Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

2 Temmuz 2022 Cumartesi

EFENDİMİZ (s.a.v.) İNTİHAR ETMEYİ DÜŞÜNDÜMÜ ?

 


 Alıntı Muhammed Hamidullah’ın “İslam Peygamberi” isimli eserinden sayfa 83.”[1]

 Hamidullah hocaya ne demeli? Ya bu bilgiyi “hakikat” diye nakil ve takdim eden diğer zevat hakkında nasıl bir hüküm vermeli?..


Meselemize Gelecek Olursak

Cevaba geçmeden önce hep tekrarladığım bir hakikati bu vesileyle bir kere daha vurgulayayım: Herhangi bir meselede “rivayet” söz konusu ise, orada Hadis ilminin kriterleri konuşmalıdır. Tarih kaynakları ve bu kaynaklardaki rivayetler/nakiller de bundan müstağni değildir. Tarihî olaylar bize “rivayetler” vasıtasıyla geldiğine göre, tarih kitaplarında kaydedilmiş bulunan malzemenin güvenilir olup olmadığı meselesi de Hadis ilminin kriterleri esas alınarak aydınlığa kavuşturulmak zorundadır. Her ne kadar Hadis uleması tarihî rivayetler konusunda –akaid ve ahkâm muhtevalı rivayetlere nazaran– daha toleranslı davranmış ise de tarihî herhangi bir rivayetin muhtevası akaidi ve ahkâmı ilgilendiriyorsa, orada söz konusu toleransın işletilmesi elbette bahis konusu olmaz.


Muhammmed Hamidullah, birçok nakisa ile malul olmasına rağmen hayli rağbet görmüş bulunan mezkûr eserinde şöyle der: “Tarihçilerin bize verdiği bilgilere nazaran ilk vahyin yahut ilk vahiylerin alınmasından sonra geçici bir kesiklik devresi (Fetret) hâsıl olmuştur. Müteakip iki veya üç yıl boyunca Muhammed A.S.S.’da bir gelişme, bir tekâmül olmuş olmalıdır: İlk önce, vahyin yarattığı bir dehşet hâli, sonra bir sükûnet ve olanlardan hoşnutluk devresi, bundan sonra da yeniden bir vecd ve kendinden geçip istiğrâk âlemine dalma imkânını bekleyip durma ve sonunda da yeis ve ümitsizlik içine düşme! Bu sonuncu devre ile ilgili olarak tarihçilerin bize naklettikleri şey, onun büyük yeis ve üzüntü içine gömüldüğü bu sırada, Muhammed A.S.S.’ın, canına kıymak üzere yüksek kayalıklara birçok defalar çıkmış olduğudur. Fakat kendini aşağıya atmaya hazırlandığı her defasında melek Cebrâ’îl A.S. yeniden görünüyor ve onun gerçekten Allah’ın Resûlü olduğunu temin ediyordu. Bu onu bir müddet için oyalayıp teskin ediyor ve o, tekrar ibâdet ve zühd ü takvâ hayatına dalıyordu…”[2]


Hamidullah, bu pasajın referansını zikrettiği dipnotta şunları söyler: “Buhârî, 91/1; üç yıl süren bir bekleyişten sonra Ebû Leheb’in karısı ve kendi yengesi (bkz. İbn Kesîr, Tefsîr, Sûre 93, âyet 3) bu durumu işittiğinde ona hakaretler yağdırarak: “Şeytanın artık seni terketti” demesi üzerine Resûlullah geçici bir taşkınlık içerisine düşmüş ve intihar etmek istemişti.” [3]


Hamidullah’ın, kullandığı bilgiyi refere ediş tarzı özellikle dikkat çekici. Efendimiz (s.a.v)’in intiharı düşündüğünü anlatan rivayetin el-Buhârî’nin Sahîh‘inde geçtiğini söylemek, okuyucuda, hadisenin gerçek olduğu konusunda İmam el-Buhârî’nin bize garanti verdiği inancının oluşması için fazlasıyla yeterli.


Burada bir parantez açalım: Kütüb-i Sitte başta olmak üzere elimizdeki hadis kitaplarının tamamı “ihtisas eseri”dir. Yani bu eserlerin her birinin kaleme alınış amacı, sistematiği ve özelliği farklıdır. Bu durum bilinmeden bu eserlerden doğru biçimde istifade etmek çoğu zaman imkânsızdır. Dolayısıyla herhangi bir rivayetin Sahîh-i Buhârî‘de veya başka herhangi bir hadis kaynağında yer almış olması, mutlak anlamda sahih olduğunu söylemek için yeterli değildir. “Kaynak metodolojisi”nden habersiz olarak bu eserlere yapılan referanslar –bu yazının konusunu teşkil eden “mesele”de olduğu gibi– ciddi arızalara sebebiyet verir/vermektedir.


İşin Aslı

Rivayetin senedinin durumu

Başta el-Buhârî[4], Müslim[5] ve Ahmed b. Hanbel[6] olmak üzere pek çok kaynakta[7] yer uzun bir rivayette, vahye ilk defa muhatap olduğu zaman Efendimiz (s.a.v)’in yaşadığı haller detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Rivayete yüzeysel olarak bakanlar, Efendimiz (s.a.v)’in, ilk vahyi alışının üstünden bir süre geçince[8] artık bir daha vahiy alamayacağı düşüncesinin oluşturduğu gerilimle birkaç kere intihar etmeyi düşündüğünü ve bunu İmam el-Buhârî’nin Hz. Âişe (ranha) validemizden sahih bir senedle naklettiğini düşüneceklerdir.


Ancak rivayetlerin diline ve ilgili kaynakların özelliklerine aşinalığı olanlar, doğrudan Hz. Âişe (r.anha) validemizin anlatımıyla ve normal bir akışla devam eden rivayetin bir varyantında, metnin sonlarına doğru akışın birden değiştiğini ve farklı bir anlatımın devreye girdiğini kolayca tesbit edeceklerdir. “İntihar” meselesinin bahse konu edildiği yer tam da burasıdır.


Bu noktayı –biraz öncesinden alarak– birlikte görelim:

… ثُمَّ لَمْ يَنْشَبْ وَرَقَةُ أَنْ تُوُفِّيَ وَفَتَرَ الْوَحْيُ فَتْرَةً حَتَّى حَزِنَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِيمَا بَلَغَنَا حُزْنًا غَدَا مِنْهُ مِرَارًا كَيْ يَتَرَدَّى مِنْ رُءُوسِ شَوَاهِقِ الْجِبَالِ فَكُلَّمَا أَوْفَى بِذِرْوَةِ جَبَلٍ لِكَيْ يُلْقِيَ مِنْهُ نَفْسَهُ تَبَدَّى لَهُ جِبْرِيلُ فَقَالَ يَا مُحَمَّدُ إِنَّكَ رَسُولُ اللَّهِ حَقًّا فَيَسْكُنُ لِذَلِكَ جَأْشُهُ وَتَقِرُّ نَفْسُهُ فَيَرْجِعُ فَإِذَا طَالَتْ عَلَيْهِ فَتْرَةُ الْوَحْيِ غَدَا لِمِثْلِ ذَلِكَ…

“… Sonra çok geçmeden Varaka vefat etti. (Ardından) bir süre vahiy kesildi. Hz. Peygamber (s.a.v) bu sebeple çok hüzünlendi. –Bize ula؛tığına gِre– bundan dolayı kendisini atmak için birkaç kere yüksek dağların ba؛ına çıktı. (Ancak) o esnada Cibrîl (a.s) kendisine gِründü ve “Ey Muhammed! Sen gerçekten Allah’ın Resulü’sün” dedi. Bununla gِnlü sükûn bulup ızdırabı dindi ve geri dِndü. Vahyin kesildiği süre uzayınca yine benzeri bir durum oldu…”


Rivayet Hz. آi؛e (r.anha) validemizin anlatımı olarak akıp giderken, tercümede iki tire arasında verdiğim “bize ula؛tığına gِre” ifadesi, ardından gelen anlatımın Hz. آi؛e (r.anha) validemize ait olmadığını açık bir ؛ekilde gِstermektedir. Bilindiği kadarıyla Hz. آi؛e (r.anha) validemiz, Efendimiz (s.a.v)’den aktardığı hiçbir rivayette bِyle bir ifade kullanmamı؛, ِzellikle de rivayetin ortasında araya bِyle bir ifade kesinlikle koymamı؛tır.


Dolayısıyla ؛urası kesin: Bahsimizin konusunu te؛kil eden rivayetin bir varyantında yer alan bu ifade ile ba؛layıp devam eden sِzler –ki tercümede de gِrüldüğü gibi mahut “intihar” anlatımı bundan sonra gelmektedir– Hz. آi؛e (r.anha) validemize ait değildir.


O halde bu ifade kime aittir?

Rivayetin senedlerini incelediğimizde ortaya çıkan netice ؛udur:


İ؛bu “intihar” anlatımı, daha ِnce de belirttiğim gibi, Efendimiz (s.a.v)’e vahyin ilk geli؛ sürecini anlatan uzun rivayetin bütün varyantlarında yer almı؛ değildir.


İmam el-Buhârî bu rivayeti Sahîh‘inin deği؛ik yerlerde farklı tariklerle zikretmi؛tir ki, bunlardan ikisinde[9] rivayet,  “… Sonra çok geçmeden Varaka vefat etti. (Ardından) bir süre vahiy kesildi. Hz. Peygamber (s.a.v) bu sebeple çok hüzünlendi” ifadesiyle sona ermektedir.[10]  Yine bu rivayet Müslim tarafından, “intihar” anlatımına yer vermeksizin aktarılmı؛tır.[11]


“İhtihar” anlatımının yer aldığı senedde ؛ِyle ilginç bir durum daha var: İmam el-Buhârî bu anlatımın yer aldığı metni sevk ederken senedi ؛ِyle verir: “Bize Yahyâ b. Bükeyr ؛ِyle anlattı: Bize el-Leys, Ukayl’den naklen ؛ِyle anlattı: H[12]; Bana Abdullah b. Muhammed ؛ِyle anlattı: Bize Abdürrezzâk ؛ِyle anlattı: Bize Ma’mer ؛ِyle anlattı: ez-Zührî ؛ِyle dedi: Bana Urve, “devamla” Hz. آi؛e (r.anha)’den naklen ؛ِyle haber verdi: …”


Burada yer alan “ilginç” durum ؛u noktalarda kar؛ımıza çıkıyor:


İmam el-Buhârî, dipnotta ne anlama geldiğimi açıkladığım “H” harfiyle ayırdığı iki tarik zikretmi؛tir. Bunlardan ilki Ukayl (b. Hâlid el-Eylî), ikincisi ise Ma’mer (b. Râ؛id) vasıtasıyla İbn ھihâb ez-Zührî’ye bağlanmaktadır. (İmam el-Buhârî’nin, hemen yukarıda 9 numaralı dipnotta belirttiğim yerde, yani Sahîh‘in ba؛ında bu rivayeti Yûnus b. Yezîd isimli ravi vasıtasıyla İbn ھihâb ez-Zührî’ye bağlanan tarikle de naklettiğini hatırlatalım. Ki, “intihar” anlatımını içermeyen bu metin, Ukayl b. Hâlid’in naklettiği metinle aynıdır.)

İmam el-Buhârî’nin buradaki tutumu ؛u anlama gelir: “H” harfinden ِnce zikrettiği tarik ve o tarikle gelen metin esastır ve daha ِnce Sahîh‘in “Bed’u’l-Vahy” kısmında zikredilmi؛tir. Bu metinde “intihar” anlatımı yoktur. Bu harften sonra zikrettiği ikinci tarik ve bu tarikle gelen metin ise esası te؛kil eden ve daha ِnce zikredilen tarik ve metne “makrûnen” verilmi؛tir.


İ؛bu “makrûnen” tabiri son derece ِnemli bir durumu anlatır: Daha ِnceden “ihtisas kitabı” olduğunu belirttiğim Kütüb-i Sitte ve benzeri eserler “Kitab”lardan, kitablar da “Bab”lardan olu؛ur. Müellif, her bir babda ِncelikle o babın muhtevasının aslını te؛kil eden sahih riayet(ler)e yer verir. O babın esas temelini bu rivayet(ler) olu؛turur. İkinci olarak da, o rivayetleri kimi açılardan takviye eden ya da farklı ayrıntılar içeren rivayet(ler)e yer verir. Bunlar da”mütâbi’” ya da “؛âhid” adını alır. “el-Buhârî ve Müslim’in Sahîh‘lerindeki bütün rivayetler sahihtir” sِzü, bu iki kitabı olu؛turan “bab”larda ilk olarak yer alan asıl rivayetlerin (: usûl)  durumunu anlatır. Her bir babda ikincil olarak nakledilen mütâbi’ ve/veya ؛âhid rivayetler ise sıhhat ؛artlarını birinciler seviyesinde ta؛ımayabilir. Zira yer verili؛ maksatları farklıdır. İ؛te bu ikincil rivayetler, ilk grupta yer alanlara “makrûnen”, yani “onların ardından ve onları takviye amacıyla” zikredilmi؛ olurlar ve –tekraren sِyleyelim– ilk grupta yer alan rivayetlerde gِzetilen sıhhat kriterleri bunlarda biraz daha gev؛etilebilmektedir. Bunun anlamı ؛udur: İmam el-Buhârî, “H” harfinden sonra zikrettiği tarikin de metnin de sıhhatini garanti etmemi؛tir.[13]


Yukarıda “devamla” kelimesiyle verdiğim ifade, aslında “fe” harfidir ve ehlinin kolayca anlayacağı gibi burada bu harf “ta’kîb” bildirir. Yani ez-Zührî, Efendimiz (s.a.v)’e vahyin ilk geldiği sırada olup bitenleri belli bir sened zinciriyle anlattığı bağlamda Urve’den naklen, onun Hz. آi؛e (r.anha) validemizden aktarımı olarak uzun rivayeti zikrediyor. Ardından yukarıda Arapça orijinalini ve tercümesini sunduğum pasaj geliyor. Bu durum açık bir ؛ekilde gِsteriyor ki, ez-Zührî’nin Urve kanalıyla Hz. آi؛e (r.anha) validemizden naklettiği kısım, “Hz. Peygamber (s.a.v) bu sebeple çok hüzünlendi” cümlesiyle sona ermektedir.

Sonra ez-Zührî sِze devamla, “Bize ula؛tığına gِre bundan dolayı kendisini atmak için birkaç kere yüksek dağların ba؛ına çıktı…” diye ba؛layıp devam eden ifadelere yer veriyor.


Bu tesbitin ِnümüze koyduğu gerçek de ؛udur: Bir kısım ؛arihlerin de isabetle belirttiği gibi bu rivayetin son kısmına “intihar” anlatımını monte eden ki؛i İbn ھihâb ez-Zührî’dir.[14] Bu kısmı monte ettiğini de gizlememi؛tir. Problem ؛urada ki, o, bu nakli kimden aldığını belirtmemi؛, sadece “bize ula؛tığına gِre” diyerek bu nakli ba؛kalarından aldığını belirtmekle yetinmi؛tir.


ez-Zührî’nin kimden aldığını tasrih etmediği –teknik tabiriyle “mürsel” olarak aktardığı– rivayetler konusunda hadis alimlerinin kanaati, bu rivayetlerin, “mürsellerin en zayıflarından” olduğu ؛eklindedir.[15] Hatta onun mürsel rivayetlerinin, “mürsellerin en ؛erlilerinden” olduğu sِylenmi؛tir. اünkü kendisi hadis hafızıdır; kimlerden rivayet aldığını gayet iyi bilir. Hal bِyleyken, kendisinden rivayet aldığı ravinin adını zikretmemi؛se, o ravideki bir kusur sebebiyle bِyle davrandığına hükmolunur.[16]


Ba؛ka bir kısım ؛arihler de bu ifadenin –senedde ez-Zührî’nin altında yer alan– Ma’mer’e ait olduğunu ileri sürmü؛lerdir ki[17], teknik olarak bu da mümkündür. Ma’mer, haddi zatında güvenilir bir ravi olmakla birlikte, bilhassa Iraklılar’dan rivayetleri (ez-Zührî’den aldıkları müstesna olmak üzere) zayıf bulunmu؛tur. Keza Sâbit (el-Bünânî?), آsım b. Ebi’n-Necûd ve Hi؛âm b. Urve’den rivayetlerinde de çokça çeli؛kiye ve vehme dü؛tüğü tesbit edilmi؛tir.[18]


Ancak et-Taberî’nin yer verdiği bir rivayet, bu ilavenin Ma’mer’e değil, ez-Zührî’ye ait olduğunu açık bir ؛ekilde ortaya koymaktadır: “Bize İbn Abdi’l-A’lâ ؛ِyle anlattı: Bize İbn Sevr, Ma’mer’den, o da ez-Zührî’den naklen ؛ِyle anlattı: “Resulullah (s.a.v)’e gelen vahiy bir süre kesildi. Resulullah (s.a.v) bundan dolayı hayli hüzünlendi/üzüldü. Kendisini a؛ağıya atmak için dağların zirvelerine gitmeye ba؛ladı. Ancak her defasında Cibril (a.s) kendisine gِrünüp, “ھüphe yok ki sen Allah’ın Peygamberisin” diyordu…”[19] ھu halde, sِz konusu “intihar” anlatımının ez-Zührî’ye ait “mürsel” bir rivayet olduğunu kesin bir dille ifade etmek doğru, hatta “zorunlu”dur!


Devam edelim:


Burada senedsiz olarak verildiğini gِrdüğümüz bu rivayetin senedli bir varyantını İbn Sa’d, et-Tabakātu’l-Kebîr‘inde zikretmi؛tir. Oradaki sened zinciri ؛u ravilerden olu؛maktadır: “İbn Sa’d ← Muhammed b. ضmer (el-Vâkıdî) ← İbrâhîm b. Muhammed b. Ebî Mûsâ ← Dâvud b. el-Husayn ← Ebû Ğatafân b. Tarîf ← İbn Abbâs (r.a).”[20]

Bu senedde yer alan –İbn Sa’d’ın hocası durumundaki– Muhammed b. ضmer el-Vâkıdî, hadis tenkitçileri tarafından cerhin en ağırıyla, “yalancılıkla” itham ve hadisleri terk edilmi؛ bir ravidir.[21]


Onun bu rivayeti kendisinden aktardığı İbrâhîm b. Muhammed b. Ebî Mûsâ isimli ravi hakkında herhangi bir bilgiye ula؛amadım.


Bu zatın rivayeti kendisinden aldığı Dâvud b. el-Husayn ise rivayetlerinde gev؛ek davranmakla itham edilmi؛ bir ravidir. ضyle ki, cerh ta’dîl sahasının üstadlarından Ebû Hâtim, “Mâlik bu zattan rivayette bulunmu؛ olmasaydı, hadisleri terk edilirdi” demi؛tir.[22]


Dolayısıyla bu rivayetin de iler-tutar tarafı yoktur; Efendimiz (s.a.v)’e, –hem de birkaç kere!– “intihara azmetmek” gibi bir fiili isnad eden bu rivayetin kaale alınabilmesi için elbette isnadında ta’n edilecek herhangi bir noktanın bulunmaması elzemdir.


Netice olarak, senedsiz olarak nakledilen varyant ister ez-Zührî’ye, ister Ma’mer’e, hatta isterse ba؛ka bir raviye ait olsun, sahih bir senedi ortaya konmadığı sürece sِz konusu ilave kaale alınamaz!. Benim ula؛abildiğim senedli varyantın durumu ise ortada!


Rivayetin metninin durumu

Rivayetin “sened” noktai nazarından arz ettiği durum budur. Konunun “metin” nokta-i nazarından incelenmesine gelince, yazının ba؛ında Arapça orijinaliyle birlikte zikrettiğim metinde dikkat çeken noktalar var:


Efendimiz (s.a.v) vahiy kesildikten sonra ِylesine hüzünleniyor ki, yüksek dağların ba؛ına çıkıp kendisini a؛ağıya atmayı dü؛ünüyor! Ancak Cebrail (a.s) geliyor ve “Sen Allah’ın Resulüsün” diyerek kendisini teskin ediyor. (A؛ağıda bu noktayı tekrar ele alacağım.) Bir kere cereyan ettiği nakledilmi؛ olsaydı buna, bir noktaya kadar “anla؛ılabilir bir durumdur” diyebilirdik. Ancak rivayet bu durumun “birkaç kere” tekerrür ettiğini sِylemektedir! Bilfarz intiharı gerçekten dü؛ünmü؛ olsa bile, buna ilk defa te؛ebbüs ettiğinde Cebrail (a.s)’ın kendisine gelip durumun hakikatini bildirdikten ve kendisinin peygamber olduğunu teyit ettikten sonra Efendimiz (s.a.v)’in tekrar tekrar intihara yeltenmesi alabildiğine garip duruyor! Melekten bu teyidi/garantiyi aldıktan sonra intiharı tekrar tekrar niçin dü؛ünsün ve buna yeltensin ki?!

Ba؛ta yine İmam el-Buhârî’nin Sahîh’i olmak üzere birçok kaynakta Hz. Câbir (r.a)’dan gelen bir rivayette, Efendimiz (s.a.v)’in, kendisine ilk defa vahiy geldikten sonra ya؛adıklarını ؛ِyle anlattığını gِrüyoruz: “Yolda yürürken, gِkten bir ses duydum. Ba؛ımı kaldırdığımda gِrdüm ki, bana Hira’da gelen melek! Yerle gِk arasını doldurmu؛ vaziyette bir kürsî üzerinde oturuyordu. اok korktum. Eve dِndüm ve “Beni ِrtün” dedim. Bunun akabinde Allah Teala, “Ey ِrtüsüne bürünmü؛ olan! Kalk ve uyar!…” ayetlerini indirdi. (Bundan sonra) vahiy, ara vermeden arka arkaya gelmeye devam etti.”[23]

Bu rivayet –konuyla ilgili diğer rivayetlerle birlikte dikkate alındığında–, Efendimiz (s.a.v)’in, kendisine vahiy ilk defa geldikten sonra Cebrail (a.s)’ı defalarca gِrdüğünü ortaya koymaktadır. Hal bِyleyken, elçi olarak seçilip gِrevlendirildiği konusunda herhangi bir ؛üpheye kapılarak intihara yeltendiğini dü؛ünmek kesinlikle inandırıcı değil!


Efendimiz (s.a.v)’in vahye ilk defa muhatap olduktan sonraki süreçte neler ya؛adığı konusunda hadis, tefsir ve tarih kaynaklarında hayli rivayet mevcuttur ve bunların her biri konuyu ayrı bir veçhesiyle aydınlatmaktadır. Farklı senedlerle gelmek suretiyle birbirini teyit eden bu rivayetlerle kar؛ıla؛tırıldığında, sadece ez-Zührî’den ve “mürsel olarak” gelen, gerek sened, gerekse metin itibariyle son derece zayıf ve tutarsız olduğu açıkça gِrülen tek bir rivayete dayanarak Hz. Peygamber (s.a.v)’e “intihar” dü؛üncesini nisbet etmenin ilmî ِlçüler içinde ciddiye alınacak bir yanı olamaz!

Sonuç yerine

Gerek sened, gerekse metin yِnünden son derece problemli olduğu açık olan bir rivayete dayanarak, sadece Efendimiz (s.a.v)’in ؛ahsını değil, aynı zamanda bütün olarak “nübüvvet kurumunu” tِhmet altına sokacak bir tutumla ortaya çıkmadan ِnce, konunun hassasiyetine binaen hiç olmazsa ihtiyatlı cümleler kurmak, sadece ilmî ciddiyet değil, aynı zamanda edep ve ahlak gereğidir.


Gِründüğü kadar masum olmadığı açık olan ve arka planında “Peygamberi bile ruhsal bunalıma girip defalarca intihar etmeyi dü؛ünmü؛ bulunan bir din, diğer insanlara mutluluk adına ne verebilir ki” mesajını ta؛ıdığı a؛ikâr bulunan satırları payla؛madan ِnce, bir psikiyatri uzmanı, en azından “intihar dü؛üncesi”nin sadece ruhsal bunalımdan kaynaklanan bir ؛ey olmadığı gerçeğinden hareketle daha “tarafsız” olmayı denemeli değil midir?


Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot

↑1 (https://twitter.com/drhaluksavas/status/935597276315209729/photo/1)

↑2 (Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 83-4.)

↑3 (İslam Peygamberi’nin benim elimdeki baskısında (Yeni ھafak Gazetesi’nin promosyon olarak verdiği Ankara-2003 baskısı) Hamidullah’ın notu bu ؛ekilde çevrilmi؛. Prof. Sava؛’ın kullandığı nüshadaki ifade ise ؛ِyle: “… Resulullah (as) bir süre bunalıma girmi؛ ve intihar etmek istemi؛ti.” Burada bir “mütercim tasarrufu” bulunduğu açık!..)

↑4 (el-Buhârî, “Ta’bîr”, 1.)

↑5 (Müslim, “خmân”, 252.)

↑6 (Ahmed b. Hanbel, VI, 333.)

↑7 (Abdürrezzâk, el-Musannef, V, 321; Ebû Avâne, el-Müsned, I, 103; İshâk b. Râhûye, el-Müsned, II, 314 vd…)

↑8 (Ki bu dِnem kaynaklarda, birkaç aydan birkaç yıla kadar farklı sürelerle zikredilmi؛tir. Bkz. el-Halebî, es-Sîretu’l-Halebiyye, I, 421-3.)

↑9 (Bu rivayetlerden biri Ukayl b. Hâlid, ikincisi Yûnus b. Yezîd isimli raviler kanalıyla ez-Zührî’ye bağlanmaktadır. Bu ِnemli noktaya biraz a؛ağıda tekrar dِneceğim.)

↑10 (Bkz. el-Buhârî, “Bed’u’l-Vahy”, 3; “Tefsîr”, 93 (96/el-Alak). Ayrıca bkz. Ebû Nu’aym, el-Müstahrec, I, 225)

↑11 (Müslim, “خmân”, 252. Bu rivayet de Ukayl b. Hâlid üzerinden ez-Zührî’ye bağlanmaktadır.)

↑12 (Bir sened zikredilirken araya konulan bu “h” (ح) harfi, “tahvil” kelimesini simgeler; senedin ikinci bir tarikine geçildiğini anlatır.)

↑13 (el-Buhârî’de de Müslim’de de  mütâbi’ ve/veya ؛âhid olarak yer verilen rivayetler arasında zayıf olanlar bulunduğu konusunda biz. es-Sehâvî, Fethu’l-Muğîs, II, 23; el-Cezâirî, Tevcîhu’n-Nazar, I, 494.)

↑14 (Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XII, 359;)

↑15 (Bkz. ez-Zehebî, el-Mûkıza, 40; el-Alâî, Câmi’u’t-Tahsîl, 89; es-Süyûtî, Tedrîbu’r-Râvî, I, 232.)

↑16 (Bkz. es-Süyûtî, a.g.e., a.y.)

↑17 (İbnu’l-Mülakkın ve el-Aynî bunlardandır. Bkz. et-Tavdîh, II, 299; Umdetu’l-Kārî, I, 55)

↑18 (İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, X, 220.)

↑19 (et-Taberî, Câmi’u’l-Beyân, XXIII, 403; a.mlf., Târîhu’r-Rüsul ve’l-Mülûk, II, 305.)

↑20 (İbn Sa’d, et-Tabakātu’l-Kebîr, I, 166.)

↑21 (el-Buhârî, ed-Du’afâu’s-Sağîr, 109; en-Nesâî, ed-Du’afâ ve’l-Metrûkûn, 92; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta’dîl, VIII, 20; İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, IX, 323 vd.)

↑22 (Bkz. ez-Zehebî, Mîzânu’l-İ’tidâl, II, 5.)

↑23 (el-Buhârî, “Bed’u’l-Vahy”, 3; “Tefsîr”, 71 (74/el-Müddessir); 93 (96/el-Alak); Ahmed b. Hanbel, III, 325; Ebû Avâne, el-Müsned, I, 103; et-Taberî, Câmi’u’l-Beyân, XXIII, 400-1. Ayrıca bkz. Müslim, “خmân”, 255; et-Tirmizî, “Tefsîr”, 71; Abdürrezzâk, el-Musannef, V, 321; el-Fâkihî, Ahbâru Mekke, IV, 93; el-Hâkim, el-Müstedrek, III, 184; İbn Hibbân, es-Sahîh, I, 216; İbn Mende, el-خmân, II, 690 vd.)














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder