TOKGÖZLÜ OLMAK Dünyevi ihtiyaçlar için insanlara karşı gösterilen istiğna (kibirlenme derecesine varmadıkça) bir meziyettir ki, buna "tokgözlülük" denir, Ancak, Allahu Teala'ya, onun Rasulüne, din büyüklerine ve uhrevi nimetlere karşı gösterilen istiğnâ (tokgözlülük), Allah'a karşı isyan ,ve azgınlıktır Nitekim Mevlâmız mealen şöyle buyurur "insan kendini müstağni görmekle, muhakkak tuğyan eder-azar, haddini aşar hakka karşı gelir, halka ziyan eder. Haberin olsun ki nihayet rucû Rabbine'dir." {Süre-i Alak 6-8), "Amma tokgözlülük edene gelince, sen onun sadasına özeniyorsun. Onun temizlenmemesinden,_sana ne " (Abese, 5-7) (Senden. ve Kur'ândan istifâde etmek istemeyen müstağninin temizlenmemesinden, islam'a girmemesinden sana bir mesuliyet teveccüh etmez.) (Elmalılı, 8/5576) Tokgözlülüğün makbul olanı, dünyevi ihtiyaçlar ve menfaatler için insanlara fakir gözükmemek. Bu meziyet Eshabı Suffe'nin halidir ki, Mevlamız onları Kuran-ı Kerim'le meâlen şöyle sena buyurmuştur: " verin o fakirlere ki Allah yolunda kapanmışlar, şuraya, buraya ' dolaşmazlar, istemekten çekindikleri için, bilmeyen onları zengin zanneder, onları simâlarından tanırsın, halkı bizar etmezler." (Bakara 273, Elmalılı, 2/907) Aç gözlü ve haris insanlar, ilim sahibi olsalar bile şeref ve izzet sâhibi olamazlar.Tokgözlü olmayanlar, zillet ve hakaretten kurtulamaz, dinin izzet ve şerefini koruyamazlar. Ulvi olan ilmi, basit menfaatlere alet ederler. Müstağni ve tokgözlü olmanın icâblarından biri de, elde bulunan imkanları, insaf ve adâletle paylaşma'', hakkına düşene razı olup, fazlasına ve başkalarının hakkına tenezzül etmemelidir, "Elimdeki imkan ve nimeti benden alacaklar veya ona ortak olacaklar", kaygısıyla berâber yaşadığı kardeşlerinden rahatsız olup, huysuzluk ve huzursuzluk yapmak din şuuruna sahip olamamanın alâmetidir. Kendini o nimete daha layık görüp, başkalarını hakir görmenin neticesidir. Ebu'd-Derda r.a. buyurdular ki:(Allah (c.c.)'a kendisini görüyormuşsunuz gibi ibadet edin , kendinizi ölülerden sayın . Biliniz ki sizi başkalarından müstağni kılacakaz bir mal sizi oyalayacak çok maldan iyidir . Ve yine biliniz ki iyilik eskimez , günah unutulmaz (Hayatüs Sahabe 4/220)
TALEBELERİ TERCİH ETMEK Cömert menfaati, hiçbir karşılık beklemeden ulaştıran kimsedir, "Kerem ve cömertlik, sahibinin ayıplarını ve kusurlarını örten bir meziyettir." (İmam Şafii (r.a.) Abdülkadir Geylani hazretleri: "Ben Allah'a gece namaz kılarak, gündüz oruç tutarak vasıl olmuş değilim. Allah'a ancak cömertlikle, tevazu' ile ve sadrımın selametiyle vasıl oldum" buyurmuşlardır. ikram edeceğimiz kimseler, Allah ve Rasulu ile onların sevdikleri, kendilerine kıymet verdikleri kimseler olur ise, daha makbul olur. Cenab-ı Hak Peygamber Efendimizin talebeleri olan Ashab-ı Suffe için (meâlen): "" verin o fakirlere ki Allah yolunda kapanmışlar, şuraya, buraya ' dolaşmazlar, istemekten çekindikleri için, bilmeyen onları zengin zanneder, onları simâlarından tanırsın, halkı bizar etmezler." (Bakara 273, Elmalılı, 2/907), buyurmaktadır. Peygamberimiz ise, kendisinden, el değirmen' ile un öğütmekten elleri kabardığı için hizmetçi isteyen kızı Hz. Fatımaya: "Kızım, Ashab-ı Suffe'nin ihtiyaçlarını gideremediğim halde,' ben sana nasıl yardımcı_bulayım" demişti VAZİFE ŞUURU Osmanlıların ilk Şeyhülislâmı Molla Fenari (1350-1431) Şeyhulislâm olmadan önce Bursa kadısı idi. Onun kadılığı sırasında bir adam pazardan bir at satın aldı. Atın hasta olduğunu sonradan farketti. Geri vermesi gerekiyordu, satın aldığı adam kabul etmez diye önce kadıya gidip resmi yoldan işi sağlama bağlamak istedi. Mahkemeye gittiğinde kadıyı (Molla Fenâri) yerinde bulamadı. işini ertesi güne bıraktı. Fakat at o gece öldü. Adam ertesi gün olanları kadıya anlattı, mağdur olduğunu, ne yapması gerektiğini sordu Kadı: — "Senin zararını ben ödeyeceğim." dedi. Adam hayretle kadıya baktı, — "Niçin siz ödeyeceksiniz," dedi. Molla Fenari — "Eğer sen dün geldiğinde ben yerimde olsaydım, meseleye müdahale eder, atı geri verdirir, paranı iade ettirirdim. Bu imkan şimdi yok olmuştur. Senin zararına benim makamımda bulunmamam sebep olduğu için zararını ben ödeyeceğim" dedi ve ödedi. ABDULLAH BİN REVÂHA'NIN ADÂLETİ Cenab-ı Hak buyurdu ki meâlen"Ey iman edenler, Allah için hakkı, ayakta tutanlar adaletle şahitlik edenler olun. Bir kavme olan kininiz, sizi adâletsizliğe sevk etmesin Adalet yapın ki o, takvaya çok yakın olandır. Allah'tan korkun Şüphesiz ki Allah ne yaparsanız hakkıyla haberdardır.:(Sûresi Maide 8) Abdullah bin Revaha her sene Hayber'e gider, Yahudilerin hur-. malarını ve üzümlerini hesaplar buna göre de verecekleri vergileri kendilerine tebliğ ederdi, Yahudiler, bir taraftan Peygamberimize, vergilerini fazla fazla hesapladığından dert yanarlarken, bir taraftan da Hz. Abdullah'a rüşvet vermeye kalkıştılar. Bunun üzerine Abdullah bin Revaha şöyle dedi: — "Ey Allah düşmanları! Bana haram mı yedireceksiniz? Allah'a kasem ederim ki sizlerin benim gözümdeki kıymeti bir sinek kadar bile değildir. Bu kadar sizden nefret etmeme rağmen, en sevdiğini insan bana vazife verdiği için size geldim. Ama size olan kinim, beni aranızda adalet yapmamaya sevketmez" dedi. (Hasyatü's-Sahâbe 2/164) . AÇLIKTAN ÖLDÜREN SERVET Bir aralık Yemen'de çok şiddetli bir sel ortalığı alt üst etmiş. Sular çekildikten sonra eski bir mezarın içi görülmüş: Ortaya bir kadın iskeleti ile büyük bir servet çıkmış! Hamirî hükümdarlarından Zu Şefer'in kızı olan Tâce, Hz. Yusuf zamanında yaşamış. Gerdanında yedi inci gerdanlık, elleriyle kollarında yedişer kıymetli altın bilezik, ayaklarında yine mücevherli ve yine yedişer halhal yani ayak bileziği ve on parmağında da muhteşem mücevher yüzükler varmış. Bunlardan başka baştarafında da çok kıymetli eşya doldurulmuş hazine gibi bir tabut parlıyormuş! Bu tabutun üstündeki Arapça levhada şunlar yazılıyormuş: "Ben Zu Şefer'in kızı Tâce'yim. Memleketimizde müthiş bir kıtlık çık-tığı için, zahire getirmek üzere Mısır Maliye Nazırı olan Yusuf Aleyhisselam'a adam yolladım. Arası hayli zaman geçtiği halde gönderdiğim adam gelmeyince, maiyyet adamlarımızdan bazı kimselere bir kantar gümüş verip, her hangi bir yerden bununla bir kantar un alıp getirmelerini istedim. Onlar da bulamadılar Nihayet bir kantar altın verip tekrar gönderdimse de yine bulamadıkları için, inci öğüttürüp yemekten başka çare bulamadım. Fakat o da beni besleyemediği için, büyük bir servet içinde açlıktan öldüm. Benim hikayemi işitenler halime acısınlar! Acaba dünyada benden başka hangi kadın bu kadar muhteşem ziynetler içinde açlıktan ölmüştür." ADALET, Adalet; doğruluk, insaf, istikamet, herkesin hakkına riayet manalarına gelir. Zulmün zıddıdır. Cemiyetin ruhudur Cemiyetin nizam ve intizamı, insanların can ve mal emniyeti, huzur ve sükunu, ancak adalet ile mümkündür. Adaletin olmadığı cemiyetler varlığını kaybetmiştir. Hal böyle olunca adaletin temini, hem zarüri hem de oldukça zordur. Zorluğu sebebi ile sevabı da çoktur : Peygamber Efedimiz. "Bir gün adaletle hükmetmek 60 sene (nafile ) ibadet etmekten daha faziletlidir." buyurmuştur . Ayeti kerimede mealen; "Ey Rasulüm emrolunduğun gibi dos doğru ol Onların hevalarına uyma... Aranızda adaleti yerine getirmekle emrolundum de"buyrulmuştur. (Süre-i Ş3ura 15) " Zulüm şiddetle yasakalanmıştır Bir hadisi şerifde: "herhangi bir kimse bu ümmetin işlerinden birini üzerine alır da onlara adil davranmazsa Allah onu yüz üstü cehenneme atar." (Feyzül-Kadir 5/46 )Adaletiyle meşhur Hz. Ömer (r.a.), zamanında bütün beldelere sükunu ve huzuru hakim kılmıştır. Hatta kendi oğlunun "had" cezâsını bile kendi elleriyle tatbik etmiş, hiç kimseyi kayırmamış, kim olursa olsun farklı muâmelede bulunmamıştır. HAFIZ ŞİRAZİ'NIN BOL KESEDEN IHSANLARI Emir Timur İran'ı alıp Şiraz'a geldiği zaman, Hafız Şirazi ile görüşmek istemiş; adamlarından birini gönderip davet etmiş. Hafız Şirazi o sırada tek başına, sıkıntı ve ihtiyaç içinde yaşamış; huzuruna götürüldüğü zaman Emir Timur, hayret içinde kalıp şu alaylı suali sormuş: Aman Hafız, sen bir şiirde "Eğer o Şiraz güzeli benim gönlümü şad edecek olursa, ben onun bir kara benine bütün Semerkand ile Buhara'yı bağışlarım!" dediğin halde, nasıl olur da böyle nafakaya muhtaç bir durumda kalırsın? Şair de şöyle cevap vermiş: — Ben işte o bol keseden yaptığım ihsanlar yüzünden bu hâle geldim! Emir Timur, bu zarif cevabı kahkahalarla dinledikten sonra Hafız'a birçok ihsanlarda bulunmuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder