Başlangıç: Müctehidlerimiz
Dünyanın her tarafına yayılmış olan milyonlarca müslüman, İslam tarihinin ilk asırlarından zamanımıza kadar ibadet ve hukuk meseleleri hususunda dört büyük müctehidden birine bağlana gelmişlerdir. Bu dört müctehid şu zatlardır:
1- İMAM-I AZAM EBU HANİFE (R.A.)
SORU : Adı nedir
CEVAP : Numan'dır.
SORU : Babasının adı nedir
CEVAP : Sabit'dir.
SORU : Kaç yılında nerede doğmuştur
CEVAP : Hicretin 80. yılında Kûfe'de doğmuştur
SORU : Nerde vefat etmiştir
CEVAP : 150 tarihinde Bağdad'da Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
SORU : Sabit, kimin hizmetinde bulunmuş ve kendi nesli için onun duasını almıştır.
CEVAP : İmam Hazret-i Ali r.a.
SORU : İmam-ı Azam'ın annesi, babası Sabit öldükten sonra, kim ile evlendi
CEVAP : İmam Caferi Sadık r.a.
NOT : İmam-ı Azam bu muhterem zatın yanında yetişmişti. Ashab-ı
Kiram'dan birkaç zatı görmüş olmak şerefini kazanmıştır.
SORU : İmam-ı Azam'a uyanlardan her birine ne denir.
CEVAP : Hanefî veya Hanefiyyü'l Mezheb
SORU : Biz Türkler ve diğer ırklara bağlı olan birçok müslümanlar bu büyük müctehidin mezhebine uymuş bulunmaktayız. Onun için amel bakımından imamımız, kimdir ?
CEVAP : İmamı Azam r.a.
SORU : İmam Ebu Hanife Hazretleri bütün Ehl-i Sünnet tarafından saygı duyulan dört büyük müctehidin birincisidir. İmam-ı Azam denilince yalnız bu hatıra gelir.
İlmi, zekası, zühd ve takvası çok yüksekti. İçtihadındaki yükseklik,
mezhebindeki kolaylık ve mükemmellik bütün müslümanlar tarafından benimsenmiştir.
İmam-ı Azam'ın yetiştirdiği alimler arasında güçlü müctehidler vardır; fakat hepsi de esas bakımından hocalarına uymuş, hepsi de Hanefî mezhebinin fıkıh alimlerinden sayılmışlardır. Bunların en ünlüleri kimlerdir
CEVAP : İmam Ebû Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Züfer'dir
İMAM YUSUF R.A.
SORU : İmam Ebû Yusuf'un adı nedir
CEVAP : Yakub İbni İbrahim El-Ensarî'dir
SORU : Dedesi kimdir
CEVAP : Dedesi Sa'd r.a ashab-ı Kiram'dandır.
SORU : Kaç yılında nerede doğmuştur
CEVAP : Hicretin 113 yılında Kûfe'de doğmuştur.
SORU : Kaç yılında nerede vefat etmiştir
CEVAP : 182 veya 192 tarihinde Bağdad'da vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
SORU : Kim döneminde hangi lakab ile görev yapmıştır
CEVAP : Harunürreşid'in Kadılar Kadısı (Kadı'l-Kudat'ı) olarak görev yapmıştı.
İMAM MUHAMMED R.A.
SORU : İmam Muhammed, kimin oğludur.
CEVAP : Hasan Şeybanî'nin
SORU : Babası nerelidir
CEVAP : Şamlıdır
SORU : Kaç yılında nerede doğmuştur
CEVAP : Hicretin 135. yılında Vasıt'da doğmuş
SORU : Nerede yetişmiştir
CEVAP : Kûfe
SORU : Kaç yılında nerede vefat etmiştir
CEVAP : 189 tarihinde Rey şehrinde Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
SORU : Din ilimleri üzerinde kaç kitab yazdığı rivayet ediliyor.
CEVAP : doksan dokuz
NOT : El-Mebsut, El-Ziyadat, El-Camiu's-Sağır, El-Siyeru'l-Kebir, El-Siyeru'l-Sağir adlı kitablar bunlardan bazılarıdır.
SORU : Bu kitablardaki meselelere ne denir.
CEVAP : Zahirü'r-Rivaye
SORU : Kitablara ne denir.
CEVAP : Zahirü'r-Rivaye Kitabları
SORU : Hanifî mezhebinde en geçerli rivayetler hangileridir
CEVAP : Zahirü'r-Rivaye Kitabları
SORU : İmam Muhammed kimden ders okumuştur.
CEVAP : İmam Malik r.a.
SORU : İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e ne denir.
CEVAP : İmameyn (İki imam)
İMAM ZÜFER R.A.
SORU : İmam Züfer kimin oğludur.
CEVAP : İsfahan'da ve Basra'da valilik etmiş olan Hüzeyl adında bir zatın oğludur.
SORU : İmam-ı Azam'ın Züfer'e verdiği değer büyüktü. Kaç yılında nerede doğdu
CEVAP : Hicretin 110 yılında doğmuş
SORU : Ne zaman nerede vefat etmiştir
CEVAP : 158 tarihinde Basra'da vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
NOT : İlmihalimizin ibadetlere dair kapsadığı meseleler bütünüyle İmam-ı Azam'ın mezhebine göre yazılmıştır. Bununla beraber bazı önemli meselelerde diğer müctehidlerin mezheblerine de işaret edilmiştir.
Hanefî mezhebinin ihtilaflı meselelerinde önce İmam-ı Azam'ın sonra İmam Ebû Yusuf'un, sonra İmam Muhammed'in, sonra İmam Züfer'in görüşü ile işlem yapılır. Bu bir esastır. Bunlardan yalnız bazı meseleler ayrı tutulur ki, sırası gelince açıklanacaktır.
2- İMAM MALİK İBNİ ENES (R.A.)
SORU : Ne zaman nerede doğdu
CEVAP : Hicretin 93. yılında Medine-i Münevvere'de
SORU : Ne zaman nerede vefat etti
CEVAP : 179 tarihinde Medine'de vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun.
SORU : İmam Malik, müslümanların haklı olarak kendileriyle övündükleri dört büyük müctehidin ikincisidir. Çok yüksek bir ilme, üstün bir zekaya, büyük bir zühd ve takvaya sahib idi. Mezhebi önceleri nerelere yayılmıştı
CEVAP : Endülüs'e, bütün Mağrib'e (Fas'a)
SORU : Bugün hangi ülkerede mezhebi görülmektedir
CEVAP : Fas, Sudan, Trablusgarb, Cezayir ve Yemen taraflarında
3- İMAM MUHAMMED İBNİ İDRİS EL-ŞAFİÎ (R.A.)
SORU : Ne zaman nerede doğdu
CEVAP : Hicretin 150. yılında Askalan'da veya Şam beldelerinden Gazze'de doğmuş
SORU : Ne zaman nerede vefat etmiştir
CEVAP : 240 tarihinde Mısır'da vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
SORU : İmam Şafiî soyca hangi kabiledendir.
CEVAP : Kureyş
SORU : Büyük dedesi kimdir
CEVAP : Büyük dedesi Şafiî gençliğinde Resül-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimize kavuşma şerefine ermişti.
SORU : Dedesini babası kimdir
CEVAP : Onun babası Sabit de, Bedir Savaşı'nda İslamiyeti kabul etmişti. Saygıdeğer bir sahabî idi.
NOT : İmam Şafiî, dört büyük müctehidin üçüncüsüdür. Büyük bir alimdir. Çok büyük bir tefsir ve hadis alimidir. Tıb ilminde şiir ve edebiyatta da ehliyeti vardı.Mezhebi doğu ve batı yönlerine yayılmıştır.
4- İMAM AHMED İBNİ MUHAMMED İBNİ HANBELİ (R.A.)
SORU : Ne zaman nerede doğdu
CEVAP : Hicretin 164 yılında Bağdad'da
SORU : Ne zaman nerede vefat etti
CEVAP : 241 tarihinde Bağdad
SORU : Nerelidir
CEVAP : Şeyban kabilesidendir. Aslen Mervez'lidir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun.
SORU : İmam Ahmed de pek büyük bir alimdir ve dört büyük müctehidin dördüncüsüdür. Hadîs ilminde üstün bir yetkiye sahibdi. Ezberinde ne kadar hadisi şerif bulunduğu rivayet edilir.
CEVAP : bir milyon
SORU : "Müsned" adındaki kitabında ne kadar hadis vardır.
CEVAP : otuz bin
SORU : Büyük alim Kuhistanî'nin sözüne göre, hadislerin sayısı ne kadardır
CEVAP : elli bin yedi yüzdür.
SORU : Zühd ve takvası, yüksek ahlakı her türlü övgünün üstünde idi. Mezhebi nerelere yayılmıştır.
CEVAP : Necd ülkesine ve İslam aleminin diğer bazı yerlerine
Bu yetkili dört büyük imamın mezhebleri, kitab, sünnet, ümmetin icmai ve fukahanın kıyası üzerine kurulmuştur
Kitab'dan maksad Kur'an-ı Kerîm'dir.
Sünnet'den maksad, Peygamberimizin mübarek sözleri, yaptığı veya yapıldığını görüp de yasaklamadığı işlerdir. Peygamber Efendimizin evvelce yasaklamadığı bir şeyi görüp de ona karşı susmaları, o şeyin meşru olduğunu gösterir.
Ümmet'in icmaından maksad, bir asırda bulunan bütün müctehidlerin bir olayın şer'î hükmü hakkında birleşmeleridir. Peygamber Efendimiz: "Ümmetim (sapıklık) üzerinde toplanmaz," buyurmuştur. Bir hadis-i şerifte de: "Müslümanların güzel gördüğü bir şey, Allah yanında da güzeldir," buyurulmuştur. Onun için müslümanların din varlıklarını temsil eden bütün müctehidlerin bir mesele üzerinde aynı görüş ve fikirde bulunmaları, o meselede şer'an geçerli bir delil, bir hüccettir.
Kıyas-ı Fukahaya gelince: Bundan maksad da, bir olayın kitab, sünnet veya icma-i ümmet ile sabit olan hükmünü, aynı illet ve sebebe, aynı hikmete bağlayarak o olayın tam benzerinde de göstermekten ibarettir. Bu ikinci olay üzerinde varılan hüküm de güzel düşünülünce, anlaşılır ki, yine hüküm, kitab, sünnet ve icma-i ümmet ile sabit olmuştur. Müctehid yaptığı kıyas ile bu hükmü yeniden meydana çıkarmış oluyor.
Kıyas-ı Fukaha, bir ictihad meselesidir. Bunun meşru ve makbul olması şeriatça sabittir."Ey akıl ve düşünce sahibleri! İbret alınız" (Haşr: 2) mealindeki Kur'an emri buna delildir. Resûl-i Ekrem Efendimiz ümmetinin fıkıh alimleri için böyle bir içtihadı caiz görmüş ve övmüşlerdir.
Bir örnek gösterebiliriz: Peygamberimiz ashab-ı kiramdan Muaz İbni Cebel'i (radıyallahu anh) kadı tayin etmişti. Peygamberimiz ona: "Ey Muaz, ne ile hükmedeceksin?" diye sorunca:
- Kitab ile hükmedeceğim, onda bulamazsam sünnet ile hükmedeceğim, onda bulamazsam ictihadımla hükmedeceğim cevabını vermişti.
Peygamber Efendimiz de bu cevap üzerine: "Yüce Allah'a hamd olsun ki, peygamberinin görevlendirdiği elçisini, peygamberinin razı olduğu şeye kavuşturmuştur," buyurarak memnuniyetini açıklamıştı.
Bu bakımdan yetkili alimlerin kıyas yolu ile ictihad yapmaları da şeriatça pek güzel bulunmaktadır.
Kitab, Sünnet, İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha'ya Edille-i Erbaa, Usul-i Erbaa (dört delil, dört esas) denir. Bütün müctehidler tüm olarak bu dört delili kabul etmişler ve bütün şer'î hükümleri bu dört delilden birine veya bir kaçına dayamışlardır. Artık bu delillerin hepsini kabul etmek de bir vecibedir. Bu deliller, insanların hak ve vazifelerini bildiren İslam hukukunun gelişmesini sağlayan birer yüksek feyiz ve hikmet kaynağıdır. Müslümanların dinî hayatı, bu feyizli hikmet ve ihtiyaç kaynağından asla uzak kalamaz.
Yukarda adlarını yazdığımız dört büyük İmam, müslümanlar için Allah'ın bir rahmetidir. Bunlar dört delilden dinî hükümleri çıkarmışlar ve müslümanlara izleyecekleri yolu göstermişlerdir. Artık bunlardan herhangi birinin mezhebine uyan kimse, hak bir mezhebe bağlanmış, peygamberimizin yolunda bulunmuş demektir.
Bu saygıdeğer büyük müctehidlerin hepsi de dinî meselelerin esasında birleşmişlerdir. Bu bakımdan aralarında ayrılık yoktur. Ancak ikinci derecede bulunan bir kısım meseleler üzerinde ayrılık göstermişlerdir. Fakat güzelce incelenirse görülür ki, bunların çoğu görünüşte olan bir ayrılıktan başka birşey değildir. Çünkü bu meselelerin bir çoğunda bu büyük zatlardan biri "Azimet-Takva" yolunu, diğeri de bir "Ruhsat-Müsaade" yolunu seçmiştir. Böylece mü'minlerin önüne geniş bir rahmet sahası açılmıştır. İşte: "Ümmetim arasında bulunan görüş ayrılıkları bir rahmettir", hadis-i şerifi ile buna işaret buyurulmuştur.
Düşünelim: Müslümanlıkta ibadetlere, muamelelere ve diğer konulara ait ne kadar çok mesele vardır. Bunların hükümlerini Kur'an'dan, Sünnet'ten ve Ümmetin icmaından bulup meydana çıkarmak öyle her müslüman için kolay bir şey değildir. Bu çok büyük bir ilim ve dirayet işidir. İşte bu büyük müctehidler yalnız Allah rızası için, müslümanlara gerekli olan bütün meseleleri açıkça bildirmişlerdir. Her asırda milyonlarca müslümana ışık tutmuşlardır. Artık bu büyük zatların müslümanlık alemine ne büyük hizmetlerde bulunduklarından, ne kadar teşekküre hak kazandıklarından kim şübhe edebilir?!..
Bu kıymetli alimler, büyük bir ihlas ve ciddiyetle ve çok güzel bir niyetle ictihad alanında çalıştıkları içindir ki, doğruyu buldukları meselelerden dolayı ikişer kat, hata ettikleri meselelerden dolayı da birer kat sevab kazanmışlardır.
Şunu da ekleyelim ki, bu dört müctehide ait dört mezhebden her birinin bağlıları, kendi mezheblerinin daha doğru, daha isabetli, sünnet ve maslahata daha uygun ve daha elverişli olduğuna inanır. Aksi halde o mezhebi seçmelerinin bir manası kalmaz.
Bununla beraber diğer mezheblerin kıymetini azaltmak da akıllarından geçmez. Bu dört mezhebin dördüne de saygı duyarlar.
Bu saygı Ehl-i Sünnet'in bir alametidir.
SORU : İslam hukukuna ait ilme ne denir.
CEVAP : Fıkıh
SORU : Fıkıh, lügat anlamında ne demektir.
CEVAP : bir şeyi olduğu şekilde tam olarak bilmek
SORU : İbadetlere, muamelelere ve cezalara dair dinî hükümleri bildiren ilme de ne adı verilmiştir.
CEVAP : Fıkıh İlmi
Yazdığımız "İlmihal" bu fıkıh ilminin bir bölümüdür.
Dinî hükümleri ayrıntılı delillerden, yukarda yazdığımız dört delilden anlayıp çıkarmaya yetkisi olan İslam alimlerinden her birine "Fakih", çoğuluna da "Fukaha" denir. Müctehidler ise, fukahanın en yüksek tabakasını teşkil ederler.
Dinî hükümleri göstermek ve açıklamak yetkisi, bu ehliyetli Fukaha'ya aittir.
Ezberlerinde binlerce hadis-i şerîf, binlerce ilmî mesele bulunan nice insaflı alimler, dinî hükümleri belirlemek hususunda sözü Fukaha'ya bırakmış, bu çok ince ve zor görevi yerine getirmek için kendilerinde yetki görmemişlerdir.
Gerçek şu: Mübarek isimleri ile sayfalarımızı süslediğimiz dört büyük
imamdan ve muhterem müctehidden her birine uyan zatlar arasında öyle derin ve geniş muhtelif ilimlere sahib kudretli alimler vardır ki, her biri üstün ilim ve irfana sahib iken, ictihad yapmaya cesaret göstermemiş, bu imamdan birine uymayı şeref kabul etmiştir.
Artık dar bilgili kimselerin kendilerinde böyle bir yetki görmeye nasıl hakları olabilir?
Kabul etmeliyiz ki, dinî meselelerle ilgili olayların hükümlerini öteden beri herkes tarafından kabul edilen bu büyük müctehidlerden öğrenmek zorundayız.
İctihad gücünde olmayan kimselerin dinî konular üzerinde, müctehidlerin mezhebine aykırı olarak, kendi anlayışlarına göre hüküm vermeleri, kendi düşüncelerine göre cevab vermeleri, Allah katında çok büyük bir sorumluluğa sebeb olur. Bu şekilde bir kimse vereceği cevabda doğru olsa bile, bilmeksizin cevab vermiş olacağından yine sorumluluktan kurtulamaz. Bu konuda bir hadis-i şerîfin meali şöyle: "Sizin ateşe atılmaya en cesaretliniz, fetvaya (dinî meselelere) cevab vermeye en çok cesaret göstereninizdir."
Bir düşünelim: Bir kimse tababet, matematik veya astronomi ilmine dair bilgisi olmadığı halde, bunlar üzerinde söz söylemeye ve yazı yazmaya cesaret edemez. Cesaret edecek olursa, büyük hatalara düşmüş ve kendini çok küçük düşürmüş olur. Artık bu ilimlerden çok daha önemli ve geniş olan, üstelik sorumluluğu büyük olan dinî ilimler üzerinde yeterince bilgisi olmayanların söz söylemeye ve cevab vermeye cesaret göstermeleri nasıl doğru olabilir? Böyle bir cesaret, büyük sorumlulukları gerektirmez mi? Bunun benzeri, insanların yapmış oldukları kanun maddelerini bilmeyen kimselerin bu maddeler konusunda gelişi güzel söz söylemeleri, bunların nelerden ibaret olduğunu ve nasıl uygulanacağını açıklamaya kalkışmaları asla doğru görülmez. O halde Allah kanunu olan yüce dinin yüksek hükümleri hakkında yeterli bilgi sahibi olmayanların söz söyleyip cevab vermeye kalkışmaları nasıl doğru olabilir?
İnsan bunun manevî sorumluluğunu düşünüp titremelidir. Maddî çıkarlar, hiç bir zaman manevî sorumlulukları karşılayamaz.
Eğer din konusunda herkes, müslümanlar tarafından kabul edilen muhterem bir müctehide uymaz da kendi düşüncesine göre söz söyleyecek olursa, hak dinin yüce aslını kaybetmiş ve büyük bir sapıklık içine düşmüş olur. Nitekim böyle karanlık bir durum, geçmiş ümmetlerden bir çoğunun başına gelmiştir. Bu sebebden dolayı, müslümanlar böyle bir sapıklığa düşmemek için, öteden beri bu dört büyük müctehidden birine uymuşlar ve onu yol gösterici kabul etmişlerdir. Bu sayede de manevî sorumluluktan kurtulmak çaresini elde etmişlerdir.
Sonuç: Bu dört müctehidin büyüklüğü üzerinde ve onların mezheblerinin hak olduğunda müslümanlar çoğunluğunun birliği vardır. Bu dört mezhebden başkasına uyulmaması konusunda da yine bütün müslümanların sanki bir birlik anlaşmaları olmuştur. Çünkü bu dört mezhebi kuran dört müctehidden her biri, Hazret-i Peygamberimizin devrine çok yakın bir zamanda yetişmiş, büyük bir ilim ve güzel amellerle vasıflanmışlardı. Üstün bir zekaya sahib olan, eserleri zamanımıza kadar ulaşan ve bütün müslümanların takdirini kazanan kimseler olmuşlardır. Böylece müslümanlar arasında fazla ayrılık kapısı kapanmış, tam yetki sahibi olmayanların içtihada kalkışmalarına meydan kalmamıştır.
Ara sıra meydana çıkacak bazı mesele ve olayların hükümlerini belirlemek için bu dört müctehidden birinin uygulamış olduğu esasa ve benimsemiş olduğu usule başvurmak yeterlidir. Bunlara uyarak din ilimlerinde yetki ve faziletleri kabullenilmiş olan kimseler tarafından, bu gibi mesele ve olayların hükümleri çözümlenip belirlenebilir.
Bu saygıdeğer dört müctehide, Eimme-i Erbaa (Dört İmam) denir. İmam-ı Azam'dan başka üçüne de, Eimme-i Selâse (Üç İmam) denir. Yüce Allah hepsinden razı olsun. Amîn...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder