HAVAİ ADALARININ İSTİLASI VE İLHAKI 1
Washington'daki Osmanlı Başkonsolosu Münci Bey'in Havai raporu kadim Anglo-Amerikan cibilliyetini ve senaryolarını çarpıcı bir surette ortaya koyuyor.,
Sen neymişsin be Amerika!..
"Amerika'da halkın çoğu muhakemeden mahrumdurlar, kıyas yapamazlar. Bu sebeple, Havai'nin gerçek hikâyesine vâkıf olamadıkları; bir hayli zaman geçtiği için misyonerlerin güzel vaatleriyle kötü icraatları arasındaki tenakuzun farkına varamadıklarından, dini de kullanarak yapılan propaganda ile sonuçta, Amerikan hükümeti Havai adalarını istila ve ilhâk etmek üzere harekete geçmiştir." her hafta bu adaya bir gemi dolusu yiyecek satmaya muvaffak oldu. 1869’da Zulu yerlilerine sattıkları pulluk da, misyonerlerin daha önceki tüm harcamalarım sollayacak bir gelir elde etmelerini sağladı.
Atlas Okyanusu’nda bir Orta Amerika ülkesi olan Havai’nin Amerika tarafından iç ediliş hikâyesini; Washing- ton’daki Osmanlı Başkonsolosu Münci Bey’in kalemin- en öğreneceğiz. Amerika'nın günümüzdeki faaliyetlerine de ışık tutan bu tarihî belge, ortaya koyduğu çarpıcı gerçeklerle; dinin siyasî ve ekonomik girdiler için nasıl kullanıldığının sayısız delillerinden sadece birisidir.
Bu arada; Münci Bey’in anlattıklarının, Amerika’nın en önemli misyoner örgütü olan ve 1819’da OsmanlI ülkesine ayak basan American Board Misyonerlik Arşivi’ndeki çok sayıda te’yidin Prof. Dr. Uygur Kocabaşoğlu tarafından “Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika” adıyla kitaplaştınldığını biliyoruz.1 Uygur Kocabaşoğlu’nun bu arşivde bulduğu belgelere göre; Pasifik’teki Güney Denizi adalarına ilk çıkışında buraya dört misyoner ve yirmi çeşitli meslek mensubu bırakan Amerika, kırk yıl sonra hemen her hafta bu adaya bir gemi dolusu yiyecek satmaya muvaffak oldu. 1869’da Zulu yerlilerine sattıkları pulluk da, misyonerlerin daha önceki tüm harcamalarım sollayacak bir gelir elde etmelerini sağladı.
Fazlasıyla geri aldık
1908’de “Daybreak in Turkey” (Türkiye'de Tan Vakti) adlı bir kitap yazan American Board dış ilişkiler başkam Jemas L. Barton, Doğunun ürünlerinin kendilerine ve kendi ürünlerinin Türkiye’ye Amerikan misyonerlerince yetiştirilen genç nesil tarafından getirildiğini belirterek: “Sık sık ifâde edilmiş olduğu gibi; Türkiye'deki Amerikan kolejlerini kurmak ve desteklemek için Amerika'dan gönderilen paranın; bu ülkeyle artan ticaret sayesinde; yüklü faiziyle birlikte, fazlasıyla geri alındığını söylemek doğru olacaktır" diyordu. American Board’un 1 Aralık 1833’te Ortadoğu’ya gönderdiği talimat ise tam bir ibret belgesidir: “Bir fetih savaşma girmiş askerler olduğunuzu unutmayın. Bu mukaddes ve vaadedilmiş topraklar silahsız bir haçlı seferiyle geri alınacaktır. ”
Asıl mevzumuza dönecek olursak; Washington’daki Osmanlı Başkonsolosu Münci Bey’in, 20 Ağustos 1897 tarihli raporunu, dilini birazcık sadeleştirerek aynen naklediyoruz
Ne Bedbahtlık
“Atlas Okyanusu’nda, Havai adıyla bilinen sekiz adet ada halkının ö- zel bir hayat tarzına sahip oldukları bilinmektedir. Havai adaları ne bir dine, ne de bir medenî kanuna sahip olmayarak; kabiliyetleri nispetinde bir İçtimaî bağ (rabıta) ile, mesud bir şekilde yaşamakta iken; her nasılsa bundan altmış-yetmiş sene evvel vatanları, Amerikan Protestan misyonerlerine merkez olmak gibi bir bedbahtlığa uğramıştı.
Misyonerler ki, -dinlerini menfaat kazanmaya, musîbet saçmaya âlet etmiş bir gürûhdur- nadir ve latif nebatat (bitkiler) yetiştirebilen bir toprağı, mutedil bir iklimi ve mülayim mizaçlı ve itaatkâr bir halkı da bulunca; harisâne bir şekilde iştahlanırlar. Saldırgan emellerini, dinlerini yaymak şeklinde göstererek, kısa zamanda Havai adalarım Luther dinine (Protestanlığa) tâbi ederler. Misyonerler bu vesile ile bir kere pençelerini halkın vicdanına kadar uzatarak onlara, bütün arzularmı dinî bir emir olarak sunmakla kalmaz, hükümdarlarım da; Haç’a (Hristiyanlı- ğa) nispet ettikleri her emre uydurur, Haç’ın önünde baş eğdirirler.
Hükümdarı aldattılar
O zamana kadar, hiçbir yabancılım Havai’de toprak alma haklan ve topraklan yok iken; daha mükemmel bir şekilde Hristiyanhğı yaymak için toprak alma ve yerleşmelerini dinlerinin icâbı olduğunu söyleyerek ve diğer hileleri kullanarak Havai Hükümdan’ndan bu imtiyazı almayı başardılar. İşler o derece ileri gitti ki, asıl emellerini gerçekleştirme zamanının geldiğine ayne’l yakın inandıklarından, geçici olarak Amerika’ya dönerek kilise ve salonlarda toplantılar yapmağa başladılar.
Konferanslarında; Havai adalarını dinsiz iken protestan, vahşi iken medenileştirdiklerini öyle samimi bir dille anlattılar ki; bir çok yerde olduğu gibi özellikle Amerika’da dinlerine özel zaafı olan halktan, faaliyetlerini kolaylaştırmak ve yaygınlaştırmak için pek külliyetli miktarda para toplamaya nail oldular. Amerika halkının dinî hislerini kullanarak topladıkları yardımlar, öyle garip ve hayret verici bir manzara arzediyor ki, anlatılması ilginç olur. Mesela, bu gibi toplantılara katılmış bulunan kadın ve erkek herkes, Hristiyanlığın başarılarını duyarak meftûniyetlerinden o derece kendilerinden geçerler ki, bazıları üzerindeki küpe, yüzük, madalyon, broş gibi mücevherlerini; altın saat, kıymetli eşya ve paralarım bağışlıyorlar, bazılan da bin veya birkaç bin dolarlık çek yazarak ko- nuşmacdara takdim ediyorlardı. Bir bölümü de, oracıkta yazdığı bir özel senet Üe emlâk ve arazisinden bir kısmını, hatta kendi hanesini bağışlıyordu. İşte o vakit ki, vicdan- lan satın almak suretiyle hediye koparma geleneği de, bu şeküde başlamıştır.
Şeker Kamışı
Bunlar öyle olaylardır ki; mübalağadan uzak, açık belgelere dayalı o- lup, 11 Temmuz 1313 (23 Temmuz 1897) tarihli ve 67 numaralı arizam ile birlikte gönderdiğim New York Herald gazetesi bu gelişmeleri doğrulamaktadır. Elhâsıl, belirtildiği ü- zere halktan toplanan milyonlarca dolar, Havaililerin dinî itikatlarım güçlendirmek ve medenîleşmelerine (medeniyette terakki etmelerine) tahsis edilmek üzere, Havai’ye götürülmüştü. Fakat misyonerler Hristiyanlaştırma şartım tamamiyle suistimâl ederek, bu paralan kendi hesaplarına arazi satın almaya hasrederler. O vakitler Havai’de arazi çok kıymetsiz olduğu için bu milyonlar, adanın büyük bir bölümünü almalarım sağlar. Misyonerler bu dakikadan itibaren papazlığa çiftçiliği de ekleyerek, malikânelerinde, en çok verim alabilecekleri şeker kamışı yetiştirmeğe, tarım işçiliğinde mahallî ahalîyi istihdam etmeğe başlarlar. Bîçare halk; sahibi bulunduktan memlekette tüm haklarım kaybettikleri, önceleri efendi iken, şimdi köle oldukları halde bunun farkına bile varmazlar. Gözlerini, cehâlet ve özellikle misyonerlerin çektikleri siyah perde ve sis tamamıyla kapamış olduğundan bu değişiklikleri, din ve âhiret saadetine ulaşmama bir nişanesi sayarlar.
HAVAİ ADALARININ İSTİLASI VE İLHAKI 2
Mikropla İmha
Fakat aradan çok zaman geçmez. Dimağların bu yanlış idraki son bulur. Önce misyonerler her ne kadar adaların sahibi olsalar da, çoğunluk Havaililerde olduğu için, bir gün boyunlarına geçirdikleri esaret zincirini kırmak adına isyan etmeleri ve kendilerini adalardan kovmalarının muhtemel olduğunu düşünerek; yine din ile beraber medeniyet noktasından gördükleri lüzumu da gerekçe göstererek Havai hükümdarından aldıkları izni kullanıp adaların kapılarını Amerika’dan, Japonya’dan ve diğer ülkelerden gelen muhacirlere açmak suretiyle Havainler aleyhine yeni bir tür işgal başlatırlar. Bu iskânlarla, düşündükleri mahzur ortadan kalkacak olsa da bununla da yetinmeyerek; Havaili- lerin varlıklarını bile kendileri için tehlikeli gördüklerinden ve kötülüğün en ağırını yapmadıkça rahat edememe tıynetinde olduklarından; aslî unsurları (Havailileri) yok etmek için; Havai adalarının havasının bulaşıcı hastalıklara iyi geldiği propagandası ile; frengi, uyuz ve benzeri bulaşıcı hastalık taşıyan birçok kimseyi de bu muhacirlerin araşma katıp bölgeye yerleştirirler. Ve bunlarla iç içe yaşayan yerel halka, bu bulaşıcı hastalıkların tamamım aşılayarak, onları ölüme mahkum ederler.
Maskara oldu
Havaililer’in bu sırada akılları başlarına gelirse de heyhât. Canlarını ölümün pençesine teslim etmek üzere olanlar; hukuklarını işgalcilerin elinden nasıl kurtarabilirler? Çok gariptir ki, ne Allah'ın hesap soracağından ve vicdanların kanayan yarasından ve ne de tarihten korkmayan papazlar; ahâlinin bu durumundan istifade etmek sevdasına düşerler. Hatta, Havai’nin “göçmen kabul etme” kapışım Havai kraliçesi’nin açtığını ve bu nedenle meydana gelen musibetlere onun sebebiyet verdiğini ileri sürerek; yerli halka silah ve cephane temin edip, onları bir gün Kraliçe'ye, diğer gün Havai’ye gelen yabancı göçmenlere karşı savaştırırlar. Bu kışkırtmaların sonucu iç savaş ve çatışmalar yaşanır. Bir çok ocak söner, çok miktarda kan dökülür. Sonuçta adalara iskân edilen ahâli, bir odaya toplanarak, kavgalar anlaşmayla sonuçlandırılır. Kraliçe ise, tahtından indirilerek bazı büyük mahfillerin eğlencelerine gülme malzemesi olmak üzere Washing- ton’a gönderilir. Bütün bu olanlardan sonra Havai’de, krallık cumhuriyete dönüştürülerek; Mister DOLL adlı biri cumhurbaşkanı ilan edilmiştir.
Siyasi deprem
Misyonerler, vaktiyle misafir oldukları adaların, daha sonra yönetimini de ele almışlar, zararlı gördükleri kimselerin tamamım bölgeden sürerek; doğal kaynakların tamamını kendi üzerlerine geçirmişlerdir. Bu müstevliler kayıtlı misyonerler iken milyoner; tâbi iken metbuu’ olmuşlardır. Hakimiyetlerini bu şekilde pekiştirirken son zamanlarda ortaya çıkan bir gelişme, adalarm siyasî talihi açısından tam bir deprem oldu. Sizin de bildiğiniz üzere; ABD'de Demokrat Partinin iktidardan düşmesiyle görevi Cumhuriyet Partisi aldı. Bu parti Amerikan devletinin kabul ettiği Monreo doktrini uyarınca Amerikan silahlı kuvvetlerinin istilâ amacıyla Amerika dışına çıkmayacağını söylemişti. Halbuki, Havai’nin muhtelif türlerde ve çok kaliteli şeker kamışı istihsaline sahip bir bölge olması; Amerika’da kurulan sanayi ve umûm ihtiyaçlar için Küba ve Filipinler’den gelen şeker kamışının iç çatışmalar nedeniyle kullanılamaması sebebiyle, Havai şeker kamışının büyük ilgi göreceği ve milyonlarca dolar para edeceğinin açıkça anlaşılması üzerine misyonerler, bu fırsattan istifade ile mahsullerini yeni tarifeden satmak istemişlerdi. Havai’nin bağımsız olması, onların kârlarını sekteye uğratacağı gibi, Havai’ye bu paraların transferini zorlaştıracaktı. Çare olarak bölgenin ABD’ye ilhakı (katılması) düşünüldü. Fakat mevcut o- lan Kanun-u meşhûr (Monreo doktrini) Amerika'nın; Amerika kıt’ası dışında bir ülkeyi istilâ ve ilhâkma izin vermediğinden, maksatlarına ulaşmaları bu durumda çok zor görünmekte idi. Fakat, bir milleti hile ile vatanlarından mahrûm etmek, onları yeni bir milletin parçası olduklarına inandırmak ve yeni bir vatan kabul ettirmek hayli zor olsa da; akla hayale gelmeyecek adi yöntemler bu adamların ihtisas alanlarıdır.
Nitekim, gayelerine ulaşabilmek için Havaililer’in başlarına dert ettikleri o meşum vasıtayı yani Hristi- yanlığı kullanarak, üç-beş papaz ve onların yerli yardakçılarım Amerika’ya çağırdılar. Bütün maharetlerini ve dillerini kullanarak propagandaya başladılar. Kilise ve salonlarda yaptıkları toplantılarda; Havai halkının krallık döneminde de, cumhuriyet döneminde de, ahlâken düzelti- lemediklerini, bunun mümkün olmadığı, hatta birtakım bulaşıcı hastalıkların pençesine düşüp mahvolduklarını; bütün bunlardan kurtarı- labilmeleri, uçurumun kenarından dönebilmeleri ve saadete erebilme- leri için, sert ve güçlü bir hükümetin kontrolünün gerektiğini anlatıp durdular. Havai adalarının ABD’ye ilhakının ve ABD’nin bu sert önlemleri uygulamasının dinî bir görev olduğunu ileri süren propagandalarla beyin yıkadılar.
Ve ilhâk
Amerika’da halkın çoğunun gözleri kapalıdır, kendileri göremez. Nazar ve dikkatlerini, bu tür nutukların etkisiyle belirlerler. Özellikle muhakemeden mahrumdurlar, kıyas yapamazlar. Bu sebeple, Hava- i’nin gerçek hikâyesine vâkıf olamadıkları; bir hayli zaman geçtiği için misyonerlerin güzel vaatleri ile kötü icraatları arasındaki tenakuzun farkına varamadıklarından, dini de kullanarak yapılan bu propaganda i- le Amerikalılar harekete geçer. Bu da Hz. İsa'nın temsilciliği yerine, İb- lis’in vekilliği görevini ifâ eden hatiplerin bekledikleri neticeyi sağlamış ve sonuçta Amerikan hükümeti Havai adalarım ilhak etmek üzere harekete geçmiştir. Gerçi karardan dolayı Havai’de, nüfusları 15.000 kadar olan Japonların haklan konusunda; Japonya ile ABD arasında bir ihtilaf ortaya çıkmış ise de, kısa bir süre sonra bu ihtilâf da giderilerek ilhakın artık kaçınılmaz olduğu basın yoluyla dünyaya duyurulmuştur.
Havai adalarının bu fecü tarihini yazarak, Padişaha takdim edişimin üç sebebi vardır:
-Amerika’da mutlak kanun olan (Monreo doktrini) geçerli değildir.
-Misyonerlerin, ABD ve kamuoyu üzerinde mutlak kanunlan bile değiştirebilecek kadar güçlü bir konumlan vardır.
-Osmanlı ülkesinde de benzerleri mevcûd ve zararlan belgeli Amerikalı misyonerlerinin daha ne gibi melânetlere kabiliyetli bulunduklarının meşhur bir örneğini sunmak istedim. Bu mühim konulan önemine binaen, bundan sonra da nazar-ı ekremîlerine (Sultan II. Abdülha- mid’e) tafsilatlı bir şekilde takdime devam edeceğim.”
"Hz. İsa mebusluğu sıfatıyla iblis vekilliği..."
Bahr-ı muhît-i Atlasî'de kâin olub umûmiyetle Havâ- î Adalan tesmiye olman sekiz kıta cezire halkımın nev'-i beşer hakkında izhâr itmiş oldığı tecelliyât-ı mahsûsa âsârın- dan olan anâsır-ı mahsûsa mâlik bir nev' ahâlî ile meskûn oldukları ve ahâlı-i merkûme ne bir dîne ve de bir kânûn-ı medenîye mâlik olmayarak fakat necîbe-i kavmiyyeleri nisbetin- de bir râbıta-i içtimâ'iyye ile mes'ûdâne yaşamakda buhnduk- lan hâlde nasılsa bundan altmış yetmiş sene evvel vatanları Amerika Protestân misyonerlerine makarr olmak gibi bir bedbahtlığa uğramış idi. Misyonerler ki diyâneti cerr-i menfa'ate ve belki îrâs-ı musibete âlet itmiş bir gürûhdur. Nebâtât-ı nâdire ve latife yetiştirici bir kuwe-i inbâtiyye ile Şarka hâs bir ik- lîm-i mutedili ve pek mülâyim mizâclı gâyet muti' müteessi- rü't-tabî' ahâlîyi hâvi olan cezâyir-i mezbûre gibi nercivan-ı bî- bahânede bulınınca harîsâne bir sûretde iştihâlanırlar. Tatbîk- i âmâl-i müte'arnzânelerine neşr-i diyânet sûretinde bed'an i- derek az zemânda tarafından Havâiyûnî Luter dînine tâbi’ i- derler. Merkûmûn bu vech ile bir kerre pençelerini ahâlînün tâ vicdânına kadar uzatmalarıyla bi'l-cümle heveslerine bâzîçe itdükleri gibi salîb huz.ûrında serfürû itdürdükleri hükümdârla- nnı dahi salibe nisbet itdüklerı her arzularına mahkûm itmekden bi't-tâbi' mahrûm kalmazlar. Ez an cümle ecnebilerim Ha- vûî'de hakk-ı istimlâkleri mevcûd değil iken daha mükemmelen neşriyyât-ı dîniyyede bulınabilmek içün te'sîs ikâmet ve tavattun îcâb-ı dînî oldığından bahisle ve desâis-i şâire isti'mâ- lıyla hükümdâr-ı müşârun ileyhden bu imtiyâzı istihsâl iderler. Ameliyyât bu derece ileri gitdiği gibi asıl menvî-i zamirlerimin icrâsı zemâmnun hulûl itdiğini teyakkun eyledüklerinden muvakkaten Amerika'ya avdetle kiliselerde ve hollerde menfiyet- ler virmeğe başlarlar. Konferanslarında Havaili bî-dîn iken Protestân ve vahşî iken muhâsin-i ahlâk ile techîz ve kâmrân eyledüklerini öyle bir lisân-ı ihlâs ile nakl iderler ki ekser yerlerde oldığı gibi bi'l-hassa Amerika'da dîn husûsi en za'îf ha- sîsası olan ahâlîden teshîl-i tevessü' teşebbüsleri vesilesiyle pek külli i'ânât-ı nakdiyye dercine nâil olurlar. Hissiyât-ı dîniy- ye sâikasıyla i'tâ idilen i'ânât burada ekseri pek garîb oldığı kadar şâyân-ı hayret bir vech ile vuku' bulur ki tezkâra sezâ- vârdur. Meselâ o gibi menfiyetlerde hâzır olmış bulman kadın ve erkek halk daha henüz nutukla îrâd olınmak üzre iken mu- vaffakıyât-ı merviye-i nasrâniyyeyi işitmelerini müte'âkıb mah- zûziyyetlerinden gışş olmış veya tenvîm idilmiş hâline gelerek bir kısmı üzerlerindeki küpeli yüzük, madalyon, broş gibi mü- cevherâtlarını ve altun sâ'at ve kordonlarıyla ceplerindeki paralarım bağışlar. Ba'zılan da bin veya birkaç bin dolarlık çek yazarak hutebâya takdim ider. Bir takımı dahi oracıkda yazdığı bir sened-i mahsûs ile emlâk ve arâzîsinden bir kısmını ve hattâ kendi hânesini teberru' eyler işte o vaktki hedâyâ-yı va- cidâniyye dahi bu sûretle vâki' olmışdur. Bunlar öyle vuku ât- dur ki mübâlağadan ârî tahkîkât-ı mevsûkeye müstenid ve on gün evvelki bir mislinden bâhis olan 13 Temmuz sene [1J313 târîhlü ve 67 numarolu arîza-i bendegânem ile melfûfı Niyork Herald'un (Newyork Herald Trübine) bir küpüri muhteviyatı sathını sâdıkâne müeyyeddür elhâsıl vech-i ma'rûz üzre de- fe'ât-ı adîdede dere olman milyonlarca dolarlar Havâîlilerün te'bîd-i i'tikâdât-ı dîniyye ve terfîh-i ahvâl-i medeniyyelerine tahsis idilmiş olmak lâzım geleceği muhtâc-ı arz ve tezkâr de- ğildür. Fakat Misyonerler şart-ı ihdâyı temâmıyla sû-i isti'mâl i- derek kendi hisâblanna arâzî mübâya'âtın hasr iderler ol vakt ise Havâî'de arâzî pek kıymetsiz olmağla bu milyonlar adalarım tasarruf-ı kısm-ı a'zammı te'mîne kifâyet eyler. Misyonerler bu dakikadan i'tibâren papaslığa ikinciliği ilâve ile mâlikâ- nelerinde en ziyâde müsta'idd oldığı şeker kamışı mahsûlâtı yetişdirmeğe ve çiftde ve sapanda ahâlî-i mahalliyeyi istih- dâm itmeğe ibtidâr iderler. Bîçâre ahâlî sâhibleri bulınduklan memleketde bigâne kalduklan gibi evvelce efendi iken şimdi hizmetkâr oldukları hâlde bunun farkına bile varamazlar. Gözlerini cehâlet bürümüş ve husûsiyle Misyonerlerim çek- dükleri perde-i siyâh-ı desâyis kâmilen kapamış oldığmdan şu inkılâbı bi'l-aks sa'âdet-i dünyevîye ve uhrevîyeye mazhariyyet nişânesi sanırlar. Lâkin aradan çok zemân geçmez zu'mlan- nun butlânı sübût bulur. Ya'ni Misyonerler her ne kadar adalarım mutasamf-ı hakîkîsi olurlarsa da ahâlî Havcolilerden mürekkeb kaldukça birgün bunlarım boyunlarına geçen rib- ka-i esâreti atmak üzre kıyâm ve kendilerini adalardan tard ve ihrâc eylemelerini muhtemel add itdüklerinden yine dîn ile beraber medeniyyet nokta-i nazarından gösterdükleri lüzûm ve hükümdârdan istihsâl itdükleri me'zûniyyete mebnî adalarım kapularmı muhâcirîne küşâda iderek Amerika'dan, Japonya'dan ve mahâll-i sâireden bir takım ahâlî celb ve iskân iderler. Bu kuwe-i ecnebiyyenün vürûdıyla tasavvur eyledükleri mahzûr mündefi' olursa da bu sefer Havâîlilerün mevcûdiy- yetlerini menfaatlerince tehlike gördüklerinden ve husûsıyla fenâlığun eşedd-i kabâyihini ihtiyâr itmedükçe müsterih olmamak tıynet-i cismâneleri iktizâsı idüğinden anâsır-ı aslîyi müteferrik itmeğe azm ile Havaî adalarınım imrâz-ı sâriyyeye şâ- fî havâss-ı Havâîyeyi hâvî oldığı işâ'atıyla çâre-cû-yı sıhhat o- lan firengili, uyuz ve daha şâir hastalıklarla ma'lûl bir çok eş- hâsdan muhâcirîn-i vâride miyânmda içeriye aldırırlar ve bunlarla ihtilâtda bulınduklan ahâlî-i mahalliyeyi imrâz-ı mezkû- renün kâffesiyle aşılayarak mahkûm iderler. Musâbînün bu sırada akıllan başlarına gelirse de heyhât ehibbânlannı (?) pençe-i mevte teslim itmek üzre buhnanlar hukûkiannı inşân elinden nasıl kurt ara bilürler garîbdürki ne intikâm-ı hakkdan ve ne de muâheze-i vicdân ve târîhden ihtirâz itmeyen papas- lar ahâlînün bu felâketinden istifâde itmek sevdâsma düşerek ebvâb-ı muhâceretün kraliçe cânibinden açıldığından ve binâen aleyh musîbet-i vâkı'aya esâsen ânun sebebiyyet virdi- ğinden bahs ile bir tarafdan ahâlî-i mahalliyeyi metbu lan ve diğer tarafdan gûnâgûn ecnebiler aleyhine sevk iderler. Bu tezvîrâtun te'sîrâtıyla iğtişâşât ve ihtilâlât vuku a gelerek bir çok kanlar dökmek ve hânmânlar sönmek gibi hâlât-ı müessife vuku' bularak neticede mübtelâ-yı eskâm olan ahâlî ihtilâf- dan memnû'iyyet şartıyla tahsis olman adalardan birine tıkılub kraliçe ise tahtı bi'l-ilgâ mahâfil-i kibânnun sermâye-i han- de-i istihzâsı olmak üzre Vaşinkton'a ib'âd ve idâre-i hükümet usûl-i cumhûriyyete bi't-tebdîl makâm-ı riyasete misyonerzâ- delerden Mister "Doll" isminde biri ik'âd olınur. Müte'arrızlar vaktiyle adaları tasarruf itmişiken bilâhare idâresini de ellerine alarak melhûz add itdükleri mahzûrâtun kâffesini teb'îd ve servet-i tabî'iyyeyi kamilen şahslarına hasr ve takyîd ile misyoner iken milyoner ve tâbi' iken metbû' olurlar merkûmân bu veçhile hâkimiyyet dahi itmekde olduklan hâlde âhiran zuhûr iden bir hâdise adalarun tâli'-i siyâsîsince âtiyyu 1-arz tebeddül vukû'ını mûceb bir şekil almışdur. Ma’lûm-ı âlî-i âsaf-ı ek- remîleri buyunldığı üzre hükûmât-ı mectemi'ada bu harât fır- kasınun mevki'-i iktidârdan sükûtıyla cumhûrîlerün fırka-i mezkûreyi istihlâf eylemesi Amerika'da hadd-i a'zam ta'rifesi- nün mevki'-i tatbîka vaz'mı intâc eylemişdür. Halbuki Havâî'de külliyetle şeker kamışı yetişdirilmekde olmasına ve Amerika'da mahsûl-i mezkûr idâre itmeyüb bu bâbdaki ihtiyâcât-ı sınâ'iyye ve umûmiyye gûyâ Filipin ve Havâi adaları idhâlâtıy- la tesviye olındığı hâlde bu cezirelerim ilk ikisi birkaç seneden berü uğradığı musâib-i ihtilâliyye yüzünden gayr-i mezrû' kalarak şimdi yalnız Havâi kamışlarınım revâc göreceği ve milyonlarca para ideceği sıra bulınmasına mebni misyonerler bu fırsatdan istifâde içün mahsûllerini yeni ta'rifeye tâbi'iyyetden başka çâre göremeyüb hilâf-ı hâl ise eski kârlarım da sekte- dâr ideceğinden ve şu kadar varki Havca bir memleket-i ecne- biyye bulındukça bu cârenün istihsâli gayr-i mümkin idüğin- den cezirelerim hükûmât-ı müctemi'aya ilhâkı imkânını düşünmüşler idi lâkin mevcûd olan kânûn-ı meşhûr mûcebince Amerika'ya arzen Amerika'dan mufasıl memâlike ilhâkı mü- câz olmadığından maksadlarına vusûl ve hile evlâda pek mü- te'assir görünmekde idi fakat bir milleti desise ile vatanından mahrûm itmek müşkilâtma galebe iden bu âdemlerim milletlerine diğer bir vatan kabûl itdirmekde usret bulmsa da ifhâm idecek hile îcâdmdan âciz kalmayacakları ednâ mülâhaza i- le tahakkuk ider. Nitekim tecemmümlerini hayr-ı husûle îsâl i- debilmek üzre üç beş aydan berü Amerika'ya gelerek Havâî- lîlerün harabına sebeb olan aynı vâsıtaya ya'ni riyâset-i nas- râniyyeye mürâca'at ve ibtinâ ile var kuvveti lisâna virdiler kilise ve hollerde îrâd itdükleri nutuklarda ahâh-i mezbûrenün gerek başlı başına yaşaduklan ve gerek kendileri tarafından cumhûriyyetle idare olmdukları müddetçe tashîh-i ahlâkları mümkin olamadığından ve çünki tab'an süfliyâne şiddetle mail olarak hattâ bir takım emrâz-ı müzmineye düçâr oldukları cihetle düşdükleri felâket uçurumundan kurtarılarak evc-i sa adete ıs'âd olınabilmeleri ancak şedîd işkence ve müessi- rü'n-nüfûz bir hükûmetün zîr-i tâbi'iyyetine girmeğle kâbil olabileceği anlaşıldığından tutdırarak Havâi adalarımın hükû- mât-ı müctemi'aya ilhâkı zımnında nezd-i hükûmetde tazyîkât icrâsı muktezâ-yı diyânet oldığını şiddetle tavsiye eylediler. A- merika'da ekseriyyet ahâlî amâ ile ma'sûfdur göremez nazar- ı vukûfmı hatîblerün zıyâ-yı teblîgâtı tenvir ider. Hasîsa-i muhâ- kemeden mahrumdur kıyâs idemez bu sebeble Havcâ'nün sergüzeşt-i hakîkiyyesine vâkıf olmaduklan ve misyonerlerün hüsn-i şehâdet-i evveliyeleriyle sû-i ihbârât-ı âhireleri arasındaki tenâkuzun ale'l-husûs mürûr-ı zemân ile farkına varama- yarak diyânete müsteniden îrâd olman kâzibâne nutuklarım firiftesi oldukları hasebiyle hemân fikrleri üzerinde bir galeyân husûle gelmişdür. Galeyân vâki' ise ber vech-i me'mûl Hazret- i Isâ mebusluğu sıfatıyla iblis vekilliği vazifesini ifâ itmekde o- lan hatîblerün bekledükleri netâyici hâsıl itmiş ve âkıbet-i hükûmet-i cezâyir-i mebhûsün anhânun ilhâkma bu defa karâr virmişdür karâr-ı mezkûrdan dolayı gerçi Havâî'de on beş bin nüfûs kadar tebe'ası bulman Japonya hükümetiyle hükûmet-i müctemi'a arasında bir ihtilâf zuhûr itmiş ise de bu ihtilâf bir sûret-i tesviye ile karîban izâle idilerek tasmîm-i ilhâkun emr-i vâki' hükmini alacağına bura matbu âtıyla mehâfili tarafından hükm olmmadadur. Havâi adalarımın ber vech-i ma'rûz hulâ- sa-i târihini tahrîr iderek tasdî'-i serâlî-i hidîvânelerine cesâret idişimbervech-i zîruç sebebden nâşîdür. Birincisi Hükûmât-ı müctemi'aya Amerika hâricinde arâzî ilhâkınun âdem-i cevâ- zı hakkmdaki kânûnun mutlakâ mer'î olmadığım ve İkincisi A- merika'da kavânînün âdem-i mer'iyyetine bâ'is olacak mertebede nezd-i hükûmetde te'sîri bulman efkâr-ı umûmiyye üzerinde misyonerlerün ne mertebe nâfiz oldığı ve üçüncüsi dahi memâlik-i mahrûse-i şâhânede dahi emsâli mevcûd ve âsâr-ı muzırrası meşhûd olan Amerika misyonerlerimin daha ne gibi melanetlere kâbiliyetleri bulmdığım mûş'ir birer misâl zikr itmekdür. Mevâdd-ı mezkûrenûn ehemmiyet-i mahsûsası ise nazar-ı gavâmız esnâ-yı âsaf-ı ekremîlerine karşu muhtâc-ı tafsil ve îzâh bulmmamağla ol bâbda emr u fermân.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder