

"Muhibbi" mahlasıyla şiirler yazan Kanuni'den beyitler.
Halk içinde muteber bir nesene yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sağlık gibi
Olsa kumlar sayısınca ömrüne haddi adet
Gelmeye şişe-i çerh içre bir saat gibi

Zigetvar savaşına giden Kanuni Sultan Süleyman oradan Ebussu'ud Efendiye gönderdiği mektupla Şeyhül İslam'dan dua istediği mektubu şöyledir :
Halde haldaşım sinde sindaşım
Tarik-i Hak'da yoldaşım , ahiret karındaşım
Molla Ebussu'ud hazretlerine
Dua'yı bîhad iblâğından sonra
Nedür haliniz ?
Ve nicedür mizâc-ı lâzimü'l-imtizâcınız ?
Sıhhat ve afiyette misiniz ?
Hak Teâla hızânei hafiyesinden
Kemâl-i sıhhat ve nihâyet-i selâmet müyesser eyleye...
Allah-u Teâla'nın ihsanı ile lütuflarınızdan niyaz olunur ki mübârek vakitlerde muhlislerinizi şerfli kalpşerinizden çıkarmayınız . Bizim için dua buyurunuz ki yerre batasıca kafirler hezimete uğrayıp bütün İslam orduları mânsur ve muzaffer olupAllah-u Teâla'nın rızasına kavuşalar...Duâlarınızı yine duâlarınızı bekleyen Hak Teâla'nın kulu Süleyman-ı bî riyâ

23 Ağustos 1574 (H.982) tarihinde 84 yaşında iken vefat etti . Cenaze namazını Kazasker Sinan Efendi Fatih Camiinde kıldırdı . Ve Eyüb semtinde kendisinin yaptırdığı medresenin bahçesine denedildi . 58 sene müddetle kadılık , müderrislik , şeyhülislamlık vazifeleri yaptı . Millete ve devlete çok hizmet etmiş , padişahler ve halk tarafından çok sevilmiş , müstesna bri zât idi . Sayısız talebe yetiştiren ve çok mühim eserler veren Ebussu'ud Efendi günümüzde daha çok fetvalarıyla bilinmektedir . Ebussu'ud Efendinin vermiş olduğu fetvalardan bir misal :
"Bir tavuk boğazlanıp içi ve kursağı çıkarılmadan kaynar suda haşlasalar , yolsalar yemesi helal olmaz , haramdır .
Kesip içi ve kursağı çıkarışıp , içi yıkandaıktan sonra haşlasalar , tüylerine necaset bulaşmamış ise , yemesi helal olur "


Evin hanımı hizmetçisini çağırdı "kızım görmüyor musun" dedi . "Bu sehpanın üzerindeki toza adımı yazabiliyorum" Hizmetçi içini çekerek "Ah hanım efendi bilgili olmak ne güzel şey" dedi.

Türkiye'ye japonya'dan bir eğitim heyeti gelir . Yurdumuzun bazı bölgelerinde gerekli incelemeleri yapan bu heyet , şu tesbiti yaparlar "Sizin çocuklzrınızda milli şuur yok " Türk heyetinin "Sizin gençlerinizde milli şuur var mıdır ? Neler yapıması gerekir ?" sorusuna Japon uzmanlar :
Biz gençlerimize daha ilk okula başlamadan "şok testler " uygularız . Mesela uçak gibi hızlı giden trenlerimize bindirir , bir tur yaptırırız . Çok katlı yollardan da geçen tren , onları şöyle bir sarsar . Mini mini çocuklarımız teknolojinin bu baş döndürücü neticesini görerek şoke olurlar .
Bu şoktan sonra Hiroşima'ya götürürüz . Bölgeyi aynen koruyoruz . Bombalanmış bu bölge hakkında bilgilendirir , değil hayvan bitkinin bile yeşermediğini gösteririz .
Ve deriz ki "Eğer sizler çalışmaz , sizden öncekileri geçmezseniz vatanınız , işte böyle düşmanlar tarafından bombalanır . Hiçbir canlı yaşamayacak biçimde size bırakıp giderler . Çalışırsanız , bindiğiniz hızlı trenleri bile geçecek yeni vasıtalar yaparsınız . Gerisi sizin bileceğiniz iş". Çocuklarımız bununla ikinici bir şok daha yaşarlar .

Arkadaş insanın yakın çevresini teşkil eder . İyi seçilmiş üstün karakterli ve örnek şahsiyete sahip bir arkadaş , kurtuluşuna sebep olduğu gibi , kötü bir arkadaşta kişinin helakine sebep olabilir .
Kur'ân-ı Kerîm'de bazı insanların , kötü kişilerle arkadaş olduklarından dolayı , nasıl nedâmet duyacaklarını beyan eder .
Ukbetü'bnü Ebî Müayt Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in meclisine çokca gelir , onun sözlerine kulak verirdi .
Ukbe birgün Peygamber Efendimiz(s.a.v.)'i ziyafete davet etmek istemişti . Peygamberimiz (s.a.v.)'de müslüman olması şartıyla bu davetine icabet edeceğini bildirmiş , Ukbe'de bu isteği kabul edip müslüman olmuştu .
Ukbe'nin müslüman olduğunu duyan , yakın arkadaşı Übeyy İbn-i Halef , Ukbe'nin yanına gelerek , kendisiyle olan bütün arkadaşlık münasebetini derhal kesmesini ister . Ukbe :
-Ben ona hakkaten iman etmiş değilim . sadece yemeğimden yesin diye yaptım , diyerek Übeyy'i ikna etmeye çalışsada Übeyy razı olaz . Übeyy :
-Benimle arkadaşlığını sürdürmek istiyorsan , ben de şart koşuyorum varıp ensesine vurup , yüzüne tüküreceksin . Bunu yapmadığın müddetçe senden hoşnut olmam . Tercih et ya ben ya o , der .
Bu sözler üzerine Ukbe , Übeyy'in arkadaşlığını tercih eder . İşte bu hadise üzerine şu Âyet-i Celîleler nazil olur meâlen.
"Hem o gün ki zâlim ellerinin üstünü ısıracak . Eyvah bana diyerek keşke ben Peygamberin maiyyetinde (yanında) bir yol tutsaydım . Vay şu başıma gelene keşke ben falanı dost edinmeyeydim" (Furkan Suresi 27)

Âyet-i Kerîmede dünya menfaati için dost olanların , bu menfaatler bitince birbirlerine düşman olacaklarını , müttekîlerin , yani dostluğu Allah (c.c.) rızası için yapanların ise böyle olmadıkları haber verilmektedir .
"Dostlar o gün bir birine düşmandır . Takva sahipleri müstesna" (Sûre-i Zuhruf 67)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur ki ,"İyi arkadaş ile kötü arkadaşın misali misk taşıyan ile körük çeken insan gibidir . Misk sahibi sana ya kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın . Körük çekene gelince ya elbiseni yakar yahut da sen onun pis kokusunu alırsın" (Feyzü'l-Kadir 5/507)

Cenâb-ı Hak kullarını zaman zaman muhtelif musibetler ile imtihan eder . Kitabında bu hususa dikkat çekmektedir meâlen :"Görmezler mi ki her yıl bir veya iki defa imtihan olunurlar , sonra da tevbe etmezler , ibret almazlar"(Sûre-i Tevbe 126)
Diğer bir Âyet-i Celîlede de meâlen:"Andolsun ki sizi biraz korku , biraz açlık , birazda mallrdan canlardan ve mahsüllerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz . Sabredenlere lütf u keremimi müjdele"buyurulmaktadır . (Sûre-i Bakara 155)
Dikkat edilirse Âyet-i Kerîmelerde kulun geçeceği üç basmağa işaret vardır .
İlk basamak , belâ ve musibetler ile imtihan olunmak . Belâ insana itaat halinde gelirde itaate devam ederse rütbe ve derece alır . Gaflet halinde gelirde uyanırsa mağfirettir . İsyan halinde gelirde o halden dönerse af ve mağfiret , günaha devam ederse cezadır .
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır :"Mükâfâtın büyüklüğü belânın şiddetine göredir . Allah (c.c.) sevdiği topluluğu belaya uğratır . "(Riyazüssalihin c.1 s.256)
İkinci basamak , musîbetlere sabretmek . Sabır acıya katlanmak insan tabiatına hoş gelmeyen bir takım hallere , tahammül etmekten ibarettir . Sabır taate devam etmeye günahları terk etmeye musîbete katlanıp , kimseye şikayette bulunmamaya azmetmektir .
Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle buyurmaktadır meâlen :"Ey iman şerfi ile temâyüz etmiş olan kâffe-i ehl-i îmân ! Sabr-u Salât ile yardım isteyin . Şüphe yokki Allah (c.c.) sabr edenler ile beraberdir " (Sûre-i Bakara 153)
Sonuncu basmak ie , belânın kendi kusurlarından dolayı geldiğini düşünüp , ibret almak ve halini düzeltmektir . İbret , uyanmayı îcâb ettiren hadisedir . İbret almak ise ders alınacak hâdise karşısında uyanıp mevcut hali değiştirmektir .
"Musibetler , Hakk'ka dâvet , n'ura hidâyet içindir" Fakat Allah (c.c.) dostları şöyle duâ etmeyi tavsiye buyurmuşlardır : "Yâ Rabbi ! Ben imtihan ehli değilim , beni imtihan etme ! Habîbinin iltimâsıyla bizi bu âlemden göçür "

Malını sakındığın gibi dilinide sakın
Nafakanı tartığın gibi sözlerinide tart
Sözünü ölçülü sarfet ve konuşurken çok dikkat et
Çünkü bir tek sözün yersiz sarfedilmesinden
Bin altın liranın yersiz harcanması daha iyi olur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder