30 Nisan 2017 Pazar
CÂFER-İ SÂDIK (R.A.) HAZRETLERİ
Câfer-i Sâdık (r.a.) Hazretlerinin nesebi, baba tarafından, (babası Muhammed Bâkır, babası Ali Zeynelâbidîn, babası Hüseyin, annesi Fâtıma, babası Muhammed Mustafa s.a.v.) Peygamber Efendimiz’e (s.a.v); Ana tarafından (annesi Ümmü Ferve, babası Kâsım, babası Muhammed, babası Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk) Sıddık-ı A’zam’a dayanır.
Tâbiinden olup zamanının bir tanesi idi. İslâm âlimlerinin ve İslâm âleminin gözbebeklerindendir. Altun silsilenin 4. halkasıdır. Künyesi Ebû Abdullah'tır. Tâhir, Fâdıi gibi lakâpları vardır. Doğruluğu ve sadâkatinden kendisine “Sâclıık” lakâbı verilmiştir ki, en meşhûr la-kâbı “Sâdık”tır. Milâdî 702 (H.83) senesinin Rebîulevvel ayının on yedisinde Pazartesi günü Medîne-i Münevvere’de doğdu. 765 (H.148) senesi Recep ayının on beşinde Pazartesi günü Medîne-i Münevvere'de vefât etti. Medine’de Cennetüî-Bâkî' kabristanında babası ve dedesinin yanında medfundur.
Câfer-i Sâdık (r.a.) Hazretleri, temiz ve yüksek bir nesebe ve ahlâka sâhip olduğu gibi, güzel yüzlü ve tatlı dilliydi. Tatlı bir çehresi vardı. Kuvvetli ve orta boylu idi. Hz. Ali (r.a.)’ye çok benzerdi. On evlâdı olup, yedisi erkek, üçü kız idi. Evlâtlarının hepsi zamânın âlimi ve insanların rehberiydiler. İmâm-ı Câfeır-i Sâdık Hazretleri, ilmi, babası Muhammed Bâkır'dan öğrendi. Dini ilimlerde olduğu gibi, zamânının bütün fen ilimlerinde de söz sâhiıbiydi. En meşhûr talebesi, aynı zamanda üvey evlâdı olan Hanefî mezhebinin kurucusu ve ehl-i sünnetin reisi olan İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (r.h.)’dir. İmâm-ı A’zam (r.h.), Câfer-i Sâdık’a (r.a.) intisâb ederek; derslerine ve sohbetlerine iki sene devâm etmiş ve huzûrunda kavuştuğu mârifeti; “O iki sene olmasaydı, Nû-man helâk olmuştu.” meşhur cümlesi ile ifâde etmiştir.
Tasavvuf yolları, imâm ı Câfer-i Sâdık Hazretlerinde birleşmiştir. Câfer-i Sâdık (r.a.), iki yokilan Peygamber Efendimize (s.a.v.) bağlıdır. Birincisi anasının babalarının yolu olup Hz. Ebû Bekir (r.a.) vâsıtası ile Resûlüllah (s.a.v.)'a bağlanmaktadır ki; zikr-i hafî (gizli zikir) yoludur. Bu yola da nübüvvet yolu denir. İkincisi babalarının yolu olup, Hz. Ali (r.a.) vâsıtası ile Resûlüllah (s.a.v.)’a bağlıdır ki; zikr-i cehri (sesli zikir) yoludur. Bu yola velâyet yolu denir. Câfer-i Sâdık (r.a) Hazretleri, hem neseben Ebû Bekr-i Sıddîk (r.a.) soyundan, hem de, onun vâsıtası ile Resûlüllah (s.a.v.)’tan feyiz almış olduğu için; "Ebû Bekr-i Sıddîk, beni iki hayâta kavuşturmuştur.” buyurmuşlardır.
Alçak gönüllü idi. Kimseyi incitmezdi. Her mümini kendisinden daha kıymetli bilirdi. Birgün kölelerini çağırdı. Onlara; “Geliniz, sizinle sözleşelim. Kıyâmet günü içimizden hangimiz kurtulursa, onun diğerlerine şefâatçı olması için birbirimize söz verelim.” dedi.
Onlar: “Ey Allâh Resûlünün evlâdı! Sizin bizim şe-fâatımıza İhtiyâcınız yoktur. Dedeniz Muhammed (s.a.v), bütün İnsanların ve cinlerin şefâatçısıdır.” deyince" “Ben bu amellerimle, işlerimle yarın kıyâmet gününde ceddimin yüzüne bakmaya utanırım.” buyurdu.
Câfer-I Sâdık (r.a.) Hazretleri’nden:
• Günâhlara tevbe etmeyi geciktirmek, Allâhü Teâlâ'ya karşı mağrûr ve kibirli olmaktır.
• Uzun emel sâhibi olmak ve her şeyi sonraya bırakmak, perişanlık ve düşüncesizliktir.
• Dört şey vardır ki, onların azı da çoktur:
1. Ateş, 2. Düşmanlık, 3. Fakirlik, 4. Hastalık.
• Kız evlâtlar, ana-babası için hayır ve hasenâttırlar. Oğlanlar ise, nimettirler. Hasenât sâhibi olanlar sevap kazanır Nimetlerden ise hesâba çekilir, suâl sorulur.
• Bir kimse, kusur, günah işlediği zaman utanmıyorsa yaşlandığı zaman pişmanlık duyup kötü işlerinden vazgeçmezse ve tenhâ bir yerde olduğu zaman Allâhü Teâlâ’dan korkmazsa, onda hayır yoktur.
• Üç şey vardır ki, müslümanları çok aziz, şerefli eder:
1. Kendisine zulüm edeni affetmek.
2. Kendisine bir şey vermeyene iyilikte bulunmak.
3. Kendisini aramayanları, arayıp hâllerini sormak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder