Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

9 Haziran 2017 Cuma

EN KIYMETLİ SERMÂYE: ÖMÜR



Cennetteki ebedî hayata ulaşmak için bulunduğu seferde, ömrünün yegâne sermayesi olduğunu bilen kimse onu aslâ zâyi etmez. Dünyada tembellik ve rahatı tercih edenler, ilmi az ve hesap gününe îmânı zayıf olanlardır. Onlar elden kaçırdıkları yüksek derecelere asla bakmazlar.

Ömrü zâyi etmek: Uzun emel sahibi olmak, fânî dünyada râhatı tercih etmekten ileri gelir. Hazret-i Ali (k.v.):

“Uzun emel (sonu gelmez, bitmez tükenmez dünya hırsı) âhireti unutturur” buyurmuştur. Hasan-ı Basrî (rh.):

“Dünyalık emelleri uzun olan her kulun amelleri de kötü olur” demiştir.

Âlim bir zât kabristana girdi ve dedi ki “Lâ ilâhe illallâh! Buradakilerin hepsinin yapacağım deyip de yapamadıkları birçok işleri vardı.”

İnsanın en kıymetli iki şeyi kalbi ve vaktidir. Vaktini boşa geçirip zâyi eden ve kalbini Allâh’a isyanla öldüren âhi-rette fayda göreceği her şeyi kaçırmış olur. Hasan-ı Basrî (rh.^buyurdu ki:

“Âdemoğluna kıyamet gününde ömrü saat saat gösterilir. Hayırlı bir şey söylemediği her an için pek çok pişmanlıklar çeker.”

İnsan her gün ve gece binlerce nefes alıp verir. Her nefes hazine gibidir, onunla ne yapacağına iyi bak.

Âbidlerden Huveyl bin Muhammed (rah.) derdi ki:

“Öyle görüyorum ki -kıyâmet gününde- Huveyl’i hesap için durdurup:

Ey Huveyl bin Muhammed! Sana altmış sene ömür verdik. Onda ne işledin?” diye sorarlar, sonra hesaba başlarlar:

Altmış senede gündüz kaylûle ile birlikte uykularım toplanır, ömrümün bir kısmı ona gitmiştir. Yemek yediğim saatler toplanır, ömrümün bir kısmı onda geçmiştir. Abdest saatlerim toplanır, bir kısmı da onunla geçmiştir. Sonra namazlarıma, oruçlarıma bakılır, noksandır. Öyle ise âkıbet ya helâk olmak ya da Allâh’ın affına nâil olmaktır.
Hakîkî ilim Allâhü Teâlâ’ya âittir. Zira onun ilmi zâtır dandır. Ondan başkasının ilmi ise zatından olmayıp ancaı Allâhü Teâlâ’nın öğretmesi iledir. Bütün yaratılmışların ilrr onun ilmi yanında okyanustan bir damla bile değildir. Ni tekim Hızır Aleyhisselam ve Mûsâ Aleyhisselam gemiyi bindiklerinde bir serçe gelip geminin bir tarafına kondu Sonra gagasını denize daldırıp çıkardı. Hızır Aleyhisselam, Mûsâ Aleyhisselam’a dedi ki:

“Senin ve benim ilmim Allâhü Teâlâ’nın ilmi yanında ancak şu serçenin denizden alabildiği kadardır.”

İmâm Ebû Yusuf Rahimehullah’a bir mesele soruldu, “Bilmiyorum” dedi. Soran kişi:

"Bulunduğun makam câhillerin işgal edecekleri yer değildir” deyince şöyle buyurdu:

“Mekân bazı şeyleri bilen, bazılarını da bilmeyenler içindir. Amma her şeyi bilen Allâhü Teâlâ mekândan munez-zehdir, onun için mekân yoktur.”

Muhakkak Allâhü Teâlâ, gizliyi de en gizliyi de bilir. Yerde ve gökte onun ilminden hâriç bir zerre bile yoktur.

Hazret-i Ali (k.v.) buyurdu: “ilim nehir, hikmet denizdir. Âlimler nehir etrafında dolaşır. Hikmet ehli denizin ortasına dalar. Arifler ise necât (kurtuluş) gemisinde seyreder (gider)ler”.

Allâhü Teâlâ, ibrâhim Aleyhisselam’a şöyle vahyetti:

“Ey İbrâhim, muhakkak ben Alîm (her şeyi bilen)im, her ilim sâhibini severim.”

Süleyman Aleyhisselam, ilim, mal ve mülkten (saltanattan) birini tercihte serbest bırakıldı, ilmi tercih etti. Mal ve mülk de onunla birlikte kendisine verildi.

(Hulâsatü’l-Ahbâr, Aziz Mahmud Hüdâî)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder