Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu -->

17 Temmuz 2022 Pazar

YÛNUS ALEYHİSSELÂM

 


YÛNUS ALEYHİSSELÂM

Yûnus aleyhisselâm, Musul'un, yüz binden fazla nüfusu olan Nino- va kasabasında idi. Şehir halkının ahlâkı bozulmuş, puta tapmaya başlamışlardı. Hz. Yûnus, 30 yaşlarında iken halkı Hakka dâvet et* me\ üzere peygamber kılındı. Tam 33 yıl çalışıp uğraşmasına rağmen, İki kişi hâne, kimse kendisine îmân edip yolunu düzeltmedi. Sonunda halkı, kendilerine yaklaşmakta olan büyük bir azapla korkuttu ve azâ- bin gününü de belirtti. Yine de dinleyen olmayınca, öfkeyle beldeyi terk edip, Dicle (veya deniz/ kenarına çekildi. İnsanlar Hz. Yûnus'un sözü­nü dinlemese de azap ihtimâlinden telaşlı ve korkulu bir bekleyişe gir­mişti. Açıklanan gün gelince, haber verilen azâbın emâreleri zuhur et­meye başladı... Şehir halkı yaptıklarına pişman olup Hz. Yûnus’uara- dılar, fakat bulamadılar. Bunun üzerine şehri terkedip hâriçte top­lanarak hep birlikte tevbe ettiler. Hz. Allah da tevbelenni kabul kabul edip azâbı geri çevirdi.

Kuriân-ı Kerim in bu kıssa ile alâkalı âyetlerini tefsir eden âlimler, Hz. Yûnus'un, öfkeyle kavmi terk edişini, onup bir zellesi (hatası) olarak değerlendirir. Gerçi burada emre itaatsizlik bahis mevzuu değil­dir. Allah Teâlâ hazretleri, “Şehirden çıkma!” gibi bir nehiyde bulun­muş değil; veya “Şöyle yap!” diye emretmiş de, o, yapmamış değil. “Ama şehirden çıkarken Hak teâlâ’nın İznini almamıştır. İzin al- malıydı; almamış olması bir zelle, bir hatadır” denmiştir. İşte bu hatası sebebiyle, şehirde olup bitenlerden habersiz olarak bir gemiye binen Yûnus aleyhisselâm, İlâhî te’dîbe mâruz kalmıştır. Şöyle ki:

Bindiği gemi ârızalanıp yürümez hâle gelince; gemiciler, “İçimiz­de efendisinden kaçan köle var” deyip, kiıtâolduğunu tesbit için kur’aya başvururlar, uç sefer tekrar edilen çekimin her seferinde, kuria Hz. Yûnusa isâbet eder. Bunun üzerinö'önu, kaldırıp denize atarlar ve derhal bir balık yutar, denizin dibine götürür. Hayatında Ö teşbihte bulunan Hz. Yûnus, orada kumferın teşbihini işitir ve ı karnında o da, “*Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn’VS. Enbiyâ, 87) [Meali: İlâhî! Şedden başka hiçbir ilah yoktur. Seni noksan sıfatlardan tenzih, kemâl sıfatlarla tavsif ederim. Ben hakîkaten (nefsine) zulmedenlerden oldum.] diyerek teşbihe de­vam eder. Böylece hatasını itiraf edip Cenâb-ı Aakk'tan mağfiret di­ler. Allah Teâla da onu, bu teşbihinin hatırına mağfiret buyurur. Nite­kim âyet-i kerimede onun hakkında şöyle buyurulmuştur: “Eğer çok teşbih edenlerden olmasaydı, kıyamete kadar balığın karnında kalıp gitmişti.” (S. Saffât, 143-144)


Bilindiği üzere Kur’An-ı Kerim, dünyevî-uhrevî her şey­den bahsettiği gibi, geçmiş milletlerden, önceki kavimlerden de bahseder, bize haberler getirir. Mâzînin karanlık devirle­rini tenvîr eder, geçmişi bize aydınlatır. Lâkin bundan mak­sat; bize, sadece bir tarih bilgisi vermek değildir.

Her ne kadar bu ihtiyaçlarımızı da görüyor ise de asıl maksat; ders ve İbret alıp, İçinde yaşadığımız şartlarda tâklp edeceğimiz doğru yolu veya önümüze çıkacak farklı' durumlar ve şahıslardan nelerln-klmlerln faydalı ve İyi, hangilerinin zararlı ve kötü olduğunu göstermek­tir. Kısacası, asıl gâye budur; hatta bu ikinci gâye, önce­kinden daha mühimdir.

Bu açıdan bakıldığında, Kur’ân-ı Kerim de anlatılan bütün kıssalar; şuur ve idrâk sahibi her mü'mine, her in­sana mutlaka bir mesaj verir. Onlara, gerek bu âlemdeki gelip geçici hayatlarının ve gerekse öbür âlemdeki ebedî hayatlarının mes‘ûd ve bahtiyar olması için rehberlik ve kılavuzluk eder.

Velhâsıl bu cümleden olarak diyebiliriz ki;

Bizler de, Hz. Yûnus aleyhisselâmınkıssasını, içinde bulunduğumuz ahvâl ve yaşadığımız şartlara tatbik ede­rek, ortaya, gerek kendimiz ve gerekse diğer insanlar için çok güzel ibret dersleri çıkartabiliriz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder