek kıya­sıya mücadeleye giriştikleri bir safhadır ki, bu durum, bu bölge­de halen artarak devam eden çı­kar savaşlarının başlangıcı ola­rak algılanmalıdır. Nitekim, mezkur şirketlerin her biri, ha­zırladıkları ve inanılmaz cam­bazlıklarla dolu şartlar ihtiva eden mukavele örneklerini yarı­şırcasına Babıâli’ye sunmaktalardı. Özellikle İngilizler, imtiya­zın koparılması konusunda Ba­bIâli’ye diplomatik baskı yap­maktan ve hatta bir takım teh­ditlerde bulunmaktan dahi çe­kinmemişlerdir. Bu dönem aynı zamanda, Osmanlı'nın Adana Ermeni Olayları, Tarblusgarp ve Balkan savaşlarım yaşadığı dö­nemdir. Ve nihayet lokmanın büyüklüğü birbirlerine düşman olan Alman ve İngiliz’i bir çıkar birlikteliğine mecbur kılmıştır. Zira İngiltere, Amerikalıları pet­rol işinde saf dışı bırakmak üze­re Bağdat demiryolu yapımında Almanlarla işbirliği yapmayı ka­bul etmişti. Doyçe bankla anla­şarak 1910 yılında sermayesi ta­mamen İngiliz olan Türk Milli Bankasını kurmuşlardır ki, bu banka, petrol araştırmalarına sermaye aktaracağı gibi aym za­manda İngiliz ve Alman menfa­atlerini de koruyacaktı. Yine, 1912’de Mezopotamya’da ve Osmanlı İmparatorluğunun öte­ki bölgelerinde petrol ayrıcalık­ları sağlayıp işletmek amacıyla Türkiye Milli Bankası, Doyçe Bank ve Shell’den oluşan “Tür­kiye Petrol Şirketi” teşkil edildi.

Bize verin!
Bu gelişmelerden bölge halkı rahatsızdı. Nitekim tam da bu sı­ralarda Bağdat valisinin merke­ze gönderdiği Ocak ve Mayıs 1914 tarihli şifreli telgraflar hal­kın duruma bakış açışım göster­mesi bakımından hayli ilgi çeki­cidir. Telgraflarda, Bağdat halkı­nın çoğunun artık yerleşik haya­ta geçip ziraate yöneldikleri ve ziraatte kullanmak üzere alman ve petrolle işleyen makinelerin, petrolün pahalı olması dolayı­sıyla zorlukla işletildiğinden bahsedilmekte; buradaki petrol madenleri imtiyazının bir an ev­vel verilerek işletimin başlama­sının fiyatları düşüreceği vurgu­lanmaktaydı. Ancak imtiyazın yabancılara verilmesinin, bölge ziraatı için en önemli ihtiyaç kaynağmın yabancı tekeline geçmesi demek olduğu bilhassa belirtilmekte ve bölgedeki pet­rolün mahalli sermayedarlardan oluşan bir şirket tarafından işle­tilmesinin uygunluğu üzerinde durulmaktaydı.
İngilizlerin bölgeye tümüyle hakim olma gayretlerine ve uyanıklıklarına bir örnek daha ver­mek mümkündür. 27 Nisan 1914 tarihli bir mektupla İngiliz tebaasından Hindistan müslümanları Babıâli’ye, Bağdat-Musul petrol imtiyazları ve Mezo­potamya’da toprak satın alma is­teklerini havî bir mektup yaz­mışlardı. Babıâli de bölgedeki valilerinden bu mevzu hakkındaki görüşlerini merkeze bildir­melerini istemişti. Bunun üzeri­ne Bağdat ve Musul valilerinin merkeze ulaştırdıkları görüşleri de dikkat çekicidir. 15 ve 17 Ha­ziran tarihli cevaplarda, talep sa­hiplerinin müslüman olmaların­dan dolayı isteklerine olumlu yaklaşılabileceği düşünülse de,Osmanlı tabiiyetinden olmadık­ça yabancı bir tebaanın memle­kette hak sahibi edilmesinin mahzurlu olacağı belirtilmiştir. Ayrıca Dicle ve Fırat nehirlerin­de vapur işletme imtiyazının ec­nebilere verilmiş olmasının (ki 29 Temmuz 1913’te yapılan bir anlaşma ile bu hak İngiltere’ye verilmiştir) halk arasında hükü­mete karşı kırgınlık oluşturdu­ğu, petrol imtiyazının da onlara verilmesi halinde halkın hükü­metine güveninin kalmayacağı belirtiliyordu.

Ancak Savaşla
İngiltere ve Almanya cephesi­ne bakıldığında her iki devletin sefaretleri 18-19 Haziran 1914 tarihlerinde Babıâli’ye verdikleri notalarla Musul ve Bağdat vila­yetlerindeki petrol madenleri imtiyazının Türk Petrol Kum­panyasına verilmesini taleb et­mişlerdir. Bu mevzuyla alâkalı bazı eserlerde, Sadrâzam Sait Ha­lim Paşa’nın 28 Haziran 1914 ta­rihli yazdı cevabı ile bu ayrıcalı­ğın bu devletlere verildiği iddia edilmektedir. Oysa verilen ceva­bî notada, “Musul ve Bagdad vi­layetlerinde keşf edilmiş veya edilecek petrol madeni imtiya­zının adı geçen şirkete verilme­sine muvafakat edildiği, ancak bu muvafakatin ihtiyati bir tedbir olarak Osmanlı devleti­nin hisseleri ile, mukavele şart­larının tayini hususlarına bağ­lı bulunduğu” ifade edilmiştir. Nitekim görüşmeler devam et­miş ve Osmanlı Hariciye Nezare­ti Londra’daki büyükelçisi Hakkı Paşa’ya gönderdiği 22 Temmuz tarihli telgrafında, Osmanlı Devleti’nin kumpanya ile yapılacak petrol imtiyazına dair müzakere­lerin ve özellikle hükümet hisse­sinin tayini meselesine dair gö­rüşmelerin, Londra’da ele alın­masının vakit alacağını, netice­nin bir an evvel sonuçlanması için kumpanyanın İstanbul’a bir vekil göndermesine karar verdi­ğini bildiriyordu.
Bütün bu gelişmeler yaşanır­ken I. Dünya savaşı patlak ver­miş ve görüşmeler yarım kalmış­tır. Tabiatıyla ortada düzenlen­miş ve Osmanlı parlamentosu­nun onayından geçmiş bir mu­kavele mevcut değildir. Bundan sonraki gelişmeler ise herkesin malumudur.
Velhasıl, tüm ayak oyunları, baskılar hatta tehditlerle Os­manlı'nın elinden alamadıkları bu kara hazine, büyük oranda bu sebeple çıkarttıkları ilk dün­ya harbi neticesinde tamamen bize ait olmaktan çıkmıştır. Bu ihtiras, günümüz dünyasını en önemli politik belirleyicisi ol­maya devam ediyor.



KAYNAK : 2003 Tarih ve Düşünce Dergisi Sayı/4
Yrd. Doç. Dr.
İ. Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. 

FACE : https://www.facebook.com/SESL%C4%B0-TAR%C4%B0H-104683004490362/?modal=admin_todo_tour

TWİTTER : https://twitter.com/bilge_yolu






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder