Osmanlı ulemâsından 54 farz şârihi Abdullah Salâhî Efendi Hazretleri’nin beyanı veçhile; Hasen-i Basrî (Radtyatiâhu Anhf şöyle buyurmuştur: “Bir mümin üzerine her şeb ve rûzde (gece ve gündüzde) elli dört farz vâcib olur ki bunların muktezâsıyla (amel etmek gereklidir, bununla) amel etmez ise âsilerden olur." (Şeyh Abdullah Salâhî Efendi, Ellidörtfarz şerhi, sh:2-5)
54 farzın hepsi âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflerle sâbittir. Bunların ilki İslamiyet’in tüm vazifelerinin gayesi olan zikrullahtır yani Allâh-u Teâlâ yı dilden, gönülden yâdetmek, hatırlamak ve unutmamaktır. Allâh-u Teâlâ birçok âyet-i kerîmesinde zikri emretmiş ve zikredenleri methetmiştir. Nitekim:
“Ey iman etmiş olan kimseler! (Sizinle savaşmak üzere hazır bulunan) bir topluluğa kavuştuğunuz zaman, (kaçmayıp) sebat edin ve (harp meydanında) Allah’ı çokça zikredin! Tâ ki siz felaha erebilesiniz” (Enfâl Sûresi:45) kavl-i şerifinde harpte bile zikri emretmiştir. Mehmetçiğin düşmana taarruzunda "Allah! Allah!" diye zikretmesi bu emre imtisalin tezahurudur.
Diger bir yerde:
“(Habibim!) Sana vahyedilmiş olan o kitabı (Allâh-u Teâlâ’ya manen yakınlaşmak, lafızlarını ezberlemek ve manalarını çok iyi anlamak için) peşpeşe oku ve o (farz) namaz(lar) ı hakkıyla kıl. Zira (dışındaki ve içindeki tüm şart ve edeplere riayet edilerek kâmil manada eda edilen) o namaz, (zina gibi) en çirkin olan şeylerden de, (şeran ve aklen reddedilen) münkerden de kesinlikle alıkoyan Allah'ın zikri ise elbette (diğer bütün ibadetlerden) daha büyüktür. Allâh sanat haline getirerek yapmakta olduğunuz (hayır ve taatla ilgili) şeyleri (hakkıyla) bilmektedir. (Buna göre de karşılığınızı verecektir)” (Ankebût 5ûresi:45) buyurarak zikrin şanını namaz dahil bütün ibadetlerden üstün tutmuştur. Zaten:
"Namazı da Beni hatırlamak için hakkıyla kıl” (Töhâ Sûresi: 14’den) âyet-i kerîmesinde namazın da zikir için meşru edildiğini bildirmiştir.
İbni Abbas, İbni Ömer, Ebû Kurre, Mücahid ve Atiyye (Rodıyoiiâhu Anhüm) Hazarâtının beyanları veçhile âyet-i kerîmedeki "Allah’ın zikri ise elbette daha büyüktür” cümle-i celîlesinin manası “Elbette Allâh-u Teâlâ’nın sizi zikretmesi, sizin O'nu zikretmenizden daha büyüktür", diğer bir rivayette “Elbette Allâh-u Teâlâ’nın kulunu zikretmesi, kulun Allâh-u Teâlâ'yı zikretmesinden daha büyüktür" şeklindedir.
Rabbimiz hiçbir amelin çokluğunu emret- mezken:
“Allah’ı (anmayı sadece namaza tahsis etmeyip, tüm hallerinizde O’nu) çokça zikredin, tâ ki siz (iki cihan saadetine kavuşarak) felah (ve kurtuluşla erişebilesiniz.” (Cumuo Sûresi: 10'dan)
“Ey iman etmiş olan kimseler! Allah’ı (vakitlerinizin ekserisinde takdîs, tehlîl ve tahmîd gibi birçok övgü çeşitleriyle) çokça anarak zikredin. (Özellikle en şerefli vakitler olan) gündüz başında ve gün sonunda da O’nu teşbih (ederek ve namaz kılarak tüm noksan sıfatlardan tenzîh) edin” (Ahzâb Sûresi:41-42) âyet-i kerîmelerinde zikrin çok yapılmasını emretmiş,
“İslâm’a giren erkekler ve İslâm’a giren kadınlar, (inanılması gereken meselelerin tamamına) iman eden erkekler ve iman eden kadınlar, (emirleri tutup yasaklardan kaçarak) itaat eden erkekler ve itaat eden kadınlar, (niyetlerde, sözlerde ve fiillerde doğruluğu şiâr edinmiş) sâdık erkekler ve sadâkatti kadınlar, (kaza ve kader gereği karşılaştıkları zorluklara, özellikle de hanımlarından gördükleri sıkıntılara) sabreden erkekler ve (tüm musibetlere, özellikle kocalarından çektiklerine) sabreden kadınlar, (namazda sağa sola bakmayan ve kendilerini insanlardan üstün görmeyip, bu tevâzuyu dışa vuran) huşûlu erkekler ve huşû sahibi kadınlar, (farz olan zekatı ve nâfile olan sadakaları) bağış yapan erkekler ve bağışta bulunan kadınlar, (farz ve nâfile olarak) oruç tutan erkekler ve oruçlu bulunan kadınlar, tenâsül uzuvlarını (zina, livâta ve lezbiyenlik gibi haramlardan) koruyan erkekler ve muhafaza eden kadınlar, (hem dilden, hem de kalpten teşbih, tahmîd, tehlîl getirerek, Kur’ân okuyarak ve İslâmî ilimlerle meşgul olarak) Allâh’ı çokça zikreden erkekler ve zikir yapan kadınlar , şüphesiz Allah bunlarfın işledikleri günahlar) için büyük bir mağfiret ve (taatlarına karşılık olarak da) pek büyük bir mükâfat hazırlamıştır” (Ahzob Sûresi:41-42) âyet-i kerîmesinde de özellikle zikri çok yapanlara büyük mağfiret ve ecirler hazırladığını belirtmiştir.
Allâh-u Teâlâ
M0 kimseler ki kâfir olmuşlar ve o Rasûl’e isyan etmişlerdir, işte o gün onlar (utançlarından dolayı) ne olaydı da yer kendileriyle bir edilseydi (ve böylece yok olup gitselerdi) diye arzu edecektir. Ama (bütün uzuvları kendileri aleyhine şâhitlik yapacağı için, kendileriyle alâkalı) hiçbir haberi Allâh'tan gizleyemeyeceklerdir” (Nisa Sûresi:42) âyet-i kerîmesinde de münafıkların en bâriz vasfı olarak Allâh-u Teâlâ yı az zikretmelerini açıklamış, buna ilaveten Yüce Mevlâmız:
"Münafık erkeklerle, münafık kadınlar, onların bazısı (hem görünüşte, hem gerçek manada) diğer bir kısmın parçasıdır. Onlar (peygamberi inkâr gibi, aklen ve dînen reddedilen) münker (şeyler)i emretmektedirler, (kelime-i şehâdeti ikrar gibi, hem akılca, hem de şeriatça makbul bilinen) mâruftan neh- yetmektedirler ve (Allâh yolunda harcama yapmaktan) ellerini sıkıca yummaktadırlar. Onlar Allâh(ın taatın)ı unutmuşturlar, bu sebeple Allâh da (rahmetini ve fazlını taksim ederken) kendilerini terk etmiştir. Gerçekten de münafıklar fâsıkların ta kendileridirler” (Tevbe Sûresi:67) âyet-i kerîmesinde Allâh-u Teâlâ’yı unutan o münafıkları terk ettiğini beyan etmiş, biz müminleri de:
*'O kimseler gibi olmayın ki onlar Allâh’ı(n hukukuna riayeti) unutmuşturlar, bu sebeple O da onlara kendi nefislerinin menfaati için çalışmayı) unutturmuştur. İşte sana! Ancak onlar, (Allâh’ın taatından çıkan) fâsık kimselerin ta kendileridir” (Hoşr Sûresi: 19) buyurarak onlar gibi zikirsiz ve gafil olmaktan nehyetmiştir.
Zikri teşvik eden en önemli âyet-i kerîme şüphesiz ki:
“Öyleyse siz (taatlar, zikirler ve dualarla) Beni anın ki Ben de (sevaplar, övgüler ve kabullerle) sizi anayım. Bir de (bunca nimetlerime karşı) Bana şükredin, (emrime isyan edip, nimetlerimi görmezden gelerek) Beni inkâr etmeyin” (Bakara Sûresi:152) âyet-i kerîmesidir.
Bu âyet-i kerîmenin birçok manaları vardır. Şöyle ki:
1) İtaat etmek sûretiyle beni zikredin (anın) ki, Ben de rahmetimle sizi zikredeyim.
Nitekim İbni Abbas (RodyaUdhu Anhumâiöan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh ısoiiâiiâhu Aleyhi ve setiem) şöyle buyurmuştur:
“Allâh-u Teâlâ 'Siz Beni zikredin, Ben de sizi zikredeyim* kavl-i şerifinde: ‘Ey kullar! Siz Beni itaatimle (yani emirlerimi tutup, yasaklarımdan kaçarak) zikredin ki, Ben de sizi mağfiretimle zikredeyim’ buyuruyor.” (Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, 1/360)
Hâlid ibni Ebî İmrân woo&yo/Mhuwdan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (SoiiâiiâhuAleyh, veseiiem) şöyle buyurmuştur:
“Her kim Allâh-u Teâlâ’ya itaat ederse, her ne kadar namazı, orucu ve Kur'ân okuması az da olsa muhakkak o kişi Allâh-u Teâlâ’yı zikretmiş olur. Her kim Allâh-u Teâlâ'ya isyan ederse, her ne kadar namazı, orucu ve Kur’ân okuması çok da olsa muhakkak o kişi Allâh-u Teâlâ’yı unutmuş olur." (Süyûtî. ed-Durrul-mensûr, 1/361)
2)Beni dua ile zikredin, ben de sizi icabet (kabul) ve ihsan (istediğinizi vermek sûreti) ile zikredeyim.
3)Beni sena (övmek) ve itaatle zikredin, Ben de sizi atâ (bahşiş) ve nimetle zikredeyim.
4)Beni dünyada zikredin, ben de sizi âhirette zikredeyim.
5)Beni halvetler de (tenhalar da) zikredin. Ben de sizi sahralarda (açık yerlerde) zikredeyim.
6)Beni refah (rahat zaman)da zikredin. Ben de sizi belâ ve musibet zamanınızda zikredeyim.
7)Siz beni istiğfarla (af isteyerek) zikredin, ben de sizi mağfiretle (affederek) zikredeyim.
8)Benim yolumda mücâhede yani nefis, şeytan ve onlara uyanlarla harbetmek sûretiyle Beni zikredin. Ben de sizi hidayetimle zikredeyim.
9)Beni sıdk (doğruluk) ve ihlâsla (sırf rızamı isteyerek) zikredin, Ben de sizi halâs (kurtuluş) ve mezid-i ihtisas (kendi hususi dostluğuma kabul etmek sûreti) ile zikredeyim.
10)Siz Beni münacat (dua ve niyaz)la zikredin, Ben de sizi necat (dünya ve âhiret kurtuluşu) ile zikredeyim.
KAYNAK : LALEGÜL 2013 MART
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder