Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

8 Mayıs 2020 Cuma

OSMANLI-ABD İLİŞKİLERİNİN TARİHİ SEYRİ


Arşiv belgeleriyle ortaya konan Osmanlı-ABD münasebetlerinin tarihi seyri hayli enteresan ve ibretlik...

Zayıfken kuzu palazlanınca kurt
1895 tarihli bir arşiv bel­gesinde yer alan ifadeler, Ösmanlı Devleti ağzından ABD'nin dış politikasını özetler nitelikte:
"Amerikalılar daima, Hıristiyanları iltizam (taraf tutmak) ediyorlar. Zaten bunların cümlesi Hükûmât-ı islamiye've düşmandırlar, fakat kuvve-i- icraiyece iş böyle değildir. Çünkü Amerikan hükümeti hayat nokta-i nazarından değil, politika ve menfaat cihetinden hareket etmektedir"
 Amerika! Birleşik Devletleri  bu ko­numuna Osmanlı birikimiyle gel­miştir. Bu videoda Osmanlı-ABD münasebetlerine temas edile­cek, aynı zamanda 21. yüzyılda dünya jandarmalığına soyunan Amerika Birleşik Devletleri’nin bugünlere nasıl geldiği ve yıllar­ca hangi müslüman devlete ha­raç ödediğini merak edenler için ilginç bilgiler verilecektir.

Yaklaşık iki yüz yıllık bir tari­he sahip olan Türk-Amerikan ilişkileri acaba nasıl başlamıştı? Dünya tarih sahnesinde aslında oldukça yeni bir devlet olan ABD, 1783’te bağımsızlığını ka­zanır ve uluslararası arayışlar içi­ne girer.
Avrupa devletlerinin emper­yalist politikalarının dışında kal­mak istemeyen Amerikan hükü­meti, Yakın Doğu’ya ya da mo­dem tabirle Ortadoğu’ya nüfuz etmek için 19. yüzyılda bölge­nin tek hakim gücü olan Os­manlı Devleti ile resmi ilişkilere başlamak ister. Bir deniz devleti olan ABD, Karadeniz’e ticaret gemilerini çıkarmak için o yıl­larda Akdeniz’e büyük ölçüde hakim olan Osmanlı Devleti’ne, ihtiyaç duyar.

Yirmi Yıl haraç
Amerikan hükümeti Akde­niz’e ticaret gemilerini sokmak için Osmanlı Devleti’ne bağlı Kuzey Afrika’daki Garp Ocakla­rı adı verilen Cezayir, Tunus ve Trablus beylikleri ile antlaşma  yapmak mecburiyetindedir.
Cezayirli gemicilerin Akde­niz’de izinsiz dolaşan iki Ameri­kan gemisine el koyması, ABD’nin adımlarını çabuk atma­sına sebep olmuştur. Amerikan hükümeti 1795’te Cezayir, 1796’da Trablus ve 1797’de Tu­nus ile antlaşma imzalamıştır. Bütün bu saydığımız bölgelerin o dönemde OsmanlI’ya bağlı ol­duğunu tekrar hatırlatalım. Ant­laşma uyarınca Amerika Birleşik Devletleri sadece Cezayir’e yılda 12.000 altın veya buna eş değer askeri mühimmat olmak üzere tam yirmi yıl boyunca (1795- 1815) vergi ödemiştir. ABD’nin nereden nereye gel­diğini görmek açısından bu ör­nek ne kadar manidar değil mi?



Aracı, İngilizler
Osmanlı-Amerikan münase­betlerinin tarihine tekrar döne­cek olursak önce Kuzey Afrika Osmanlısı’nda başlayan resmi ilişkiler daha sonra Osmanlı Devleti ile resmi bir antlaşma yapmak için yoğun çaba harca­ma şeklinde sürmüştür. Bu süre­ci birkaç kısımda incelemek mümkündür.
ABD, başlangıçta Osmanlı Devleti ile temasını İngilizler aracılığıyla yürütmektedir. An­cak Amerikalılar bu görev için İngilizlere yüklü meblağlar öde­mek zorundadır. Amerikan eko­nomisine ağır gelen mali yük, ABD’nin Osmanlı yöneticileriyle karşılıklı bir antlaşma müzakere­sine başlamasını hızlandırır.
Amerikan hükümeti 1799’da  Portekiz elçisi  W. Smith’i İstanbul’a elçi olarak gönderir. Ancak bazı aksaklıklar vuku bu­lur ve elçi göreve başlayamaz. Daha sonra başka bir şahıs kon­solos olarak tayin edilirse de, Osmanlı hükümeti tanımayınca konsolos 1803’te geri dönmek zorunda kalır.
1810’dan sonra Amerikan ticaret gemilerinin seferlerini arttırmasıyla beraber Amerikan hükümeti ekonomik ilişkileri kolaylaştırmak ister ve bir antlaşma ile ikili ilişkileri resmi düzlemde yürütme çabalarını artarak sürdürür. Bu maksatla çeşitli Amerikan heyetleri Osmanlı Devleti’ni ziyaret eder.


Mecburiyetten

ABD’nin ısrarlı gayretleri so­nucu 1823’te David Offley adın­da bir şahıs, İzmir ticari temsil­cisi -konsolos- olarak atanır ve Osmanlı hükümeti tarafından resmen tanınır.
Bu tanıma diplomatik ilişkile­rin başlangıcı olarak kabul edile­bilir. 1829’da bir heyet, Osman­lı Devleti’ni masaya oturtmak için resmi bir antlaşma teklifi ge­tirir. Tabii 1829 senesi bir çok açıdan iyi bir zamanlama ve stra­teji eseridir. İki yıl önce Navarin’de Osmanlı donanması yok edilmiştir. Donanmanm yeni­lenmesi için yeni bir dış desteğe ihtiyaç duyulması ve büyük de­niz gücü İngiltere’nin donanma­nın yok edilmesindeki önemli rolü, farklı alternatifler arayışını zorunlu kılmıştır. Nitekim, Navarin baskınından hemen sonra ABD’den savaş gemisi satın alın­dığı arşiv belgelerinde yer al­maktadır.
Görüldüğü üzere Amerikan hükümeti günümüzde olduğu gibi Türkiye’de olan gelişmeleri iyi takip ederek stratejisini ona göre belirlemektedir.
İzah ettiğimiz bütün bu şartlar ve ABD’nin sahip olduğu deniz gücü Osmanlı yöneti­cilerinin Amerika Bir­leşik Devletleri ile ant­laşma yapmaya sıcak bakmasını sağlar. Sul­tan II Mahmud bunu açıkça dile getirerek “Amerika cumhuru­nun bu istidaları cevabsız kalmak münasib değildir... ” şeklin­de yeşil ışık yakmıştır.7





Cicim ayları

Amerikan hükümeti­nin yoğun gayretleri se­meresini gösterir. Ni­hayet istenilen antlaş­ma teklifi Osmanlı hü­kümeti tarafından ka­bul edilir. 1830’da Os­manlı Devleti ile Ame­rika Birleşik Devletleri arasında bir ticaret ve seyr ü sefayin antlaşma­sı  imzalanır. Dokuz maddeden oluşan ant­laşmanın en önemli maddesi: Osmanlı devleti’nin ABD’ye en ayrı­calıklı devletlerden biri olma statüsü vermesi­dir. Buna göre Ameri­kan hükümeti, ticari fa­aliyetlerinde imtiyazlı devletler oranında vergi ödeye­cek, bunun dışında bir şey öde­meyecektir.
Antlaşma metninin yer aldığı Başbakanlık Arşivi, Amerika Ni­şan Defteri’nde, ABD’nin müza­kere sürecine ilişkin ipuçları bu­lunmaktadır: Devlet-i aliyye-i daimi’l-kararımla memalik-i müctemia-i Amerika Devleti beyninde [arasında] şimdiye kadar bir güne muahede-i res- miyye cereyan etmemek hase­biyle bu defa Devlet-i aliyye-i sermediyyi’l-kıyam ile ticaret ve muamelatı mevaddını mutazammın muahede akdine kemal i hahiş ve arzu zuhu­ruyla... şeklinde geçen ifadeler antlaşma teklifinin Amerika Bir­leşik Devletleri’nden geldiğini göstermektedir.8
Peki bu antlaşma ticari faaliyet­lerin dışında ABD’ye neler sağla­mıştır. Antlaşmaya dayanarak Amerikan hükümeti pek çok il­de konsolosluk açmıştır. Her ne kadar o dönemde konsolosluklar ağırlıklı olarak ticari çalışmalar içinde olsalar da, daha sonra farklı siyasi çabalar içine girmiş­lerdir. 1840’tan sonra Amerikan konsolosluklarının sayıları hızlı bir trende sahiptir.
19- yüzyılın ilk yansında Osmanlı-ABD ilişkileri kuruluş saf- hasındadır



Artık Palazlanmıştır
1850’den sonra Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik yapı, Osmanlı-Amerikan ilişkilerinin farklılaşma­sında belirleyicidir. Artık sesi daha gür çıkan bir ABD vardır. ABD’nin açtığı siyasi temsilcilik­ler ve misyonerlik faaliyetleri, Amerikan nüfuzunun oluşması­nı sağlamıştır. Osmanlı Devleti’nin 1850’de Protestanları ayrı bir millet olarak tanımasıyla Amerikan misyonerlik çalışmaları ivme kazanır. Bu süre zarfında kurumsallaşan misyonerlik ça­lışmaları, Amerikan eğitim ku­rumlan şekline bürünmüştür. Bu kurumlar, Amerikan hükü­meti ve temsilcilerinin işlerini kolaylaştıran siyasi ve kültürel zemini oluşturmuştur. 1830 Antlaşmasıyla Amerikan ticari faaliyetleri artmış ve ticaret hac­mi büyüme trendine girmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri 19. yüzyılda genel olarak izolasyon siyaseti izlemekle birlikte misyonerlik faaliyetleriyle her zaman siyasi etki alanı oluştur­ma gayreti içinde bulunmuştur. 1820’lerde Beyrut’a Amerikan misyonerlerinin geldiği düşünü­lürse, ABD’nin Amerika kıtası dışındaki olaylara ilgisiz kalma­dığı görülecektir. Bunun temel sebebi Amerikan felsefesiyle izah edilebilir. Hakim olan Ame­rikan düşünce tarzını ve demok­rasi anlayışını bütün dünyaya yaymak gerektiği; fikri izolas­yonla misyonerlik gibi birbiriyle çelişkili izlenimini veren görüş­lerin aynı anda uygulanmasına imkan tanımıştır.


Bu arada Kırım Savaşı’ndan sonra Osmanlı ekonomisinin aç­mazlarının artması ve bunun iç ve dış siyasete yansımaları, ABD ile olan ilişkilerde pazarlık gücü­müzü zayıflatmıştır. Yabancı dev­letlere olan bağımlığının artması bir ölçüde Osmanlı’nın dış politi­kada manevra alanını daraltmıştır. Amerikan İç Savaşı (1861- 1865) sonunda güç toplayan ABD, dünya siyaset sahnesine kendini ispatlamış olarak çıkar.


İkinci milat
Avrupalı büyük güçlerle aynı dönemde yapılan antlaşmalarla verilen imtiyazlara paralel ola­rak Amerika Birleşik Devletleri de 1862 antlaşması ile yeni imti­yazlar kazanır. 23 maddelik bu antlaşmayla ABD’ye verilen im­tiyazların sınırlan genişletilmiş, gümrük vergisi oranı yüzde 3’ten yüzde l’e indirilmiştir. En önemlisi de 1830 antlaşmasındaki silah ticaretiyle ilgili yasa­ğın kaldırılmasıdır.
1862 yılından sonra getirilen ekonomik kolaylıklar, siyasi alanda da etkisini göstermeye başlamıştır. Amerikan eğitim kurumlan, yani misyoner okulları bu tarihten sonra sayısal ola­rak büyük artış göstermektedir. 20. yüzyılın başında Osmanlı topraklarında Amerikan eğitim kuramlarının 500 civarında ol­duğu bilinmektedir. Mesela,Robert Koleji 1863’te açılmıştır.

Bu dönemde dikkati çeken bir başka önemli olay, silah ticareti­dir. 1862 antlaşmasındaki silah ticareti yasağının kaldırılmasıyla 1870’ten itibaren Amerika Birle­şik Devletleri’nden silah satın alınmaya başlanır. Amerikan İç savaşından sonra elde kalan si­lahların nereye gittiğini merak ediyor musunuz? Elde kalan si­lahlar büyük ölçüde Osmanlı pazarına satılmıştır. Meşhur Martini-Henry tüfeklerinin tür­külere kadar girmesi bu yüzden olsa gerek.




Senaryo hep aynı
Meşhur Osmanlı Rus savaşı (1877-78), Osmanlı tarihinde dönüm noktası olduğu gibi Osmanlı-Amerikan ilişkilerinde de önemli bir milattır. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti’nin için­de barındırdığı bunalımlar art­mış ve Avrupalı güçlerin yanı sı­ra Amerika Birleşik Devletleri de Ermenileri bahane ederek Osmanlı iç işlerine karışmaya başlamıştır.ABD, dönemin meşhur Hıristi­yan çok sesli korosuna katılır ve Osmanlı hükümetini Ermenilere kötü muamele yapmakla suç­lar. Kendi ülkesindeki kızılderilileri ve afrika kökenli insanları unutarak. Özellikle Amerikan basını Ermenileri destekler yönde yayın ya­par. Amerikan gazetelerinde sözde vahşet fotoğrafları yayın­lanır. 
Tarihe tekrar dönecek olur­sak, bütün bunlar olurken Amerikan konsolosları ve misyoner­leri de boş durmaz ve Osmanlı Devleti’nin iç işlerini karışmaya başlarlar. Amerikan hükümeti özellikle Ermeni nüfusun yoğun olduğu Erzurum ve Harput vb. şehirlerde konsolosluk açmak ister, ancak bu istek Osmanlı hükümeti tarafından kabul edil-mez. Çünkü bir devletin konso­losluk açması için bölgede va­tandaşlarının olması gerekir. Amerikan hükümeti tayin ettiği Erzurum konsolosunun resmen tanınmaması halinde Amerikan Kongresi’nde Osmanlı hüküme­ti aleyhinde kararlar çıkmasının kaçınılmaz olduğunu belirtir.
Konsolos tayini ve Amerikan okullarına resmi izin talepleri iki devlet arasında ilişkilerin gerginleşmesine neden olur. Mesela, yabancıların satın aldık­ları emlâkin okul olarak kullanı­lamayacağı yönünde getirilen yasağın kabul edilemez olduğu bildirilerek; ‘Ecnebilerin hu­kuk ve imtiyazını kasr ve tah­dide [sınırlama] çalışmak ve kuvve-i cebriyye istimaliyle ta­lep ve iddia edilemeyecek şey­leri tedricen nez’ ile ref etmek Devlet-i aliyye politikasına mahus gibi görünüyor” şeklin­de Osmanlı hükümetinin izledi­ği siyaset eleştirilmiştir.10
Fransa, İngiltere gibi Avrupalı güçler misyonerlik çalışmaların­da bulunmuşlar ise de hiç biri uzun vadede Amerikan misyoner­leri kadar etkili olamamıştır



Psikolojik faktör
Osmanlı Devleti ve ABD’nin iki ayrı kıtada yer alması ve de­nizaşırı mesafeden kaynaklanan güven ve karşılıklı yakın tehdit endişesinin bulunmaması ikili ilişkilerin her zaman Avrupalı devletlerden farklı zeminde yü­rümesini sağlamıştır. Burada psikolojik faktörleri de göz ardı etmemek gerek. Özellikle iki devlet arasında savaş yapılma­mış olması ve Avrupalı devlet­lerle olduğu üzere Haçlı seferle­ri benzeri kötü bir tarihi geçmi­şin bulunmaması Osmanlı Dev­leti ve halkı üzerinde olumlu et­kiler yapmıştır.



19. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri nin dünya ve Osman­lı siyasetine İngiltere gibi doğru­ dan müdahaleci bir tavır sergile­memesi (tabii ABD’nin o dö­nemde şimdiki gibi bir süper güç olmadığını unutmamak la­zım) ABD’ye duyulan güveni arttırmıştır.
Ancak misyonerlerin Ermenileri kullanarak yaptıkları olum­suz propagandalar ABD ve dün­yada Osmanlı-Türk imajının kö­tü bir veçheye bürünmesine neden olmuştur. Yeni müslüman olmuş Amerikalı genç bir kızın, “çocukken annesinin kendisine; bak yemeğini ye şimdi Türk baskısı altında ya­şayan zavallı Ermeni çocukla­rı bu yemeği bulamıyorlar” şeklindeki sözleri bu psikolojik etkinin hâlâ devam ettiğinin göstergesi sayılabilir.


Ayrılık zamanı...
II. Mahmud (1808-1839) döneminde resmi olarak başlayan Osmanlı-Amerikan İlişkileri II. Abdülhamid (1876-1909) döne­minde silah ticaretiyle zirveye ulaşmıştır.
1880’den sonra Osmanlı-Amerikan İlişkileri ABD’nin Osman­lı’daki Amerikan okullarına res­mi izin isteği vb. meselelerde sı­kıntılarla yürümüştür. Hatta Amerikan gazetelerinde Ameri­kan hükûmeti’nin isteklerini ka­bul ettirmek için Akdeniz’e bir­kaç savaş gemisi göndermesi ge­rektiği yolunda haberler yer al­mıştır. ABD, Osmanlı Devleti’nden taleplerine karşılık bula­madığında Akdeniz’e savaş ge­misi göndermiştir. Amerika Bir­leşik Devletleri’nin 1917’de Al­manya’ya savaş ilan etmesi ve Osmanlı Devleti’nin müttefiki Avusturya-Macaristan ile ilişkile­rini kesmesiyle Osmanlı hükü­meti Meclis-i Vükela kararıyla iki devlet arasındaki diplomatik ilişkilere nokta koymuştur.



Dipnotlar:
* MÜ SBE, İslam Tarihi Doktora Öğ­rencisi
1-BA (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), YA.HUS (Yıldız Sadaret Hususi Maruzat ), 348/82, lef 3,11.10.1313/1895.
2- Mine Erol, Amerikalı nın Cezayir İ- le Olan İlişkileri (1785-1816), İÜEF Ta­rih Dergisi, XXXII/32, s.690.
3- Mine Erol, a.g.e., s.721.
4- ABD aracılık hizmeti için İngilte­re’ye 1799-1811 yıllan arasında 65.500 Dolar konsolosluk masrafı ödemiştir. Bkz. Orhan F. Köprülü, “Tarihte Türk- Amerikan Münasebetleri”, Belleten, LI/200 (Ağustos 1987), s.930.
5- BA, Hatt-ı hümayun, 4139 1245/1829.
6- BA, Hatt-ı hümayun, 28202, 1244/1828.
7- Aynı belge.
8- BA, Amerika Nişan Defteri, nr. 1/1, s.7.
9- BA, Meclis-i Vükela (MV) 85/78, 23 Ra (Rebiyülevvel) 1313/ 1895.
10- Aynı belge.
11- BA, YA.HUS 389/57.
12- BA, DH.ŞFR(Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi), 75/192, 28 C (Cemaziye- lahır)1335/1916.

KAYNAK : 2003 Tarih ve Düşünce Dergisi Sayı/4

FACE : https://www.facebook.com/SESL%C4%B0-TAR%C4%B0H-104683004490362/?modal=admin_todo_tour
TWİTTER : https://twitter.com/bilge_yolu






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder