Arşiv belgeleriyle ortaya konan Osmanlı-ABD münasebetlerinin tarihi seyri hayli enteresan ve ibretlik...
1895 tarihli bir arşiv belgesinde yer alan ifadeler, Ösmanlı Devleti ağzından ABD'nin dış politikasını özetler nitelikte:
"Amerikalılar daima, Hıristiyanları iltizam (taraf tutmak) ediyorlar. Zaten bunların cümlesi Hükûmât-ı islamiye've düşmandırlar, fakat kuvve-i- icraiyece iş böyle değildir. Çünkü Amerikan hükümeti hayat nokta-i nazarından değil, politika ve menfaat cihetinden hareket etmektedir"
Amerika! Birleşik Devletleri bu konumuna Osmanlı birikimiyle gelmiştir. Bu videoda Osmanlı-ABD münasebetlerine temas edilecek, aynı zamanda 21. yüzyılda dünya jandarmalığına soyunan Amerika Birleşik Devletleri’nin bugünlere nasıl geldiği ve yıllarca hangi müslüman devlete haraç ödediğini merak edenler için ilginç bilgiler verilecektir.
Yaklaşık iki yüz yıllık bir tarihe sahip olan Türk-Amerikan ilişkileri acaba nasıl başlamıştı? Dünya tarih sahnesinde aslında oldukça yeni bir devlet olan ABD, 1783’te bağımsızlığını kazanır ve uluslararası arayışlar içine girer.
Avrupa devletlerinin emperyalist politikalarının dışında kalmak istemeyen Amerikan hükümeti, Yakın Doğu’ya ya da modem tabirle Ortadoğu’ya nüfuz etmek için 19. yüzyılda bölgenin tek hakim gücü olan Osmanlı Devleti ile resmi ilişkilere başlamak ister. Bir deniz devleti olan ABD, Karadeniz’e ticaret gemilerini çıkarmak için o yıllarda Akdeniz’e büyük ölçüde hakim olan Osmanlı Devleti’ne, ihtiyaç duyar.
Yirmi Yıl haraç
Amerikan hükümeti Akdeniz’e ticaret gemilerini sokmak için Osmanlı Devleti’ne bağlı Kuzey Afrika’daki Garp Ocakları adı verilen Cezayir, Tunus ve Trablus beylikleri ile antlaşma yapmak mecburiyetindedir.
Cezayirli gemicilerin Akdeniz’de izinsiz dolaşan iki Amerikan gemisine el koyması, ABD’nin adımlarını çabuk atmasına sebep olmuştur. Amerikan hükümeti 1795’te Cezayir, 1796’da Trablus ve 1797’de Tunus ile antlaşma imzalamıştır. Bütün bu saydığımız bölgelerin o dönemde OsmanlI’ya bağlı olduğunu tekrar hatırlatalım. Antlaşma uyarınca Amerika Birleşik Devletleri sadece Cezayir’e yılda 12.000 altın veya buna eş değer askeri mühimmat olmak üzere tam yirmi yıl boyunca (1795- 1815) vergi ödemiştir. ABD’nin nereden nereye geldiğini görmek açısından bu örnek ne kadar manidar değil mi?
Aracı, İngilizler
Osmanlı-Amerikan münasebetlerinin tarihine tekrar dönecek olursak önce Kuzey Afrika Osmanlısı’nda başlayan resmi ilişkiler daha sonra Osmanlı Devleti ile resmi bir antlaşma yapmak için yoğun çaba harcama şeklinde sürmüştür. Bu süreci birkaç kısımda incelemek mümkündür.
ABD, başlangıçta Osmanlı Devleti ile temasını İngilizler aracılığıyla yürütmektedir. Ancak Amerikalılar bu görev için İngilizlere yüklü meblağlar ödemek zorundadır. Amerikan ekonomisine ağır gelen mali yük, ABD’nin Osmanlı yöneticileriyle karşılıklı bir antlaşma müzakeresine başlamasını hızlandırır.
Amerikan hükümeti 1799’da Portekiz elçisi W. Smith’i İstanbul’a elçi olarak gönderir. Ancak bazı aksaklıklar vuku bulur ve elçi göreve başlayamaz. Daha sonra başka bir şahıs konsolos olarak tayin edilirse de, Osmanlı hükümeti tanımayınca konsolos 1803’te geri dönmek zorunda kalır.
1810’dan sonra Amerikan ticaret gemilerinin seferlerini arttırmasıyla beraber Amerikan hükümeti ekonomik ilişkileri kolaylaştırmak ister ve bir antlaşma ile ikili ilişkileri resmi düzlemde yürütme çabalarını artarak sürdürür. Bu maksatla çeşitli Amerikan heyetleri Osmanlı Devleti’ni ziyaret eder.
Mecburiyetten
ABD’nin ısrarlı gayretleri sonucu 1823’te David Offley adında bir şahıs, İzmir ticari temsilcisi -konsolos- olarak atanır ve Osmanlı hükümeti tarafından resmen tanınır.
Bu tanıma diplomatik ilişkilerin başlangıcı olarak kabul edilebilir. 1829’da bir heyet, Osmanlı Devleti’ni masaya oturtmak için resmi bir antlaşma teklifi getirir. Tabii 1829 senesi bir çok açıdan iyi bir zamanlama ve strateji eseridir. İki yıl önce Navarin’de Osmanlı donanması yok edilmiştir. Donanmanm yenilenmesi için yeni bir dış desteğe ihtiyaç duyulması ve büyük deniz gücü İngiltere’nin donanmanın yok edilmesindeki önemli rolü, farklı alternatifler arayışını zorunlu kılmıştır. Nitekim, Navarin baskınından hemen sonra ABD’den savaş gemisi satın alındığı arşiv belgelerinde yer almaktadır.
Görüldüğü üzere Amerikan hükümeti günümüzde olduğu gibi Türkiye’de olan gelişmeleri iyi takip ederek stratejisini ona göre belirlemektedir.
İzah ettiğimiz bütün bu şartlar ve ABD’nin sahip olduğu deniz gücü Osmanlı yöneticilerinin Amerika Birleşik Devletleri ile antlaşma yapmaya sıcak bakmasını sağlar. Sultan II Mahmud bunu açıkça dile getirerek “Amerika cumhurunun bu istidaları cevabsız kalmak münasib değildir... ” şeklinde yeşil ışık yakmıştır.7
Cicim ayları
Amerikan hükümetinin yoğun gayretleri semeresini gösterir. Nihayet istenilen antlaşma teklifi Osmanlı hükümeti tarafından kabul edilir. 1830’da Osmanlı Devleti ile Amerika Birleşik Devletleri arasında bir ticaret ve seyr ü sefayin antlaşması imzalanır. Dokuz maddeden oluşan antlaşmanın en önemli maddesi: Osmanlı devleti’nin ABD’ye en ayrıcalıklı devletlerden biri olma statüsü vermesidir. Buna göre Amerikan hükümeti, ticari faaliyetlerinde imtiyazlı devletler oranında vergi ödeyecek, bunun dışında bir şey ödemeyecektir.
Antlaşma metninin yer aldığı Başbakanlık Arşivi, Amerika Nişan Defteri’nde, ABD’nin müzakere sürecine ilişkin ipuçları bulunmaktadır: Devlet-i aliyye-i daimi’l-kararımla memalik-i müctemia-i Amerika Devleti beyninde [arasında] şimdiye kadar bir güne muahede-i res- miyye cereyan etmemek hasebiyle bu defa Devlet-i aliyye-i sermediyyi’l-kıyam ile ticaret ve muamelatı mevaddını mutazammın muahede akdine kemal i hahiş ve arzu zuhuruyla... şeklinde geçen ifadeler antlaşma teklifinin Amerika Birleşik Devletleri’nden geldiğini göstermektedir.8
Peki bu antlaşma ticari faaliyetlerin dışında ABD’ye neler sağlamıştır. Antlaşmaya dayanarak Amerikan hükümeti pek çok ilde konsolosluk açmıştır. Her ne kadar o dönemde konsolosluklar ağırlıklı olarak ticari çalışmalar içinde olsalar da, daha sonra farklı siyasi çabalar içine girmişlerdir. 1840’tan sonra Amerikan konsolosluklarının sayıları hızlı bir trende sahiptir.
19- yüzyılın ilk yansında Osmanlı-ABD ilişkileri kuruluş saf- hasındadır
Artık Palazlanmıştır
1850’den sonra Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik yapı, Osmanlı-Amerikan ilişkilerinin farklılaşmasında belirleyicidir. Artık sesi daha gür çıkan bir ABD vardır. ABD’nin açtığı siyasi temsilcilikler ve misyonerlik faaliyetleri, Amerikan nüfuzunun oluşmasını sağlamıştır. Osmanlı Devleti’nin 1850’de Protestanları ayrı bir millet olarak tanımasıyla Amerikan misyonerlik çalışmaları ivme kazanır. Bu süre zarfında kurumsallaşan misyonerlik çalışmaları, Amerikan eğitim kurumlan şekline bürünmüştür. Bu kurumlar, Amerikan hükümeti ve temsilcilerinin işlerini kolaylaştıran siyasi ve kültürel zemini oluşturmuştur. 1830 Antlaşmasıyla Amerikan ticari faaliyetleri artmış ve ticaret hacmi büyüme trendine girmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri 19. yüzyılda genel olarak izolasyon siyaseti izlemekle birlikte misyonerlik faaliyetleriyle her zaman siyasi etki alanı oluşturma gayreti içinde bulunmuştur. 1820’lerde Beyrut’a Amerikan misyonerlerinin geldiği düşünülürse, ABD’nin Amerika kıtası dışındaki olaylara ilgisiz kalmadığı görülecektir. Bunun temel sebebi Amerikan felsefesiyle izah edilebilir. Hakim olan Amerikan düşünce tarzını ve demokrasi anlayışını bütün dünyaya yaymak gerektiği; fikri izolasyonla misyonerlik gibi birbiriyle çelişkili izlenimini veren görüşlerin aynı anda uygulanmasına imkan tanımıştır.
Bu arada Kırım Savaşı’ndan sonra Osmanlı ekonomisinin açmazlarının artması ve bunun iç ve dış siyasete yansımaları, ABD ile olan ilişkilerde pazarlık gücümüzü zayıflatmıştır. Yabancı devletlere olan bağımlığının artması bir ölçüde Osmanlı’nın dış politikada manevra alanını daraltmıştır. Amerikan İç Savaşı (1861- 1865) sonunda güç toplayan ABD, dünya siyaset sahnesine kendini ispatlamış olarak çıkar.
İkinci milat
Avrupalı büyük güçlerle aynı dönemde yapılan antlaşmalarla verilen imtiyazlara paralel olarak Amerika Birleşik Devletleri de 1862 antlaşması ile yeni imtiyazlar kazanır. 23 maddelik bu antlaşmayla ABD’ye verilen imtiyazların sınırlan genişletilmiş, gümrük vergisi oranı yüzde 3’ten yüzde l’e indirilmiştir. En önemlisi de 1830 antlaşmasındaki silah ticaretiyle ilgili yasağın kaldırılmasıdır.
1862 yılından sonra getirilen ekonomik kolaylıklar, siyasi alanda da etkisini göstermeye başlamıştır. Amerikan eğitim kurumlan, yani misyoner okulları bu tarihten sonra sayısal olarak büyük artış göstermektedir. 20. yüzyılın başında Osmanlı topraklarında Amerikan eğitim kuramlarının 500 civarında olduğu bilinmektedir. Mesela,Robert Koleji 1863’te açılmıştır.
Bu dönemde dikkati çeken bir başka önemli olay, silah ticaretidir. 1862 antlaşmasındaki silah ticareti yasağının kaldırılmasıyla 1870’ten itibaren Amerika Birleşik Devletleri’nden silah satın alınmaya başlanır. Amerikan İç savaşından sonra elde kalan silahların nereye gittiğini merak ediyor musunuz? Elde kalan silahlar büyük ölçüde Osmanlı pazarına satılmıştır. Meşhur Martini-Henry tüfeklerinin türkülere kadar girmesi bu yüzden olsa gerek.
Senaryo hep aynı
Meşhur Osmanlı Rus savaşı (1877-78), Osmanlı tarihinde dönüm noktası olduğu gibi Osmanlı-Amerikan ilişkilerinde de önemli bir milattır. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti’nin içinde barındırdığı bunalımlar artmış ve Avrupalı güçlerin yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri de Ermenileri bahane ederek Osmanlı iç işlerine karışmaya başlamıştır.ABD, dönemin meşhur Hıristiyan çok sesli korosuna katılır ve Osmanlı hükümetini Ermenilere kötü muamele yapmakla suçlar. Kendi ülkesindeki kızılderilileri ve afrika kökenli insanları unutarak. Özellikle Amerikan basını Ermenileri destekler yönde yayın yapar. Amerikan gazetelerinde sözde vahşet fotoğrafları yayınlanır.
Tarihe tekrar dönecek olursak, bütün bunlar olurken Amerikan konsolosları ve misyonerleri de boş durmaz ve Osmanlı Devleti’nin iç işlerini karışmaya başlarlar. Amerikan hükümeti özellikle Ermeni nüfusun yoğun olduğu Erzurum ve Harput vb. şehirlerde konsolosluk açmak ister, ancak bu istek Osmanlı hükümeti tarafından kabul edil-mez. Çünkü bir devletin konsolosluk açması için bölgede vatandaşlarının olması gerekir. Amerikan hükümeti tayin ettiği Erzurum konsolosunun resmen tanınmaması halinde Amerikan Kongresi’nde Osmanlı hükümeti aleyhinde kararlar çıkmasının kaçınılmaz olduğunu belirtir.
Konsolos tayini ve Amerikan okullarına resmi izin talepleri iki devlet arasında ilişkilerin gerginleşmesine neden olur. Mesela, yabancıların satın aldıkları emlâkin okul olarak kullanılamayacağı yönünde getirilen yasağın kabul edilemez olduğu bildirilerek; ‘Ecnebilerin hukuk ve imtiyazını kasr ve tahdide [sınırlama] çalışmak ve kuvve-i cebriyye istimaliyle talep ve iddia edilemeyecek şeyleri tedricen nez’ ile ref etmek Devlet-i aliyye politikasına mahus gibi görünüyor” şeklinde Osmanlı hükümetinin izlediği siyaset eleştirilmiştir.10
Fransa, İngiltere gibi Avrupalı güçler misyonerlik çalışmalarında bulunmuşlar ise de hiç biri uzun vadede Amerikan misyonerleri kadar etkili olamamıştır
Psikolojik faktör
Osmanlı Devleti ve ABD’nin iki ayrı kıtada yer alması ve denizaşırı mesafeden kaynaklanan güven ve karşılıklı yakın tehdit endişesinin bulunmaması ikili ilişkilerin her zaman Avrupalı devletlerden farklı zeminde yürümesini sağlamıştır. Burada psikolojik faktörleri de göz ardı etmemek gerek. Özellikle iki devlet arasında savaş yapılmamış olması ve Avrupalı devletlerle olduğu üzere Haçlı seferleri benzeri kötü bir tarihi geçmişin bulunmaması Osmanlı Devleti ve halkı üzerinde olumlu etkiler yapmıştır.

19. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri nin dünya ve Osmanlı siyasetine İngiltere gibi doğru dan müdahaleci bir tavır sergilememesi (tabii ABD’nin o dönemde şimdiki gibi bir süper güç olmadığını unutmamak lazım) ABD’ye duyulan güveni arttırmıştır.
Ancak misyonerlerin Ermenileri kullanarak yaptıkları olumsuz propagandalar ABD ve dünyada Osmanlı-Türk imajının kötü bir veçheye bürünmesine neden olmuştur. Yeni müslüman olmuş Amerikalı genç bir kızın, “çocukken annesinin kendisine; bak yemeğini ye şimdi Türk baskısı altında yaşayan zavallı Ermeni çocukları bu yemeği bulamıyorlar” şeklindeki sözleri bu psikolojik etkinin hâlâ devam ettiğinin göstergesi sayılabilir.
Ayrılık zamanı...
II. Mahmud (1808-1839) döneminde resmi olarak başlayan Osmanlı-Amerikan İlişkileri II. Abdülhamid (1876-1909) döneminde silah ticaretiyle zirveye ulaşmıştır.
1880’den sonra Osmanlı-Amerikan İlişkileri ABD’nin Osmanlı’daki Amerikan okullarına resmi izin isteği vb. meselelerde sıkıntılarla yürümüştür. Hatta Amerikan gazetelerinde Amerikan hükûmeti’nin isteklerini kabul ettirmek için Akdeniz’e birkaç savaş gemisi göndermesi gerektiği yolunda haberler yer almıştır. ABD, Osmanlı Devleti’nden taleplerine karşılık bulamadığında Akdeniz’e savaş gemisi göndermiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin 1917’de Almanya’ya savaş ilan etmesi ve Osmanlı Devleti’nin müttefiki Avusturya-Macaristan ile ilişkilerini kesmesiyle Osmanlı hükümeti Meclis-i Vükela kararıyla iki devlet arasındaki diplomatik ilişkilere nokta koymuştur.
Dipnotlar:
* MÜ SBE, İslam Tarihi Doktora Öğrencisi
1-BA (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), YA.HUS (Yıldız Sadaret Hususi Maruzat ), 348/82, lef 3,11.10.1313/1895.
2- Mine Erol, Amerikalı nın Cezayir İ- le Olan İlişkileri (1785-1816), İÜEF Tarih Dergisi, XXXII/32, s.690.
3- Mine Erol, a.g.e., s.721.
4- ABD aracılık hizmeti için İngiltere’ye 1799-1811 yıllan arasında 65.500 Dolar konsolosluk masrafı ödemiştir. Bkz. Orhan F. Köprülü, “Tarihte Türk- Amerikan Münasebetleri”, Belleten, LI/200 (Ağustos 1987), s.930.
5- BA, Hatt-ı hümayun, 4139 1245/1829.
6- BA, Hatt-ı hümayun, 28202, 1244/1828.
7- Aynı belge.
8- BA, Amerika Nişan Defteri, nr. 1/1, s.7.
9- BA, Meclis-i Vükela (MV) 85/78, 23 Ra (Rebiyülevvel) 1313/ 1895.
10- Aynı belge.
11- BA, YA.HUS 389/57.
12- BA, DH.ŞFR(Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi), 75/192, 28 C (Cemaziye- lahır)1335/1916.
KAYNAK : 2003 Tarih ve Düşünce Dergisi Sayı/4
FACE : https://www.facebook.com/SESL%C4%B0-TAR%C4%B0H-104683004490362/?modal=admin_todo_tour
TWİTTER : https://twitter.com/bilge_yolu


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder