Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

3 Mayıs 2022 Salı

PEYGAMBERLERE OLAN İHTİYAÇ

38- Bilindiği gibi, Yüce Allah, kendisinin kutsal varlığını ve birliğini bilmeleri, kendisine ibadet ve itaatta bulunmaları için insanları yaratmıştır. İnsanları diğer birçok yaratıklar arasında akıl ve düşünce ile seçkin kılmıştır. Onun için bir insan aklını güzel kullandığı takdirde, kendisini yaratıp da ona düşünüp anlama gücünü veren bir yaratıcının varlığını sezer. Kendisinin ve çevresindeki varlıkların öyle rasgele kendiliklerinden var olmadıklarını anlar. Böylece kendisinde İlahî bir düşünce doğar ve büyük bir kudret sahibi yaratıcının var olduğu inancına ulaşır.

Fakat o Yüce yaratıcıyı hiç kimse şanına uygun bir şekilde bilemez. O'nun peygamberine uymayan kimse, Allah'ın razı olmadığı ibadetlerin hangileri olduğunu kestiremez, yaratılış hikmetinin ne olduğunu anlayamaz, insanlar arasındaki ilişki ve karşılıklı hakların nelerden ibaret bulunduğunu ve görevlerin ne olduğunu gereği üzere belirleyemez. Nihayet yaratılış gayesinin dışında yürür de bundan haberi olmaz. Cehalet içinde bulunduğunun farkına varamaz. Böylece ebedî mutluluktan yoksun kaldığını anlayamaz.
Peygamberlerin varlığından haberi bulunmayan veya peygamberlerin yoluna inanmayıp gerçekleri bozarak değiştiren nice milletler sapıtmışlar, insanlığa yakışmayan hallere düşmüşlerdir. Aralarında her türlü vahşet hareketleri türemiş, insanlara, ağaçlara ve taşlara tapınıp durmuşlardır.
İşte insanları bu gibi çirkin hallerden kurtarmak, onlara din ile dünya görevlerini öğretmek ve böylece hem dünya, hem de ahiret mutluluğuna ermelerini sağlamak için Allah'ın elçileri olan peygamberlere ihtiyaç vardır.
Onun için Yüce Allah kendi ihsan ve ikramı ile insanlara peygamberler göndermiştir. Böylece insanlara karşı "İlahî hüccet" tamam olmuştur. Artık hiç kimse, "Ben görevimi bilmiyordum; onun için sana ibadet edemedim." diye özür beyan edemeyecektir. Çünkü Yüce Allah insanlara görev bildiren peygamberleri göndermiştir. Bunlar Allah'ın hüccet ve delilleridir.


39- Daha önce söylediğimiz gibi, peygamberlerin en büyüğü ve sonuncusu, bizim peygamberimiz Hazret-i Muhammed'dir (sallallahu aleyhi ve sellem). Hazret-i Muhammed, yeryüzündeki bütün milletlere gönderilmiş bir peygamberdir. Peygamberliği kıyamete kadar devam edecektir; en son peygamberdir. Onun yaymış olduğu din, bütün insanlara aittir. Onun getirdiği İslam dini, bütün insanlığın dinidir, yaratılış gayesine en uygun olan bir dindir. Her zaman için ihtiyaçlara cevab verecek olan hikmet dolu ebedî bir dindir. O mübarek peygamberin getirdiği kitab (Kur'an) tümü ile hiç bir değişikliğe uğramaksızın kıyamete kadar Allah tarafından korunmuş olacaktır.
Sonuç: Beşeriyet öteden beri peygamberlere muhtaç bulunmuştur. Peygamberlere uymaksızın hak yolu bulacağını ve Hakka ereceğini savunan bir gafile soralım: Eğer peygamberlerin varlığından habersiz bir bölgede yetişmiş bulunsaydı, kendisinde Allah'ın varlığı ve O'na karşı görevleriyle ilgili fikirler gerçek şekli ile bulunabilecek miydi? Din ve dünya işlerine ait görevleri belirleyebilecek miydi? Kendi vicdanında yüksek duygulara karşı bir çekicilik bulabilecek miydi?
Zavallı İnsan! Kendi ruhunda sönük bir şekilde parıldamaya başlayan bazı yüksek fikirlerin kendisine nereden geldiğini hiç düşünmemektedir. En kolay işlerde ve tenlerde bile bir hocaya, ustaya ve yol göstericiye insan muhtaç olur da, en önemli olan din konusunda gerçekleri öğrenmek için bir öğreticiye, bir yol göstericiye nasıl muhtaç olmaz? Doğrusu, sağduyulu hiç bir düşünür, peygamberlere olan ihtiyacı inkar edemez.
"Hiç bir ümmet yoktur ki, onlar içinden bir uyarıcı (peygamber) gelip geçmiş olmasın." (Fatır: 24)

Allâhü Tealâ, varlığını, birliğini bilmeleri ve kendisine ibadet etmeleri için insanları yaratmış, onları diğer yara­tılmışlar arasında akıl ile fikir ile mümtaz kılmıştır. Bir insan aklını ve fikrini kullanarak bir yaratan olması gerektiğini bilebilir. Fakat insan kendi başına Allâhü Teâlâ’yı şânına lâyık bir surette bilemez, onun rızasına uygun olan ibadetleri ve kendi yaratılışındaki hikmetin neden ibaret bulunduğunu öğrenemez. İnsanların birbi­rine karşı olan haklarını, vazifelerini lâyıkı ile tayin ede­mez; nihayet yaradılışına  aykırı yürür de haberi olmaz, vahşette, cehalette kalır da farkına varamaz, ebedî saa­detten mahrum olur.
Nitekim peygamberden haberi olmayan veya peygam­berlerin bildirdikleri hakikatleri bozup değiştiren nice milletler, sapıtmış, insanlığa yakışmayacak bir hâle gel­miş, aralarında her türlü vahşilik çıkmış, insanlara, ağaç­lara, taşlara tapınıp durmuşlardır.
İnsanları bu gibi çirkin, korkunç hallerden kurtarmak, insanlara dinî ve dünyevî vazifelerini öğretmek, kendile­rine uyanları dünyada ve âhirette selâmete, saadete erdirmek için birer İlâhî rehber olan peygamberlere ihti­yaç vardır. Binaenaleyh Allâhü Teâlâ, kendi fazlı ve keremiyle insanlara peygamberler göndermiştir. Artık kimsenin “Ne yapayım, Allâh’ı bilemedim. Allâh’a dair bilgi edinemedim” demeye mazereti kalmamıştır.
Allâhü Teâlâ şöyle buyurmaktadır (meâlen): “(Biz bütün insanlara böyle) müjdeci ve korkutucu resûller gönderdik ki bu resullerden sonra Allâh’a karşı insanla­rın mazerete vesile olacak bir hücceti; tutamağı olma­sın.” (Nisa Sûresi, âyet 165)
Peygamberlerin en büyüğü ve en sonu bizim peygam­berimiz Hazret-i Muhammed (s.a.v.) dir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) kıyâmete kadar bütün yeryü- zündeki milletlerin peygamberidir.
O mübarek Peygamberin getirdiği kitab, onun bütün talimatı hiçbir değişikliğe uğramaksam kıyâmete kadar Allah tarafından korunmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder