9 Haziran 2017 Cuma
ASHÂB-I KİRÂM
Ashâb-ı Kirâm efendilerimiz, Arab lisânının bütün inceliklerini bildikleri gibi Kur’ân âyetlerinin indiriliş sebeplerini, hadîslerin nerede, hangi hâdise üzerine buyurulduğunu ve dînî hükümlerin dayandığı delilleri herkesten daha iyi bilirlerdi. İctihâdın şartlarına tamamen sahiptiler. Allâhü Teâiâ, Kur’ân-ı Kerîm’de onları medhetmiş, Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), hadîs-i şeriflerinde onların dînin eminleri ve hidâyet yıldızları olduklarını bildirmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’i ve hadîs-i şerifleri Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) “Burada bulunan, bulunmayana teblîğ etsin” emrine uyarak onlara hayırlı halef olan tâbiîne teblîğ etmişlerdir.
Allâhü Teâlâ, Ashâb-ı Kirâm’ı dînin yayılması husûsun-da Habîb-i Ekrem’ine dost ve refik kılmıştır. Onlar da bu büyük nimetin kadrini bilerek i‘iâ-i kelimâtullah (dini yayma) uğrunda mal ve canlarını fedâ etmişlerdir. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’in de beyân buyurdukları üzere Ashâb’ın hepsinin Allâhü Teâlâ’nın rızasına nâil oldukları kat'î deliller ile sabittir.
Ashâb-ı Kirâm’ın ve Tâbiîn’in faziletini ve dîne olan hizmetlerini inkâr etmek kadar cehâlet ve nankörlük düşünülemez. İslam dîninin koruyucusu ve yayıcısı olan o zâtları hatâ ile ithâm eden sapık fırkalar acaba din ve mezheb-lerini ne vâsıta ile dînin sâhibi Resûl-i Ekrem Efendimiz’e (s.a.v.) isnâd edebileceklerdir?
İşte bu hakikatlere binâen Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır...” buyurmuşlar ve kurtuluşa erecek yegâne fırkayı da “Onlar benim ve Ashâbım’ın yolu üzere olanlardır” diye beyân etmişlerdir. (Mevâhibü’r-Rahmân fî-Menâkıb-ı İmâm-ı A‘zam)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder